ISSN 1308-8483
Karakterin Değiştirilemezliği / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN    
  Yayın Tarihi: 9.12.2010    


Karakterin Değiştirilemezliği

Kişilik yapılan iş ya da eylemlerle açığa çıkar,konuşmakla değil.

Yazıya Sokrat’ın meşhur bir sözü ile başlamak istiyorum. “İnsanın kendi kişisel olaylarında doğruyu bulması veya en azından yanlış adımlardan kaçınması için bir içsese gereksinim duyar“ demesi, en önemli kaynağın içimizde olduğunun bir ifadesidir. Gene, çoğu zaman mutsuz olmamız iç sesimiz ile dış sesimiz arasında uyum olmamasından kaynaklanıyor olabilir. Bilinçaltımız bu nedenle rahatsız olur ve nedenini asla bilemediğimiz bir iç huzursuzluğu yaşarız. İçsel yasaların benliğimize kaydettiği bu yapıyı karakter olarak tanımlayabiliriz sanırım.

İnsanın tüm eylemleri içsel bir ilkeden kaynaklandıkları için karakter kesinlikle düzeltilemez. İnsanın aynı koşullarda sürekli aynı şeyi yapması gerekir, başka türlü davranamaz. Farklı davrandığı zaman içsel bir rahatsızlık içini kemirir durur. Doğamızdan değil, salt mantıklı düşünmeden kaynaklanan sonradan edinilmiş yapay bir karaktere sahip olunacağı söylenebilir. Ancak, insan kendini ne kadar zorlasa da doğal -asli- karakteri bir şekilde kendini gösterir. Tüm yapay kurallar bol bol uygulama ile alışkanlık haline dönüştürülmeye çalışılır. Ne varki böyle uzun bir alıştırma ile kazanılan yapay karakterin etkisi sürekli dışarıdan zorlama gibi olacaktır. İçten gelen doğamız buna karşı koymayı asla bırakmaz. Ara sıra, hiç beklenmedik anda onu çiğneyecektir.

Sonradan kazanılan karakter yapısı, soyut, düzenleyici kavramlara göre yapılan tüm eylemler, başlangıçsal, doğuştan gelen eğilimlere göre yapılan eylemler karşısında hep yenilgiye uğrayacaktır. Diğer bir deyişle “edinilmiş karakter”,”doğuştan gelen karakter” karşısında hep ezik kalacak, her an asli karakterin eyleme geçme korkusu ile karşı karşıya kalacaktır. ”Doğal olmayan her şey eksiktir”, Napolyon tarafından söylenmiş olan bu söz gerek fiziksel, gerekse ahlaksal her şeyde geçerlidir. Dilimizde kullanılan bir atasözümüzde bu tezimizi destekler tarzdadır. ”Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur”. Bu söz de bize doğuştan kazanılan karakterin değiştirilemeyeceğini veciz bir şekilde açıklamaktadır. Bu nedenle kişileri değiştirmeye çalışmanın bir anlamı ve de yararı yoktur. Kişileri olduğu gibi kabul edip, davranışlarımızı bu şekilde ayarlarsak ne karşımızdaki kişiyi üzmüş oluruz nede kendimizi zor bir durum ile karşı karşıya bırakmamış oluruz.

“Karakterin yapısının kanıtları, küçük ayrıntılarda gizilidir” sözü Seneca’ya aittir. Bu söz ne kadar doğrudur. İnsan tamda dikkat etmediği küçük ayrıntılarda karakterini gösterir. Bu yüzden başkalarını bir nebze dikkate almayan sınırsız egoizm, küçük eylemlerde rahatlıkla gözlenebilir. İnsan büyük davranışlarda kendini yadsımaz ama maskelerin ardına gizler. İnsanoğlu maske kullanmakta çok başarılıdır. Nedense insan zihni “yasa küçük şeylerle ilgilenmez” kuralına sıkı sıkıya sarılır. Eğer tanıdığımız biri kendi rahatı, çıkarı için çok çok çok küçük bir olayda dahi bencilce davranıyorsa, yasanın elini kolunu bağlamadığı durumlarda çok daha korkunç şeyler yapabileceği aklıdan çıkarılmamalıdır. Kendi zihinsel kalıplarının yasalarını kolaylıkla korkmadan çiğneyen birisi, bir tehlike görmediğinde devletin yasalarını da rahatlıkla çiğneyecektir.

Sonuç olarak, sonradan edinilmiş karakter uzun süre dayanamaz ve maskesi düşer. Halil Cibran’da bir eserinde şöyle değinir bu konuya : Karşındakinin gerçeği, sana açıkladıklarında değil, açıklayamadıklarındadır. Bu yüzden onu anlamak istiyorsan, söylediklerine değil, söylemediklerine kulak ver. Asli ve yapay iki karakterin çatışmasını veciz bir şekilde anlatmaktadır Cibran. Seneca’nın bir sözü ile noktayı koyalım “Hiç kimse bir maskeyi uzun süre taşıyamaz. Rol yapma, çok geçmeden asıl doğasına döner”.

Yeryüzünde altı milyar insanın bir türlü mutluluğu yakalayamamış olması, asli ve yapay karakterimiz arasındaki bu çatışmadan kaynaklanıyor olamaz mı? Mutluluk hakkında konuşan insanlar (ben de dahil), gerçekten mutluluğun yolunu bulabilselerdi, klavye başında vakit mi geçirirlerdi ; yoksa doyasıya mutluluğumu yaşarlardı. Ne dersiniz ?


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com


1629











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)