Bugün Konumuz, Kırmızı Biber / Tarık Dursun K.
Tarık Dursun K.

Tarık Dursun K.

Bugün Konumuz, Kırmızı Biber



Ben biberin acılısını sevmem, hele kırmızısını hiç! Ama (madem) ülkemizde onca özgürlüklerin yanı sıra, kırmızı(acı) biber sevme ve yeme özgürlüğü var, bir şey diyemem tabii.

Oysa, yüzlerce yıl ÅŸu zavallı halkımız kırmızı biberden neler çekmiÅŸtir, neler. Basurlar.. Yanmalar… Midede ve oniki parmak bağırsağında ülserler, hatta yaralar. Yutulmayacak, yutulamayacak ne varsa, içine bir tutam kırmızı biber kattık mı, (maÅŸallah) ÅŸeker ÅŸerbet (!) oluveriyor, tadından yenmiyor.

Midemizi de alıştırmışız, bağırsaklarımızı da. Yabancı turistlerin şaşkınlıktan faltaşı gibi açılmış gözleri önünde içine kırmızı biber dolduğumuz her şeyi bir lokmada gövdeye indiriveriyoruz. Kırmızı biber, ülkemiz insanlarının neredeyse gözbebeği. Hele kadınlar için, hele onlar için.

Yemeğe renk veren, tadının yokluğunu bir başka biçimde yeniden tatlandıran(!) o kırmızı biberden bir tutam atıveriyordunuz, olup bitiveriyordu.

Bizim kırmızı biberle olan serüvenimiz 36 kısım tekmili birden filmlerin de ötesinde. Kimi zaman aldatıcı bir role çıkıyor, içine kiremit ya da tuğla tozu karıştırılıyor, kendini bize kırmızı biber diye yutturuyor.

Peki, anlaşılmıyor muydu?

Hayır, anlaşılmıyordu. Nedeni, kırmızı biber sevenler o uyduruk kırmızı biberi de yine kırmızı biber niyetine kabullenip kırmızı biber yiyormuş gibi yapıyorlardı da ondan.

Kırmızı biber, ok özel durumların da ayrılmaz nesnesi oluyordu. SözgeliÅŸi, olmadık yerlerde ve (diyelim) çiÄŸköftede, ülkemizin en saygın kurumu Meclis’in tavanlarına yapışıp silinmez (ve tarihsel) bir iz bırakıyor, günlerce basına konu edinilerek ününe ün katıyordu. İlginçtir; o dönemin çok sayın BaÅŸkanının bile (ola ki o da halkımızın büyük çoÄŸunluÄŸu gibi amansız bir kırmızı biber tutkunuydu) bu olaya gıkı çıkmıyordu.

Ama bu dünya kime kalmış ki?

Kırmızı biber, bunca saltanatını ve milletçe bizi yakıp tutuÅŸturmasını daha da sürdürecekti ki, demeye kalmadı; Almanya’dan çatlak bir ses yükseldi: Kırmızı biber inanılmaz bir tehlike arzediyordu, kanser yapıcıydı.

Sevgilimiz, başımızın tacı, mutfağımızın sultanı; tuzun, çiğköftenin, Adana ve Urfa kebaplarının ve lahmacunun leylası kırmızı biber mi kanser yapıyordu?

BaÅŸlangıçta Almanya’nın Turken aus’larına bir ek gibi gelmiÅŸti bu. Öyle ya, nerede bir Türk varsa (hele de işçi kesiminin yiÄŸit bir temsilcisi ise) orada kesinlikle kırmızı biber de vardı. Acaba, bu denli bir suçlama ile Almanya’daki Türk kardeÅŸlerimizin damak tadını engellemek, hasretine dayanamayacaklarını var sayıp onları en kestirmesinden kesin dönüş’e zorlamak için hazırlanmış bir senaryo muydu yoksa?

O yüzden mi Türkiye’den gelecek(ve getirilecek) kırmızı bibere kapılarını kapatıyordu?

Ne yazık, bu suçlamaya o dönemin Tarım ve KöyiÅŸleri Bakanlığı’yla Dıç Ticaret MüsteÅŸarlığı da katıldılar. Açıklamalarına bakılırsa, evet, kırmızı biberde limitlerin üstünde kansorejen bir madde olan aflatoksin vardı ve ihracı yasaklanacaktı. Nitekim öyle oldu ve yasaklandı..

Bunca zaman geçti bu olay’ın üstünden, sonra ne oldu, ne bitti, bilemiyorum Ben de o gün bu gün bir kırmızı bibersever çıkar da anlatır diye bekleyip duruyorum.


Tarık Dursun K.




23 Mart 2013 Cumartesi / 2311 okunma



"Tarık Dursun K." bütün yazıları için tıklayın...