ISSN 1308-8483
SEYAHAT SANATI / Zerrin SOYSAL
Zerrin SOYSAL    
  Yayın Tarihi: 19.12.2008    


SEYAHAT SANATI

Aynı isimli kitabında Alain de Botton değişik yolculuk türlerini ve büyük gezginleri kendine has üslubuyla tatlı tatlı anlatırken yatak odasında seyahat eden bir yazardan söz eder: Xavier de Maistre. Yirmi yaşındaki Fransız yazar yatak odasında bir seyahate çıkmış, gözlemlerini YATAK ODAMDA SEYAHAT isimli bir kitapta toplamıştır. Seyahatinden çok memnun dönen yazar sekiz yıl sonra bu kez aynı yatak odasını gece vakti dolaşır ve penceresinin önüne kadar gitme cesaretini de gösterir. Bu gözlemlerinden de YATAK ODAMDA GECELEYİN SEYAHAT kitabı doğar.

Zorunlu bir oda hapsi nedeniyle kırk iki gün kapalı kaldığı evinde zaman geçirmek için başlanmış bir oyunun ürünleridir her iki kitap da. Düşünmeye zamanı olan herkesin ulaşamayacağı yaratılardır kuşkusuz. Yazar kitabında, gidilen yerin öneminden çok, bakan gözün görme kapasitesine dikkati çekmeyi hedeflediğini de belirtir.

Bulduğu her fırsatı bir yerlere giderek geçirmiş biri olarak bir yılı aşkın bir süredir kendimi yaklaşık on iki metre karelik bir odaya gönüllü olarak hapsettiğimi ve üstelik de hiç sıkılmadığımı fark edince anımsadım bu bölümü… Yolculukların çeşitleri konusunda farklı bir bakış açısıyla kafa yormaya başladım.

İlk yurtdışı seyahatim çok uzaklara, farklı kültürlere doğruydu şans eseri. Tayland ve Endonezya. İklim, insanlar, yiyecekler, mimari … Özetle, her şeyin değişik olduğu bir yaşam. Bizim o yıllarda yere göğe koyamadığımız, kıymetinden koklayarak yediğimiz muz orada maymun yiyeceği olarak görülüyor, kimse yüzüne bakmıyordu. İnsanlar hep gülüyor, dikkatinizi çekerim tebessüm etmiyor basbayağı gülüyor, kimse kimseyle arabaları çarpıştığında bile kavga etmiyordu. “Aptal ada insanları” dedim baştan, hor gördüm bu gülüşleri; ancak, hoşuma da gittiğini fark ettim. Her baktığı yerde gülen bir yüz görmek çok rahatlatıcı, hoş bir deneyimdi. Onca değişikliğin içinde bana en çarpıcı gelen politika konuşmadan da yaşanabileceğini görmemdi. Başbakanın ne dediğiyle yatıp ana muhalefet liderinin son beyanatıyla kalkmaya öylesine koşullanmıştım ki başka bir yaşam biçimi düşünemiyordum bile. Televizyonda günün haberlerini izlemezsem, gazete okumazsam memleketin batacağını düşünüp vicdan azabı çekecek kadar naiftim o zamanlar. Medyada yer alan bilgilerin tarafsızlığından kuşkulanmak aklımın ucundan geçmiyordu. Oysa hükümetin ne yaptığına kafa yormadan da pekala yaşanabiliyordu ve bu yüzden ülkenin kaderi de pek değişmiyordu.

Daha bir çok izlenimi bir araya getirdikten sonra “keşke mümkün olsa da herkes hiç değilse bir kez yurtdışına çıkabilse, başka yaşamları görebilse” diye düşünmüştüm dönüşte. Hala da aynı kanıdayım. Farklı kültürlerle tanışmak insanı çok zenginleştiren bir deneyim. Olanağı olanlar mutlaka uzun yolculuklara çıkarak ufuklarını genişletmeli. Kendi doğrularının tek geçerli doğrular olmadığını, başka değerlerle de yaşanabileceğini gözleriyle görmeli. Farklılıklara saygıyı kendiliğinden öğrenmenin en güzel yolu seyahat.

Bir yıldır yaptığımsa aydınlıklarına güvendiğim rehberler eşliğinde iç yolculuklara çıkmak. Okuduğum kitaplar sayesinde daha önce hiç görmediğim dağlar, ovalar, göller keşfediyorum içimde. Her güne “bakalım bugün ne bulacağım” duygusuyla başlıyor ve en azından ilginç bir ayrıntı mutlaka yakalıyorum. Baktığım manzara hep aynı kalsa da bakışlarım değişiyor. Bir tek duygunun bile ne kadar çok yüzü olabildiğini anladıkça şaşkınlığım, keşfetme merakım artıyor. Odamdaki dünyanın dışarıdakinden ne kadar daha zengin ve sürprizlerle dolu olduğunu gördükçe çocuklar gibi zıplayıp el çırpmak istiyorum.Emin olun zaman zaman bunu yapıyorum da… Okuduğum her kitapla başka bir dünya keşfediyor, çok uzaklara gidip geliyorum. Üstelik de terliklerimi bile çıkarmadan. Ne hoş değil mi?


Zerrin SOYSAL



2300










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)