ISSN 1308-8483
Girit hiçbir yere benzemez… / Nedim Atilla
Nedim Atilla    
  Yayın Tarihi: 6.1.2009    


Girit hiçbir yere benzemez…

Pek değerli dostlar;

Charles Perry adlı zatı yakından izlerim, gerçekten de memleketimizin iyi dostudur. Ama bir insanın memleket dostu olması gerçekleri saptırdığında, ya da kendisine yanlış verilmiş bilgiyi aynen aktardığında ona hoşgörü ile yaklaşmamızı gerektirir mi?

Benim asıl derdim, Girit meselesine gelince;

Girit hiçbir yere benzemez... Girit kökenli bir ailenin ferdi olarak aktarayım: Antik çağdan Venediklilere, Osmanlılara ve bugünkü Rumlara kadar uzanan süreçte yemek birikimlerinin birbirine karışması kaçınılmazdı. Köklerini, Minoenlere kadar uzandıranlarla tanıştım Sitia kentinde. Girit'te hala adanın Yunanistan'dan ayrılması için kurulmuş legal bir parti yaşamını sürdürüyor. İllegal ayrılıkçıkların II. Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı verilen mücadeleden beri varlıklarını sürdürdüğüne inanılır. Ayrıca dikkatli bir göz bugünkü Heraklionluların kıta Yunanistan’ında yaşayanlardan da, bizim komşu Ege adalarındakilerden de hayli farklı davranış biçimlerine, farklı yemek biçimlerine sahip olduğunu hemen görebilir. Hanya biraz daha Venediklidir, Resmo biraz daha Türktür, ama Ag. Nikolas ve Sitia kentleri Yunanlıdır...

Öte yandan- kıyasıya özetle-;
Osmanlı'nın Girit'e gönderdiği aileler -genellikle- klasik Sünniler değildi. Hanya'da Bektaşi, Resmo'da Mevlevi, Kandiye'de (Şimdilerde Heraklion) ise Mevlevi ve Bektaşiler vardı. (Kandiye'deki Mevlevi Dergahı bugün Neaalasata- Yeni Alaçatı derneği olarak kullanılıyor) Yani Osmanlıda "kendi karakoyunlarını" göndermişti Girit'e... Onlar da yemek kültürlerini taşıdı adaya... Ama aralarında Türk kadını pek azdı, erkek gruplar gitti (erkekler ne kadar yemek kültürü taşıyabildilerse...) Girit'e ve oradaki Venedikli Katolikler ile Ortodoks Rum kadınlarla hayatlarını birleştirdiler. Çocuklar ise "ana" dillerini konuşan Müslümanlardı... O zamana kadar tere-sadeyağı, susam yağı kullanan Türkler aniden yoğun olarak zeytinyağı kullanmaya başladılar... Özellikle Karaman tarafından gelenler zeytin ağacını ilk kez Girit'te görmüşlerdi...

Bugün de 1923'te gelmiş Anadolu kökenli Ortodokslarla, yerli Ortodokslar birbirinden farklı kültürleri temsil ederler... Bu yemeklerine de yansır... Örneğin geçen yıl ilk kez gittiğim Nea Halikarnassa'da (Bodrum kökenli Rumların kurduğu köy) Mazı'daki, Gümüşlük'teki gibi zerdeçal ile pişiriyorlardı yemeklerini... Hanya'da bizim Ayvalık'taki, Cunda'daki ot yemeklerini aynen görürsünüz, Heraklion'da asla aramayın bulamazsınız...

Bu konu çok uzun bir tartışmaya yol açabilir. Ama sonuçta Anadolu'daki gibi Girit'te de bütün kültürler birbirine karışırken nadir örneklerde de olsa bazı tatlar bölgesel olarak korunabilmiştir. Kuzey İtalya'dan, Anadolu'nun göbeğine uzanan geniş bir coğrafyanın tüm izlerini görebilmek mümkündür Girit'te... Zaten öncelikli belirleyici de coğrafya değil midir?

Sağlıklı, lezzetli, mutlu yıllar dileklerimle...


Nedim Atilla



2489










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)