İnsan sevgisi (*)
Ben bir insanım. Beni çok çok küçükken bir köpek ailesi yanına aldı, besledi büyüttü. Bir köpek ailesi ile birlikte yaşıyorum. Köpek sahiplerim ile olan yaşamımdan bazı kesitleri sizinle paylaşmak istedim.
Önce evdeki yaşamımdan söze başlayayım. Sahiplerim sabah mağaradan çıkıp kapısını büyük bir kaya ile kapıyorlar. Mağarada bir kap içerisinde su ve yiyecek bırakılmış oluyor her gün. Allah var beslenmem konusunda çok titizler. Beni hiç aç, susuz bırakmadılar. Üzerimde elbiselerim yok; ama tüylerim, kıllarım, sakallarım saçlarım uzun olduğundan beni koruyor. Bereket mağara güneye baktığından kışın da sıcak oluyor. Yıkanma olayına izin vermiyorlar, kendileri gibi yalanarak temizlenmemi öğrettiler. Bayağı işe yarıyor. Bir de dışarı çıkardıkları zaman toprakta, kumda yuvarlanmamı öğrettiler. Hem sırtımın kaşınmasını hem de bir nevi temizlenmemi sağlıyor (Teyemmüm ile temizlenilebildiğine göre demek ki mantıklı).
İnsanın tek başına kalması feci bir şey. Mağaradaki bölmeler arasında bazen koşuyorum. Yoruluyorum dört dönmekten. Çoğu zaman ise yatıyorum. Dışarıdan bir ses duyabilir miyim diye kulak kesiliyorum. Mağaranın kapısını kapayan büyük kayanın kenarındaki açıklıktan dışarıyı gözlüyorum. Zaman zaman diğer canlıları görebiliyorum. Onlara ulaşabilmek için havlama, hırlama türü sesler çıkarıyorum. Koku alma duyum çok gelişti, her türlü kokuyu kolayca sınıflandırabiliyorum. Hatta sahiplerimin kokusunu hemen hissediyorum ve de seviniyorum. Ne de olsa benim velinimetlerim. Beni ufacık bir bebekken alıp emzirdiler, korudular büyüttüler. Özellikle dişi köpek benim sanki öz annem. Hala beni koruyor. Gündüzleri yalnızken çoğu zaman uyuduğumu söylemiştim sanırım; bol bol rüya görüyorum. Rüyamda bana benzeyen yaratıklarla –insan-oynuyorum. Bu insanları, köpek sahiplerim beni dışarı çıkardıkları zaman, başka mağarada diğer köpek aileleri ile yaşayan insanlarla karşılaştığım zaman tanıdım. Onlarla oynamak hoşuma gidiyor. Onlarla sahiplerimden daha kolay anlaşabiliyorum nedense. Konuşamadığımdan telepatik yolla anlaşabiliyoruz. Nedendir bilmiyorum ama sahiplerimin yeri başka onların yeri başka. Keşke insanlarla daha fazla beraber olabilsem. Ama sahiplerim yeter artık deyip beni tekrar mağarama geri getiriyorlar. Bazı günler sahiplerim mağaraya çok geç geliyorlar tabii o gün dışarı çıkamıyorum. Ne kadar kötü oluyorum o zamanlar anlatamam.
Sağolsun sahiplerim sağlığıma dikkat ediyorlar. Yaşlı bir köpek bilgeye götürüyorlar yılda bir iki kez. Bu yaşlı bilge köpek benim her tarafımı inceliyor. Ne yapıyor anlamıyorum ama kötü bir şey değil sanırım. Bana bazı acı otlar yediriyor... O kötü işte. O otlar beni hastalıklardan koruyormuş sanırım. Diğer insanlarla dışarıda karşılaştığımız zaman aramızdaki telepatik iletişimle bunları konuşuyoruz.
En çok eğlendiğim, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım zamanlar sahiplerimin mağaraya dönüş zamanları. Onların geliş saatlerini artık ezberledim. Mağaraya yaklaştıkları zaman kokularını çok uzaklardan alıyorum. Hemen mağaranın kapısına gidiyorum. Köpek sahiplerim mağaraya bazen tek tek bazen hep beraber geliyorlar. İçeri girdikleri zaman, bütün günümü hapis hayatı yaşadığımdan hemen onlara sarılmak istiyorum, onlarla oynamak istiyorum. Beni yalıyorlar ve havlayarak merhaba diyorlar. Bazen pek oralı olmuyorlar. Hak da veriyorum, bütün gün yoruluyorlar ne de olsa. Yorulsalar da özgürce dışarıdalar. Ben emniyette mağaradayım, bütün gün yatıyorum, ama keşke ben de yorulsam dışarıda olsam diye düşünüyorum. Beni kim dışarı çıkaracak diye bekliyorum. Herkes topu birbirine atıyor, ben sabırsızlanıyorum. Sonunda birisi bu görevi yerine getiriyor ve hayatımın en mutlu anlarını yaşıyorum; gökyüzünün altında doğayı, toprağı, ağaçları görebiliyorum. Eğer şansım varsa diğer insanları da sahipleri ile beraber görünce nedendir bilmem birbirlerimize doğru koşmaya başlıyoruz; tabii sahiplerimizin izin verdiği kadarı ile birbirimiz ile oynaşabiliyoruz. Bu kısa süreli mutluluk sahibimizin haydi insancık demesiyle sona eriyor. İstemeye istemeye mağaraya geri dönüyoruz.
Gece mağaradaki yaşam tek düze. Herkes bir köşeye çekiliyor. Sanıyorum dinleniyorlar. Ben onlarla oynamak istiyorum, çeşitli şaklabanlıklar yapıyorum. Bazen benimle oynuyorlar. Çoğu kez erkenden yatıyorlar. Bazı insan sahipleri insan beslemekten sıkılıyorlar ve başka bir köpek ailesine veriyorlar. İşte o daha da kötü yeni sahiplere alışmak oldukça zor. Değişik davranış şekillerine uyum sağlamak zorunda kalıyoruz.
İnsan olarak cinselliği hiç yaşayamıyoruz. Köpek sahiplerimiz çiftleştirmek için nadir de olsa bizi karşı hemcinslerimizle bir araya getiriyorlar. Doğan yavrularımızı da verecek yerler arıyorlar. Bazen de satıyorlar; üç beş kemik karşılığında... Duyduğum kadarı ile bazı insan çiftliklerinde devamlı insan üretilip satılıyormuş. Bilmiyorum ben de belki bu insan çitliklerinden satın alındım. Annemi babamı hiç anımsamıyorum. Çok küçükken köpek sahiplerim beni alıp büyüttüler sanırım. İnsan sevgisi de artık bir ticaret aracı olarak kullanılmaya başladı.
Şu köpek nesli ne kadar bencil. Sırf kendi bencilliklerinden -kendilerini eğlendirmek için- bir canlıya eziyet ediyorlar; hayat boyu hücre cezası. Ama onlara sorarsanız bu insan sevgisi. İnsan sevmeyen köpek sevemezmiş. Bazı ailelerde sırf biz de insan besliyoruz demek için sahipleniyorlar bizi. Bazı aileler ise sırf kendi çocuklarını eğlendirelim diye alıyorlar bizleri.
İşte benim hayatım; eğer hayat denebilirse tabii.
___________________
(*) Bu yazı apartman dairelerinde hapis hayatı yaşayan canlılara ithaf edilmiştir.
syalcin50@yahoo.com
|