ISSN 1308-8483
ARİSTOTELES’İN “POETİKA”SINDA BETİMLEME SORUNU / Oğuz ÖZÜGÜL
Oğuz ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 11.11.2009    


ARİSTOTELES’İN “POETİKA”SINDA BETİMLEME SORUNU

Aristoteles’in POETİKA’sının 25. Bölümünde ortaya şu soru atılır: “Şiir sanatı bakımından kaç çeşit sorun ve çözüm vardır?” Sorunlar ve çözümlerle genel anlamda neyin kastedildiği izleyen satırlardan belli olur: “Ozan tıpkı ressam ve herhangi bir heykeltraş gibi öykünen bir betimleyicidir, böylece o şu üç şeyden (trion onton) birini zorunlu olarak betimlemesinin hedefi haline getirmelidir; yani 1. Nesneleri nasıl idiyseler ya da nasılsalar (ki bu husus Aristoteles’in, ozanın görevini gerçekten olan şeyi değil, olabilir olan şeyi, yani olasılık ya da zorunluluk yasalarına göre olanaklı olan şeyi anlatmaktır, diye tanımladığı 9. Bölümdeki sözleriyle çelişkili gibi görünür); 2. Nesneleri, mitlere ya da insanların hayal ettiklerine göre nasılsalar; ya da 3. Olmaları gerektiği şekilde betimlemelidir.” Bunu günümüze uyarlayarak yaklaşık şöyle ifade edebiliriz: Nesneler ve yaşam ya gerçekçi bir biçimde ya da bir miti, bir masalı, başka fantastik bir olayı anlatır veya betimlerkenki gibi hayal gücünü işleterek ya da idealize ederek betimlenmelidir.

Ardından üslupla ilgili dil araçlarına kısaca değinildikten sonra şöyle devam ediyor: “Şiir sanatında doğruluk ile öteki sanatlarda (kastedilen ‘teknik bilgiler’dir) doğruluk aynı şey değildir. Bu yüzden ozan iki türlü hataya düşebilir: Biri sanatı bakımından, öteki sadece ilineksel. Ozan belirli bir şeyi betimlemeye niyet ettiyse, ama yetersizliği nedeniyle amacına ulaşamadıysa, bu, sanatındaki bir hatadır. Ama nesneyle ilgili yanlış bir şeyi, örneğin iki sağ ayağını da aynı anda atarak rahvan giden bir atı betimlemeye kalkışırsa ya da herhangi teknik bir bilgiye göre doğru olmayan bir şeyi betimlerse o zaman bu, gerçek bir hatadır, ama sanatındaki bir hata değil.” Demek ki ‘sorun’un çözülmesi istenirse bu ayrımı çıkış noktası almak gerekir.

Burada ozanın betimlemesine yönelik bir eleştirinin ve konuyu nesne açısından betimleme ile sanat açısından betimleme arasında bir ayrım yapma gereğinin söz konusu olduğu açıktır. Ancak bu, bizi pek fazla ileri götürmeyen kabaca bir ayrımdır. Somut olarak neyin söz konusu olduğu aşağıdaki örnekten daha iyi anlaşılır.

Bu bölüm şu sözlerle başlar: Mümkün olmadığı halde bir şey betimlenmiştir, ki bu bir hatadır. “Buna rağmen eğer betimleme amacına ulaşırsa, yani böylelikle betimlenen şeyi ya da betimlemenin başka bir bölümünü etkili hale getirirse, bu, kabul edilebilir. Örneğin Hektor’un Akhilleus tarafından kovalanmasında olduğu gibi. Ancak bu tür şeyler bakımından teknik anlayış göz önüne alınarak amaca çok daha iyi ya da hiç olmazsa iyi ulaşılabilseydi, bunu kabul etmek mümkün olmazdı. Zira bu yapılabildiği zaman hiçbir hata işlenmemelidir.”

Burada öne sürülen kural, demek ki ozanın elden geldiğince hiçbir hataya düşmemesidir; ne betimlenen nesne ne de sanatsal betimleme açısından. Ama en güzel sanatsal anlatıma, nesnel hakikati göz ardı ederek ulaşılabileceğini kanıtlayan örnekler vardır. Böyle bir durumda nesnel hakikati ihlal etmek caizdir. Hektor’un Akhilleus tarafından Troya surları çevresinde kovalanması buna bir örnek oluşturur.

“Poetika”nın bir önceki bölümünde bu kovalamadan söz edilir ve orada bu sahne hakkında söylenenler neyin söz konusu olduğunu, Hektor’un kovalanmasının 25. Bölümde niçin sorunlar ve çözümler konusuna tekrar dahil edildiğini açıklığa kavuşturur.

24. bölümün 6. Paragrafında Homeros’tan şöyle söz edilir: “Homeros nasıl başka bakımlardan övülmeye değerse, bütün ozanlar arasında yalnızca o ne yapılması gerektiğini bilmesi bakımından da yine övülmeye değer.” Zira bir ozan elden geldiğince çok az kendi adına konuşmalıdır. Yani o gözlemlemelidir. Eğer kendi adına konuşursa betimleyici değildir.

Tragedyalarda ise ozanın görevi “etkileyici” olanı şiir dilinde ifade etmektir. Ardından bunu ilk bakışta garip gelen bir tümce izler. Epik şiirde akla aykırı olan (kendi içinde çelişkili olan) daha da olanaklıdır, çünkü kahraman seyircinin gözleri önünde hareket etmez. Bu tümceyi, Dante’nin İlahi Komedya’sındaki şu üç dizeyle yorumlamak mümkündür :

“Madde sağır kesilip yanıt vermeyince, / çoğu kez nasıl biçim de / sanatın amacına uygun düşmezse,

Sonra Hektor’un kovalanması örneği verilir: Bir yanda hareketsiz durup kovalamaya katılmayan adamlar, öte yanda onlara ret işareti yapan Akhilleus:

“Bu ara Akhilleus işmar etti adamlarına, / bırakmadı atsınlar Hektor’a acı kargılarını, / biri onu vurunca ün kazanacaktı.”

Akhilleus’un sıra sıra dizilmiş Akhaların önünden geçerken başını ret anlamında aşağıya ve yukarıya doğru sallayarak işaret verdiği düşünülürse, bu olayın sahnede ne kadar gülünç bir etki yaratacağı açıktır. Ama epik anlatıda olay okur tarafından görülmediği için farkına varılmaz.

Bu örnek, kurallarda istisnaların olduğunu, yani nesnel hakikati ihlal ederek sanatsal bir etkiye ulaşılabileceğini kanıtlar, üstelik epik sanatın ve gösteri sanatlarının yasalarındaki farklılığı da gözler önüne serer.



YARARLANILAN ESERLER :
-Aristoteles, POETİKA, Çev. İsmail Tunalı, Remzi Kitabevi, İstanbul
-Homeros, İLYADA, Çev. A.Erhat – A.Kadir, Sander Kitabevi, İstanbul, 1967
-Dante Alighieri, İLAHİ KOMEDYA, çev. Rekin Teksoy, Oğlak yay., İstanbul, 2007



Oğuz ÖZÜGÜL

oguzozugul@hotmail.com


2448











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)