ISSN 1308-8483
TİYATRO GÜNLERİ VE İKİ HABER / Zuhal ÖZÜGÜL
Zuhal ÖZÜGÜL    
  Yayın Tarihi: 10.4.2010    


TİYATRO GÜNLERİ VE İKİ HABER

Gazetede “Tiyatro Günleri” ilânını görünce bilet bulabilmek için hemen kolları sıvadım. Bilet satışı ile ilgili hiçbir haber yok. Telefona sarıldım. Birkaç yere bağlandım, oradan oraya bağlanmakla, beklemekle iki gün geçti. Bu arada Foça Belediyesi’ne sordum. Belki Belediyeler arası iletişim gerçekleşmiştir düşüncesiyle. Belki Foça’ya da bir tiyatro davet edilebilir, belki bir organizasyon yapılmıştır, belki toplu bilet ayırma olabilir, belki, belki…

Maalesef. Telefonumu aldılar. Bana dönecekler. Hâlâ dönecekler. İyi uykular.

Sonuçta Sabancı Kültür Merkezi’ne gittiğimizde oyunların çoğunun biletlerinin bitmiş olduğunu gördük. Bir oyunun, en son iki biletini hiç düşünmeden aldık.

Orta Oyuncuları’nın “2019” isimli oyunu. İsminden de anlaşılacağı gibi 2019 yılında Türkiye’nin durumu sergileniyor. Çarşaflılar, şalvarlılar, cüppeliler iş başında. Takunyalarını takırdatarak dolaşıyorlar. Oyunda ne bir espri ne de bir mizah bulabildik. Salonda gülmek için zorlanan izleyiciler olsa da çoğunluk suskun izledik. Ancak bir gerçeği daha kabul etmek zorunda kaldık. Ülkemizde, zaten ağır aksak yürüyen, kültür yaşamının düzeyi hızla düşüyor. Sinema, müzik derken, bu durum tiyatro için de söz konusu. Tiyatro salonlarının arttığı ancak kalitenin olmadığı bir zamandayız. Kendisine “Sanatçı” diyenlere (1781-1872) yılları arasında yaşamış Avusturyalı bir oyun yazarı Franz Grillparzer şöyle demiş: “Sanatı, yalnız sanatçılar bozabilir”

Ülkemizde, yıllardır sanat için uğraşan, didinen gerçek sanatçılarımızla ne kadar övünsek azdır.

Haber 1. (BAYAN DEĞİL KADIN)

Bir arkadaş kedisini anlatırken “bayan kedi“ demişti. Her yerde kullanılan bayan kelimesine o kadar sinirleniyordum ki bu iyice bardağı taşıran son damla oldu. “dişi dişi” diye homurdandım. Şunu da saptadım. Bayanı en çok kadınlar kullandığına göre bu yakıştırmayı da kabullenmişler. Zaten hep öyle olmuyor mu? Kadının örtünüp örtünmeyeceğine, nasıl giyineceğine, kiminle evleneceğine, kız değil, erkek çocuk doğurması gerektiğine, mirastan pay alıp almayacağına, hatta yaşaması gerekip gerekmediğine birkaç kişi toplanıp karar veriyor. Kadınlar da uysal, suskun kabullenince “oldu da bitti maşallah” diyerek devam ediyor.

Geçenlerde bir tartışmada “kadın sorunu” konuşuluyor. Konuşmacıların üçü de erkek! Biri sanki çok önemli bir soruna parmak basar gibi gözlerini kıstı, ağzını doldura doldura karşısındakilere: “Bakın, hocam, Bosna’da binlerce erkek öldü. Şimdi bir erkeğe şu kadar kadın düşüyor. Bunlar ne yiyecek ne içecek? Bence Belediyeler, bu kadınları erkeklere dağıtmalılar.” Pes hocam pes. Bu ne akıl, bu ne derin düşünce. Hiç üşenmemiş sayılarını hesaplamış. Tanrı senin gibileri, hem bizim hem de Bosnalı kadınların başından eksik etsin.

Nereden nereye geldim. Bayana dönersek. Benim gibi iki sinirli bayan (pardon kadın) “Bayan değil kadın” başlığı altında bir site açmışlar. Sitede bayandan sıkılanlar düşüncelerini yazıyorlar. Siteden bir alıntı: Doktor doğumdan sonra müjdeyi veriyor: “Bir bayan bebeğiniz
oldu.” Güler misin, ağlar mısın?
www.bayandegilkadin.com

Haber 2. (ÇEK ARABANI)
2008 yılında kurulmuş “Yaya Derneği” bir etkinliğe başlamış. “Çek arabanı” Bu ilânları kaldırımlarda park etmiş arabalara yapıştırıyorlar. İlânın arkasında nedeni anlatılıyor: “Sayın Sürücü, yolları, sokakları elimden aldın. Tüm şehir zaten senin. Hakkıma saygı göster. Lütfen arabanı çek. Burası benim. İmza BİR YAYA”.

Yurtdışında 1930’larda kurulmuş. Avrupa Parlamentosu’nun kabul ettiği “Yaya hakları bildirgesinde” yayaların hakları kesin bir şekilde belirleniyor. Hatta şehirlerin yayalara göre planlanması öneriliyor.

Bir tarihte Paris’te yaşayan arkadaşımla sokağa çıkarken onun küçük bir tornavidayı cebine koyduğunu görüm. “O ne, dışarıda tehlike mi var?” Soruma anlamlı gülerek, “bekle gör” demişti. Biraz sonra, kaldırıma park etmiş arabaların yanından geçerken tornavida eyleme geçti. Yürüyüşümüze arabaları çizerek devam ettik. Bu “cızırtı” hâlâ kulaklarımda. Çok kızmıştım o zaman. Epey söylenmiş, ayıplamıştım. O da bana, “senin de sabrın taşıp zıvanadan çıkarsan…” demişti. Daha sonra gördüm ki bu bir milli eyleme dönmüş.

Zıvanadan çıksam da yapmayacağım bir davranış bu. Öte yandan sürücünün bu hatada hiç mi payı yok? Neden kendisini yayanın yerine koymuyor? Kentlerde, en çok kazaya, park etmiş arabaların arasından karşıya geçmeğe çalışan çocukların uğradıkları saptanmış. O çocuğun babası kaldırıma park etmiş bir sürücü olabilir. Kentlerde, kaldırımlara park etme çığırından çıkmış bir durumda. Beldeler de, arabalardan ve motosikletlerden bunalmış bir halde. Yerel yönetimler harekete geçmek için ne bekliyor?

Bu arada, Belediye Başkanının ilk seçimlerde Foça merkezini trafiğe kapatma sözü verdiğini de hatırlamaz mıyım!. Yoruma açık bırakıyorum.
www.cekarabani.org


Zuhal ÖZÜGÜL



1764











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)