Hitit Güneşinden Günümüze Kalan…
Geçenlerde yolum Sıhhıye’ye düştü. Yerde çürümeye yüz tutmuş sarı, kızıl, bakıra çalan yapraklar ıslaktı. Yağmur kokusu vardı havada. Güven parkta başlayan yolculuğum Atatürk bulvarı boyunca sürdü. Günlük yaşamımızın bir parçası olarak konulmuş, tarihi yansıtan heykellerle karşılaştım yollarda. Varoluşları ile önünden gelip geçenlere göz kulak olur gibi duran heybetli duruşlara sahip taş kütlelerini selamladım. Avare avare dolaşıp, bulvarın sonunda bulunan Sağlık Bakanlığı’na ait binanın bahçesine ulaştım bir süre sonra.
Meraklı gözlerim meydanın ortasında duran anıta takılmıştı. Ankara’nın en çok tartışılan heykeli Hitit Güneşi karşımdaydı. Ne küçük, ne büyük, nasıl olması gerekiyorsa tam da öyle duruyordu. Yoğun, kütlesel, ezici bir duruşu vardı bu heykelin. Gelip geçenlerin arasına karışmış, bir an soluk almak için oracığa oturmuş gibidir. Tarihten günümüze uygarlığın yansıması biçiminde, sadeliği içinde yüceltiyordu.. Geçmişten bugüne selam verir gibi dimdik ayakta.
Hititoloji ile ilgili olsun ya da olmasın herkes için bu heykel tanıdıktır. Hititleri konu alan hemen her kitapta bir fotoğraf, küçük de olsa bir paragraf vardır, onu anlatan. Bunun yanında, Hitit Güneşi artık, sadece bir Hitit eseri olarak değerlendirilmemekte, Başkent Ankara'nın sembolü olarak da kabul edilmektedir. Gerçi Hitit Güneşi Heykeli Ankara’nın amblemi olacak mı olmayacak mı tartışmaları gazetelerin baş sayfalarından hiç inmemektedir. Oysa bu heykel varlığının, seçilmişliğinin yanında heykeltıraşının hazin sonunu da yüreğinde saklar.
Yetmişlerin ikinci yarısını gösterir tarihin tozlu yaprakları. Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay, Ankara’nın amblemi olarak seçilen Hitit Güneşi anıtının yapılmasına karar verir. Ancak 1977 yılındaki seçimlerde görev değişimi olur ve yeni belediye başkanı Ali Dinçer seçilir. O sırada iktidarda Süleyman Demirel başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe iktidarı vardır. Hükümetten Hitit Güneşi’nin Sıhhiye’de anıt olarak yapılmasına karşı sesler yükselmektedir. İktidarın Necmettin Erbakan kanadı heykelin İslam öncesi uygarlığı çağrıştırdığı, milliyetçi kanadı da Türkler öncesi Anadolu uygarlığına ait izler taşıdığı için bu anıta ısrarla karşı çıkarlar. Hatta CHP’li olan belediye yönetimi anıt için gerekli çalışmaları yaparken, Ankara Valiliği de bu çalışmaları engellemeye çalışır. Gazetelerde günlerce anıt ile ilgili haberler yer alır. Özellikle anıtın çevresinde yaya geçidi bulunmadığı için karşıdan karşıya geçen belediye çalışanlarına valilik emriyle polis tarafından ceza kesildiği, başka günlerde de belediye çalışanlarının çimlere bastıkları gerekçesiyle polise aynı uygulamayı yaptıkları haberleri birçok insanın dudaklarında tebessüm oluşturur. Bu koşullar altında anıt zar zor tamamlanır.
Tarih 1978 yılını gösterir. Aylardan Ağustostur. Hava sıcak mı sıcaktır. Ankara’da hummalı bir çalışma vardır. Birazdan Hitit Güneşi Heykeli’nin açılışı yapılacaktır. Her şey hazırdır, fakat Heykeltıraş ortada yoktur. O zamanlar daha cep telefonları da icat edilmemiştir. Heyecanlı bir telaş başlar. Beklenir, beklenir. Heykeltıraştan haber yoktur. Sonunda heykel elinden çıkan heykeltıraşının olmadığı bir törenle açılır. Sanatçının niye gelmediği soruları da koşuşturma arasında kaybolur, gider.
Bir gün sonra gazetelerde heykelin boy boy açılış fotoğrafları ve haber yazıları vardır. İşte yoğun bir gündemin içine sıkışmış küçük bir üçüncü sayfa haberi de gazetedeki yerini çoktan almıştır.
“ İzmit yakınlarında meydana gelen kazada kimliği belirlenemeyen bir kişi öldü. İstanbul’dan Ankara istikametine gitmekte olan kırmızı renkli Voswagen marka otomobil bilinmeyen bir nedenden dolayı İzmit yakınlarında şarampole yuvarlandı”.
Günlük yaşam hayhuyları arasında dikkatimizi bile çekmeyen sıradan bir haberdir bu. Üzerinde kimlik bulunmayan bu kişinin daha sonra yakınlarının araması sonucu Sıhhiye’deki Hitit Güneşi’ni yapan heykeltıraş Prof. Dr. Nusret Suman olduğu belirlenir. Anıtkabirdeki Barış kulesinin iç duvarında bulunan kabartmaların mimarı, Bingöl’deki, Sivas’taki, Bodrum’daki Atatürk Heykelinin heykeltıraşı, 1933’de kurulan D grubunun üyesi, 1969 yılında profesör ünvanını alan ilk heykeltıraş alan Nusret Suman. İşin acı yanı Nusret Suman, o gün arabasıyla Hitit Güneşi Anıtı’nın açılış törenine gitmektedir. İnsanın kendi yapıtının açılışına giderken yolda ölmesi ne kadar acı bir olaydır.
Ölümünden çok kısa bir süre sonra 25 Ağustos 1978 tarihli Hürriyet gazetesindeki Anadolu Anonim Türk Sigorta şirketi tarafından yayınlatılan başsağlığı ilanı ile Prof. Dr. Nusret Suman tekrar hatırlatılır.
“ Şirketimizin Ankara şehrine armağan edeceği Hitit Güneşi anıtının heykeltıraşı Prof. Dr. M. Nusret Suman değerli eserinin açılışına çok kısa bir zaman kala elim bir trafik kazası sonucu vefat etmiştir…....”.
Prof. Dr. Nusret Suman o gün birçok insanla buluşacaktı. Sözleşmişti. Sıhhıye’nin göbeğinde öğle vakti insanlarla toplanacaktı. Yine de insanlar ordaydı. Bir tek o kendi yaptığı heykelin açılışına gelemedi. Yeryüzünde yoktu artık. Yaşam böyledir işte. Hiç beklenmedik bir anda indirir yumruğunu. Ölüm insanı her an her yerde yakalayabilir, olağanca sıradanlığıyla. İşte acı, tatsız ama gerçek bir olay.
Kent kimliğini yansıtan, başkentin amblemi olmalı mı olmamalı mı tartışmalarının göbeğinde yer alan bu heykel özel günler dışında pek hatırlanmaz. Nedense Ankaralılar Hitit Güneşi heykelini ziyaret etmekten ısrarla kaçınırlar. Heykeltıraşı Prof. Dr. Nusret Suman’ı hatırlamazlar bile. Dikkatimizden kaçan, aklımıza bile getirmediğimiz, yalnızca bu heykel yapılmalı mı yapılmamalı mı tartışmalarına odaklandığımız, heykeltıraşının adını bile bilmediğimiz bu heykele saygısızlık da yapar, dururuz. Oysa bir demet çiçek de onları mutlu etmeye yeter.
erol.cinar@doruk.net.tr
|