YOLLARA DŪŞME ZAMANI
Yine uzak coğrafyalar için 25 Haziran'da yollarda olacağım. İlk durak New York ikinci durak Güney Amerika'nın gözde ülkelerinden Ekvador. Şimdi araştırma zamanı... İlk Güney Amerika seyahatim öncesi kaygı ile karışık hoş bir heyecan içindeydim. Sanki bu sefer kaygım öne çıkmıyor. Biraz da akış yoldayken belirlensin gibi bir duygum var.
New York'a gelince... Yeni dünya ile ilk tanışmam olacak. Aslında her şeyin "büyük" olduğu kimilerine göre fırsatlar ülkesi olarak tanımlanan Amerika'nın popüler şehri New York beni biraz kaygılandırmıyor desem yalan olur.
New York ziyaretçileri için bir cennet... Ne ararsan var diyorlar.... Ben söyleyenlerin yalancısıyım :)
Bu grafik çalışma Milton Glasser'den... Kendisi çağdaş Amerikan grafikerlerinden... Her zaman grafik çalışmalar resimden daha çok tat vermiştir bana...
New York, küçük bir dünya örneği... Her çeşit millet kendi kültürüyle var olma çabası veriyor. Elbette bu ziyaretçiler için ciddi bir zenginlik ve oyun. Bir gün küçük İtalya'da lezzetin doruğuna varırken öbür gün Çin Mahallesi’nin rengarenk dükkanlarında insanın kendini kaybetmesi mümkünmüş. Zenci gırtlağı ile söylenen gospel şarkıları ile bir zencinin hissettikleri ile özdeşlik kurmak mümkün sanırım. Benim, yine kozmopolit bir şehir olan Londra'dan deneyimlerim var. New York ile ilgili yaptığım okumalardan gitmeden önce düşüncelerimi ve kaygılarımı paylaşmak istedim. Londra'da dünyanın farklı ülkelerinden gelen insanlar çok büyük sorun olmadan yaşıyorlar. Acaba bunu New York için söylemek mümkün mü? Hemen buradan yola çıkmadan önce kafamı meşgul eden soruya gelmek istiyorum. "Güvenlik nasıldır?" Geçmişe göre daha güvenli olduğu söyleniyor. Gece intim Jazz barlarda gezme rüyası olan bendeniz için bu konu oldukça önemli...
Londra metrosunu çok iyi bilen biri olarak bile New York metrosu için özel bir çalışma yaptığımı itiraf etmeliyim. Anladım ki şimdiye kadar hiç New York' la ilgilenmemişim. New York'la ilgili bilgilerim filmlerden gördüğüm kadarı ile sınırlı. Şehirle ilgili bilgilerim, Central Park ve orada düzenlenen konserler, 5. Cadde, Broadway müzikalleri, Jazz barlarla ve Metroplitan Müzesi ile sınırlı idi. Okudukça oranın bir yeme içme ve alış veriş cenneti olduğunu öğreniyorum. Büyük outletlere bilet ücreti yüksek olan otobüslerin kalktığını da öğreniyorum. Şehrin ortasından nehir geçtiğini biliyordum da New York'un çok sayıda adadan oluştuğunu bilmiyordum.
Bakın bu sevimli haritada New York nasıl gösterilmiş. Aslında bu harita Manhattan adasını gösteriyor. Diğer yerler köprülerle Manhattan adasına bağlanıyormuş.
Uzun zamandır kendime soruyorum. Ben gezgin mi, gezmen mi, yolcu muyum diye.. Bu sınıflandırmayı Enis Batur, New York Seyahatı kitabında yapmış. Bu kitaptan bir alıntı ile devam ediyorum.
"Beşinci Cadde'de elimde kamera (gözümde kamera değil) çekim yaparak yürürken Amerikalılar şaşırıyorlardı, kaç kez tanık olduk. Kamera gözde olmalıydı bir kere; yola yürüyüşe ayarlı olmamalıydı sonra, "anı toplanabilecek" noktalarda odaklaşmalıydı. Gezmen, gördüklerini kanıtlamak ister, onları kendisine ve komşusuna gösterecektir dönüşte. Gezgin, daha çok belgeler. Bir tür eleştirel mesafe edinmiştir, seçtikleriyle ayrılır. Yolcu ötekilerin bakmadığı açılardan, bakmayı aklından getirmediği noktalara yönelir. Kendi dünyasını o, dışarıda herkesin önünden geçen dünyayı değil"
Bu alıntıyı kendimi aradığım için yaptım. Ben gezmenlikten yolcuya doğru uzanan bir yoldayım. New York bana "Ben kimim?" Sorusunu sordurttu. New York'tan ne bekliyordum. Ucuz alışveriş mi yapmak? Jazz kulüplerini gezmek mi? Lezzetli yemekler mi yemek? Dünyaca ünlü müzelerini mi gezmek? Empire State, Hürriyet abidesi gibi turistik numaraların peşinden gitmek mi?
Gezmen, gezgin, yolcu üçgeninde gezinen bendeniz için sokaklarda gezmek, insana dokunmak, sokak fotoğrafçılığı yapmak, etnik pazarlara dalıp çıkmak, yöreye özgü küçük alışverişler yapmak ve elbette konserlere gitmek, gittiğim şehri kaybolarak yürüyerek ya da bisikletler keşfetmek, sokak galerilerine uğrayarak günümüz ressamlarının işlerini görmek benim tercihlerim. Ama ben New York'a gidiyorum. New York'a gidip Metropolitan Müzesi'ne gitmemek dönüldüğünde belki de utanılarak söylenecek bir şey... Bu benim kendi içimde yarattığım mahalle baskısı... Bu baskıdan nasıl kurtulabilirim?
İmdat yardıma ihtiyacım var.
Metropolitan müzesi British Museum ile National Art Galeri karışımı bir yer olduğunu düşünüyorum. Bu büyük mekanlar bende hemen sokağa kaçma duygusu veriyor. Büyük marketleri de sevmem. Bu da nereden çıktı demeyin. Ben büyük olan şeyleri sevmem. Ama Amerikan yaşam stili büyüklük üzerine kurulmuştur diyebilirsiniz. Ben masumum! Ekvador'a giderken New York'a uğrayanlardanım. İşin şakası bir tarafa mahalle baskısı ya da değil. Çağdaş Amerikan ressam ve grafikerleri ile ilgili ufak bir de araştırma yaptım. William Whitaker, William Bailey, Hunt Slonem, Jackson Pollock, Edward Hopper, Andrew Wyeth.
Bu güzel resim Jackson Pollock'dan...
Bu sanatçıların en iyi resimlerinin Metropolitan Müzesi'nin koleksiyonunda olduğunu öğrendim. Andy Warholl ve Milton Glasser'in işlerini de bulabileceğim adres Metropolitan müzesi... Metropolitan uğranacak yerlerden... Milton Glasser'den bir kaç çalışma daha...
Kendimle tartıştığım bir diğer müze Guggenheim Müzesi... Gitmeli miyim?
Bilmiyorum. Sanırım mimari müzesi...
Kendimi arıyorum.
Benim bir mimari müzesi ne kadar ilgimi çekebilir ki birkaç fotoğraf çekmekten başka... Müze mimari olarak ilginç olduğu gibi çağdaş sanatın iyi örneklerini de barındırıyormuş. Ne yapmalı? Beni bu işten papatya falı kurtarır. Gitmeli, gitmemeli... A falda gitmeli çıktı. :)Barcelona'ya gitsem Gaudi binalarını görmek isterim. Ben kendime masallarda yer bulmak istiyorum. Onun için Gaudi benim düşlerime düş katabilir. Guggenheim'den emin değilim.
Bu yazı biraz kendimi rahatlatma yazısı... Ayrıca gezmenlikten istifa ettiğimin kanıtı... Ben New York'ta kendi istediklerimin peşinden koşacağım. Ben bir yolcu adayıyım.
Aslında gezmek eyleminin zaman içinde öğrenilen bir süreç olduğunu düşünüyorum. Grup psikolojisinin etkisi altında kalmadan öznel seçimler yapabilmek benim zaman içinde edindiğim bir alışkanlık. Çoğunluğun izlediği rotaları izlemesem yaptığım gezinin eksik kalacağını düşündürdüm hala zaman zaman düşünüyorum. Acaba kişinin öznel seçimleri yapıp onların peşinden gitmek bize verilen öğretilerin içinde yok mu? Yoksa tam bir doğulu bakış açısıyla her şeyi başkalarına anlatmak için mi yapıyoruz?
11 Haziran 2013 FOÇA
|