ISSN 1308-8483
Bir Yarışmanın Hemen Ardından / Ahmet ÖNEL
Ahmet ÖNEL    
  Yayın Tarihi: 13.10.2008    


Bir Yarışmanın Hemen Ardından

Foça’da güzel bir geleneği başlatanlardan biri olmanın keyfi ve mutluluğuyla yazıyorum bu notları. “Foça Deniz Öyküleri” yarışmasından söz ediyorum elbette.

Bu yıl ikincisini gerçekleştirdiğimiz bu etkinliğin, öncelikle Foça’ya fazlasıyla yakıştığını söylemek isterim. Zengin tarihi ve kültürel kimliğiyle Foça , insanlık mirasının saklı tutulduğu belli başlı köşelerden biri öncelikle. Bu anlamlı yapıya günümüzde de bir taş eklemek kaçınılmaz olmalıydı. Edebiyatla ilgili bir geleneği başlatmak ise kendiliğinden gelen bir seçim. Yazın alanının nazlı kızı öykü ise Foça’ya en yakışır yazınsal tür belki de. Geçtiğimiz yıl birincisini başarıyla gerçekleştirdiğimiz bu yarışmanın arkasını getirmek , sonrası için de umutlandırıyor biz Foçalıları.

Biraz da beklentilerden söz edelim öyleyse. Üç tarafı denizlerle çevrili güzel yurdumuzun “deniz yazını” konusundaki yoksunluğu ve yoksulluğu, harekete geçmek için başlı başına bir gerekçe kanımca. Yaman Koray, Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı), Zeyyat Selimoğlu, Foça’da dostluğunu paylaştığımız sevgili Tarık Dursun K., koca bir alanın karşılayıcıları olma konusunda yeterli bir liste mi sizce de? Sonuç olarak, ilk beklentilerimizden bir tanesi , özellikle genç yazarlarımızı denizle buluşturmak, kalemlerini dalgaların sesiyle, meltemin musikisiyle ilişkilendirmek. Yazın dünyasına kapı aralamak hiç kolay bir uğraş değil; işin içinde olan biri olarak özellikle belirtiyorum bunu. Yarışmalardan bir beklenti de bu nedenle sözünü ettiğim genç kalemleri yüreklendirmekle ilgili. Sonunda Foça’daki bu çabanın amacına ulaştığını görmek, diğer edebiyatçı dostlarım gibi beni de fazlasıyla mutlu ediyor, dahası gönendiriyor.

Gönderilen öykülerle ilgili olarak da bir iki notum var mutlaka. Edebiyatın, öncelikle öykünün fazlasıyla kendine has bir yazınsal tür olduğu hiç akıldan çıkarılmamalı. Gelen metinlerdeki dil ve yazım bozuklukları, açık Türkçe hataları, öykünün her şeyden önce bir “dil işçiliği” gerektirdiğini yazı sahiplerine unutturuyor her nedense. Çala kalem, dahası bir iç disiplinden yoksun çalışmaların, yazar adaylarının, “nasıl anlattıklarından” çok “ne anlattıklarına” yoğunlaşmakla yetindiklerinin de bir göstergesi. Oysa dile özen, Türkçe’ye hakimiyet öykünün de ötesinde, her tür yazınsal üründe dikkate alınması gereken ilk ölçüt belki de.

Öykünün üvey evladı olarak tanımlayabileceğimiz “deniz”, ne yazık ki başlığı deniz olan bir yarışmada bile üveyliğini sürdürüyor her nedense! Kıyıda gezinen yazar arkadaşlar kalemlerini denizle bir türlü buluşturamıyorlar. Kalemin su korkusu diye adlandırılabilir mi bu? Yoğun yaşanan bir aşk, denize açılıp geri gelmeyen balıkçılar, ölüm korkusu, kıyıda geçirilen çocukluk anıları... sanatın şu en bildik tehlikesi olan “ilk akla gelenin yazılması” sıkıntısını bir türlü aşamıyor. Gönderilen metinlerin satır aralarından sızan bir başka gerçek , yazmak için okumanın , üstelik yoğun bir okumanın” ihmaliyle ilgili.

Yazarları heveslendirmek için çağrı üstüne çağrı çıkarıp ardından gönderilen metinleri karalamak nasıl oluyor diye söylendiğinizi de duyar gibiyim bu arada. Ne ki, yarışmaların bir güzelliği de burada saklı işte. Sonuçta, öyle ya da böyle eleğin üstünde kalan metinler elbette oluyor. Bu yıl, özellikle birincilik, üçüncülük ve mansiyon alan arkadaşlarımızın genç kalemler arasından çıkmış olması, beklentilerimizin doğrulanmasıyla ilgili olarak bizi hayli rahatlatıyor.

Bu yıl, Foça Deniz Öyküleri Yarışması’nda birinciliği “Helesa” adlı öyküsüyle Ezgi Ulusoy kazandı. Ezgi’yle ödül töreninde tanıştık; yirmi iki yaşında pırıl pırıl bir genç arkadaşımız. Yazıya tutkusunu akademik yaşamıyla buluşturmayı seçmiş. Bu ödülün onu yazma konusunda yüreklendireceği o denli açık ki. Bu noktada, söz konusu öyküyle ilgili olarak jüri üyesi arkadaşım Mehmet Atilla’nın yarışma raporundan bir iki satır aktarmak istiyorum.”Güzel bir denizcilik geleneğinden yola çıkışı, ancak yalnızca geleneği günümüz ortamına taşımakla yetinmeyip söylencenin kendisine de dönerek, anlatıyı denizle ilişkilendirmesi başarılı. Öte yandan dili temiz, anlatımı güzel; kurgusu ve biçimi işlevsel..”

“Samatya’nın Lacivert Denizi” adlı öyküsüyle Şükran Topal farklı bir yaşanmışlığı, bambaşka bir tadı yerleştirmiş metnine. “Ölüm Bu Gün Hasta” adlı çalışmasıyla Hande Baba, son derece yalın ve temiz bir anlatı tutturmuş. İnal İnal’a mansiyon kazandıran “İshak, Deniz ve Biz”, sıcak anlatımı, işlek diliyle benim “favori” öykülerimden bir tanesiydi. Ayşe Başçı “Ege’nin Koynunda Aşk” ve Halit Payza “Denizde“ adlı çalışmalarının ödüllendirilmesiyle belki de yeni çalışmalara doğru yelken açacaklar.

Evet, Foça Deniz Öyküleri Yarışması’nın ikincisi de beklentileri boşa çıkarmadı. Umarım sözünü ettiğim öyküleri en kısa zamanda -tıpkı geçen yıl yaptığımız gibi- kitap olarak görme şansımız olacaktır. Ardından, bizler de bu güzel geleneği sürdürmek için yeni bir çağrıyla yeni yazar adaylarına ulaşmaya çalışacağız.

Foça’ya yakışır daha nice güzel, daha nice anlamlı çalışmalarda birlikte olmak dileğiyle..


Ahmet ÖNEL

www.ahmetonel.com


2011











   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)