ISSN 1308-8483
MUZ SESLERİ / Onur Konukçu
Onur Konukçu    
  Yayın Tarihi: 25.2.2010    


MUZ SESLERİ


Beyrut’tan sesleniyor yazar, içimizde unuttuğumuz, artık görmezden geldiğimiz duygulara, savaştan çıkmış bir toplumun nasıl bir yok-yer*’de yaşadığına değiniyor kitapta.

“Çünkü bir kez başladığında savaş, barış sadece bir sonraki savaşı bekletir.” diye bir çırpıda söylüyor Beyrut hakkındaki düşüncesini kitapta Ece Temelkuran.

Yazar için bir ilk roman denemesi olan Muz Sesleri’nde hikayeler farklı coğrafyalarda dilleniyor kahramanların ağzından ve Ortadoğu’nun “biz”den oluşan dokusunda insanların nasıl kendilerini unuttuğunu ve Batı’daki “ben” halinin nasıl bir hegemonya yarattığını anlatıyor bizlere.

“Filipinam, tatlı kıbbem,
İnsanlar burada bir yanlışlık gibi ölüveriyor. Sen bir yanlışlık olamayacak kadar güzelsin. Sana bir hikayeden başka verebilecek hiçbir şeyim yok…”

Adını annesinin Filipin özleminden, toprak rengi gözlerini Filistin’den alan kıza, babası böyle uzayıp giden mektuplarla sesleniyor kitabın birinci bölümünde. Filipina’nın Beyrut’taki kaderi, kadersizliği, özlemi, aşkı ve herhangi bir yaz gecesi berrak gökyüzüne baktığında, bir yıldız kayacağını umut eden, bekleyen, bilen ve yıldız kaydığında nedense gülümseyen bir insan bir Filipinli gibi, Filipina savaşın o soğuk metal parçalarına yenilen annesini arıyordu gökyüzünde ve kaydığında o yıldız Filipina da nedensiz gülümseyecekti gökyüzüne. İşte bu mutsuz ama umutlu kızın hikayesini fısıldıyor kulaklarımıza yazar.

Bunların yanında Batı’daki hikaye ise, şarap eşliğinde hiç konuşulmadan konuşulursa da asla hakikatlerden bahsetmeden saatlerce yenen bir yemeğin ritüel sayıldığı fakat bir Doğuluya bir ömür sürecekmiş gibi sıkıcı gelen Oxford camiasında, İngiltere’de geçiyor. Farklı iki dünyadan seslendirilen hikayelerin arka arkaya okunmasıyla okura bir sorgulama imkanı veriyor Ece Temelkuran. Hangi dünyanın bizim olduğu aslında hangisine inanmamız gerektiği ve Beyrut’un çok kimlikli, çok dinli ve çocuk kitaplarında bile savaştan bahsedildiği ve kitabın sonunda zaten bir gün ölecek olan Beyrutlu hikaye kahramanının çocuk yaşta savaş tarafından yutulduğu anlatılıyor. Bir de kitabın sonlarında kahramanların ağzından “yani” kelimesinin az gelişmiş ülke çocuklarını birleştiren köprüler olduğu söyleniyor. Aslında durup düşündüğümüzde bizim de hayatımızı ne çok “yani”nin kapladığını görürüz. Kim bilir belki de anlaşılamamaktan korktuğumuz için “yani” ile devamlı pencere açarız cümlelerimize.

Muz sesleri, hayata çok taraflı bakan bir yazarın çokça şey sıkıştırmış olduğu bir roman olarak tanımlanabilir. Ve belki okuyanı da inandırabilir, bir gün Ortadoğu’da gürültü dinince, muz seslerinin duyulabileceğini “çuk çuk çuk…”

*Kitabın bir yerinde Beyrut için kullanılan sözcük


Onur Konukçu

okonukcu@gmail.com


1917











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)