ISSN 1308-8483
YÜZ YİRMİ BİN KİŞİ VE BİR DİŞİ VE BİR MAYIS VE BİR ALBAY / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 2.5.2014    


YÜZ YİRMİ BİN KİŞİ VE BİR DİŞİ VE BİR MAYIS VE BİR ALBAY

1 Mayıs.
İşçinin Emekçinin Bayramı.
Devrimin Şanlı Yolunda.
İlerleyen halkın... yine bayram gibi olmadı. Copların, işkencelerin yerini Toma’lar, biber gazları aldı. Taksim’e çıkılamadı. Ankara’da, Kadköy’de, Gündoğdu’da halaylar mahzun kaldı. Coşku başka bahara.

Astsubaylar Ankara’da “Ölüm Orucu” başlattı. Hükümetten el altından “mesaj alındı, gereği yapılacak, tadında bıraksınlar”dan başka ilgi yok.

Petek Dinçöz televizyonlarda hüngür hüngür ağladı. Memleketin en önemli meselesi.oldu. Ölüm orucuna yatana esirgenen ilgi, ona esirgenmiyor. Hassasiyet gösterilecek. Eski kocadan kurtulacak. Şiddet son bulacak.

Selçuk İçer emekli bir astsubay. Dayanamamış yazmış. Hem genelkurmaya hem başbakana seslenmiş. “Karşınızda Köylü, Çiftçi, Esnaf, Garip vatandaş değil şarkıcı, manken, medyatik bir kadın var. "Kocanı da Al Git" diyecek haliniz yok” demiş.

Devam etmiş; “Genelkurmay on binlerce Assubaya yıllardır "Aile İçi Şiddet " uygular. Onlarca intihar var. Başbakan sessiz. Jandarma Assubayı aile içi şiddete müdahaleye gider şehit olur. Diğeri onu yakalamaya gider vurulur. O da şehit olur. Başbakan sessiz ""

“TEMAD “Ölüm Orucu Eylemi " yapar, ambulanslar hastaneye gider gelir. Ne haykırışları ne de siren seslerini duyar Başbakan. Yine sessiz . Büyük Ankara yürüyüş ve mitinginde 120.000 Emekli Assubay ve ailelerinin çığlığı başkenti inletir. Başbakan sessiz"

“97.000 Muvazzaf, 155.000 Emekli.Assubay ve aileleri bir tarafa. Erotik, egzotik şarkıcı Petek Dinçöz bir tarafa. Tercih vatanı savunandan yana değil şarkıcıdan yana. Konu biz olduğumuzda 12 yıldır uzun uzun düşünen Başbakan, şarkıcı ağladığında ivediyyen desteğini veriyor. Bir tarafta 120.000 kişi. Bir tarafta medyatik bir dişi. Başbakanı herkesin, her kesimin başbakanı. Ama yanlış Petek’te”

1 Mayıs.2014.

Albay Murat Özenalp öldü. Denizciydi. Sıkıntılardan, darlıklardan gelmişti. Önemli görevler üstlenmişti. Bir gün kapısı çalınıp Balyoz’dan içeri alınmıştı. Bizzat hükümet içinden dillendirilen bir kumpas’tan 16 yıl hapis cezası verilmişti. Cumhuriyet tarihinin Sakıncalı Piyadelerinin efsane mahpushane öyküleriyle ünlü Mamak’ta askeri cezaevinde yatıyordu.

Belli ki yaşadıklarını kabullenememişti.

17 Ocak 2012 tarihinde 74.ncü duruşmaya çıktığında mahkeme heyetine; “18 yılı denizlerde geçen 32 yıllı aşkın meslek yaşamımda Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun hükümetlerini dünya denizleri ve limanlarında temsil ettim. Hak ve menfaatlerini korumaya canım pahasına ant içtim. Bugün gerçek olmadığı yüzlerce kez kanıtlanmış, rüyamda dahi göremeyeceğim dijitallere dayandırılmış, zaman ve mekan çelişkileriyle dolu iddialarla suçlanıyorum. Suçlu olduğuma dair gerçek kanıtlar yok. Benim suçsuz olduğumu ispatlamam isteniyor. Kara mizah bu”. Demişti.

“Anlayamadığım tutukluluğumdan çocuklarımın ve özellikle de 7 yaşındaki kızımın etkilenmemesi için kızıma hayatımda ilk kez yalan söyledim. Ona çok gizli bir görev için seçildiğimi, burada eğitim aldığımı, görevin ne zaman biteceğini ve eve ne zaman döneceğimi bilmediğimi söylüyorum. Bana belli etmek istemeseler de onlar da kendilerini bu yalana inandırarak ve kalpleri kan ağlayarak başları dik yürüyorlar.” Demişti.

“18 yasımda canım pahasına vatanı koruyacağıma, 25 yaşımda iyi bir eş ve baba olacağıma, 40 yaşımda tek bir personelimin dahi burnu kanamadan gemi komutanlığını tamamlayacağıma ve 45 yaşımda gözümü bir saniye olsun teslim aldığım sancaktan ayırmayacağıma yemin ettim. Bizlere bu alçakça tuzakları kurarak çocuklarımın kalplerini kanatan hainleri bularak, yine Yüce Türk adaletinin huzuruna çıkartmak için hukuk kuralları çerçevesinde elimden gelen her şeyi yapacağıma yemin ediyorum. Kısa sürede yargılamayı tamamlayarak ailemin mağduriyetinin giderilmesini, suçsuzluğumu ve hakkımda bu komploları yapan ve şiddetle lanetlediğim asıl faillerin ortaya çıkarılarak itibarımın geri verilmesini talep ediyorum.” Demişti.

Ve Murat Özenalp bir türlü anlayamadığı, çoluk çocuğu için kahrolduğu bu işleri düşünmeye daha fazla dayanamadı.

26 Nisan 2014 Cumartesi günü eşi ve çocuğuyla açık görüşte iken yere düştü. Beyin kanaması geçirdi. GATA’ya sevk edildi. Beyindeki kanamanın devam ettiği görüldü. Ameliyat edilemedi.

Yüreğindeki yaralara, beyin damarları dayanamadı. O da bir 1 Mayıs’ta, bu memleketin binlerce kırgın gideni arasında yerini aldı.

Belki hukuk süreçleriyle aklanacak. Gerçekten bir kumpasın mağduru olduğu kanıtlanacak. Ama gelin bunu yaralı vicdanlara anlatın.

Gelin eşine, çocuğuna anlatın.


Seyfi GÜL



1912











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)