SAKIZ ADASINDA BİRKAÇ GÜN....
Nisan ayının son haftasında Sakız Adası’na gitmek üzere Foça'dan yola çıktım. İzmir'de çocukluk arkadaşlarım Zeynep ve Nükhet'le buluştuktan sonra Çeşme için yola çıktık. Ankara'dan gelen arkadaşlarımı havanın serin olduğu konusunda uyarmıştım. Nisan ayının son günlerinde Ege'nin bu kadar soğuk olacağını kestirememişlerdi. Kuzeyden esen rüzgar içimizi titretiyor. Güneş ise yakıyordu. İşte böyle bir günde Çeşme'den sabah dokuzda feribota binerek yaklaşık bir saat içinde suyun öteki yakasına geçtik.
İlk izlenim tamamiyle bir hayal kırıklığı! Çarpık bir şehirleşme... İnsanı ilk kucaklayan konuşkan, bir şeyler satmaya çalışan güler yüzlü, coşkulu Ada sakinleri oldu. Dükkan ya da restoran isimlerini görmesek adeta Türkiye'de bir yerdeydik.
Kios kasabasını gezmeye karar verdik. Orası burası derken biz burada nasıl üç gün geçirilir diye düşünmeye başladık. Kafamızda Atina ve Midilli'ye gitme fikirleri uçuşmaya başladı. Elbette biraz sabırlı olmalıydık.
Akşam önerilen bir tavernaya gittik. Ben ve arkadaşlarımın bildiği taverna diye tanımlanan mekanların tabakların kırıldığı sirtaki yapılan yerler olduğuydu. Yanılmıştık. Taverna sadece Yunan yemeklerinin yendiği yermiş. Kimi zaman canlı müzik olurmuş. Lokantadan farkı buymuş. Biz de eğlencenin tavana vurduğu yerler olduğunu düşünüyorduk. "Misafir umduğunu değil bulduğunu yermiş" söyleyişini doğrularcasına biz de bulduklarımızla yetinmeye çalıştık. Aslında bulduklarımızda pek şikayet edilecek cinsten değildi. Tüm gün Ada'da dolaşmıştık ve oraya neden gittiğimizin cevabını pek bulamamıştık. Akşam yemeği için gittiğimiz taverna, yemekleri ve canlı müziğiyle yüzümüzü güldürmüştü.
Adanın ekmeklerini çok sevdiğimizi söylemeliyim.
Adanın zeytinyağı ve kekikle kızartılmış ekmekleri akılda kalan tatlardan biri...
Bir başka tat ise marine edilmiş kabak salatası. Tarifini defalarca istememize rağmen verilmeyen kabak salatası... Sır gibi saklanan tarifi Zeynep'in tahmini ile yazıyorum. Çok ince uzun kesilmiş kabaklar zeytinyağı, limon, sirke, hardal ve dere otu ile hazırlanmış bir karışımın içinde bir süre bekletiliyor. Daha sonra üzerine kesilmiş dere otu ve marulla servis ediliyor. Gerçekten çok lezzetliydi. Denemeye değer...
İlk günümüzü tavernada yediğimiz güzel yemekler ve hoş müzikle mutlu olarak tamamladık. İkinci gün araba kiralayarak Ada'nın sözü edilen köylerini ziyaret ettik. İlk ziyaret ettiğimiz köy seramikleri ile ünlü Ammolia... Menemen'deki seramikleri çağrıştıran seramikler içinden zevkli şeyler bulmak mümkün. Ucuz olduğunu da söyleyebilirim. Ben en çok üzerinde elle çizilmiş desenleri bulunan büyük çanakları sevdim.
Bu sevimli toprak testiler birer kumbara... İçi tamamiyle dolduktan sonra kırılıyormuş. Bu kumbaraların şimdi kullanıldığını düşünmüyorum. Yeni kuşakların bu testiyi dolduracak kadar sabırlı olduklarını söylemek zor. Kendimi bile bu sabırsız kuşağa ilave edebilirim. Geçmişin bu kumbaraları hız çağında olsa olsa dekoratif eşya olur.
Sakız Adası Cenevizlilerin yönetimi altındayken sakız ticareti ile Akdeniz'in en zengin adalarından biri olmuş. Osmanlı egemenliği altında da gelişmesini sürdürmüş ta ki Adalılar 1822 yılında bağımsızlık isyanına kadar Ada varlığını sürdürmüş. Bağımsızlık isyanından sonra da tam toparlanmaya çalışırken büyük bir depremle alt üst olmuş.
Ada'nın popüler köylerinden olan Mesta, gerçekten ziyaret edilmeyi hakeden bir köy.
"Sakız Adası merkezinden 35 km’de en uzak ortaçağ köyü. Bizans döneminde (14.-15. yüzyıl) inşa edildi, şekli ve mimarisi gerçekten benzersizdir. Köyün içine girmek için sadece iki kapı var, sokaklar dardır ve evler, boşluklar olmadan yan yana inşa edilmiştir. Köy, korsanların kaybolması ve köy merkezindeki önemli binalara ulaşamamaları için, bir labirent şeklinde inşa edilmiş." Bu alıntıladığım kısa açıklamadan sonra köyden birkaç foto...
Nükhet ve ben ne çekeceğimizi şaşırmıştık.
Sakız Adası'nın yaşlı teyzelerinden söz etmeden olmaz. Siyahlar içindeki teyzelerin hep sakalları çıkmış. Sanki cinsiyetsiz bir noktaya gelmişler... Siyah giymenin gelenek olduğu Ada yaşlılarına "sen artık yaşlısın" yaftası yapıştırılmış. Bu iç karartıcı giysiler içindeki bazı yaşlı kadınların içlerindeki yaşama sevinci bitmiş gibi gözükmüyor.
Sakız Adası plajları ile de ünlü bir ada. Adaya turist çeken de bu güzel plajlar. Biz de bir kaçına gittik. Bunlardan biri Lithi idi. Denizin rengi görülmeye değerdi. Lezzetli deniz ürünleri yapan renk ahenk restoranlar da anılması gereken yerlerden...
Lithi'de yediğim enginar yemeği şimdiye kadar yediğim en lezzetli enginar yemeğiydi. İçinde patates ve havuç vardı. Ama patatesler de neredeyse enginar tadındaydı. ayrıca yediğimiz karidesli makarnanın tadı hala damağımda. Peynir Yunan mutfağının vazgeçilmezlerinden. Bizim çoğunlukla sabah kahvaltısında kullandığımız peynir orada neredeyse tüm salata çeşitlerinin en önemli bileşeni olmuş. Ege'nin önemli otlarından olan radika peynirle servis ediliyor.
Bir başka popüler köy Pyrgi. Bizi şaşırtan ilginç köylerden biri. "Sakız Adası merkezinin 25 Km güneyinde – inşa edildiği gibi duran bölgelerden biridir. Dar sokaklar, sayısız kiliseler ve aralarından 13. yüzyıldan kalma Bizans kilisesi St. Apostles, siyah beyaz geometrik şekillerin kombinasyonu ile eşsiz dış duvar dekorlu evleri ziyaretçileri kendinden geçirir. Bir liste dolusu abide dizayn edilmiştir. Evler birbirine çok sıkı dizilmiş böylece yakın ve sıkı bir form gibi görünmektedirler. Sokaklar kaldırım taşlı ve dardır." Köyle ilgili yaptığım kısa bir alıntıdan sonra şimdi birkaç fotoğraf oradan...
Ada'nın plajları ile ünlü olduğunu söylemiştim. Ziyaret ettiğimiz plajlardan biri Emporio. Denizin rengi görülmeye değer. Göz alıcı bir mavi. Bu plajın hemen arkasında volkanik taşlardan oluşmuş bir başka plaj var. Benim Foça'dan alışkın olduğum kara taşlardan oluşmuş bir plaj.
Emporio'da söz edilecek mekanlardan biri "Maria'nın Bahçesi" adı verilen restoran. Burasını yemekleri ile anmak yerine bahçesiyle anmayı tercih ederim. Maria gerçekten benim çok seveceğim bir tarzda bir bahçe yaratmış.
Sakız Ada'sını ziyaret edip sakızdan (mastika) söz etmeden olmaz. Sakız ve sakız ürünleri turistik hediyelikler arasında baş sırayı alıyor. Farklı tatlardaki sakız likörleri, sakız reçeli, sakızlı kahve ve sakız tozu oradan yolu geçen herkesin almayı isteyeceği ürünler. Sakız tozunun mide rahatsızlıklarına, kolesterole ve şeker hastalığına iyi geldiği söylenenler arasında. Ben onların yalancısıyım.
Geçtiğimiz yollarda gözümüz ağaçların üstündeydi. Sonra hiçbir şekilde sakız ağacı olabileceğini ihtimal vermediğimiz ama çok sayıda olduğu için ağaçlardan birinin yanına yaklaştık. Bodur, yaprakları sert ve dikenli bir ağacın sakız ağacı olamayacağına karar vermişken Zeynep'in ağacın yaprağını kırmasıyla ortaya çıkan damla sakızı kokusu doğru yerde olduğumuz bilgisini verdi. Damla sakızının nasıl üretildiğine dair yine bir alıntıyla devam ediyorum.
"Doğal damla sakızı her yıl Haziran'dan Eylül'e, hava şartları iyi gittiğinde Ekim ayına kadar üretilir. Ancak doğal damla sakızı Eylül'den Ekim ayının 15'ine kadar, sertleşmesi düzenli bir hale geldiğinde toplanır. Haziran ortasından Temmuz ayının başına kadar doğal damla sakızının toplanmasından önce tablalar hazırlanır. Bu işlem doğal damla sakızı ağacının etrafını çevreleyen alanın temizlenmesi ve düzleştirilmesidir. Hava şartlarına bağlı olarak, doğal damla sakızı yetiştiricileri, doğal damla sakızı ağaçlarını temizlemek için, özel olarak dizayn edilmiş kürekler, malalar ve kazıma aletleri kullanırlar.
Daha sonra, temizlenen alan süpürge ile veya doğal damla sakızı ağacının yeşil yaprakları ile süpürülür. Bundan sonraki faaliyet Yunancada yeri beyaz kille aynı seviyeye getirmek anlamına gelen "asprochomastrima"dır. Kil, yüzeyi tamamen pürüzsüz hale getirmek için iyice elenir, yayılır ve basılır. Beyaz kilin tercih edilmesinin sebebi, doğal damla sakızı üzerine düştüğünde, daha parlak hale gelmesi ve rahat kurumasıdır." Oldukça meşakkatli bir iş olduğu belirtildi. Damla sakızı reçeli ucuz olduğu halde damla sakızının kendisinin ucuz olduğu söylenemez.
Son olarak Ada'yı ziyaret edeceklere birkaç bilgi. "Eagean Sea Rooms and Suites" adlı limana 200 metre uzaklıktaki bir otelde kaldık. Otel gayet iyiydi. Üç kişilik suit odaya 79 Euro ödedik. Sakız Çeşme arası gidiş dönüş 20 Euro. Günlük araba kirası 25 Euro idi. Taverna'nın kişi başı ücreti 20 Euro. Birçok yerde pazarlık imkanı olduğunu söylemeliyim. Birkaç şişe bira ile sınırlı lezzetli yemeklerin olduğu masalara 35 ile 45 Euro arasında ödedik. Restoranlarda porsiyonlar oldukça büyük farklı birkaç şeyden birer porsiyon söyleyerek çok şeyin tadına bakma şansımız oldu. Bu yöntem tavsiye edilir. Nisan 2013
|