ISSN 1308-8483
MASALLARIN GİZLİ DİLİ / Zerrin SOYSAL
Zerrin SOYSAL    
  Yayın Tarihi: 5.2.2010    


MASALLARIN GİZLİ DİLİ

Ünlü Alman Filozof Arthur Schopenhauer Aşkın Metafiziği isimli kitabında aşkın temelini üreme iç güdüsüne dayandırır ve türün sağlıklı devam edebilmesi için eş seçiminde karşıt özelliklerin arandığını iddia eder. Örneğin bodur bir erkek, uzun boylu ve ince kadınlara aşık olacaktır. Esmer zayıf bir kadın, sarışın ve iri yarı erkeklere… Seçicilik görevini kimin üstlendiğine hiç değinmez; çünkü yaşadığı çağda tartışmaya açılmayacak kadar kesindir seçenin cinsiyeti. Tıpkı masalda olduğu gibi…

Külkedisi masalını bilirsiniz. Zavallı kız üç üvey abla ve onların cadı annesiyle çilekeş bir yaşam sürmektedir. Bu arada babanın varla yok arası varlığını başka bir yazıya konu etmek istiyorum. Aynı iskele babasını Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalında da görürüz. Hele rahmetli anneannemin “tın tın kabacık, bizi bırakıp giden babacık” tekerlemesiyle anlattığı bir Andersen masalı uyarlaması vardır ki evlere şenlik. Adam sırf yeni karısı istemiyor diye çocuklarını ormana, kurda kuşa yem olmaya bırakır. Kısacası Sinderella’nın babası türünün tek örneği değildir ve Schopenhauer’in erkek tohumunu bıraktıktan sonra görevi biter, başka dişileri döllemek üzere yoluna devam eder savını destekleyecek biçimde çocuğuyla ilgilenmez.

Yaşadıkları ülkenin kralı bir balo tertipleyerek evlenecek yaştaki bütün kızları davet eder. Balonun amacı biricik oğlu, veliaht prensin evleneceği kızı seçmesidir. Üvey ablalar günlerce kendilerini beğendirmek için hazırlanır, balo akşamı iyice allanıp pullanıp giderler. Külkedisi de iyilik perisinin bir dokunuşuyla giyinip kuşanır, balkabağı ve farelerden yaratılan arabasına binip gider. Gece boyunca öbür kızlara tercih edilmenin saadetiyle prensin kollarında döner de döner. Çok mes’uddur.

Gelin görün ki arabası tekrar kabağa dönmesin diye saat on iki olmadan balodan ayrılmak zorundadır ve sarayın merdivenlerinden koşarak inerken camdan yapılmış minik ayakkabısının tekini düşürür. Ertesi gün Prens elinde ayakkabı ev ev dolaşıp bu eşsiz ayakkabının sahibini aramaya başlar. Sonunda sıra Külkedisinin yaşadığı eve gelir. Üç kız ayakkabıyı denerler, hatta masalın bazı vahşi anlatımlarında ayaklarını pabuca sokabilmek için topuklarını bile kesip kanlar aka aka giymeye çalışırlar. Ayakkabı üçüne de olmaz. Son olarak köşede, küller içinde oturmakta olan Sinderella da üvey annesinin kahkahaları arasında ayakkabıyı dener ve öbür tekini de bir yerlerden çıkarıp giydikten sonra prensin kolunda baba evini terk eder. O andan sonra Külkedisi’ni hiçbir olumsuzlukla gölgelenmeyen lekesiz, sonsuz bir mutluluk beklemektedir. Kötüler cezasını, iyiler mükafatını bulmuştur. Biz de her nedense kerevete çıkarız.

Şimdi hayal gücümüze biraz yüklenelim ve masalı tersine çevirelim. Kapı kapı dolaşıp ayakkabıya uyan erkeği arayan bir prenses olsun masalımızın kahramanı. Bütün erkekler yürek çarpıntılarıyla sıranın kendisine gelmesini ve ayakkabının kendi ayaklarına uymasını bekliyor olsunlar. Nasıl, tuhaf mı? Neden? Sinderella, illa da yakışıklı olan prensin kolunda ayağında cam ayakkabılarla saraya doğru yürürken sevinç göz yaşlarınızı tutamıyordunuz ama. (V. Nabokov ayakkabıların camdan değil Rus sincabı kürkünden olduklarını iddia eder, o ayrı) Ters gelen ne? Kadife yastığın üstünde duran erkek ayakkabısı mı?

Elbette hayır. Seçenin kadın olmasıdır yadırgadığımız. Kadın doğası gereği öbürlerine tercih edilen, seçilen olmak ister söylemi ve buna benzer daha binlerce yalan taaaa bebekliğimizden başlayarak anlatıla anlatıla bizi ne hale sokar dersiniz? Örneğin bu masalla kadına evinde oturup erkek tarafından seçilmeyi beklemesi gerektiği mi öğretiliyordur? Üstelik seçilebilmesi için de özel bir hüner geliştirmesi falan değil, ayağını erkeğin getirdiği ayakkabıya uydurmasıdır istenen. Yani kadının iradesiyle değiştiremeyeceği, doğuştan gelen bir özelliği belirler seçilme nedenini. Burada ayakkabının bir sembol olduğunu, bir kadının erkek tarafından tercih edilmesi için uyması gereken bütün kriterleri temsil ettiğini söylememe bilmem gerek var mı?

Schopenhauer’ın savına geri dönersek erkekler olabildiğince özgür gelişen kendi koca ayaklarını dengelemek için minik ayaklı kadınları tercih ederek kadınları nefes almalarını engelleyen korse benzeri bir cendereye sokmamışlar mıdır?

Masalları gizli mesajlarıyla değerlendirince keşke diyorum, keşke bizi de masallarla değil de şimdiki bebekler gibi elektronik bir cihazdan gelen tekdüze melodilerle büyütselerdi. O zaman belki kafamız bu kadar karışık olmaz; hayatın patikalarında daha az yara bereyle yol alır, karşı cinsle daha aklı başında ilişkiler kurardık.


Zerrin SOYSAL



1887











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)