ISSN 1308-8483
İm / Azime AKBAŞ YAZICI
  Yayın Tarihi: 3.1.2010    


İm

    kırılmış aynada kalan
    çocuk gölgesiydi zaman

    ilkyaz çiçeğe durduğunda
    anne kokulu bir mayıs sabahına
    şair im doğurdu
    bundandır yosun kokmam


    Güneşli bir mayıs sabahına uyandığında iyimser yanına yaslandı özlemlerinin. Güzel şeyler olacaktı. Yastığında anneler doğuruyordu çocuk gözleri. Bedenine tüm olumlu düşüncelerini yükledi ve gerinerek kalkıp yatağının kenarına oturdu. Evde hiç ses yoktu, anlam veremedi. Çocuklar uyuyor olmalıydı, lavaboya doğru sürükledi ayaklarını, yüzüne buz gibi su çarptı, saçlarını ıslattı, dişlerini fırçaladı. Yıllardan beri bu alışkanlığını hiç ihmal etmeden sürdürüyordu. Aynada gürültülü gözlerini izledi bir süre. Yüzü, yaşına rağmen tazeliğini koruyordu, tekrar su vurdu yüzüne ve gülümsedi gözlerine. Bazen yorgunluğun her hücresini esir aldığını düşünür ve betonlaşırdı bedeni. Çok yoğun tempolu çalışma hayatının kıyısından köşesinden ayırıp biriktirdiklerini çocuklarıyla paylaşır, onlarla çocuk olur, acı ve karanlıktan sıyrılırdı.

    — Anne kokuyor bu sabah, dedi usulca.

    Kahvaltıyı hazırlayıp çocukları uyandırmalı ve tatil gününün tadını çıkarmalıydı. Garip bir hüzün sol yanını yakıyor, boğazına bir şeyler düğümleniyor ve gözlerinde biriken denizleri öteliyordu. Mutfağa doğru yürüdü. Koridorda, Vanilya bütün miskinliğiyle halıya yayılmış derin uyumaktaydı. Sessizce yanından geçti Elmas. Ah evet anneannesinin ismini koymuştu ona annesi. Ama hiçbir zaman kendini ‘elmas’ gibi hissedemedi. Kömür gibi karanlık ve koyu sokaklarında ömrünün, hep huzuru düşledi. Sadece huzuru.

    — İnanamıyorum, bu ne güzel bir kahvaltı sofrası böyle…

    Çocukları, saklandıkları mutfak kapısının arkasından çıkıp annelerinin boynuna atıldılar ve sevgiyle sarıldılar ona. Elmas mutluluk ve şaşkınlık arası duygular arasında gidip geldi bir an. Gözlerinde biriken denizler deli dalgalar gibiydi.
    Nazar ve Can erkenden kalkmış, bu mis kokulu anneler günü sabahında biricik anneleri için hazırlık yapmışlar ve masanın ortasına onun çok sevdiği eflatun gülleri yerleştirmişlerdi.
    Kahvaltılarını sıcacık sevgilerine sarılarak güle oynaya yaptılar. Elmas kendini yalnız hissetmiyor inadına çoğaldığının farkına varıyordu.

    Gözleri zeytin tabağında uzun bir yolculuğa hazırlanır gibiydi…

    Uzun ve derin gölgelerine sığınarak gözlerinin mavi aldanışlar denizinde uzandı köpüklere. Uzaktan martılar aynı bildik seslerinin dışında çığlıklanıyor, köpüklerin arasında bir var bir yok oluyorlardı. Ellerinde bir avuç çakıltaşı ile en uzun yolculuğuna hazırlanan kırmızı saçlı çocuğun gözlerinde papatyalar büyüyor, anemonlar renkleniyordu.

     “Balonum dede, mavi balonum senin yanında mı şimdi? Ben sana bir avuç çakıltaşı versem, balonumu bana verir misin dede?”

    Sakin minik dalgalar ince kum tanelerini sürükleyerek geri çekiyor tekrar kırmızı saçlarına takıyordu küçük kızın. Uzun ve sarı kirpiklerinde biriken tuz canını yakıyordu.
     “Mavi balonumu özledim. Bir bayram sabahı bileğimden uçup bulutlara doğru yola çıkan balonumu. Sonra dedem de gitti bulutlara. Şimdi birlikte olmalılar. İkisini de özledim ak martı.”

    Çığlık çığlığa haykırmaya başladı deniz. “Kırmızı saçlı kız, düşürme gözlerini, bütün mavi balonları getireceğim uykularına.” Martılar başlarını ve kanatlarını hızla sallamaya başladılar ve bilinmedik bir diliyle evrenin, gökyüzünü kapladılar.

    Uzandı yüzükoyun, sıcacık kum yanaklarını yaktı. Gözlerini kapattı her şeye. Ayaklarına dokunan deniz usul usul ninnilendi. Ağır bir uyku yaladı kirpiklerini, saçlarını rüzgâr okşadı, sırtını güneş.

    Yüzlerce mavi balonun içinde kahkahalar atarak koşuyordu papatya tarlasına. Dedesi uzaktan el sallıyor ve gökyüzünü işaret ediyordu. Başını kaldırdı, bulutlar mavi birer balon olmuş, dans ediyorlardı.

    Güneş sırtını, kumlar yanağını yakmaya; deniz ayaklarını okşamaya devam ediyordu.

    Ertesi sabah kumsalda yürümeye çıkanlar sönmüş bir mavi balonun yanında bekleşen birkaç martı gördüler. Martıların dilinde bilinmedik bir şiir, kirpiklerinde kırmızı ve kum…

    Elmas gözlerini kuruladı ve kül elleriyle zamanın zeytin tabağını dolaba kaldırdı. Delice bir anne kokulu akşama doğru yola çıkmaya hazırdı.


Azime AKBAŞ YAZICI

www.azimeayazici.blogspot.com


1848











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)