ISSN 1308-8483
NÜFUS VE ÇEVRE / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN    
  Yayın Tarihi: 14.4.2009    


NÜFUS VE ÇEVRE

* “B” nin öyküsü. Daniel Quinn* dan alınmıştır.

Adem ve Havva’nın dünyaya teşriflerinden bugüne kadar geçen süredeki nüfus artışı aşağıdaki gibidir.

200,000 yıl önce Homo Sapiens’ler dünyada yaklaşık 10 bin kadar olduğunu varsayarsak
10,000 yıl önce (Tarım devrimi) nüfus 10 milyon tahmin ediliyor.
-----------------------------------------------
190,000 yıl 10 kat (10 bin den 10 milyona)
5,000yıl 2 kat 20 milyon
2,000yıl 2kat 50 milyon
1,600yıl 2kat 100milyon
1,400yıl 2kat 200milyon
1,200yıl 2kat 400milyon(İ,S,1200yılı)
500yıl 2kat 800milyon(1700 )
200yıl 2kat 1,5milyar(1900)
60yıl 2kat 3milyar (1960)
37yıl 2kat 6milyar(1997)
15 yıl 2 kat 12milyar(2013)

Ekolojinin temel prensibi

1, Yaşam yeşilliklerle başlar. Yeşillikleri yiyen otçullar, otçullardan beslenen yırtıcılar, yırtıcılardan beslenen diğer yırtıcılar, oradan onların ölümüyle leş yiyenler, oradan toprak ve tekrar yeşillikler. Bu döngü kesilmeksizin devam eder. O halde YAŞAM EŞİTTİR BESLENME diyebiliriz.

2, Toplulukların sayısı beslenme ile denge halindedir. Besin artarsa nüfus artar. Nüfus artınca besin yetmez, azalır. Besin azalınca nüfus azalır. Beslenen nüfus azalınca besin artar. O HALDE İNSAN NÜFUSUNDAKİ BU ARTIŞ, BESİNLERİN ARTMASINDAN DOLAYIDIR. BU DA 10 BİN YIL ÖNCE YAPILAN TARIM DEVRİMİ İLE BAŞLAMIŞTIR.

ÖRNEKLEME

1, Genişleme özelliği olan bir kafese 2 fare ve her gün 2 kilo besin koyalım. Tabi ki bu 2 kilo bu fareler için fazla. Ertesi gün artan besinleri alıyoruz ve tekrar 2 kilo besin koyuyoruz. Bunu her gün yapıyoruz. Kısa sürede fareler çoğalıyor 2 – 4 – 8 – 16 - 32......

Sonunda kafese konulan 2 kilo besinin tamamen bitirildiği gün geliyor. Biz gene her gün 2 kilo besin koymaya devam ediyoruz. Fare nüfusundaki artış duruyor. Nüfus 280-320 arasında değişiyor.Yani ortalama 300 civarında nüfus sabitleniyor.

2, Gene kafese 2 fare koyuyoruz. 2 farenin doyabileceği bollukta yiyecek koyuyoruz. Ertesi gün 2 fare ne yerse onun %50 fazlasını koyuyoruz. Kısa sürede fare sayısı 4 – 8 – 16 – 32 - 64.... olarak çoğalmaya devam ediyor. Biz gene her gün tüketilen yiyeceklerin % 50 fazlasını koymaya devam ediyoruz. Sayı inanılmaz rakamlara erişiyor. 2000 – 4000 – 8000 – 16000 – 32000 - 64000... gibi TAM BİR NÜFUS PATLAMASI YAŞANDI.

Şimdi şu işlemi yapalım. 64000 fare günde diyelim 500 kilo yiyecek tüketti. Ertesi gün %50 fazlasını yani 750 kg yiyecek koymamız gerekirdi. Biz bu işlemi durduruyoruz ve gene kafese 500 kg yiyecek koyuyoruz. Dün 64000 fareye 500 kilo yettiğine göre bugün de yetmesi gerek. Biz artık hep 500 kg yiyecek veriyoruz. Açlık çeken fare yok. İsyan çıkmıyor. Tabi doğumlar ve de ölümler devam ediyor. Ama fare nüfusu artmıyor. Adeta sabitleniyor. NÜFUS ARTIŞI BESİN ARTIŞI İLE DESTEKLENMEK ZORUNDADIR. Ekolojinin başında kabul ettiğimiz temel prensibe göre. Şimdi laboratuarda 64000 fare çok, bizim ihtiyacımızdan fazla. Masrafları çok fazla. Aile planlaması da fareler için yok herhalde. Doğum kontrolüne ihtiyacımız yok. Ekolojinin temel ikinci kuralını hatırlayalım. Besin ile nüfus doğru orantılı. Yani besin kontrolüne ihtiyacımız var.

Şimdi şöyle bir işlem yapalım. 64000 fare için 500 kilo yiyecek koyuyorduk. Bu miktarı ertesi gün 499 kilo 750 gram yiyecek verelim, yani 250 gram azaltalım. 64000 farenin her biri için bu azalma onların dişinin kovuğuna bile gitmeyecek kadar az bir fark. Açlık yok, isyan yok. Bu işlem, her gün 250 gram azalma işlemi, devam ediyor. 1000 gün sonunda besin miktarı 250 kg’a iniyor. Kafeste ise 64000 fare yerine 32000 fare yaşıyor. Besindeki azalma nüfusun da azalmasına neden oluyor hepsi bu. Ekolojik kural çalışıyor. BESLENEN NÜFUSUN BESİN MİKTARINA GÖSTERDİĞİ TEPKİ SADECE.

Daniel Quin’in nüfus hakkındaki bu ekolojik yaklaşımı oldukça ilginç. Bu yaklaşım göz önünde tutularak dünyamızın geleceği hakkında biraz düşünce pratiği yapmak kehanet sayılmaz sanırım.

Doğanın kuralı gereğince her varlık doğar, büyür ve ölür. Her canlı türü de varolur gelişir ve de yok olur. Er veya geç. Bundan kaçış olanaksızdır; belki geciktirebilirsiniz ama asla durduramazsınız. İnsanoğlu çok bencil. Kendi neslinin yok olma fikrini dahi kabullenemiyor. Ne yaparsak yapalım insan nesli yok olmak zorunda, zamanı geldiğinde. Şimdi hemen itiraz edeceksiniz. Ne yapalım yani doğayı, çevreyi korumayalım mı? İster koruyun ister korumayın olacağı engelliyemezsiniz. Sadece geciktirirsiniz. Jeolojik devirlerde, insan nesli yok iken, bir çok defa küresel ısınma, soğumaya maruz kaldı (Birinci ve dördüncü zaman jeolojik devirlerde). Bir çok canlı türü yok oldu. O zaman insanoğlu Küresel ısınmanın nedeni değildi? Şimdi belki süreci hızlandırdı, o kadar. Doğayı korumamız sadece kirliliği önlemekle mümkün görünmüyor. Aşırı nüfus artışını da önlemek gerek. Nasıl? Yukarıdaki örneklerde açıkça gözleniyor. Nüfusu sabitlemek. Çok acımasız geliyor bu yöntem. Bunu ya doğum kontrolü ile yapacaksınız; ya da beslenmeyi kısma yöntemi ile. Nüfusu sabitlemekte yetmez azaltmamız gerek. Azaltmakta acı bir reçete. Şu anda eğer adil bir paylaşım olsa dünyamız bugünkü nüfusunu rahatlıkla besleyebilecek kapasitede. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan bir ütopya. Dünyamızda her sene birçok canlı türü yaşam alanları gittikçe daraldığından dolayı yok olmaktadır. Belli bir süre sonra sıra insan nesline gelecektir. İster kabul edelim, ister etmeyelim.

Nüfusu sabitlesek veya azaltsak bile, dünyadaki bu değişimi durduramayız. Jeolojik açıdan ısınma dönemindeyiz. Buzullar/buzlar eriyecek, deniz seviyesi yükselecek -Jeolojik devirlerde deniz seviyesi değişimi (östatik hareketler) 170 m olarak ölçülmüş- iklimler kaymaya uğrayacak... vs. yani denge bozulacak. İnsanlar göç etmek zorunda kalacak. Daha elverişli yerlere kitle akınları olacak. Doğada sınır yoktur. Devletleri ayıran suni sınırlar parçalanacak. Belki gelişmiş ülkeler sınırlarını korumak için nükleer silah kullanacaklar... vs. Daha birçok senaryo yazılabilir (manyetik kutup noktalarının yer değiştirmesi gibi). Yaşam alanlarının daralması, kirlenmesi sonucu, insan nüfusu büyük ölçüde azalacak; ya tedricen veya aniden ortadan kalkacaktır. Dini açıdan bakarsak, bu görüşümüzü kutsal kitaplar da desteklemektedir. Adem’in yaratılışı sırasında, meleklerin Allah ile konuşmaları, Adem neslinden önce başka bir insan neslinin varlığını belirtir niteliktedir. O halde bugünkü insan nesli ne ilk belki de ne de sondur. Zamanı geldiğinde – dini açıdan kıyametin kopması- bugünkü insan nesli ortadan kalkacaktır.

Çevreyi korumakla daha sağlıklı ortamlarda yaşayacağız, buna şüphe yok. Her aklı başında insanın yapması gereken bir husus. Ancak doğanın dengesinin bozulmasının esas nedeni aşırı nüfuslanma, bunun sonucu aşırı kirlenme (bu artan nüfusu besleyebilmek için endüstri devrimi). Dünyamızın besleyebileceği nüfus miktarının bir sınırı olması gerek. Nüfusu bu sınırda tutmanın reçetesi de yukarıda anlatıldığı üzere oldukça acımasız görünüyor. Tabii bu acımasız tabiri bizim değerlendirmemiz. Doğada acıma diye bir olgu yoktur. Olması gereken ne ise o olur. Şimdi hemen itirazlar yükselecek. İnsanlar ile diğer canlılar arasındaki fark, insanların düşünmesi ve insani değerlere sahip olmasıdır denecek. Unutmayalım ki kendi çıkarı için, kendi zevki için -kendini doyurmak için değil- hemcinsini yok eden tek varlık insandır. Tüm insanlar çevre bilincine sahip olsalar dahi sonuca etkisi olmayacak; sadece süreci geciktirecektir.

Yanlış anlaşılmak istemem. Ben de doğanın korunması, temiz tutulması , her türlü israfın karşısındayım. Sadece olaya değişik bir açıdan yaklaşmak istedim.


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com


1656











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)