ISSN 1308-8483
AŞÛRENİN HİKAYESİ / Nilgün ÖZARAR
Nilgün ÖZARAR    
  Yayın Tarihi: 3.2.2009    


AŞÛRENİN HİKAYESİ

Bu haftaki yazının konusunu hoş bir lezzete ve onun hikayesine ayırmak istedim.
Son zamanlarda ülkemizde yaşanan ve ağzımızın tadını iyice bozan, bir sürü olumsuz tatsız hadiselerden sonra, istedim ki ağız tadınız biraz yerine gelsin.
Hepimizin evinde ama zengin, ama fakir, ama bol malzemeli, ama az malzemeli, bazısı lezzetli bazısı yavan da olsa bu ayda kaynayan bir tencere dolusu lezzet vardır.
Aşûre:
“…Aşûre, “aşura” kelimesinden geliyor ve “On” demek.
Muharrem ayının 10. gününde çeşitli İslâm yorumcularına göre, 10 peygamberle ilgili garip tesadüfler yaşanmış;
Âdem peygamberin işlediği suçtan sonra ettiği tövbenin kabulü,
Nuh peygamberin gemisinin tufandan kurtulması,
Yunus peygamberin bir balığın karnından çıkması,
İbrahim peygamberin ateşte yanmaması,
İdris peygamberin diri olarak göğe yükseltilmesi (çıkarılması),
Yakup peygamberin oğlu Yusuf peygambere kavuşması,
Eyüp peygamberin hastalıklarının geçip iyileşmesi,
Musa peygamberin Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları’nı Firavun'dan kurtarması,
İsa peygamberin doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi (çıkarılması).
Bu olayların hepsi Muharrem ayının 10.gününe rastlıyor...
İslamiyet öncesinde de Arabistan’da aşûre orucu var. Söylenceye göre, Nuh’un gemisi Hicri takvime göre Muharrem ayının 10’uncu günü Cudi dağında karaya oturur ve o gün gemide hiç yiyecek kalmadığından mecburi bir oruç tutulmaktadır, hayvanlar bile açtır. Ambarlarda ne kaldıysa bir kazana atılır kaynatılır.
İslami kaynaklara göre de Museviler de Muharrem ayının 10’uncu günü oruç tutuyorlar. Medine’de Musevilerin oruç tuttuğunu gören Hz. Muhammed niye oruç tuttuklarını sorduğunda “Musa peygamberin o gün kendilerini kurtardığını, o nedenle tuttukları” cevabını alınca, “Bizler de bu gün oruç tutalım, Musa Peygambere biz de sahip çıkalım.” demiş.
Ancak Musevilerden ayrı davranmak için de ayın 9’u ve 10’unda da oruç tutmayı önermiş. Daha sonraları, İslamiyet’in kuralları daha belirgin hale gelip de Ramazan orucu tutulmaya başlanıldığında, aşûre orucu serbest bırakılmış.
Aleviler-Şiiler için Muharrem ayının farklı bir anlam ve önemi var. Hz. Hüseyin Kerbela’da Emevi Halifesi Yezid tarafından Muharrem ayının 10’uncu günü katledildiğinden, bu nedenle Aleviler-Şiiler Muharrem ayında matem tutarlar ve sonunda da aşûre pişirerek matemi noktalarlar…”
Bu Muharrem ayı hem İslamiyet öncesi hem de sonrasında bereket ayı olarak kabul edilmiş ve aşûre de bu bereketin sembolü olarak herkes tarafından kabul edilerek paylaşılmış.
Gerçekten de bereketi temsil edecek başka bir aş olduğunu düşünemiyorum. Rahmetli anneannem aşure kaynatırken ayağının altında dolaşıp, “onu niye kattın, bunu niye kattın” diye sorularımla onu bayıltırken, bana verdiği cevap hala kulaklarımdadır;
“Buğdayı bereketimiz için,
Şekeri ağız tadımız için,
Fasulyeyi, nohutu aşımız için,
Üzümü sakin olmamız için,
Kestaneyi sır saklamamız için,
Cevizi, bademi yaşımız için,
Narı hayatımızı süslemek için,
Gül suyunu da mis gibi kokması için katıyoruz” derdi.
Aşûre pişerken de dudaklarının arasından bir duayı mırıldanırdı “ ey yüce Allah’ım bu aşûreyi bu yılımızın bereketli geçmesi için kaynatıyorum, bunu dağıttığım her hanenin içinde bereketin helâl-i hoş olsun, yiyen herkese afiyet olsun” onun da ruhu şad olsun diyorum. Hepinize 2009 yılının bol bereket ve ağız tadı vermesini diliyorum.


Nilgün ÖZARAR

nilgun.ozarar@gmail.com


1492











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)