ISSN 1308-8483
SEÇİM / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN    
  Yayın Tarihi: 1.2.2013    


SEÇİM

Yaşamak solumak değil, çalışmaktır. J.J.ROUSSEAU

Aslında çokluk, çok olma kavramı biz insanoğlunun ortaya attığı bir olgudur. Evrende her şey tektir. Asla birebir aynı değildir. Doğa kesinlikle aynı şeyi tekrar etmez. Her şey kendine özgü bir yapıya sahiptir. Fakat bizler yani, insanoğlu kendi bakış açısına göre benzerlikler yaratır ve tekleri aynı kabul ederek gruplar oluşturur. Sınıflandırma daha sonra bilimsel olarak inceleme için bu tarz bir yaklaşım gereklidir de. Bu durumda madem ki her şey tek o halde seçim de bu tekler arasında gerçekleşmek zorundadır. Seçim olayı ancak birden fazla seçenek varsa gerçekleşen bir olgudur. Teklik asla seçim şansı vermez. O halde çokluk seçimin birinci ve başlıca şartıdır diyebiliriz.

Birden fazla seçenekle karşılaşan beynimiz, bunlar arasında seçim yapabilmek için etkinleşmek zorunda kalır. Tartar, biçer, en sonunda karar verir: Bunu seçiyorum der. Beynin gelişiminde belki de çok önemli bir role sahiptir diyebiliriz. Seçim yapma aynı zamanda karar verme demektir. Doğru, çabuk ve zamanında karar verebilmek yaşamımızda çok önemlidir. Bu nedenle çocukların küçük yaşlardan itibaren seçim yapmaya alıştırılması önerilmektedir. Anne ve babaların bu konuda çocuklara devamlı şans tanımaları, onların gelişimi açısından gereklidir.

Seçme yapan canlıda hem mantık hem de duygular devrededir. Bunların seçmedeki etkinliği kişiden kişiye ve zamana göre değişim gösterir. Bazen mantığımız ön plânda iken, bazen duygularımız ön plâna çıkabilir. Her ikisinin aynı oranda etkin olabildiği durumlar da gözlenebilir. Çoğu kez seçim yapıldıktan sonra, içimizde bir acaba sorusu belirir. Keşkeler sıralanmaya başlar. İçimiz sıkılır. İşte en kötü durum budur. Bizi yıpratır bu durum. Bu nedenle seçim yaptıktan sonra keşkelerin hücumuna uğramamak için, tüm kriterleri detaylı olarak masaya yatırmalıyız. Duygular da asla geri plâna atılmamalıdır. Duygularımız bizi daha çok yaralar çünkü. Seçim yapmadan önce elimizden gelen her şeyi yapmış olmalıyız ki, ileride keşkelerin hücumuna uğramayalım. Yaptığımız seçimin sonucu ne olursa olsun, sonu ölümle sonuçlansa dahi, kendimizi asla suçlamayız. Elimizden gelenin en iyisini yapmış olmak düşüncesi bizi rahatlatır.

Seçim yapabilmek için zihnimizin bazı kriterlere ihtiyacı vardır. Bu kriterler de yere ve zamana göre değişim gösterir. Özellikle zaman, seçim konusunun baş aktörüdür diyebiliriz. Bugün seçtiğimiz bir şeyi, yarın beğenmeyip seçmeyebiliriz. Zaman burada da hükmünü sürdürür. Her şeyin hakimi olan zaman bence insanoğlunun düşmanıdır. Aristo’nun dediği gibi: “Zaman acımasız bir öğretmendir. Ne yazık ki tüm öğrencilerini öldürür.

Eğer seçim şansı olmasaydı insanoğlunun, kupkuru bir dünya ile karşılaşacaktık. Birbirinin aynı olan şeyler arasında seçim imkansız denecek kadar zor olacaktı. Çeşitlilik, çokluk bize seçim şansı vermektedir. Seçim demek değerlendirme demektir. Zihnimiz kendi çapında yaptığı tartım sonucu, bunlardan biri hakkında diğerlerine göre daha fazla değer verir ve seçer. Seçilen her ne olursa olsun bizim için şu veya bu şekilde bir değer taşıyor demektir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, bugün beğenip, değer verdiğimiz bir şeyi yarın seçmeyebiliriz. Diğer bir deyişle, değer sistemimiz sürekli değişim halindedir. Bir bakıma canlıdır. Bu canlılığını seçime borçludur. Seçme özgürlüğü elinden alınan insanın canlılığı da bitiyor demektir bir bakıma. Diğer canlılar da seçim yapabilirler; ancak onları seçme alanı oldukça sınırlıdır. Akla sahip olmakla övünen insanoğlunun, seçim, aklını kullandığının bir göstergesidir. “Yaşamak solumak değil, çalışmaktır.” der J.J.ROUSSEAU. Çalışmak, bir değer üretmek de ancak seçme yapabilme ile mümkündür. Yoksa sadece soluk alıp veren, bir değer üretmeyen yaşam ne kadar yaşam olarak nitelendirilebilir?

İnsanoğlu bebeklik dönemlerinde bile seçim yapma özgürlüğüne sahiptir. Bebek istediği zaman meme emer. Onu zorlayamazsınız. Temel içgüdüsel olarak yaptığı bu seçimler, gün geçtikçe daha bilinçli hâle gelmeye başlar. Çocukluk çağlarında da seçim olgusu artarak devam eder. Gençlik ve olgunluk dönemleri sanki tepe noktasını oluşturur seçme olgusunda. Zaman akarken yaşlanmaya da başlarız doğal olarak. Yaşlılık arttıkça, seçenekler azalmaya başlar. Azalır azalır ileri ihtiyarlık dönemlerinde sanki tekrar bebeklik dönemlerine dönülmüştür. Temel ihtiyaçlar, seçimde artık baş rolü almaya başlamıştır.

Seçme, özgürlükle mümkündür ancak. Seçebildiğimiz ölçüde özgürüzdür. Bebeklik ve yaşlılık dönemlerimizde seçim şansının azalması demek, özgürlüğümüzün de azalması anlamını taşır. Gerçekten de her iki dönemde de özgürlükler iyice kısıtlanmış durumdadır. Bebeklik dönemlerinde insanoğlunun önünde özgürce yaşayabileceği bir zaman diliminin mevcudiyeti, yaşlılık dönemlerine göre büyük bir avantajdır. Yaşlının önündeki seçenekler gittikçe azalmıştır ve azalmaya devam etmektedir. Yaşlılar için tek bir seçenek kalmıştır artık: veda zamanı. Hayata veda zamanı seçme veya seçmeme. Hayatı boyunca seçme özgürlüğüne sahip olmakla övünen insanoğlundan ne yazık ki bu şans esirgenmektedir. Tüm inanışlar bu son seçim şansını insana tanımak istemezler. Hayata veda zamanının seçimi asla insanoğlunun eline bırakılmamasını savunur tüm gücüyle inanışlar. Bir bakıma seçim şansı tüm inanışlar tarafından elinden alınmıştır insanoğlunun şu veya bu nedenle. Akla sahip olan tek canlı diye övünen insanoğlu için nedense aklını kullanmasına izin verilmez bu konuda. Hani nerede insanoğlunun aklına düzülen övgüler? Her inanış kendine göre gerekçeler ileri sürerler bu son elveda konusunda. İnsanoğlunun aklına güvenmesi, onu kullanarak seçimler yapması demek ki inanışlar tarafından işine geldiği kadarı ile kabul edilebiliyor. Bu durumda insanoğlunun, akla sahip olan en şerefli mahlûk ünvanını elinden bırakması gerekmiyor mu? Siz ne dersiniz ?


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com


1872











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)