ISSN 1308-8483
ŞİİR’E MEKTUP / Bedriye KORKANKORKMAZ
  Yayın Tarihi: 3.11.2010    


ŞİİR’E MEKTUP

Şiirle yıllardır birlikteyiz. Şiir hakkında yazın değeri taşıyan yazı yazma birikiminden yoksun oluşum beni şiire mektup yazmaya itti. Böyle bir mektubu oldukça iddialı olan genç şairlerle yaptığım sohbetin akabinde yazıyorum. Sanatın her dalında olduğu gibi şiirde de aşırıya kaçmamak ve fazla yüklenmemek gerekiyor sözcüklere. Şiir, canı sıkılan her insanın can sıkıntısını geçirmek üzere oyalandığı bir uğraş değildir, ciddiyet ister her şeyden önce. Şiir ne sözcüğe ne de imgeye boyun eğer. Şiirin bütünlüğüne boyun eğen imgedir, sözcüktür, sözcüklerin anlam ve müziksel bütünlüğüdür... Bunca yıllık şiirle olan ilişkimde şiirin sadece ve sadece sabıra boyun eğdiğini gözlemledim. Şiirde ilk sancı şairin iç dünyasının derinliklerindeki hareketlilikle başlar. Sessiz hareketlilik kendisiyle birlikte içsel derinliğin/ derin yapının kozasını oluşturur, usul usul ayıklama sürecini tamamlayarak. Kendi doğal sürecini tamamlayan şiirsel süreç aidiyet duygusunu benimser. Us ve duygu arasındaki karşılıklı görüş alış verişi içinde bulur kendini şiir. Usun sınırlarını aşan şiir, duygusal olgunluğa, duygusal yoğunluğa ulaşmak için emekler. Şairin adını ve soyadını taşıma sorumluluğuyla birlikte kendi ayakları üzerinde durur. Gerçek bir şair içindeki karışıklığın şiirdeki gerçek karşılığını bulmasını sabırla bekler. Şair, içsel karışıklığın ancak ve ancak o karışıklılığı aşabilecek güçte bir yaşam ve sanatsal düzeye ulaştığında şiirde çözüme kavuşacağını bilir. Gerçekte tek iyi bir şiir olamayacağı gibi tek bir tanımı da yoktur şiirinin. Kanımca tanımı yoktur şiirin. Şiir, hepimizin ortak yaşamıdır. Okuyucudan okuyucuya şiirin, şiirsel derinliği, şiirsel anlamı değişir. Şiir, okuyucunun şairidir. Tam da bu aşamada "şiirsel sevgi" ile “şair sevgisinin" inceliklerini algılamalıyız. Şiirsel sevgi; şiirsel bilgisinin ve şiirsel seçiciliğin tarifi yapılmamış toplam gücüdür. Şair ise yaratıcılığın okyanusuna dalan bir dalgıçtır. Her şair daldığı şiir okyanusunda diğer şairlerin şiir birikiminden de etkilenir.

Şiir hırsa ve şöhrete yabancıdır. Bu yola sapanlar, şair ile has şiir arasındaki gerçek bağı ortadan kaldırırlar. Her insan gibi şairde şiir de başarılı ve ünlü olmak ister, insani duygu bazında. Şiir, şiirden beslenen şaire/ şairlere gerçek kazanımları hayatında önceleme bilincini verir. Gerçek kazanım/ kazanımların insana sağladığı en büyük ödül üstün insan olma yolundaki uğraşısından eli boş yüzü kara dönmemesidir insanın. Yoksa aldığı ödüllerin sayısı değildir şairin büyüklüğü. Alçak gönüllülüğün ellerinden öpmeyen ve hayır duasını almayan hiçbir sözcük gerçekte has şiirin soyundan değildir. Şiirin soyundan gelen her sözcük insani olanı kucaklar. Nesnelerin yaşamamıza yansıyan gerçek yerini bize gösterir. Yaşam doğurganlığını bedensel ve düşünsel farklılıkla bütünleyen şiir, insana dair farklılıkları ayrıcalık olarak algılayan sessiz dirilişin simgesidir. Yaratıcıktık kavramı üzerinde uzun soluklu düşünmek gerekiyor. Şair, öncelikle ne yaratmak istediğinin ve yarattığı yaratı ile ne gibi farklık yaratacağını bilmelidir. İnsanı merkez almayan düşünce ve duygu duyarlılığına hizmet etmeyen şiir, kendini kendisiyle aldatan bir serüvenin takipçisi olabilir ancak. Şiirin zorluğu, ille de tarif edilemez güzelliği, şairi kendi zengin duygu ve düşün dünyasında çıkardığı yolculuktur. Şairin delilik sınırına yaklaştığı anlarında şiirin büyüsüyle tanışması da bu yüzdendir. Öyle bir şiir yazacaksınız ki, sizden önce ve sizden sonra yazılmış/ yazılacak olan şiirler arasındaki haklı yerini alsın şiiriniz. Ve o destansı şiir/ şiirler arasın da yıllara meydan okuyabilsin.

Şiirin bu yüzden yüzey yapı ile derin yapı arasında güçlü bir çekişmesi vardır. Gerçek şair yüzeysel yapı ile fazla oyalamaz ama acemi bir şair yüzeysel yapının cazibesinden kendisini kurtaramadığı için derin yapı ile tanışması yıllarını alabilir. Derin yapı ile tanışmayan şair yüzeyde kalmaya mahkûmdur. Derin yapıya ulaşmak bazı incelikleri ve ciddi şiir birikimi gerektirir. Yüzey yapı anne ise derin yapı anneannedir. Derin yapıya ulaşmak ortak bir yapıya ulaşmak gibidir. Bir başka anlatımla bir soy ağacının izini sürmeye benziyor bu. Araştırma, sabır, incelik, doğru yöntem... En önemlisi de iyi bir şiirin ulaşmak istediği mertebe: daha büyük bir yalnızlıktır. Gerçek şiir, geçmişin geleceğidir. Kendi doğurmadığı çocukları doğurmak, doğacak olanlara da gebe kalmaktır. Dilin esrarengiz hücrelerinde düşünce değeri taşıyan sözcükleri depolayan şiir, görüş derinliğiyle hayatın özünü kavrar. Bu kavrayış düz yazının şiirle tanışmasıyla başlar. Mis gibi kokan dizeler şiirin canlılığının simgesidir. Şiir iç dünyamızın sözcüklerle hipnozudur. Sistemin dayattığı sıkışık değerlerin yükünden bizi kurtarır. Duygularımızla yüzleştirir, kendi gerçeğimizle tanıştırır bizi. Şiir, çocuğudur şairin. Şiirin şairini yansıtması doğaldır. Kalıcı ve sorgulayan şiir, okuyucuya şairini unutturur. Şiir, şairini unutturduğu sürece okuyucunun yüreğinde şairini ölümsüzleştirir. Şiirin anlamı ve çekirdeği sayılan imgeye tutkuyla bağlanan şair, aynı tutkuyla şiirinin, daha iyi bir dünya kurma özleminin heyecanını da duyumsatmalıdır okuruna. Şiir, şairin günah çıkarttığı, Tanrı’sıdır. Şiir, genel duygulardan, ayrıcalıklı duyguları imgelem zenginliği, düşünce ve bilgi derinliğiyle ön plana çıkarır. İnsan kendisi olduğu sürece insanlığın bir parçasıdır. Bir sanatçının yaşarken ölmesi kendisini tüketmesiyle başlayan bir süreçtir. Kendini tüketen bir sanatçı (kişilik olarak) yaşayan eser yaratamaz. Kişiliğiyle kendisini kazanan bir sanatçı içinde bulunduğu her koşulda gerçek sanat eseri/ eserleri yaratır. Ben, şiire ebeveyn rolü çizmiyor, şiirin ödüllendiren ya da cezalandıran bir sözcükler jürisi olduğundan da söz etmiyorum. Ben, şiirin insan sevgisi ile şiir sorumluluğun bir sentezi olduğunu anlatmaya çalışıyorum sadece. Korkunun sınırladığı, kişisel hırsların zirveye taşındığı sevgiden söz etmiyorum. Asla! Doğru ve güzel olanı yapmak için şairin ihtiyacı olan emeğe dayalı gerçek sevgiden ve gerçek şiir işçiliğinden söz ediyorum.

Şiir, kendi sesiyle konuşur şairiyle. Aklını da duygularını da bu aşamada huzura kavuşturur şairin. Şiir, şairine ne yapmak istiyorsa onu yapmasını öğretir. Hayatımızı belli beklentilere boğmadan, her koşulda belli sonuçlar almaya kendimizi şartlandırmadan yaşamakla ancak ve ancak kendimizi özgürleştirebileceğimizi bize söyleyen en önemlisi bizi bu gerçeğin bir parçası yapandır şiir. Yani: şairini, okuyucusunu , özgürleştirmesidir, şiirin büyüklüğü ve yaşam karşısındaki toplam gücü.

07 Mayıs 2009 Mersin

İlk Yayım: lacivert, Şiir’e Mektup Eylül-Ekim 2010.Sayfa:.77-78.


Bedriye KORKANKORKMAZ



1711











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)