ISSN 1308-8483
Altın Diş / Sedat YALÇIN
Sedat YALÇIN    
  Yayın Tarihi: 23.2.2012    


Altın Diş

Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz. Shakespeare

Zaman dediğimiz olgu çok acımasız. İçinde olduğumuz an hiçbir anlam taşımıyor sanki. Ancak, geçip gittikten sonra, zamanın, aslında ne kadar değerli olduğunu anlıyoruz. Hele hele, çocuklar büyüyüp evlenme çağına geldiğinde, zamanın ne kadar da hızlı geçtiğini hayıflanarak söylemeye başlıyoruz. Hafiften içimizi bir burukluk kaplıyor. Etrafa belli etmemeye çalışıyoruz, ama bu burukluk yüreğimizde kök salmaya devam ediyor. İşte böyle bir evlilik arifesinde, bir aile dostumun çocuğu için bize gönderdiği nikah davetiyesini okurken, bir ara dalıp eski günlere gittim ve bir anım gözümde canlandı. Bu anımı sizlerle paylaşmak istedim. Aslında bu anı, babamın başından geçmiş olup, bana anlattığı şekilde aktarmaya çalışacağım. Nedenini ise yazımın sonunda söylesem daha iyi olacak sanırım.

Yıllar önce küçük bir mahallede yaşarken, yaşamını zar zor devam ettirme savaşı içerisinde olan bir yaşlı amcamız vardı. Amca dedimse de bir akrabalık bağımız olmamasına rağmen, bizden yaşça büyük olanları amca veya dede diye tanımlardık. Sık sık ziyaret etmeye çalışırdım. İmkanlarım ölçüsünde de onun haftalık ihtiyaçlarını karşılamak, ziyaretimin gerçek amacı idi aslında. Ziyaret günlerim hep aynı güne rastlardı. Bilirdim ki, o gün, hatta o saatte, bu yaşlı amcamızın kulağının kapıda olduğunu. Mutad ziyaret günü, kapıyı çaldım ve içeri girdim. Halini, hatrını sordum. Baktım konuşmasında bir tıslama sesi var. Fazla üzerinde durmadım. Bir süre sonra yaşlı amca yerinden kalktı, eski dolabının üst çekmecesini itina ile çekti. Bir bez parçasına sarılmış küçük bir cismi bana uzattı. Bir elinde de bir mektup vardı. Mektubu da bana verdi. “Senden bir isteğim var oğlum” diyerekten anlatmaya başladı.

Benim uzaktan bir akrabamın oğlu evleniyormuş. Bu mektubun üzerinde adresi var. Şu bezin içerisindeki altını bozdurup parasını o adrese gönderir misin dedi. Bez parçasını aldım, yavaşça açtım. İçerisinde, yeni çekildiği belli olan, bir altın diş duruyordu. O zaman, yaşlı amcanın konuşmasındaki tuhaflığın sebebini anladım. Yaşlı amca, ağzındaki tek altın diş kaplamasını, evdeki eski bir pense ile sökmüştü. İçim bir tuhaf oldu! Yavaşça yutkundum. Yaşlı amca sırf etraftan ne derler korkusu ile ağzındaki sağlam bir kaç dişten birini feda etmişti. Geri kalan kısa ömründe yemek yemekte zorlanacağı kesindi. Olsun ne gam! Çevredekilerin, bilmem kim akrabası da bu parayı gönderdi demeleri yeterdi.

O zamandan beri düşünürüm. Sırf çevremizdekilerin hoşnutluğunu kazanalım diye, yapmak zorunda kaldığımız şeyler ne ölçüde doğrudur. İçimizden, yüreğimizden gelemese bile, istemeye istemeye yapmak zorunda kaldığımız şeylerin bir değeri var mıdır. Neden her şeyi maddiyata indirgiyoruz?

Hele günümüzde nikahtan sonra yapılan takı töreninin kameraya çekildiği, daha sonra kimlerin ne taktığının, defalarca izlenerek tespit edildiği gerçeğini kimse inkar edemez sanırım. X şahıs bize şu değerde bir takı taktı, ben de onunkine, o değerde bir takı takmalıyım fikri temel bir olgudur.Takı, para takan kişi de kendi töreninde aynı değerde bir takı veya para takılması arzusundadır. Bu gibi törenlerdeki ana amaç hep bir arada, bu mutlu günü hoş bir şekilde beraber geçirmek değil midir. Hediye, takı ... vs bu işin arka planında kalması gerekir. Lakin gerçek öyle değildir. Davet sahibi ne kadar değerinde takı takılacağının hesabı içerisindedir. Davetliler de ne kadar değerinde bir hediye veya takı takmak hesabı yapma uğraşı içerisindedirler.

Benim naçizane bir önerim olacak! Bu gibi törenlerde, sadece bir elin girebileceği genişlikte bir deliğe sahip her tarafı kapalı bir kutu hazırlansa, gelen misafirler takı veya parasını avucunda tutarak, kutunun içine bıraksa ne güzel olur. Böylece herkes gönlünden ne koparsa onu kutuya bırakmış olur. Kimin ne taktığı söz konusu olmaz ve kimse tarafından bilinmez. Maddiyat ortadan kalkınca bu gibi törenler gerçek anlamını bulur. İmkanı olanlar, gönlünden ne geçiyorsa kutunun içine bırakırlar. İmkanı olmayanlar ise elini gene kutuya sokar, ama bir şey bırakmaz. Böylece etrafa mahçup olurum düşüncesinden kurtulmuş olur. Takı, para takmak evlenen kişilere bir yardımdır. Bu yardımı insanların gözüne sokmak ise bence çok ayıptır. Yukarıda anlattığım anımdaki “Altın diş” olayları gibi olaylar da yaşanmamış olur. Tüm dostlar, hiçbir çevre baskısı altında kalmadan bu gibi törenlere mutlu bir şekilde katılmış olurlar. Bu önerime itirazlar geleceğini biliyorum. Amacın yeni evlilere destek olmak, ev kurmalarına yardımcı olmak, yardım edenleri çoğaltmak için, örnek olmak gerektiği öne sürülecektir. “İyilik yap denize at; balık bilmez ise halik bilir“ atasözü gereğince yapılan yardımın kimsenin bilmesine gerek yoktur.

Yukarıda anlattığımı küçük anı tüm ülkemizde üç aşağı, beş yukarı yaşananlardan sadece biri.

İşte bu nedenle elimdeki nikah davetiyesine bakarken, acaba kaç ailede nasıl bir takı takılacağı konusunda, ne tür tartışmalar yaşandığını düşünmeden edemedim. İçimden bir ses –yaşlı amca örneğinde olduğu gibi- bir kişi dahi olsa, bazı ailelerin takı takmak konusunda zor durumda kaldığını fısıldıyordu. Kutu önerimin kolay kolay kabul edilmeyeceğinin bilincindeyim. Alışılmış düşünce kalıplarını yıkmak zordur. Bunun tek ilacı zamandır. Umarım zaman içerisinde benim bu önerimin dikkate alınır. Ben de evlenirken gençlik heyecanı ile tüm evlilik evrelerini yapmıştım. Şimdi yıllar geçtikten sonra oturup düşündüm uzun uzun. Etraftan ne derler korkusu ile bir kişinin dahi zor durumda kalmasının, benim haberim olmasa dahi, ne kadar doğru olacağı kafamda soru işareti bıraktı. Eğer zamanı geri getirmek mümkün olsaydı, yukarıda önerdiğim takı kutusu önerimi kendi evlenme töreninde uygulardım.

Bu konu üzerinde düşünmekte yarar var sanırım. Sizlerin de başka önerileriniz olabilir. Haydi gösterişten ırak, samimi, candan, maddi kaygılardan uzak nice nice evlenme törenlerine buluşmak dileğiyle.


Sedat YALÇIN

syalcin50@yahoo.com


1907











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)