Prof.Dr.Serkan ODAMAN
KUTUPLAŞMA ÜZERİNE
Yılmaz ErdoÄŸan’ın sesinden dinlediÄŸim ÅŸiirinin ÅŸu dizelerini hayal meyal hatırlıyorum gecenin bir yarısında: “…çatışmaların ortasında bir çocuk yüzüydüm sadece…”. Bu dizeleri ilk duyduÄŸumda kendimi düşünmüştüm. Ben neydim? Ortaokul ve liseyi seksenli yıllarda, üniversiteyi ise doksanlı yılların ilk yarısında okudum. Bir baÅŸka deyiÅŸle, olabilecek en apolitik dönemlerde. Zaten kahrolası bir darbe daha yaÅŸanmıştı kısa süre öncesinde ve bizlerin politika yapmak gibi bir lüksü çok da yoktu. Yasak üzerine yasağın olduÄŸu dönemler yaşıyorduk. Belki de aileden gelen bir geleneÄŸin uzantısı olarak ama daha çok okuyarak, kafa yorarak, kendimi hep Türk merkez sağına yakın hissetmiÅŸtim. Kendimce de politika yapmanın yollarını arıyordum. Demokrat Partili bir dedenin, Adalet Partili bir babanın üçüncü nesli olarak DoÄŸru Yol Partisi için bir ÅŸeyler yapma gayreti içindeydim. Ne var ki, garip bir ÅŸekilde seksen öncesinde yaÅŸanan ünlü ve bitmek bilmeyen Demirel-Ecevit çekiÅŸmelerini okumuÅŸ ve hatta çocuk yaÅŸlarda da olsa ucundan kıyısından yaÅŸamış biri olmama raÄŸmen, karşı cenaha karşı hiç de içimde husumet içerikli duygular yoktu. Hep dinlemeye çalışıyordum, eleÅŸtireceksem bile bilinçli olsun diye bir gayret içerisindeydim. Soldan çok iyi dostlarım vardı ve farklı düşünceler içerisindeki arkadaÅŸlarımla birlikteyken çok ÅŸey öğreniyordum. Hiçbir zaman kırmadan, dökmeden, sesimizi bile yükseltmeden. Bilmem ki, belki de romantik bir siyaset yapıyorduk bizler. Siyaseti hiç hedef olarak görmedik hayatımızda, hep kendi iÅŸimizi doÄŸru yapabilmenin gayreti içerisindeydik. İyi bir meslek edinme ve mesleÄŸimizde iyi olma çabamız vardı. Belki de bu nedenle, aramızdan uzun soluklu bir siyasetçi çıkmadı. Politikadan hiç uzak olmadık, birçoÄŸunun dediÄŸi gibi toplumsal sorunların uzağında da deÄŸildik, hep kafa yoruyorduk ama memleket hizmetinde olmanın tek yolunun siyaset olmadığını da biliyorduk. Ama ÅŸarkıdaki gibi “yenik düşüyordu her ÅŸey zamana ve biz büyüdükçe kirleniyordu dünya”. Sadece siyasette deÄŸil, her konuda güzel ülkem gün geçtikçe daha çok kutuplarla dolmaya baÅŸladı. Galatasaray - Fenerbahçe rekabeti hiç bu kadar acımasız olmamıştı, saÄŸ - sol bitti diyorlardı ama hiç de öyle deÄŸildi, ticaret desen artık ne güven ne de arkadaÅŸlık kalmıştı, zaten terör belasıyla büyümüş bir nesildik. Daha hızlı yaşıyorduk ve öylesine hırsla her ÅŸeyi tüketiyorduk ki, gözümüz hiçbir ÅŸey görmüyordu, arabalarımız, cep telefonlarımız bile birer rekabet unsuru haline gelmiÅŸti. Biz adeta biz olmaktan çıkmıştık. Gazetelere ya da televizyon kanallarına baktığımızda, orada da biz-onlar baÅŸlamıştı, kimse kimseyi anlamak istemiyor, bunun için en ufak bir çaba dahi harcamıyordu. Tam tersine, diÄŸer taraf kimsenin umurunda deÄŸildi. Takdir edersiniz ki, kutuplaÅŸma kültüründen gelmeyen benim gibiler kendimizi çok yabancı hissettik bu ortamda. Biz neden ÅŸuraya ya da buraya ait olmak zorunda olalım ki, nerede olursak olalım, neden diÄŸer tarafın da yaptığı olumlu iÅŸleri görmezden gelelim, neden kutuplaÅŸalım, neden “kardeÅŸlik” denen kavram sadece öylesine söylenen bir söz olarak kalsın? Ben yine çocuk yüzü olarak kalayım ama lütfen çatışma olmasın.
Prof.Dr.Serkan ODAMAN
"Prof.Dr.Serkan ODAMAN" bütün yazıları için tıklayın...
Yılmaz ErdoÄŸan’ın sesinden dinlediÄŸim ÅŸiirinin ÅŸu dizelerini hayal meyal hatırlıyorum gecenin bir yarısında: “…çatışmaların ortasında bir çocuk yüzüydüm sadece…”. Bu dizeleri ilk duyduÄŸumda kendimi düşünmüştüm. Ben neydim? Ortaokul ve liseyi seksenli yıllarda, üniversiteyi ise doksanlı yılların ilk yarısında okudum. Bir baÅŸka deyiÅŸle, olabilecek en apolitik dönemlerde. Zaten kahrolası bir darbe daha yaÅŸanmıştı kısa süre öncesinde ve bizlerin politika yapmak gibi bir lüksü çok da yoktu. Yasak üzerine yasağın olduÄŸu dönemler yaşıyorduk. Belki de aileden gelen bir geleneÄŸin uzantısı olarak ama daha çok okuyarak, kafa yorarak, kendimi hep Türk merkez sağına yakın hissetmiÅŸtim. Kendimce de politika yapmanın yollarını arıyordum. Demokrat Partili bir dedenin, Adalet Partili bir babanın üçüncü nesli olarak DoÄŸru Yol Partisi için bir ÅŸeyler yapma gayreti içindeydim. Ne var ki, garip bir ÅŸekilde seksen öncesinde yaÅŸanan ünlü ve bitmek bilmeyen Demirel-Ecevit çekiÅŸmelerini okumuÅŸ ve hatta çocuk yaÅŸlarda da olsa ucundan kıyısından yaÅŸamış biri olmama raÄŸmen, karşı cenaha karşı hiç de içimde husumet içerikli duygular yoktu. Hep dinlemeye çalışıyordum, eleÅŸtireceksem bile bilinçli olsun diye bir gayret içerisindeydim. Soldan çok iyi dostlarım vardı ve farklı düşünceler içerisindeki arkadaÅŸlarımla birlikteyken çok ÅŸey öğreniyordum. Hiçbir zaman kırmadan, dökmeden, sesimizi bile yükseltmeden. Bilmem ki, belki de romantik bir siyaset yapıyorduk bizler. Siyaseti hiç hedef olarak görmedik hayatımızda, hep kendi iÅŸimizi doÄŸru yapabilmenin gayreti içerisindeydik. İyi bir meslek edinme ve mesleÄŸimizde iyi olma çabamız vardı. Belki de bu nedenle, aramızdan uzun soluklu bir siyasetçi çıkmadı. Politikadan hiç uzak olmadık, birçoÄŸunun dediÄŸi gibi toplumsal sorunların uzağında da deÄŸildik, hep kafa yoruyorduk ama memleket hizmetinde olmanın tek yolunun siyaset olmadığını da biliyorduk. Ama ÅŸarkıdaki gibi “yenik düşüyordu her ÅŸey zamana ve biz büyüdükçe kirleniyordu dünya”. Sadece siyasette deÄŸil, her konuda güzel ülkem gün geçtikçe daha çok kutuplarla dolmaya baÅŸladı. Galatasaray - Fenerbahçe rekabeti hiç bu kadar acımasız olmamıştı, saÄŸ - sol bitti diyorlardı ama hiç de öyle deÄŸildi, ticaret desen artık ne güven ne de arkadaÅŸlık kalmıştı, zaten terör belasıyla büyümüş bir nesildik. Daha hızlı yaşıyorduk ve öylesine hırsla her ÅŸeyi tüketiyorduk ki, gözümüz hiçbir ÅŸey görmüyordu, arabalarımız, cep telefonlarımız bile birer rekabet unsuru haline gelmiÅŸti. Biz adeta biz olmaktan çıkmıştık. Gazetelere ya da televizyon kanallarına baktığımızda, orada da biz-onlar baÅŸlamıştı, kimse kimseyi anlamak istemiyor, bunun için en ufak bir çaba dahi harcamıyordu. Tam tersine, diÄŸer taraf kimsenin umurunda deÄŸildi. Takdir edersiniz ki, kutuplaÅŸma kültüründen gelmeyen benim gibiler kendimizi çok yabancı hissettik bu ortamda. Biz neden ÅŸuraya ya da buraya ait olmak zorunda olalım ki, nerede olursak olalım, neden diÄŸer tarafın da yaptığı olumlu iÅŸleri görmezden gelelim, neden kutuplaÅŸalım, neden “kardeÅŸlik” denen kavram sadece öylesine söylenen bir söz olarak kalsın? Ben yine çocuk yüzü olarak kalayım ama lütfen çatışma olmasın.
Prof.Dr.Serkan ODAMAN
"Prof.Dr.Serkan ODAMAN" bütün yazıları için tıklayın...
