
Sebahattin Karaca
DUBROVNİK DUBROVNİK
Patronum Martin Meier’in tavsiyesi
Adını ilk duyduÄŸumda yıl 1979’du. Almanya’da bir otelde bölüm amiri olarak çalışıyordum. Patronum Martin Meier, yeni aldığı ve İtalya‘da bir limanda baÄŸlı olan yatı ile bir ay süren Akdeniz turundan henüz dönmüştü. Açıkça söyleyeyim, özlemiÅŸtim, yolunu bekliyordum. Babam yaÅŸlarındaydı ve çok babacan eski bir belediye baÅŸkanıydı. BaÅŸkanlık yaptığı ilçede, ÅŸimdiki Münih Havaalanı (Franz Joseph Straus) kurulurken atasından dedesinden kalan ekilebilir tüm toprakları istimlak edilmiÅŸ, o da eline tutturulan para ile Almanya’nın en güzel turistik merkezlerinden biri olan Tegernsee’de otel ve klinik hizmeti veren bir iÅŸletme satın almıştı. Otele ağırlıklı olarak sanatçılar ve iÅŸ adamları geliyordu. Çalışmaktan saÄŸlığına vakit ayıramayan iÅŸverenler, tatil için otele yerleÅŸince, aynı binanın bir baÅŸka kısmında klinik hizmetlerinden faydalanıyorlardı. Böylece hem tatillerini yapıyorlar, hem de saÄŸlık hizmetlerini alıyorlardı. Patronumun bana olan güveni sonsuzdu, ben de onu sayar tecrübelerinden çok ÅŸey öğrenmeye çalışırdım. Hayatı dolu dolu yaÅŸamış felsefi düşünen nadir insanlardan biriydi. Dönüşünde lobide karşılaÅŸtık. HoÅŸ geldiniz dedim elini sıktım. O benden daha baskın, elimi kırarcasına sıktı. “KonuÅŸacak çok ÅŸey var turizmci, mesaiden sonra ofisime gel“ dedi. Mesai bittikten sonra ofisine gittim ”otur“ dedi oturdum. Gözüm saÄŸ duvarda 2x1 metre boyutlarında bir Dünya haritasına takıldı. Gidip gördüğü, gezip dolaÅŸtığı tüm ÅŸehirleri kırmızı baÅŸlıklı toplu iÄŸne ile iÅŸaretlemiÅŸti. Çok sayıda kıtaya ayak basmış, yüzlerce ÅŸehir görmüştü. Elini haritaya doÄŸru uzattı. “Bak ne kadar ÅŸehir gördüm” dedi. Ama son gezimde bir yer gördüm, gönlüm oraya yapıştı. Åžehir Adriyatik denizinde, adı ise Dubrovnik’ti. Ve Dubrovnik’ i iÅŸaret ederek “Madem turizm okudun ve madem turizm sektöründe çalışıyorsun, her yeri git, gör, incele ve ders çıkar ama en baÅŸta Dubrovnik’i gör” dedi. O zaman Dubrovnik eski Yugoslavya hudutları içindeydi. Tito’nun yönetiminde yarı komünist bir ülkeydi. Bu ülkeye girip çıkmak ÅŸimdiki kadar kolay deÄŸildi. Buna raÄŸmen o gündür- bugündür Dubrovnik’e gitmek istedim.

Kotor’dan Dubrovnik’e
Bu istek bugün gerçekleÅŸiyor. KaradaÄŸ’ın Kotor kentindeki gezimi tamamlayınca, otobüs ile biraz deniz kıyısından, biraz da sarp daÄŸlarının arasından geçmekte olan yol üzerinden Dubrovnik’e gitmek üzere eÅŸim ve ben otobüsün en öndeki iki koltuÄŸuna oturmuÅŸtuk. Yol boyunca her ne gördüysek deniz, doÄŸa, daÄŸ, ÅŸehir, yeÅŸillik gördüklerimizden büyüleniyorduk. Dubrovnik’e yaklaÅŸtıkça içimdeki heyecan artıyor, sıkça Martin Mayer’in söylediklerini bir kere daha duyar gibi oluyordum.
Dubrovnik, Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısında kurulmuÅŸ bir liman kentidir. Elli bin civarına nüfusu olan Dubrovnik, çevresindeki küçük yerleÅŸim birimlerinin, içinde güney Dalmaçya bölgesinin ekonomik ve kültürel olarak en geliÅŸmiÅŸ kentidir. Bunun dışında İneratma Irmağı’nın denize kavuÅŸtuÄŸu delta aÄŸzında ve hemen arkasındaki Dinara sıra daÄŸlarına sırtını dayamıştır. DaÄŸlar iç kara parçası ile bağını kesmiÅŸtir. Buna raÄŸmen içeriye doÄŸru sarp daÄŸların üzerinden zig zag yolları açarak ticaretini geliÅŸtirmiÅŸtir. DiÄŸer yandan, OrtaçaÄŸ’dan beri ÅŸahsına münhasır ürettikleri orta ve büyük ölçekli gemilerle İzmir de dahil olmak üzere Akdeniz’de sayısız liman kentleri ile ticaretlerini geliÅŸtirmiÅŸtir. Deniz yoluyla getirdikleri ürünleri Dinara daÄŸlarını aÅŸarak ülke içine doÄŸru tesis ettikleri yol üzerinden, karavan (deve sırtında) götürerek satmaya baÅŸlamışlar. Åžehir kurulduktan sonra, uzunca bir dönem varlıklarını DoÄŸu Roma İmparatorluÄŸu’nun korumasında sürdürdüler. Dubrovnik yönetimi İtalya’da Pisa yönetimi ile 1169 yılında yapmış oldukları sözleÅŸme ile Constantineople (İstanbul’dan) İtalya’ya kadar ithalat ve ihracatı geliÅŸtirdiler. ZenginliÄŸi, sanatı, kültürü özellikle ticarette ve gemi yapımı konularında kendisini çok geliÅŸtiren Dubrovnik‘i kıskanan birçok ülke olmuÅŸtur. Dubrovnik hem savaÅŸ zamanında hem barış zamanında Balkan ülkeleri için önemli olmuÅŸtur.

Surların içinde korunmuş Eski Kent
Dünyanın en iyi korunmuÅŸ OrtaçaÄŸ duvarlı ÅŸehirlerinden birisidir. Unesco Dünya Mirası Listesi’nde olmayı hak eden Eski Kent, birbirinden güzel Barok, Rönesans, Gotik tarzda inÅŸa edilmiÅŸ kilise, manastır, saray ve çeÅŸmelere ev sahipliÄŸi yapmaktadır. Eski Kenti dolaşırken, sur duvarlarının üzerinde bir yürüyüş çok ama çok ÅŸeye deÄŸer. Buradan Dubrovnik’in güzelliÄŸini yaÅŸamak ayrıcalıklı oluyor. Fort Revelin kalesi ve seyir alanı, Minceta Kilisesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 14. yüzyılda inÅŸa edilmiÅŸ 2 Km uzunluÄŸundaki tamamen savunma amaçlı yapılmış sur duvarları gerçekten eÅŸine ender rastlanacak güzelliktedir. Eski kentin dışında çok sayıda gezilip görülecek yerler var. Bunların başında eÅŸsiz manzara ile Fort İmperial, yüksek dağın altından fışkıran su kaynağı çevresi ile insanı etkileyen, geçmiÅŸ zaman dilimine götüren İzvor Rijeke Omble, Hırvatistan’ın kurucusu adına yapılmış Franja Tuamana Köprüsü ve panoraması gelmektedir.
Kendilerini Osmanlılardan korumak için yapmış oldukları geniÅŸ ve yüksek duvarlarla örülmüş ÅŸehrin tarihi dokusunun korunarak bugünlere geldiÄŸi Dubrovnik Eski Kent içinde, ticaret, kültür, sanat, turizm eÅŸi benzeri nadir görülebilecek ÅŸekilde bugün de sürdürülmektedir. Kısaca Dubrovnik içinde dolaşılırken insan kendini OrtaçaÄŸ’ın tam içinde hissediyor. Eksik olan sadece o günkü giysiler. Sur içindeki birbirine paralel onlarca dik ve dar sokak bulunuyor. Kentin orta kısımları iki stadyum kadar büyüklükte düz alandan oluÅŸmakta, burada ise kiliseler, okullar, medreseler kültür ve sanat evleri restoranlar, dükkanlar yer almış durumdadır. Bu bölgede 15-20 metre geniÅŸliÄŸinde iki ana cadde bulunmaktadır. Kentin koruma duvarlarının dışında ve güneyinde bulunan liman, açıkta demirlemiÅŸ büyük gemilerle gelen yolculara, kente giriÅŸ - çıkış hizmeti vermektedir. Ekim ayında Dubrovnik’te gördüğüm turist yoÄŸunluÄŸunu Dünya’nın hiçbir yerinde görmedim.

Osmanlıların koruması altında
KuruluÅŸundan itibaren I. Murat’a kadar, DoÄŸu Romalılar korumuÅŸtur. Ancak yıl 1365’e geldiÄŸinde I. Murat Balkanlar’da ilerledikçe, Romalılar da biraz zayıfladıkça, Osmanlılar Dubrovnik’i hiç iÅŸgal ve ilhak etmemesine raÄŸmen, Osmanlıların kayıtlarında Ragusa ÅŸehri olarak geçen Dubrovnik halkı I. Murat’a bir elçi göndererek “Efendim bizi koruyunuz, biz size yıllık vergi verelim“ teklifinde bulunmuÅŸlar. Bunun üzerine Osmanlılar tarafından Dubrovnik iÅŸgal edilmemiÅŸtir. Ancak Osmanlılar Dubrovnik’i yani Ragusa’yı ÅŸer güçlerden koruyacaklar, karşılığında Dubrovnik gemilerinin ticari gelirlerine ortak olacaklardır. Bu anlaÅŸma 90 sene sürer. Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u alınca Osmanlı topraklarının her bir yanında yeniden yapılanma çerçevesinde Ragusa’nın ödediÄŸi parayı az bulan Fatih Sultan Mehmet yıllık vergiyi 12.500 altına çıkarmıştır. Osmanlılar hep Ragusa diye adlandırdığı Dubrovnik halkı kendilerini korumaya karşı bu parayı verirken, diÄŸer yandan da ne olur ne olmaz Osmanlılar bizi kuÅŸatabilir düşüncesi ve kuÅŸkusu ile bugün hala dimdik ayakta duran Dubrovnik sur duvarlarını yapmıştır.

Napolyon’un geliÅŸi
Buna raÄŸmen 1808 yılında Napolyon orduları Dubrovnik’i iÅŸgal etmiÅŸlerdir. İşgalle birlikte Osmanlı koruması son bulmuÅŸtur. 1815’te Viyana’da yapılan kongrede Deubrovnik (Ragusa) Avusturya İmparatorluÄŸu topraklarına dahil edilmiÅŸtir. Ardından Yugoslavya topraklarına katılan Dubrovnik Yugoslavya’da süren iç savaÅŸ sonunda bağımsızlığını kazanan Hırvatistan sınırları içinde kalmıştır. Hırvatistan ÅŸehri olan Dubrovnik kelimenin tam anlamıyla “sürdürülebilir turizmi” en iyi uygulayan çekim noktalarından biridir. Hatta son zamanlarda kitle turizmi ÅŸehri bozacağından endiÅŸe eden yetkililer “Artık ÅŸehrimize daha az turist gelmelidir, ancak bu sayede ÅŸehrimizin güzelliklerini, deÄŸerlerini gelecek asırlara taşıyabiliriz“ diye çalışma baÅŸlatmışlardır.
Darısı bizdeki “Sürdürülebilir Turizm” için korunması gereken ÅŸehirlerin başına.


















Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

Patronum Martin Meier’in tavsiyesi
Adını ilk duyduÄŸumda yıl 1979’du. Almanya’da bir otelde bölüm amiri olarak çalışıyordum. Patronum Martin Meier, yeni aldığı ve İtalya‘da bir limanda baÄŸlı olan yatı ile bir ay süren Akdeniz turundan henüz dönmüştü. Açıkça söyleyeyim, özlemiÅŸtim, yolunu bekliyordum. Babam yaÅŸlarındaydı ve çok babacan eski bir belediye baÅŸkanıydı. BaÅŸkanlık yaptığı ilçede, ÅŸimdiki Münih Havaalanı (Franz Joseph Straus) kurulurken atasından dedesinden kalan ekilebilir tüm toprakları istimlak edilmiÅŸ, o da eline tutturulan para ile Almanya’nın en güzel turistik merkezlerinden biri olan Tegernsee’de otel ve klinik hizmeti veren bir iÅŸletme satın almıştı. Otele ağırlıklı olarak sanatçılar ve iÅŸ adamları geliyordu. Çalışmaktan saÄŸlığına vakit ayıramayan iÅŸverenler, tatil için otele yerleÅŸince, aynı binanın bir baÅŸka kısmında klinik hizmetlerinden faydalanıyorlardı. Böylece hem tatillerini yapıyorlar, hem de saÄŸlık hizmetlerini alıyorlardı. Patronumun bana olan güveni sonsuzdu, ben de onu sayar tecrübelerinden çok ÅŸey öğrenmeye çalışırdım. Hayatı dolu dolu yaÅŸamış felsefi düşünen nadir insanlardan biriydi. Dönüşünde lobide karşılaÅŸtık. HoÅŸ geldiniz dedim elini sıktım. O benden daha baskın, elimi kırarcasına sıktı. “KonuÅŸacak çok ÅŸey var turizmci, mesaiden sonra ofisime gel“ dedi. Mesai bittikten sonra ofisine gittim ”otur“ dedi oturdum. Gözüm saÄŸ duvarda 2x1 metre boyutlarında bir Dünya haritasına takıldı. Gidip gördüğü, gezip dolaÅŸtığı tüm ÅŸehirleri kırmızı baÅŸlıklı toplu iÄŸne ile iÅŸaretlemiÅŸti. Çok sayıda kıtaya ayak basmış, yüzlerce ÅŸehir görmüştü. Elini haritaya doÄŸru uzattı. “Bak ne kadar ÅŸehir gördüm” dedi. Ama son gezimde bir yer gördüm, gönlüm oraya yapıştı. Åžehir Adriyatik denizinde, adı ise Dubrovnik’ti. Ve Dubrovnik’ i iÅŸaret ederek “Madem turizm okudun ve madem turizm sektöründe çalışıyorsun, her yeri git, gör, incele ve ders çıkar ama en baÅŸta Dubrovnik’i gör” dedi. O zaman Dubrovnik eski Yugoslavya hudutları içindeydi. Tito’nun yönetiminde yarı komünist bir ülkeydi. Bu ülkeye girip çıkmak ÅŸimdiki kadar kolay deÄŸildi. Buna raÄŸmen o gündür- bugündür Dubrovnik’e gitmek istedim.

Kotor’dan Dubrovnik’e
Bu istek bugün gerçekleÅŸiyor. KaradaÄŸ’ın Kotor kentindeki gezimi tamamlayınca, otobüs ile biraz deniz kıyısından, biraz da sarp daÄŸlarının arasından geçmekte olan yol üzerinden Dubrovnik’e gitmek üzere eÅŸim ve ben otobüsün en öndeki iki koltuÄŸuna oturmuÅŸtuk. Yol boyunca her ne gördüysek deniz, doÄŸa, daÄŸ, ÅŸehir, yeÅŸillik gördüklerimizden büyüleniyorduk. Dubrovnik’e yaklaÅŸtıkça içimdeki heyecan artıyor, sıkça Martin Mayer’in söylediklerini bir kere daha duyar gibi oluyordum.
Dubrovnik, Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısında kurulmuÅŸ bir liman kentidir. Elli bin civarına nüfusu olan Dubrovnik, çevresindeki küçük yerleÅŸim birimlerinin, içinde güney Dalmaçya bölgesinin ekonomik ve kültürel olarak en geliÅŸmiÅŸ kentidir. Bunun dışında İneratma Irmağı’nın denize kavuÅŸtuÄŸu delta aÄŸzında ve hemen arkasındaki Dinara sıra daÄŸlarına sırtını dayamıştır. DaÄŸlar iç kara parçası ile bağını kesmiÅŸtir. Buna raÄŸmen içeriye doÄŸru sarp daÄŸların üzerinden zig zag yolları açarak ticaretini geliÅŸtirmiÅŸtir. DiÄŸer yandan, OrtaçaÄŸ’dan beri ÅŸahsına münhasır ürettikleri orta ve büyük ölçekli gemilerle İzmir de dahil olmak üzere Akdeniz’de sayısız liman kentleri ile ticaretlerini geliÅŸtirmiÅŸtir. Deniz yoluyla getirdikleri ürünleri Dinara daÄŸlarını aÅŸarak ülke içine doÄŸru tesis ettikleri yol üzerinden, karavan (deve sırtında) götürerek satmaya baÅŸlamışlar. Åžehir kurulduktan sonra, uzunca bir dönem varlıklarını DoÄŸu Roma İmparatorluÄŸu’nun korumasında sürdürdüler. Dubrovnik yönetimi İtalya’da Pisa yönetimi ile 1169 yılında yapmış oldukları sözleÅŸme ile Constantineople (İstanbul’dan) İtalya’ya kadar ithalat ve ihracatı geliÅŸtirdiler. ZenginliÄŸi, sanatı, kültürü özellikle ticarette ve gemi yapımı konularında kendisini çok geliÅŸtiren Dubrovnik‘i kıskanan birçok ülke olmuÅŸtur. Dubrovnik hem savaÅŸ zamanında hem barış zamanında Balkan ülkeleri için önemli olmuÅŸtur.

Surların içinde korunmuş Eski Kent
Dünyanın en iyi korunmuÅŸ OrtaçaÄŸ duvarlı ÅŸehirlerinden birisidir. Unesco Dünya Mirası Listesi’nde olmayı hak eden Eski Kent, birbirinden güzel Barok, Rönesans, Gotik tarzda inÅŸa edilmiÅŸ kilise, manastır, saray ve çeÅŸmelere ev sahipliÄŸi yapmaktadır. Eski Kenti dolaşırken, sur duvarlarının üzerinde bir yürüyüş çok ama çok ÅŸeye deÄŸer. Buradan Dubrovnik’in güzelliÄŸini yaÅŸamak ayrıcalıklı oluyor. Fort Revelin kalesi ve seyir alanı, Minceta Kilisesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. 14. yüzyılda inÅŸa edilmiÅŸ 2 Km uzunluÄŸundaki tamamen savunma amaçlı yapılmış sur duvarları gerçekten eÅŸine ender rastlanacak güzelliktedir. Eski kentin dışında çok sayıda gezilip görülecek yerler var. Bunların başında eÅŸsiz manzara ile Fort İmperial, yüksek dağın altından fışkıran su kaynağı çevresi ile insanı etkileyen, geçmiÅŸ zaman dilimine götüren İzvor Rijeke Omble, Hırvatistan’ın kurucusu adına yapılmış Franja Tuamana Köprüsü ve panoraması gelmektedir.
Kendilerini Osmanlılardan korumak için yapmış oldukları geniÅŸ ve yüksek duvarlarla örülmüş ÅŸehrin tarihi dokusunun korunarak bugünlere geldiÄŸi Dubrovnik Eski Kent içinde, ticaret, kültür, sanat, turizm eÅŸi benzeri nadir görülebilecek ÅŸekilde bugün de sürdürülmektedir. Kısaca Dubrovnik içinde dolaşılırken insan kendini OrtaçaÄŸ’ın tam içinde hissediyor. Eksik olan sadece o günkü giysiler. Sur içindeki birbirine paralel onlarca dik ve dar sokak bulunuyor. Kentin orta kısımları iki stadyum kadar büyüklükte düz alandan oluÅŸmakta, burada ise kiliseler, okullar, medreseler kültür ve sanat evleri restoranlar, dükkanlar yer almış durumdadır. Bu bölgede 15-20 metre geniÅŸliÄŸinde iki ana cadde bulunmaktadır. Kentin koruma duvarlarının dışında ve güneyinde bulunan liman, açıkta demirlemiÅŸ büyük gemilerle gelen yolculara, kente giriÅŸ - çıkış hizmeti vermektedir. Ekim ayında Dubrovnik’te gördüğüm turist yoÄŸunluÄŸunu Dünya’nın hiçbir yerinde görmedim.

Osmanlıların koruması altında
KuruluÅŸundan itibaren I. Murat’a kadar, DoÄŸu Romalılar korumuÅŸtur. Ancak yıl 1365’e geldiÄŸinde I. Murat Balkanlar’da ilerledikçe, Romalılar da biraz zayıfladıkça, Osmanlılar Dubrovnik’i hiç iÅŸgal ve ilhak etmemesine raÄŸmen, Osmanlıların kayıtlarında Ragusa ÅŸehri olarak geçen Dubrovnik halkı I. Murat’a bir elçi göndererek “Efendim bizi koruyunuz, biz size yıllık vergi verelim“ teklifinde bulunmuÅŸlar. Bunun üzerine Osmanlılar tarafından Dubrovnik iÅŸgal edilmemiÅŸtir. Ancak Osmanlılar Dubrovnik’i yani Ragusa’yı ÅŸer güçlerden koruyacaklar, karşılığında Dubrovnik gemilerinin ticari gelirlerine ortak olacaklardır. Bu anlaÅŸma 90 sene sürer. Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u alınca Osmanlı topraklarının her bir yanında yeniden yapılanma çerçevesinde Ragusa’nın ödediÄŸi parayı az bulan Fatih Sultan Mehmet yıllık vergiyi 12.500 altına çıkarmıştır. Osmanlılar hep Ragusa diye adlandırdığı Dubrovnik halkı kendilerini korumaya karşı bu parayı verirken, diÄŸer yandan da ne olur ne olmaz Osmanlılar bizi kuÅŸatabilir düşüncesi ve kuÅŸkusu ile bugün hala dimdik ayakta duran Dubrovnik sur duvarlarını yapmıştır.

Napolyon’un geliÅŸi
Buna raÄŸmen 1808 yılında Napolyon orduları Dubrovnik’i iÅŸgal etmiÅŸlerdir. İşgalle birlikte Osmanlı koruması son bulmuÅŸtur. 1815’te Viyana’da yapılan kongrede Deubrovnik (Ragusa) Avusturya İmparatorluÄŸu topraklarına dahil edilmiÅŸtir. Ardından Yugoslavya topraklarına katılan Dubrovnik Yugoslavya’da süren iç savaÅŸ sonunda bağımsızlığını kazanan Hırvatistan sınırları içinde kalmıştır. Hırvatistan ÅŸehri olan Dubrovnik kelimenin tam anlamıyla “sürdürülebilir turizmi” en iyi uygulayan çekim noktalarından biridir. Hatta son zamanlarda kitle turizmi ÅŸehri bozacağından endiÅŸe eden yetkililer “Artık ÅŸehrimize daha az turist gelmelidir, ancak bu sayede ÅŸehrimizin güzelliklerini, deÄŸerlerini gelecek asırlara taşıyabiliriz“ diye çalışma baÅŸlatmışlardır.
Darısı bizdeki “Sürdürülebilir Turizm” için korunması gereken ÅŸehirlerin başına.


















Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...