ISSN 1308-8483
KANGELARİS AİLESİNİN ANITSAL MEZARI / Nilgün ÖZARAR
Nilgün ÖZARAR    
  Yayın Tarihi: 15.12.2008    


KANGELARİS AİLESİNİN ANITSAL MEZARI


Gençliğimde okul kaçamakları yaptığım, yaz tatilinde sık sık gittiğim güzeller güzeli Heybeliada…

Adakların yapıldığı, duaların edildiği, her sene bir sürü insanın dini ne olursa olsun yalınayak çıktığı Aya Yorgi…

Adanın bendeki anıları o kadar çoktur ki sayfalar yetmez anlatmaya. Baharın gelişini, adadaki mimozalar açmaya başladığı zaman hissedersiniz. Her yeri sarıya boyar doğanın fırçası, sonra paletinden bir tutam lila rengini alır, bu sefer de mora çalar her yer erguvanlar çiçeğe kalktığında. Bir başkadır tepeleri, çamları, mis gibi yasemin kokan sokakları…

Netten arkadaşım Erkmen’den aldığım bir e-posta yüreğimi derinden yaraladı, Heybeliye gitmiş, fotoğraflamış ve son halini anlatmış;

“Heybeli halkının SÜSLÜ MEZAR adını taktığı bir mezar vardır.

Aya Yorgi manastırının önündeki yola yakın bir yerdedir. Buraya İngiliz mezarı denmesinin nedeni de 19. yüzyılda Büyük Britanya İmparatorluğu'nun Gemli Konsolosluğu’nu yapan ve zengin bir insan olan Spiridon Kangelaris tarafından 4 ağustos 1865’de ölen eşi Sevasti için yaptırılmış olmasıdır.

Bu bilgileri Orhan Türker'in kitabında bulabilirsiniz. (Halki'den Heybeli'ye Sel yay.)

Sekizgen bir plan üzerine tuğla ve demir kullanılarak neogotik tarzda yapılmış güzel bir anıt... Ama gene çok bakımsız bir mezbelelik halindeydi ben son gördüğümde.. Mermerleri İtalya'dan getirilmiş, mezar bölümü ve mezarın üstünde de Rumca kitabeli bir mezar taşı bulunuyor..

Anıtın bir yüzünde Karı-koca Kangelerislerin profil rölyef portreleri, diğer üç yüzünde de değişik tiplerde üç melek rölyefi var.. Gotik pencereleri bulunan mozolenin içi mavi renk ağırlıklı kalem işleriyle süslenmiş, ancak bu süsler çok zarar görmüşe benziyordu.. Kangelaris'de 1868’de eşinin yanına buraya avluya gömülmüş.. Sonrada mezar sahipsiz kalmış..

Sonuç bu güzel anıtsal mezar bakımsızlıktan viraneye dönmüş, yoldan geçenlerin çevresini açık hava tuvaleti olarak gördüğü müstesna bakımsızlık numunesi yerlerimizden biri olmuş..

Bu yetmemiş, içindeki demirler çalınmış (Altın aradığını sanan defineci magandalar buraya da yetişmiş anlaşılan.)

Vitray camlar kırılmış, mermerler çatlamış, yapımından 137 yıl sonra çatısı ve sekizgen planlı duvarları çökmüş…”

2010’da İstanbul kültür başkenti olmaya hazırlanıyor, şu sıralarda televizyonda reklamları bile başladı “Haydi sahne senin İstanbul deniyor” 2008 sonuna geldik, Heybeli’de bir önemli eserin bugünkü manzara-i umumiyesine bir bakın...

Ermenilerden özür dileyecekmişiz;

Gazetelerin köşe yazarları yorum yapıyor, nette mail bombardımanı var, aydınların bir kısmı metin yazıyor Ermenilerden özür dilemeye hazırlanıyor. Bunu da imzaya açacaklarmış. Bak sen!

Hangi birinden özür dileyeceğiz ve ne için?

Sorumlusu olmadığımız, yapılanda hiçbir katkımız olmayan bir konuda niye biz özür diliyoruz?

Bıraksınlar geçmişte birilerinin yediği herzerlerden, nanelerden özür dilemeyi de elimizde Rumlardan, Ermenilerden kalanlara sahip olsunlar.

Ege’nin sahil kasabalarında onlardan kalan evleri, Karadeniz’de Sümela gibi manastırları, kiliseleri tahrip edip, yakıp yıktığımız için, İstanbul boğazında, Erenköy’de tarihi konakları yakıp yerine boktan binalar yaptığımız için özür dileyelim.

Elimizde kalan bu evlere ve mezarlara bari sahip çıkalım, onları koruyalım da gelecek kuşaklara bırakacak bir kültür mirasımız olsun.


Nilgün ÖZARAR

nilgun.ozarar@gmail.com


1899











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)