(Ç)ALMA BE KARDEŞİM…
Aslında “Atma be kardeşim” başlıklı bir şeyler yazacaktım. Kısmet değilmiş.
Sabahın erken sayılabilecek saatlerinde çarşıyı geçip Küçükdeniz çevresinde her zaman yaptığım yürüyüşlerden birini yapıyordum. Birkaç gün önce Foça Dalış Merkezi, Foçalı gençler ve yerel yönetimden bazı kişiler kıyı ve dip temizliği yapmışlar, topladıklarını meydana dizmişlerdi. İbret için. Bir daha atmayın demek için.
Denizden; bizim meşhur Balıkçı Heykeli’nin önüne “lingo lingo şişeler”i anımsatan bira ve içki şişeleri, plastik bidonlar, kırık çapalar, çöp kovaları, halı parçaları, gres pompası, bayrak, kazan, tüpgaz hortumları, araba lastiği, tencere, tava, meyve ve balık kasaları gibi yüzlerce kilo ağırlığında atık çıkarılmış, heykele inat bir utanç abidesi yere serilmişti. Üstelik dalgıçlar “dört ay öce dalmıştık, bu kez tüplerimizi bir saatlik bir çalışmaya göre ayarlayıp geldik. Ama maalesef çıkardığımızın on misli pislik denizde duruyor. Aşağısı çöp tarlası gibi” demişlerdi.
Eh bende diyecektim ki “Atma Be kardeşim” bu deniz bizim denizimiz. Burada geziyoruz, burada oturuyoruz. Nefes alıyoruz. Yüzüyoruz. Dünyanın en güzel iklimi, en güzel gökyüzü diyoruz. Bizim için, başka şehirlerden gelecek Foça sevdalıları için, güzellikler bir dünya nimeti ve ortak değerimiz ise bütün insanlık için bu maviliklere hiçbir şey “Atma Be Kardeşim” diyecektim.
Aklımdan geçen laflar dilime çakılı kaldı.
Çevre kafelerin birinde bir masa üzerinde yeni basılmış bir yerel gazete gözüme ilişti. Eh okunacak şey hele birde tazecik ise dayanamayıp yön değiştiriyorum. Adımlarım ister istemez o yöne götürüyor. Uzanıyorum. Yabancı değil.
Eski dostlardan birini işaret ediyor. Bir zaman gönüllü katkı yaptığım, ama teşekkür beklerken başka şeyler duyduğum, hatta emeğini “neden sadece benimle değil de başkalarıyla da paylaştın” diye hesap sorma cüreti gösteren bir dost!‘un gazetesi.
O dost!’a ki bir süre önce “Ben artık “Bakırçay Gazetesi” ile çalışıyorum. Bu nedenle haberleri gecikmeksizin yayına aldığımız ve izinsiz olarak kimsenin alıntı yapmasına izin vermediğimiz, bir nevi vitrinimiz www.focafoca.com sitesi dahil, basılı veya sanal hiçbir ortamdan alıp kullanma” diye üstüne basarak söylemişim. Kırmadan, kırılmadan. Hak vermiş. Tamam demiş. Rahatım.
Gel gör ki o masanın üzerinde duran gazetenin daha ilk sayfasında benim bahçenin meyvelerinden parçalar var. İkinci sayfa, üç, dört, yedi, dokuz bizim çocuklar sırıtıyor. Zahmet edilip bazı başlıklarla oynanmışsa da,. çoğu olduğu gibi
El insaf, bizim yeni sayıda Bakırçay’a basmayı planladığımız iki taze haber baş köşelere yerleştirilmiş. Hiç olmazsa onları kurtarabilseydik.
O sıra haberlerin kaynağı olan bazı kişiler tesadüf yanıma geliyor. Gösteriyorum. Yahu senden ve bizden başka kimseler yoktu. Bu gazetede nasıl olur bu haber diye onlar hayrete düşüyor. Hele bir “Foça’dan Güney Afrikaya Enerji Santralleri Kurmaya” haberi var ki, muhtemeldir adımı da yanlışlıkla kopyalayıp sayfaya koymuş.
Basit ve birkaç satırlık bir haberin bile bazen ne kadar zaman ve emek istediğini en çok kendi bilmesi gereken Yıldırım gazeteci dost! 12 sayfalık gazetenin altı sayfasını bizim basılmış ve basılmamış haberlerimizle süslemiş. Kendimin diye söylemiyorum. Güzel olmuş yahu.
Olmuş ta, ha kuyumcu vitrininden bir tabla yüzük götürmüşsün, ha marketten bir kasa meşrubat. Ha bizimkileri. Bizim malımızda bu.
Hani arasaydın, rica etseydin, gene kırmaz olur der... Bilgim dahilinde yardımlaşma, paylaşma adına, bir-iki tane…
Ama insaf, sen malın tamamını götürmüşsün.
Bunun adı alma değil
Çalma be kardeşim…
Üstelik yine muhtemeldir ki köşe yazında da bize dokundurmuşsun. “Foça’da dağıtılan toplam sayısı yirmiyi geçmeyen gazeteler görür olduk” buyurmuşsun. “Yavuz davranıp Ev Sahibini Bastırmaya kalkmışsın”
Derdim kavga değil, başkasına zarar hiç değil. Ama gerektiğinde hak arama yollarına düştüğümü herkes bilir.
Sen daha eskilerden olduğunu söylersin. Her şeyi mutlak daha iyi bilirsin. Zaten her konuda daha iyisin. Bak önümüzde bayram.
Gel bu tellerden çalma be kardeşim.
|