ISSN 1308-8483
VURUŞ / Tülin DURSUN
Tülin DURSUN    
  Yayın Tarihi: 12.8.2008    


VURUŞ

Sırtına vuran ağrılar giderek artmıştı. İç cebinden çıkardığı kırmızı haplardan bir tanesini dilinin altında patlattı. Sol omzundan koluna doğru inen ağrıyla baş edemeyeceğini anlayınca olduğu yerde bir zaman hareketsiz kaldı. Öksürmek geldi aklına. Havasız kaldığını sandığı anda, son öksürmeyle biraz kendine gelir gibi oldu. Oturduğu sandalyeden kalkmaya çalıştı. Gözlerine ağırlık indi.

Ne kadar zaman geçtiğini anlamaya çalıştı. Saati yoktu. Ev derin bir sessizlikteydi. Daha çocuklar işten dönmemişlerdi anlaşılan. Çocuklar çok küçüktü anaları öldüğünde. Üç çocuğu da kimselere emanet etmeden bakıp, büyütmüştü. Evlenmemişti de. Şimdi ne kadar da pişmandı evlenmediğine. Çocuklar büyüdükçe sorunlar, istekler de büyümeye başlamıştı. Kızı başlı başına sorundu. Liseyi bitiremeden evlenmeye kalkmıştı. Allah'tan ağabeylerinin de karşı çıkmasıyla çabuk vazgeçmişti bu maceradan. Tekstil işinde, bir atölyede çalışıyordu.

Oğulları da okumamıştı. Biri ilköğretimden, biri de liseden terkti. Büyük oğlan Necmi neyse de, küçük oğlan Hilmi çok yaramaz ve söz dinlemez bir çocuktu. Aylak arkadaşlarıyla zaman geçiriyor, geceleri daha küçük yaşına rağmen geç geliyordu.

İyice kendine geldikten sonra, yanında duran sürahinin boşaldığını fark etti. Mutfağa doğru gitti. Kapıda anahtarın döndüğünü duydu.

" Pervin, sen mi geldin kızım?"
" Hı. Benim baba!"
" Abimler gelmedi mi daha?"
" Yok, kızım gelmediler."
" Yüzün solgun görünüyor baba?"
" Yine bir kriz yokladı kızım. Evde tek başına olunca da bu yaşta korkuyor insan. Hayırlısıyla seni bir baş göz etsem de; içim rahat etse. Bu oğlanlar ben gittikten sonra sana sahip çıkamayacaklar herhalde."
" Aman baba ya, bırak şu uğursuz ölüm sözlerini. Anasızlığa alışamazken sen çıkma bir de başımıza."

Rahmi Efendi kızına şaşkın baktı. Kızı bugüne kadar hiç anasından söz etmemişti.

Büyük oğlan Necmi gelmişti ama küçük Hilmi henüz ortalarda yoktu. Rahmi Efendi belli etmese de içinden söylenip duruyordu.

Kızı Pervin masayı çabucak kurmuştu. Üçü oturup yemeğe başladılar. Yemekten sonra Rami Efendi kızına seslendi:

" Pervin kızım, babana bir kahve yapsana?"
" Doktor sana ne dedi baba?"
" Kızım bugün hiç içmedim."

Pervin mutfağa giderken çalan kapı ziline Necmi yerinden kalktı. Ayağı halıya takılınca sendeledi. Kapıyı açtı.

" Buyurun? Kimi aradınız?"
" Hilmi Özkan'ların evi mi?"
" Evet?"
" Siz nesi oluyorsunuz delikanlı?"
" Abisiyim!"
"Bizimle karakola kadar geleceksiniz!"
" Hayrola? Siz kimsiniz?"
" Biz mahalle karakolundan geliyoruz. Hilmi hakkında anlatmak istediğimiz sorunlarla ilgili birkaç sorumuz olacak size."
" Hemen geliyorum memur bey!"

Necmi karakoldan yaklaşık dört saat sonra dönebildi. Yüzü bembeyazdı. Kız kardeşi Pervin çoktan yatmış, babası da salondaki koltuğa öylece uzanmıştı. Arkası dönüktü. Necmi babasının açık olan sırtını örttü. Karşıki koltuğa oturdu. Başı zonkluyordu sanki. Bütün bu olanlara bir anlam veremiyordu. Kardeşinin iğne kolunda, cesedi bulunmuştu. Polis " altın vuruş" dedi. Arkadaşlarını sordular. Necmi hiç birini tanımıyordu. Hilmi yepyeni bir arkadaş çevresine girmişti. Kimseyi tanıştırmamıştı. Babaları çocuklarının arkasından gidemeyecek kadar yaşlı ve hastaydı. Pervin zaten kız çocuğu. Başını elleri arasına almış, kendini suçluyordu. Babasını uyandırmak istemedi. " Sabah olunca anlatırım her şeyi." Diye düşündü. Kendi kendine ağlamaya başladı. Bu nasıl bir yazgıydı? En çok ta babasına üzülüyordu Necmi. Yaşlı adam yıllardır hastalığını unutmuş, çocukları için çırpınıyordu. Annesizliklerini hissettirmemek için elinden geleni yapıyordu. Dünyanın en iyi babasıydı o. Karşılığı bu olmamalıydı.

" En iyisi babama bir şey anlatmayayım. Yorgun yüreği bir kriz daha kaldırmaz."

Pervin'i kaldırmak için odasına gitti.

" Abi! Ne çabuk sabah oldu? Geç mi kaldım yoksa?"
" Dur kız, telâş etme! Babamı da uyandıracaksın. Çok kötü bir şey oldu Pervin!"
" Ne oldu abi?"
" Hilmi!"
" N'olmuş abime?"
" Yıldız Sineması'nın tuvaletinde yarı baygın bulunmuş. Hastaneye kaldırırlarken de ölmüş."
" Çıldırdın mı sen abi? Of Allah'ım of! Nedir bu başımıza gelenler? Ya babam? O ne diyor?"
" Daha söylemedim. Uyuyordu. Ne yapacağımı bilmiyorum Pervin. Aklımı oynatmaktayım sanki. Hilmi'nin kimliğini karakoldan alıp, cenaze işlemlerine başlayacaktım ama savcılık kâğıdı almadan gömmeye izin verilmezmiş."
" Abi, hadi babamı kaldıralım yavaşça. Sonra kızmasın bize."

Necmi sessizce babasına yaklaştı. Elini babasının omzuna koyarak, hafifçe sarstı. Korkutmak istemiyordu. Yaşlı adamdan ses çıkmayınca daha bir sarstı. Babasının başı yastıktan kayarak öne düştü. Necmi kendini geri çekti.

" Pervin, babama bir baksana!"
Babasının ellerini tutan Pervin haykırmaya başladı.
" Abi! Babam buz gibi olmuş!"

İki gün sonra aynı evden iki cenaze çıkıyordu. Biri yaşamının baharında yanlış yol seçmişti. Bir diğeri ise gencecik oğlunu yanlış yoldan çeviremeyen Rahmi Efendi'ydi. Hilmi'nin tek bir altın vuruşu, Pervin ve Necmi'ye iki vurmuştu.


Tülin DURSUN



1735











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)