
Sebahattin Karaca
MÜNİH MÜNİH
Altı yedi aydır gerçekleÅŸtirmeyi istediÄŸim bir seyahatti Münih yolculuÄŸu. Oldum olası Münih beni büyülemiÅŸtir. 1158 yılında kurulan, bugün yaklaşık 1.5 milyon nüfusa sahip, Almanya’nın en büyük üçüncü; Avrupa’nın ise 12. en büyük ÅŸehri ünvanını elinde bulunduran ÅŸehirdir Münih. Özellikle bu manada Almanya’nın en güçlü ekonomisine sahiptir. YaÅŸam standardını yükselten gelir kaynaklarına sahip olan Münih, göçmenlerin iÅŸtahını kabartmaktadır.

Münih, Bavarya’da bunca yeÅŸilliÄŸi barındırması, tarihi eserlerin çokluÄŸu, dünyanın en büyük 10 festivali içinde yer alan Oktober Fest (Ekim Festivali)’in gerçekleÅŸtirilmesi, Hochbrauhause, Marinplatz’ı, müzeleri, İsar Nehri, nehrin kenarlarında bulunan İngiliz Bahçesi (Englische Garten) Nymphenburg Sarayı gibi onlarca sarayları, köşkler, parkları, bahçeleri; Münih Residence (Münchner Residenz) ve de en çok Alman Teknoloji ve Bilim Müzesi (Deusche Museum) ile beni kendine hayran bırakan ÅŸehirlerden bir tanesidir.

2016 yılı ekim ortalarında iÅŸimden ayırabildiÄŸim üç beÅŸ günlük zamanda, yukarıdaki özelliklerinden dolayı Münih’i ziyaret etmeyi kararlaÅŸtırdığım an uçaÄŸa atladım tabir yerindeyse arkama bakmadan. Uçak havalandıktan yaklaşık iki buçuk saat sonra Münih üzerinde iniÅŸe geçti. Ben de bu arada uçağın penceresinden doyumsuz güzellikleri ile ormanları, yeÅŸillikleri, İsar’ı görünce gözlerim bayram etti. Tatlı bir iniÅŸten sonra Münih Havalimanı’na ayak bastım.
İzmir’de 24 derecede bıraktığım hava sıcaklığı, birden 14-15 dereceye düşmüştü. Don KiÅŸotluk’a gerek yoktu. Uygun bir köşede bavulumu açtım, içinden kazak ve paltomu çıkarıp giydim. Bu ve benzer seyahatlerde hastalanmak insanın başına gelebilecek en kötü durumdur.
Polis kontrol noktası ikiye ayrılmıştı. İlkinde Avrupa BirliÄŸi üye vatandaÅŸları yazarken, ötekinde ise diÄŸer ülkelerin pasaportunu taşıyanlar diye yazıyordu. Bu durumda tabi ki ben diÄŸerlerinin kontrol edildiÄŸi sırada yerimi aldım. Herhangi bir sıkıntı yaÅŸamadan pasaportuma giriÅŸ mührümü vurdurduktan sonra çıkışa doÄŸru yöneldim. Dışarı çıktıktan sonra havaalanından ÅŸehrin merkezine yeÅŸille iÅŸaretli S bahn’a bindim. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolum daha vardı. Bu defa Münih’i sindirmek istediÄŸimden olacak ki her ÅŸeye, her yere dikkat kesilmiÅŸtim. Bakarken ÅŸunları düşünüyordum, bir ÅŸehir bu kadar mı yeÅŸil, bu kadar mı bakımlı, trafik bu kadar mı düzenli, binalar bu kadar mı uyumlu olurdu. Her bir ÅŸey ne bir eksik ne de fazlaydı ve her ÅŸey olması gerektiÄŸi yerdeydi.
Özellikle yeşil alan bolluğu, daha ziyade görkemli çınar ağaçlarının çokluğu, ara sıra başka ağaçların da doğaya kattığı farklı farklı renkler ile birbirini tamamlayan uyum, insanın gözlerini dinlendiriyor, aklını başından alıyordu. Yollarda inşaat artığı yok, dağınıklık yoktu, çöp hiç yoktu. Düzensiz parklar, insanın gözlerini yoran hatta canını sıkan karmakarışık bir tablo yoktu. Trafik keşmekeş değildi. Devam etmekte olan inşaatlara ise güvenlik çemberi yapılmış, kamuflaj ile kapatılmıştı. Dolayısıyla görsel çirkinlik olabildiğince saklanmıştı.
Ben bunları seyrederken 45 dakika nasıl geçti anlamadım ve merkeze vardım. Otelim 200 metre uzaklıktaydı. Bir solukta ulaÅŸtıktan sonra kısa sürede tamamlanan check-in’in ardından dinlenmek için yataÄŸa uzandım. UyumuÅŸum biraz. Seyahatimde her dakikayı iyi kullanmak istediÄŸimden olacak ki 15-20 dakika sonra yatağımdan fırlayarak kendimi sokaÄŸa attım.

Bahnhof ( Merkez Tren Garı)
1971 yılında ilk ayak bastığım, daha sonra da birkaç sene çalıştığım Tegerinzi’ye gidip gelmek için sıkça kullandığım Haupbahnhof’a bir göz attım. 44 sene önce ilk ayak bastığımda hissettiÄŸim duygularımı hatırladım. O günden bu güne bunca yıl geçmiÅŸ; ama ben aynı ÅŸeyleri hissettim bu garda. O zamanlarda da iyiydi Bahnhof (Gar). Bugün daha iyi olmuÅŸ. Her ÅŸeyin başı insandır, öğretisi üzerine her bir adımda insanların yaÅŸamını kolaylaÅŸtırmak için tüm ayrıntılar düşünülerek ve elektronik donanımla bezenerek hizmet kalitesini artırmayı baÅŸarmışlar. Öyle ki koskoca istasyonda kimse kimseye herhangi bir ÅŸey sormadan, danışmaya ihtiyaç duymadan, yönlendirme tabelaları ile aradığını bulabilmektedirler. İnsanların zorlanmamaları için takdire ÅŸayan düzenlemeler yapılmış. O günkü motorlu trenlerin yerini -neredeyse tamamen- hızlı trenler almış. İstasyonun içinde ikinci katta bulunan bir kafede etrafı seyrederek kahvemi yudumladıktan sonra Marien Platz’a doÄŸru yöneldim. Karlspl. Stachus altından geçerken sokak müzisyenlerinin yaptığı müzik öyle çok hoÅŸuma gitti ki birkaç dakika onlara da takıldım. Marien Platz trafiÄŸe kapalı çok geniÅŸ bir alandır. İçinde her biri en az birer asırlık olan alışveriÅŸ merkezleri vardır. Birkaç asırdan beri dimdik ayakta duran tarihi görselliÄŸi ile belediye binası ve hemen karşısındaki Dom… Alandaki tüm binalar muhteÅŸem görünümüyle birbirleriyle yarışırken Marien Platz’a inanılmaz bir güzellik ve deÄŸer katıyorlar. İnsanın içinden her bir binayı fotoÄŸraflayarak kayıt altına almak geliyor. Gözlerinize inanamıyorsunuz; 300 yıllık eczane 125 yıllık alışveriÅŸ merkezi, 400 yıllık meydan görünce… Hepsi dün yapılmış kadar bakımlı ve temiz. Meydan sadece alışveriÅŸ merkezinden ibaret deÄŸil. Aynı zamanda her birinden, farklı baharatlarla yapılmış yemek kokusunun geldiÄŸi muhteÅŸem restoranlarla dolu. Bunun yanı sıra şık, zarif kafelerin tezgahlarında seçerken zorlanacağınız yüzlerce çeÅŸit pasta, oturduÄŸunuzda saymakla bitiremeyeceÄŸiniz kahve çeÅŸitleri ile hizmet veren mekanlar bulunmaktadır.

Rathaus (Belediye binası)
1867-1909 yılları arasında neu gotik tarzda ve üç bölüm halinde yapılmış olan bu yapı, çok heybetli ve muhteÅŸem bir anıt gibi Marien Platz’ın kalbidir. 1944 yılında hava saldırısına maruz kalarak yara alan bu yapı savaÅŸtan sonra yenilenerek restore edilmiÅŸ, Münih’in gururu olmuÅŸtur. Belediye binası olarak kullanılır. BaÅŸkan, meclis üyeleri, yönetim bu çatı altında Münih’e hizmet verirler. Binanın ön cephesinin orta kısmında bulunan çan oyunları, melek, gece bekçisi sunumunu izlemek için insanlar meydanda tıklım tıklım toplanırlar. Bu sunumu seyretmek ve kayıt altına almak için sabırla beklerler. Bende herkes gibi gezilerimi, gözlemlerimi yaptım. Bu arada yorulduÄŸumu da hissettim. Meydanda güzel bir kahveye oturdum en iyisinden bir pasta ve yanında bir kahve ısmarladım. Etrafı seyrederken kahvemi yudumladım, pastamı yedim. Eski günlerimi yad ettim. Hava kararmaya baÅŸlayınca yavaÅŸ yavaÅŸ yürüyerek otelime ulaÅŸtım. Böylece günümü tamamladım.

Sightseeing (Åžehir turu)
Deliksiz bir uykudan sonra moral ve motivasyon olarak kendime güzel bir gün hazırladım.15 dakikalık bir yürüyüş yaptım, bir alışveriÅŸ merkezi olan Karstadt’ın köşesinde ÅŸehir turu yapacak olan otobüse bindim. Gönlüm on iki noktalı büyük turu isterken, vakit darlığından yedi noktalı küçük turu seçtim. Karstadt Münih’in en eski ve en büyük alışveriÅŸ merkezlerinden biridir. 1881 yılında yapıldığı için bende her zaman çok özel yeri olmuÅŸtur. Otobüsün ikinci katına oturdum, etrafı seyrettim, güzel bir güne kendimi hazırladım ve sürücünün tura katılanlara dağıttığı broşürü incelemeye baÅŸladım. Güzergahın gayet güzel çizildiÄŸi, dolaysıyla göreceÄŸimiz, yaÅŸayacağımız çok ÅŸey olduÄŸu hissini verdi bana. Bu hisse kapıldığım sırada gözlerim tanıtım broşürünün sol üst köşesindeki yazıya iliÅŸti. “ more then 125 years sightseeing” 125 yıldan daha uzun süredir devam eden ÅŸehir turu! Bir anda 125 yıl geriye gittim. Nasıl yani, ne ile yapılıyordu, diye yanımdan geçmekte olan rehbere kısa bir soru sordum. Rehber kulağıma eÄŸilerek usulca “Dört iri ve kuvvetli atın çektiÄŸi uzun at arabası ile baÅŸlamıştı her ÅŸey.” dedi.
Tur, 9.40’ta baÅŸladı. Brienner Str.’den geçerken Napolyon’un Rusya’ya yürüyüşü sırasında ÅŸehit düşen Bavarialı askerler anısına yapılmış, oldukça yüksek dikili taşı gördükten sonra, İlk durak König Platz oldu. König Platz’daki görkemli yapı eserlerinden birisi de, İon sütunları, peÄŸiment, baÅŸlıklar ve kabartmaları ile Antik dönem Yunan yapıları örnek alınarak yapılmış olan müze binasıdır. (Glyptothek) Bina antik eserlerin sergilendiÄŸi klasik tarihi bir binadır.
Yapımı, Antik dönem hayranı olan Veliaht Prens I. Ludvig tarafından 1842 yılında başlatılmış, 1848 yılında Georg Fridrich Tsiblandom tarafından tamamlanmış. Böylece Münih, antik sergiler için inşa edilmiş, antik görünümlü muhteşem bir kültür merkezine kavuşmuş. İkinci durağımız Kunstreal (Sanat Alanı) oldu. Bu yapının bizzat kendisi tam bir sanat eseriydi. Büyük ve muhteşemdi.
3. durak Odeon Platz idi. Burada da gördüklerimi hayranlıkla izledim. O tarihi binaların tamamı koruma altındaydı. Ama bir “koruma” nasıl yapılması gerekiyorsa, öyle yapılıyordu. Hiçbir ÅŸey göstermelik deÄŸildi. Her ÅŸey geçmiÅŸi gerçek anlamda geleceÄŸe taşımak içindi.
4. durak Haus Der Kunst (Sanat Evi) karşımızda bu defa bir baÅŸka muhteÅŸem tarihi bina daha vardı ki sadece ve sadece sanat için yapılmış adına da “Sanat Evi” denmiÅŸti.
5. durağımız müze. Barış Melekleri Abidesi, Bavaria Eyalet Meclis binası, muhteÅŸem bir tarihi yapı. İnsana “Yok böyle bir ÅŸey!” dedirten estetiÄŸe ve güzelliÄŸe sahip. Residenz “Konut” karşısında Hof Garden, yanı başında Bavaria Eyeleti BaÅŸbakanlık Binası, bu binaların da tamamı insanı defalarca resim çekmeye zorlayan güzellikte. Neredeyse içinizden “Ben buraya bir daha gelmeliyim.” diyor insan. İsartor kenarından geçtikten sonra, 6. durak olan Marienplatz’a varıyoruz. Marien Platz’ı zaten ayrı bir paragrafta anlatmak gerek ki ben de öyle yaptım. 7. durak Stachus Platz, burası Marien Platz’ın diÄŸer bir giriÅŸ kapısı; ama ayrıca birkaç özelliÄŸi yazmaya deÄŸer. Kalbin attığı meydan, su fıskiyesi, tarihi binalar, kemerli yapılar…

İsar Nehri ve English Garden
Münih’in ortasından 14 Km. Boyunca süzüle süzüle akıp giden İsar Nehri, Avusturya hudutları içinde kalan Alp daÄŸlarından doÄŸar ve Degendorf civarından geçen Tuna nehrine dökülür. Nehir geçtiÄŸi her yere hayat verir, güzellik verir; ama en çok da Münih’e verir. Münih ÅŸehrini ortasından ikiye böler. Güney batısından gelip kuzey doÄŸusuna doÄŸru akarken, iki yanını ve çevresini öyle bir güzelleÅŸtirir ki seyretmeye, kıyısında dolaÅŸmaya doyamaz insan. En güzel örneklerle düzenlenen alanlar, Münih’in kentsel rekreasyon alanı olarak önemli bir iÅŸlevi yerine getirmektedir. İsar’ın kenarında uçsuz bucaksız düzlüklerde yapılmış asırlık parklar, bahçeler, gezi, spor, havuz, yüzme dinlenme güneÅŸlenme alanları Münih’e gözle görülür üstün zenginlikler katmıştır. Bunların içinde en önemlisi Englische Garten’dır (İngiliz Bahçesi). İngiliz Bahçesi’ndeki hayat Münih için bir yaÅŸama biçimidir. İçi, yeme içme ve eÄŸlence mekanları ile düzenlenirken hiçbir ÅŸeyin esirgenmediÄŸi olaÄŸanüstü doÄŸa ve çevre uyumu ile genç yaÅŸlı herkesin ortak yaÅŸama alanı haline dönüşmüştür.

Birbirinden güzel mimari projeler, saraylar, yönetim binaları, müzeler, kültür merkezleri ile donanmış olan İsar ve çevresi yıl içinde hem Münihlilerin hem de milyonlarca turistin en önemli cazibe merkezlerinden biridir. Benzer bir durumu 2009 yılında Avustralya’nın Melbourn kentinde görmüştüm. Yarra Nehri, ÅŸehrin ortasından geçiyordu. Nehir, ÅŸehre doÄŸanın en güzel yanlarını ve zenginliÄŸini katıyordu. Daha da önemlisi yöneticiler bu fırsatı öyle bir deÄŸerlendirmiÅŸler ki, Yarra Nehri ve çevresini bir asır önce Melbourn’ün vazgeçilmez yaÅŸam alanı haline getirmiÅŸlerdi.

Deutschen Museum (Teknoloji ve Bilim müzesi)
Çok deÄŸil, bundan 60 -70 yıl önce bazı ülkelerde bisikletin ÅŸeytan icadı olduÄŸu, binmenin günah olacağı cümle cemaate aktarılırken, sen kalk 1900’lü yılların hemen başında İsar nehrinin geçerken ortada yarattığı ada üzerinde koskoca bir binayı teknoloji ve bilim müzesi olarak inÅŸa et. Üstelik bugüne gelindiÄŸinde dünyanın en büyük teknoloji ve bilim müzesi haline getir. Sadece bu bile Almanların bilim ve teknolojiye verdiÄŸi önemi kavramak için yeterli.
İlk olarak 1975 yılında eşimle gitmiştim bu müzeye. Sabahtan akşama kadar gezdik, dolaştık. Her icadın ilk denemesi ya da ürünü sergileniyordu. Hepsini tek tek gördük, inceledik. Gençlik de vardı serde. Yorulmak nedir bilmedik. En çok da o yıllarda popüler olan Apollo (Aya İniş) ayda dolaşan aracın birer örneğinin aslına uygun yapılıp sergilendiği bölümü gezerken şaşkınlıktan birbirimize baka kalmıştık.
AkÅŸam müzenin kapanma saatine yakın çıktık. Daha 70-80 Km yol alıp TeÄŸernsee’ye varmak zorundaydık. Yakınlardaki otoparktan arabamıza bindik, hava kararmadan evin yolunu tuttuk. Yol boyu müzeyi konuÅŸmak istedik; ama olamadı. Gördüğümüz o kadar çok icat vardı ki, abartmayayım %90’ını hatırlayamadık. Aklımızda sadece 10-15 icat kalmıştı. O kadar büyük bir alandı ve o kadar fazla icat vardı ki hafızamız hepsini almaya yetmedi sanırım.
Bu defa da girerken aynı duyguları taşıdım. Acaba yine mi aynısı olur diye hayıflandım; ama olmadı. Çünkü bu defa hem daha dikkatliydim hem de bir cep telefonu vardı yanımda. Şimdi çektiğim fotoğraflara ne zaman baksam, sanki bu eşsiz müzeyi yeniden dolaşıyorum.
Dünyanın dört bir yanından yılda 1.5 milyon ziyaretçi bu muhteÅŸem müzeyi ziyaret ediyor. Bu ziyaretimde özellikle guruplar halinde gelen öğrenciler oldukça dikkatimi çekti. İtalya’sından Norveç’ine kadar çok ülkeden öğrenci gurubu vardı. 50 farklı bilim ve teknoloji dalında 30.000 civarında objenin sergilendiÄŸi müze, 28 Haziran 1903 yılında Alman Mühendisler Odası (Verein Deuscher İngenieure) tarafından Oskar von Miller öncülüğünde kurulmuÅŸ. Her yaÅŸtan insanın görmesinde fayda var bence. Özellikle öğrencilerin. Sırf bu bakımdan ilk fırsatta tüm torunlarımı bu müzeye götürmek arzusu, bu defa içimde daha çok pekiÅŸti.
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

Altı yedi aydır gerçekleÅŸtirmeyi istediÄŸim bir seyahatti Münih yolculuÄŸu. Oldum olası Münih beni büyülemiÅŸtir. 1158 yılında kurulan, bugün yaklaşık 1.5 milyon nüfusa sahip, Almanya’nın en büyük üçüncü; Avrupa’nın ise 12. en büyük ÅŸehri ünvanını elinde bulunduran ÅŸehirdir Münih. Özellikle bu manada Almanya’nın en güçlü ekonomisine sahiptir. YaÅŸam standardını yükselten gelir kaynaklarına sahip olan Münih, göçmenlerin iÅŸtahını kabartmaktadır.

Münih, Bavarya’da bunca yeÅŸilliÄŸi barındırması, tarihi eserlerin çokluÄŸu, dünyanın en büyük 10 festivali içinde yer alan Oktober Fest (Ekim Festivali)’in gerçekleÅŸtirilmesi, Hochbrauhause, Marinplatz’ı, müzeleri, İsar Nehri, nehrin kenarlarında bulunan İngiliz Bahçesi (Englische Garten) Nymphenburg Sarayı gibi onlarca sarayları, köşkler, parkları, bahçeleri; Münih Residence (Münchner Residenz) ve de en çok Alman Teknoloji ve Bilim Müzesi (Deusche Museum) ile beni kendine hayran bırakan ÅŸehirlerden bir tanesidir.

2016 yılı ekim ortalarında iÅŸimden ayırabildiÄŸim üç beÅŸ günlük zamanda, yukarıdaki özelliklerinden dolayı Münih’i ziyaret etmeyi kararlaÅŸtırdığım an uçaÄŸa atladım tabir yerindeyse arkama bakmadan. Uçak havalandıktan yaklaşık iki buçuk saat sonra Münih üzerinde iniÅŸe geçti. Ben de bu arada uçağın penceresinden doyumsuz güzellikleri ile ormanları, yeÅŸillikleri, İsar’ı görünce gözlerim bayram etti. Tatlı bir iniÅŸten sonra Münih Havalimanı’na ayak bastım.
İzmir’de 24 derecede bıraktığım hava sıcaklığı, birden 14-15 dereceye düşmüştü. Don KiÅŸotluk’a gerek yoktu. Uygun bir köşede bavulumu açtım, içinden kazak ve paltomu çıkarıp giydim. Bu ve benzer seyahatlerde hastalanmak insanın başına gelebilecek en kötü durumdur.
Polis kontrol noktası ikiye ayrılmıştı. İlkinde Avrupa BirliÄŸi üye vatandaÅŸları yazarken, ötekinde ise diÄŸer ülkelerin pasaportunu taşıyanlar diye yazıyordu. Bu durumda tabi ki ben diÄŸerlerinin kontrol edildiÄŸi sırada yerimi aldım. Herhangi bir sıkıntı yaÅŸamadan pasaportuma giriÅŸ mührümü vurdurduktan sonra çıkışa doÄŸru yöneldim. Dışarı çıktıktan sonra havaalanından ÅŸehrin merkezine yeÅŸille iÅŸaretli S bahn’a bindim. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolum daha vardı. Bu defa Münih’i sindirmek istediÄŸimden olacak ki her ÅŸeye, her yere dikkat kesilmiÅŸtim. Bakarken ÅŸunları düşünüyordum, bir ÅŸehir bu kadar mı yeÅŸil, bu kadar mı bakımlı, trafik bu kadar mı düzenli, binalar bu kadar mı uyumlu olurdu. Her bir ÅŸey ne bir eksik ne de fazlaydı ve her ÅŸey olması gerektiÄŸi yerdeydi.
Özellikle yeşil alan bolluğu, daha ziyade görkemli çınar ağaçlarının çokluğu, ara sıra başka ağaçların da doğaya kattığı farklı farklı renkler ile birbirini tamamlayan uyum, insanın gözlerini dinlendiriyor, aklını başından alıyordu. Yollarda inşaat artığı yok, dağınıklık yoktu, çöp hiç yoktu. Düzensiz parklar, insanın gözlerini yoran hatta canını sıkan karmakarışık bir tablo yoktu. Trafik keşmekeş değildi. Devam etmekte olan inşaatlara ise güvenlik çemberi yapılmış, kamuflaj ile kapatılmıştı. Dolayısıyla görsel çirkinlik olabildiğince saklanmıştı.
Ben bunları seyrederken 45 dakika nasıl geçti anlamadım ve merkeze vardım. Otelim 200 metre uzaklıktaydı. Bir solukta ulaÅŸtıktan sonra kısa sürede tamamlanan check-in’in ardından dinlenmek için yataÄŸa uzandım. UyumuÅŸum biraz. Seyahatimde her dakikayı iyi kullanmak istediÄŸimden olacak ki 15-20 dakika sonra yatağımdan fırlayarak kendimi sokaÄŸa attım.

Bahnhof ( Merkez Tren Garı)
1971 yılında ilk ayak bastığım, daha sonra da birkaç sene çalıştığım Tegerinzi’ye gidip gelmek için sıkça kullandığım Haupbahnhof’a bir göz attım. 44 sene önce ilk ayak bastığımda hissettiÄŸim duygularımı hatırladım. O günden bu güne bunca yıl geçmiÅŸ; ama ben aynı ÅŸeyleri hissettim bu garda. O zamanlarda da iyiydi Bahnhof (Gar). Bugün daha iyi olmuÅŸ. Her ÅŸeyin başı insandır, öğretisi üzerine her bir adımda insanların yaÅŸamını kolaylaÅŸtırmak için tüm ayrıntılar düşünülerek ve elektronik donanımla bezenerek hizmet kalitesini artırmayı baÅŸarmışlar. Öyle ki koskoca istasyonda kimse kimseye herhangi bir ÅŸey sormadan, danışmaya ihtiyaç duymadan, yönlendirme tabelaları ile aradığını bulabilmektedirler. İnsanların zorlanmamaları için takdire ÅŸayan düzenlemeler yapılmış. O günkü motorlu trenlerin yerini -neredeyse tamamen- hızlı trenler almış. İstasyonun içinde ikinci katta bulunan bir kafede etrafı seyrederek kahvemi yudumladıktan sonra Marien Platz’a doÄŸru yöneldim. Karlspl. Stachus altından geçerken sokak müzisyenlerinin yaptığı müzik öyle çok hoÅŸuma gitti ki birkaç dakika onlara da takıldım. Marien Platz trafiÄŸe kapalı çok geniÅŸ bir alandır. İçinde her biri en az birer asırlık olan alışveriÅŸ merkezleri vardır. Birkaç asırdan beri dimdik ayakta duran tarihi görselliÄŸi ile belediye binası ve hemen karşısındaki Dom… Alandaki tüm binalar muhteÅŸem görünümüyle birbirleriyle yarışırken Marien Platz’a inanılmaz bir güzellik ve deÄŸer katıyorlar. İnsanın içinden her bir binayı fotoÄŸraflayarak kayıt altına almak geliyor. Gözlerinize inanamıyorsunuz; 300 yıllık eczane 125 yıllık alışveriÅŸ merkezi, 400 yıllık meydan görünce… Hepsi dün yapılmış kadar bakımlı ve temiz. Meydan sadece alışveriÅŸ merkezinden ibaret deÄŸil. Aynı zamanda her birinden, farklı baharatlarla yapılmış yemek kokusunun geldiÄŸi muhteÅŸem restoranlarla dolu. Bunun yanı sıra şık, zarif kafelerin tezgahlarında seçerken zorlanacağınız yüzlerce çeÅŸit pasta, oturduÄŸunuzda saymakla bitiremeyeceÄŸiniz kahve çeÅŸitleri ile hizmet veren mekanlar bulunmaktadır.

Rathaus (Belediye binası)
1867-1909 yılları arasında neu gotik tarzda ve üç bölüm halinde yapılmış olan bu yapı, çok heybetli ve muhteÅŸem bir anıt gibi Marien Platz’ın kalbidir. 1944 yılında hava saldırısına maruz kalarak yara alan bu yapı savaÅŸtan sonra yenilenerek restore edilmiÅŸ, Münih’in gururu olmuÅŸtur. Belediye binası olarak kullanılır. BaÅŸkan, meclis üyeleri, yönetim bu çatı altında Münih’e hizmet verirler. Binanın ön cephesinin orta kısmında bulunan çan oyunları, melek, gece bekçisi sunumunu izlemek için insanlar meydanda tıklım tıklım toplanırlar. Bu sunumu seyretmek ve kayıt altına almak için sabırla beklerler. Bende herkes gibi gezilerimi, gözlemlerimi yaptım. Bu arada yorulduÄŸumu da hissettim. Meydanda güzel bir kahveye oturdum en iyisinden bir pasta ve yanında bir kahve ısmarladım. Etrafı seyrederken kahvemi yudumladım, pastamı yedim. Eski günlerimi yad ettim. Hava kararmaya baÅŸlayınca yavaÅŸ yavaÅŸ yürüyerek otelime ulaÅŸtım. Böylece günümü tamamladım.

Sightseeing (Åžehir turu)
Deliksiz bir uykudan sonra moral ve motivasyon olarak kendime güzel bir gün hazırladım.15 dakikalık bir yürüyüş yaptım, bir alışveriÅŸ merkezi olan Karstadt’ın köşesinde ÅŸehir turu yapacak olan otobüse bindim. Gönlüm on iki noktalı büyük turu isterken, vakit darlığından yedi noktalı küçük turu seçtim. Karstadt Münih’in en eski ve en büyük alışveriÅŸ merkezlerinden biridir. 1881 yılında yapıldığı için bende her zaman çok özel yeri olmuÅŸtur. Otobüsün ikinci katına oturdum, etrafı seyrettim, güzel bir güne kendimi hazırladım ve sürücünün tura katılanlara dağıttığı broşürü incelemeye baÅŸladım. Güzergahın gayet güzel çizildiÄŸi, dolaysıyla göreceÄŸimiz, yaÅŸayacağımız çok ÅŸey olduÄŸu hissini verdi bana. Bu hisse kapıldığım sırada gözlerim tanıtım broşürünün sol üst köşesindeki yazıya iliÅŸti. “ more then 125 years sightseeing” 125 yıldan daha uzun süredir devam eden ÅŸehir turu! Bir anda 125 yıl geriye gittim. Nasıl yani, ne ile yapılıyordu, diye yanımdan geçmekte olan rehbere kısa bir soru sordum. Rehber kulağıma eÄŸilerek usulca “Dört iri ve kuvvetli atın çektiÄŸi uzun at arabası ile baÅŸlamıştı her ÅŸey.” dedi.
Tur, 9.40’ta baÅŸladı. Brienner Str.’den geçerken Napolyon’un Rusya’ya yürüyüşü sırasında ÅŸehit düşen Bavarialı askerler anısına yapılmış, oldukça yüksek dikili taşı gördükten sonra, İlk durak König Platz oldu. König Platz’daki görkemli yapı eserlerinden birisi de, İon sütunları, peÄŸiment, baÅŸlıklar ve kabartmaları ile Antik dönem Yunan yapıları örnek alınarak yapılmış olan müze binasıdır. (Glyptothek) Bina antik eserlerin sergilendiÄŸi klasik tarihi bir binadır.
Yapımı, Antik dönem hayranı olan Veliaht Prens I. Ludvig tarafından 1842 yılında başlatılmış, 1848 yılında Georg Fridrich Tsiblandom tarafından tamamlanmış. Böylece Münih, antik sergiler için inşa edilmiş, antik görünümlü muhteşem bir kültür merkezine kavuşmuş. İkinci durağımız Kunstreal (Sanat Alanı) oldu. Bu yapının bizzat kendisi tam bir sanat eseriydi. Büyük ve muhteşemdi.
3. durak Odeon Platz idi. Burada da gördüklerimi hayranlıkla izledim. O tarihi binaların tamamı koruma altındaydı. Ama bir “koruma” nasıl yapılması gerekiyorsa, öyle yapılıyordu. Hiçbir ÅŸey göstermelik deÄŸildi. Her ÅŸey geçmiÅŸi gerçek anlamda geleceÄŸe taşımak içindi.
4. durak Haus Der Kunst (Sanat Evi) karşımızda bu defa bir baÅŸka muhteÅŸem tarihi bina daha vardı ki sadece ve sadece sanat için yapılmış adına da “Sanat Evi” denmiÅŸti.
5. durağımız müze. Barış Melekleri Abidesi, Bavaria Eyalet Meclis binası, muhteÅŸem bir tarihi yapı. İnsana “Yok böyle bir ÅŸey!” dedirten estetiÄŸe ve güzelliÄŸe sahip. Residenz “Konut” karşısında Hof Garden, yanı başında Bavaria Eyeleti BaÅŸbakanlık Binası, bu binaların da tamamı insanı defalarca resim çekmeye zorlayan güzellikte. Neredeyse içinizden “Ben buraya bir daha gelmeliyim.” diyor insan. İsartor kenarından geçtikten sonra, 6. durak olan Marienplatz’a varıyoruz. Marien Platz’ı zaten ayrı bir paragrafta anlatmak gerek ki ben de öyle yaptım. 7. durak Stachus Platz, burası Marien Platz’ın diÄŸer bir giriÅŸ kapısı; ama ayrıca birkaç özelliÄŸi yazmaya deÄŸer. Kalbin attığı meydan, su fıskiyesi, tarihi binalar, kemerli yapılar…

İsar Nehri ve English Garden
Münih’in ortasından 14 Km. Boyunca süzüle süzüle akıp giden İsar Nehri, Avusturya hudutları içinde kalan Alp daÄŸlarından doÄŸar ve Degendorf civarından geçen Tuna nehrine dökülür. Nehir geçtiÄŸi her yere hayat verir, güzellik verir; ama en çok da Münih’e verir. Münih ÅŸehrini ortasından ikiye böler. Güney batısından gelip kuzey doÄŸusuna doÄŸru akarken, iki yanını ve çevresini öyle bir güzelleÅŸtirir ki seyretmeye, kıyısında dolaÅŸmaya doyamaz insan. En güzel örneklerle düzenlenen alanlar, Münih’in kentsel rekreasyon alanı olarak önemli bir iÅŸlevi yerine getirmektedir. İsar’ın kenarında uçsuz bucaksız düzlüklerde yapılmış asırlık parklar, bahçeler, gezi, spor, havuz, yüzme dinlenme güneÅŸlenme alanları Münih’e gözle görülür üstün zenginlikler katmıştır. Bunların içinde en önemlisi Englische Garten’dır (İngiliz Bahçesi). İngiliz Bahçesi’ndeki hayat Münih için bir yaÅŸama biçimidir. İçi, yeme içme ve eÄŸlence mekanları ile düzenlenirken hiçbir ÅŸeyin esirgenmediÄŸi olaÄŸanüstü doÄŸa ve çevre uyumu ile genç yaÅŸlı herkesin ortak yaÅŸama alanı haline dönüşmüştür.

Birbirinden güzel mimari projeler, saraylar, yönetim binaları, müzeler, kültür merkezleri ile donanmış olan İsar ve çevresi yıl içinde hem Münihlilerin hem de milyonlarca turistin en önemli cazibe merkezlerinden biridir. Benzer bir durumu 2009 yılında Avustralya’nın Melbourn kentinde görmüştüm. Yarra Nehri, ÅŸehrin ortasından geçiyordu. Nehir, ÅŸehre doÄŸanın en güzel yanlarını ve zenginliÄŸini katıyordu. Daha da önemlisi yöneticiler bu fırsatı öyle bir deÄŸerlendirmiÅŸler ki, Yarra Nehri ve çevresini bir asır önce Melbourn’ün vazgeçilmez yaÅŸam alanı haline getirmiÅŸlerdi.

Deutschen Museum (Teknoloji ve Bilim müzesi)
Çok deÄŸil, bundan 60 -70 yıl önce bazı ülkelerde bisikletin ÅŸeytan icadı olduÄŸu, binmenin günah olacağı cümle cemaate aktarılırken, sen kalk 1900’lü yılların hemen başında İsar nehrinin geçerken ortada yarattığı ada üzerinde koskoca bir binayı teknoloji ve bilim müzesi olarak inÅŸa et. Üstelik bugüne gelindiÄŸinde dünyanın en büyük teknoloji ve bilim müzesi haline getir. Sadece bu bile Almanların bilim ve teknolojiye verdiÄŸi önemi kavramak için yeterli.
İlk olarak 1975 yılında eşimle gitmiştim bu müzeye. Sabahtan akşama kadar gezdik, dolaştık. Her icadın ilk denemesi ya da ürünü sergileniyordu. Hepsini tek tek gördük, inceledik. Gençlik de vardı serde. Yorulmak nedir bilmedik. En çok da o yıllarda popüler olan Apollo (Aya İniş) ayda dolaşan aracın birer örneğinin aslına uygun yapılıp sergilendiği bölümü gezerken şaşkınlıktan birbirimize baka kalmıştık.
AkÅŸam müzenin kapanma saatine yakın çıktık. Daha 70-80 Km yol alıp TeÄŸernsee’ye varmak zorundaydık. Yakınlardaki otoparktan arabamıza bindik, hava kararmadan evin yolunu tuttuk. Yol boyu müzeyi konuÅŸmak istedik; ama olamadı. Gördüğümüz o kadar çok icat vardı ki, abartmayayım %90’ını hatırlayamadık. Aklımızda sadece 10-15 icat kalmıştı. O kadar büyük bir alandı ve o kadar fazla icat vardı ki hafızamız hepsini almaya yetmedi sanırım.
Bu defa da girerken aynı duyguları taşıdım. Acaba yine mi aynısı olur diye hayıflandım; ama olmadı. Çünkü bu defa hem daha dikkatliydim hem de bir cep telefonu vardı yanımda. Şimdi çektiğim fotoğraflara ne zaman baksam, sanki bu eşsiz müzeyi yeniden dolaşıyorum.
Dünyanın dört bir yanından yılda 1.5 milyon ziyaretçi bu muhteÅŸem müzeyi ziyaret ediyor. Bu ziyaretimde özellikle guruplar halinde gelen öğrenciler oldukça dikkatimi çekti. İtalya’sından Norveç’ine kadar çok ülkeden öğrenci gurubu vardı. 50 farklı bilim ve teknoloji dalında 30.000 civarında objenin sergilendiÄŸi müze, 28 Haziran 1903 yılında Alman Mühendisler Odası (Verein Deuscher İngenieure) tarafından Oskar von Miller öncülüğünde kurulmuÅŸ. Her yaÅŸtan insanın görmesinde fayda var bence. Özellikle öğrencilerin. Sırf bu bakımdan ilk fırsatta tüm torunlarımı bu müzeye götürmek arzusu, bu defa içimde daha çok pekiÅŸti.
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...