ISSN 1308-8483
MURAT DİYE BİRİ / Tülin DURSUN
Tülin DURSUN    
  Yayın Tarihi: 28.6.2007    


MURAT DİYE BİRİ

      Altı yaşın verdiği canlılıkla ele avuca sığmayan bir çocuktu Murat. Kendinden yedi yaş daha büyük ağabeyi Fırat ise her zaman uysal, söz dinleyen, ailenin gözbebeğiydi. Okulda da derslerinde oldukça başarılıydı. Fırat'ın içini kemiren tek şey; evdekilerin kardeşine gösterdikleri hoşgörünün, kendisine asla gösterilmemesiydi. İçinde bir öfke vardı kardeşine duyduğu. Anne ve babası Fırat'ın davranışlarını kardeşini kıskanmasına yorumluyorlardı.
      Yaz sonu yaklaşmaktaydı. Bu yıl Murat ilkokula başlayacaktı. Fırat orta ikinci sınıfa geçmişti. İki çocuğun birden çıkan masrafları babaları Zafer Bey'i biraz düşündürüyordu. Ege'nin bu şirin kasabasında geçim derdi kolay olmasına karşın eğitimdeki aksaklıklar da sorundu. Yine de çocuklara yeni bir şeyler almak gerekiyordu. Buzdolabı zamanını doldurmuştu, onca tamir görmesine rağmen, artık iş göremez durumdaydı. Yenisini almalıydı. Bunların hepsini alabilmek Zafer Bey'in geliriyle ters orantılıydı. Taksitler iyice belini büküyordu. Evdeki tek üreticinin Zafer Bey olması elbette zordu. Zamanında karısını da çalıştırsaydı, bugün bu gibi sorunları olmayacaktı.
      Okullar açıldığı gün, Murat minicik yüreğinde garip bir şeyler hissetti. Birden karın ağrısıyla tuvalete koştu. Anne, baba gülüştüler. Fırat da kardeşiyle şakalaşmaya başladı.
      Murat okulda kendini kısa zamanda göstermişti. O ağabeyi kadar çalışkan olmasa bile, sevimli tavırları, arkadaş canlısı, iyi bir çocuktu.
      Murat alfabeyi sökerken hiç zorlanmadı. Fırat ve annesi ona yardım ediyorlardı.
      Bir sene o kadar çabuk geçmişti ki, Zafer Bey ve karısı yaz tatilinde çocukları nasıl oyalayacaklarını düşünüyorlardı. Karısı, arkadaşının butiğinde çalışacaktı. Arkadaşı yeni doğum yaptığından, dükkâna çok sık uğrayamayacaktı. Parası da fena sayılmazdı hani? Zafer Bey'in endişesi çocukların başıboş gezip de sahipsiz kalacakları korkusuydu. O da karısının üç, beş kuruş kazanacağına seviniyordu elbet.
      Fırat kardeşine göz, kulak olacağına söz verdi. Öğleden sonraları da kardeşini spora götürmek onun göreviydi.
      Anneleri işe başladığından beri, evlerindeki düzen biraz alışılmışın dışına çıkmıştı. İki çocuk uykudan öğlene doğru kalkıyor, annelerinin kendilerine hazırlamış olduğu kahvaltıyı yaptıktan sonra, basket oynamaya gidiyorlardı. Akşamüstü eve geldiklerinde anne evde oluyordu.
      Bir gün Fırat kardeşine spora gitmek istemediğini söyledi. Kardeşinin yatağına girerek onu sevmeye başladı. Murat şaşkınlıkla ağabeyine sarıldı. Fırat onu hiç sevmezdi ki; nasıl oluyor da kardeşine güzel sözler söylüyordu? Murat küçük olduğundan boğuşma gibi bir oyun bekliyordu. Fırat kardeşinin donunu çıkarırken, Murat gülüyordu.
      Murat nasıl olduğunu anlamadı ama canının yandığı kesindi. Fırat:
      " Len, sakın annemlere deme böyle oyun oynadığımızı."
      O yaz ve daha sonraki günler Fırat kardeşiyle hep bu oyunu oynadı. Arada bir canı yanan Murat anne ve babasına ağabeyinin yaptıklarını anlatmaya çalıştıysa da onlar inanmadılar. Hele baba Zafer Bey bu yüzden Murat'ı dövmeye bile kalkıştı. Bu evde yalan konuşulmazdı!


      Murat ilkokulu, daha sonra da ortaokulu bitirdiğinde bu oyun hep devam etti.
      Murat yaz tatilinde çırak olarak başladığı bayan berberi Semih'e âşık olmuştu. Semih evli, bir çocuk babasıydı. Öyle bir zaman geldi ki; Murat'ın davranışlarından şüphelenen babası onu evden kovdu. Semih onunla beraber yaşamak için ayrı bir ev tuttu. Karısı da öğrenmişti durumu. Her ne kadar kabullenmese de ayrılmak aklına gelmiyordu. Annesinin baskısı yüzünden yerinden kıpırdayacak durumda değildi. " Erkektir, bir zaman sonra bundan hevesini alıp, sana dönecektir. Sabırlı ol!" sözleri genç kadını ne kadar çileden çıkarsa da evinde oturup, kocasının kendisine döneceğini bekliyordu. Semih, iki ayrı eve bakıyordu artık. Murat'ın çalışmasını istemiyordu. Kayınvalide arada bir Semih'e çıkışıyordu. Böyle şeyler hiç duymamıştı yaşlı kadın. Dünyanın çivisi yerinden mi oynamıştı ne? Murat'la Semih'in ilişkisi gün geçtikçe yeni boyut kazanmıştı. Murat saçlarını uzatmış, sakallarını epilasyonla aldırtmıştı. Cildi bir genç kızın cildi gibi, pürüzsüz ve taptazeydi.
      İki ayrı evin kazancına yetişmekte oldukça zorlanıyordu Semih. Kaynanasının dırdırı her geçen gün dozunu arttırarak içine oturuyordu sanki. Bu arada Murat, Semih'i ikna ederek başka bir bayan berberinin yanında çalışmaya başlamıştı. İkisinin kazandığı yetiyordu artık onlara. Semih'in genç karısı kıskançlık krizleriyle baş edemeyecek duruma gelmişti. Anne yüreği dayanamıyordu işte. Bir gün damadının dükkânından içeri hışımla girdi:
      " Bana bak oğlum! Senin bu yaptığına ne denir sen benden daha iyi bilirsin. Elin erkek fahişesine para yedirdin, ses çıkarmadık. Ayrı ev tuttun. Yine ses etmedik. Ama oğlun artık iyice büyüdü, her şeyden anlar oldu. Ona kötü örnek olduğunu anlamıyorsan; yazıklar olsun sana!"
      " Sen karışma be kadın! Yıllarca yanımızdasın. Bıktım artık dırdırından. Karımla arama girme! O da ben de hayatımızdan memnunuz."
      " Sen öyle san! O da sana boynuzu taksın da anlarsın karının ne kadar mutlu olduğunu?"
      " Ne diyorsun sen be kadın?"
      " Diyeceğimi dedim işte! Ya o Murat denen pisliği bırakır karına dönersin, ya da ayrılır; karının nafakasını ödersin. Hepimiz rahat nefes alırız. Çocuğuna ne cevap vereceğini var sen düşün bundan böyle!"
      " Git başımdan Allah'ın belası kadın!"
      " Doğru, şimdi bela olduk. Kızımı almak için az kapımı aşındırmadın. Doğru! Suç bende. Ah akılsız karı! Demişlerdi o zaman senin ne mal olduğunu. Ama ben ne dedim? Yok! Dedim. Semih oğul efendi çocuktur dedim. Öyle taraklarda bezi yoktur dedim. "
      İçeriye girmiş olan birkaç müşteri bu konuşmaları dinle-
dikçe Semih'in kaynanası daha bir yüksek tondan konuşmaya başlamıştı. Kendine yandaş arayan biri gibi onların da konuşmalarına onay vermelerini bekler bir tutum içine girmişti. Bu aile kavgasının ne yeriydi, ne de zamanı. Semih öfkeyle kadına baktı.
      " Sus artık, bunları daha sonra evde konuşuruz."
      " İşine gelmeyince sus dersin. Duysunlar senin ne karaktersiz olduğunu. Duysunlar da ibret alsınlar. Gül gibi kızım senin yüzünden soldu, gitti yavrucak!"
      " Bana bak! Çek git hemen!"
      " Çek gitmiş? Yok, öyle şey! Ya dönersin evine, ya da ayrılırsın."
      " Sabrımı taşırma!"
      " Sen bizim sabrımızı çoktan taşırdın. Bu iş artık bitecek!"
      " Sana son kez diyorum! Sus ve çek git!"
      " Bir de tehdit ha! Seni rezil etmek benim boynumun borcu olsun ulan! Bunu senin yanına bırakmam, bilmiş ol!"
      Semih bir an saçını kestiği müşterisinin yanından ayrılarak, kayınvalidesine elindeki makası saplamaya başladı.
      Kadın ne olduğunu anlamadan, şişman gövdesiyle kanlar içinde yere yığıldı. Müşteriler dehşete kapılmışlar, Semih'e bakıyorlardı. Hiç kimse elindeki makası almaya cesaret edemiyordu. Küçük berber dükkânından çığlıklar yükseliyordu.
      Polis geldiğinde ise, kadın çoktan son nefesini vermişti.
      Murat dört senedir hapisteki sevgilisine bakıyordu. Onu ölene kadar bekleyecekti. Semih'in karısı ve çocuğuna da o bakıyordu. Bunun için yeni sevgilisinden gizlice para çalmaya başlamıştı. Semih'i çok sevmişti ve onu hep bekleyecekti.
      Murat'ı tanıyıp ta, öyküsünü dinlediğimde önce yalan söylediğini sandım. En yakın arkadaşlarının anlattıkları onu doğruluyordu. Murat arkadaşları arasında çok saygın bir yerdeydi.
Ailesinin onu nasıl terk ettiğini, ona inanmadıklarını, Fırat'ın kardeşinden nefret ettiğini, artık onların soyadını taşımadığını anlattılar.
      Üç yıl kadar sonra geldiğim bu şehirde, artık unuttuğumu sandığım Murat'la karşılaştığımda, onun yeni bir kimlik aldığını, çok mutlu olduğunu öğrendim. O gün neredeyse yarım günümü Murat'la geçirmiştim. Yorgun olduğumu söyleyerek ayrıldım ve otelime döndüm.
      Sabaha karşı oteldeki gürültüyle uyandım. Bir karmaşadır gidiyordu. Yataktan fırladım. Camdan caddeye baktım. Gün ağarmaya başlamıştı. Karşı kaldırımda insanlar yere doğru eğilmişler, bir şeyi kaldırmaya çalışıyorlardı. Otelin camları açılır cinsten değildi. Üstüme bir şey alarak aşağıya indim.
      " Ne oluyor çocuklar?"
      " Yok, bir şey hanımefendi. Travestinin tekini vurdular da!"
      " Kimmiş peki, kim vurmuş, ölmüş mü?"
      " Anında ölmüş. Hapisten çıkan eski sevgilisi vurmuş diyorlar. Murat diye biri!"



Tülin DURSUN



1933











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)