ISSN 1308-8483
Dur biraz oturayım / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 19.4.2016    


Dur biraz oturayım

Yazar : Nurdan Çakır Tezgin

Çok sevdiğim, bir süre aynı beldede yaşadığımız Nurdan’ın ne kadar çalışkan olduğunu o zamanlardan biliyordum. Hem de çok yönlü olduğunu. İsmi bana çok sempatik gelen bu kitabı da merak ediyordum. Neler yazdı acaba? İzmir Kitap Fuarı’na geleceğini duyunca sevindim. Ama sevincim kursağımda kaldı. Taşınma ‘olayı’ vardı bizde. Kara kara düşünürken Oğuz (ilk göz ağrısı FoçaFoça’ya bir bakar mutlaka) “Nurdan’lar Foça’ya geliyormuş. Oraya gideriz” diye müjdeyi verdi. Öyle inancım yoktur ama bu yaşa kadar bir şeyi ne kadar çok istemişsem, gerçekleşmiştir.

Foça uzak(!) geldiği için bir türlü yolumuz düşmüyordu. Orada kalan (eski demiyorum) arkadaşları görürüz, Foça’da değişiklik (olumlu yönde) var mı bakarız ve bir başka görevimizi de yerine getiririz, yani bir koltuğa birkaç karpuz sığdırırız diyerek yola çıktık. Kitabımızı imzalatıp aldık. Dönüşe geçtik. Eve geldiğimizde pestil gibiydik. Off, ne yol ya. Mutluyduk. ’Bu yaşta’ hepsini yapabildik. Kitabımı okunacakların en üstüne koydum. Taş gibi uyumuşuz.

Sabah kalktığımda gözüm O’na gitti. Rengi, düzenlenmesi sade ve iç açıcı. Ağırbaşlı bir görünümü var. Ne de olsa Nurdan’ın eli değmiş. Kibar kibar beni bekliyor. Kahvaltıdan sonra hemen elime aldım, ayracımı hazırladım. Gözlükler tamam başla.

Okudukça dalıyorum, daldıkça devam ediyorum. “Kahveee” diye bir ses. “Dur şu hikâyeyi bitireyim” “Kahvee” Kahvem geldi. Hem keyif yapıyorum hem okuyorum. Şaşırıyorum. Nurdan beni mi anlatıyor? Yaşlılıksa yaşlılık, ilaçlarsa ilaçlar, taşınmaysa taşınma. Aynı havayı koklayıp, aynı güzellikleri - çirkinlikleri görünce, düşüncelerimiz de birbirine benziyor zamanla. “Beni mi anlatıyorsun yoksa” diye sordum. “Yoo, Oğuz’u, Necla’yı, İhsan’ı anlatıyorum. Kim üstüne alınırsa” dediğini duyar gibi oluyorum. Şöyle bir sayfa sayısına bakayım dedim. 147 sayfa. Peki bu ne duygu yoğunluğu, nasıl bir anlatım şöleni. Nasıl sığdırdın canım arkadaşım bu yoğunluğu 147 sayfacığa. 250-300 sayfayı ah oh ederek bitirip aval aval baktığım çok olmuştur. Her bir öykü bir buçuk iki sayfacık. Son noktaya geldiğinde o anlatıyor sen de anlıyorsun. O kadar taze ki okuduklarım tek tek anlatayım istiyorum. Iıh, siz okurlar nasıl olsa okuyacaksınız. Sıkılırsınız sonra. Ama çok beğendiğim bir ikisinden söz etmeden geçmeyeyim.

En başta vıdı vıdıcılık. Bende de var da. Hem güldüm okurken hem de eğitildim.

“Yemeek” sesi gelince istemeden ayracımı koydum. Alelacele yedim. Devam. Üff neredeyse sona geliyorum. Bitsin istemiyorum.

“Bir ev kapanınca”da anlattığı lokma dökme, bana sokakta ilk lokma alışımı hatırlattı. Uzun süre sıraya giremedim. Ne diyeceğimi bilemedim. Ağzım sulansa da yiyemedim. Sonra bir gayret, bir porsiyon aldım. Baktım millet tencere getiriyor. Yok artık. Şimdi sıraya giriyorum. Söylenmesi gerekeni söylüyorum. Tarçınımı da döküp afiyetle yiyorum. Hele bir lokma döken var ki onu hiç kaçırmıyorum. Nurdan’ın bu hikâyede sorduğu aslında gidenin yukarıda(!) ne yaptığı? Aşağıdan haberi oluyor mu? Ah bir bilsek! Bence aramızdalar.

Sıraya bakmadan şu “yaşlılar köyüne” değinmek istiyorum. Bak, beni kandırmıyorsun değil mi? Böyle bir yer var değil mi? Sen benim bu hayalimi nereden biliyorsun? Düşünce mi okuyorsun? Kova burcusun, balıkla iyi anlaşırsın da. Kısmetse diye bitirmişsin. Birkaç kafa dengi insanla ben de orada yaşamak isterim. Okurken her şey var ama konser, müzik? diye sorarken baktım o da var. Başka ne isterim.

“Sofra” da Ceyda hanımın hazırladığı tüm yemeklere gönülden katılıyorum. Eline sağlık afiyet olsun. Yalnız, Ceyda H. kuzu etinin 50 TL’ye ulaştığını biliyor herhalde. Nurdan 250 gramcık diye teselli etti beni. Olur denerim.

Kitabın sonuna doğru hikâyeler hüzünlenmeye de başladı. Bu hüzünlü cümleler niye Nazan H. ve anlatıcı Beyefendi? Yazar ne anlatıyor bize? Yaşlılığı kabul et ve yaşamanın tadını çıkar.

Nurdan’ın ne kadar çok ve ne ilginç atasözleri bildiğini çok çok önceleri saptamıştım. Şimdi de gıpta ettim. Yazıya bazen ciddiyet, bazen hüzün, bazen de neşe katıyor. Şunu yaz bunu yaz demek geliyor içimden ama sen bilirsin ne yazacağını. Yaşlılık, yorgunluk, ilaçlar milaçları diline dolamışsın. Bir konu, bir atasözü başla hadi. Bak arayı açma…

Bu arada söylemeden geçmeyeyim. Ayracımı sadece bir kez kullandım. Kitabı elimden bırakamadım. Bana mektup yazmışsın gibi geldi. Oturdum bir cevap yazayım dedim.

Ellerine sağlık Nurdancığım, Nazan H. ve Beyefendiye selamlarımı ilet.




Zuhal ÖZÜGÜL



1735











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)