Herkes kendi yanlışına kör olurmuş
19 ocak 2007 de Hrant DİNK öldürüldü. Bugün 2009, kaldırmıyor yüreğim bu anlamsız ölümleri, acıları. Senin gibi düşünmeyene yaşam hakkı tanımayan insanoğlunun bu en eski, en ilkel duygusu beni yordu artık. Yıllardır katledilen aydınlar, gençler, faili meçhullere kurban giden; Uğur MUMCU, A.Taner KIŞLALI, Onat KUTLAR... Hiçbirinin failli bulunmamışken (aslında bilinip bulunmamışken) şimdi de Hrant. ANIMSAYIN: Agos Gazetesi önünde yere uzanmış yüzüstü yatan bu insan ayakkabısı yamalı, üzeri gazete örtülü olarak saatlerce bekletildi. Vatan Caddesi ortasında, savcının gelmesi saatler aldı, öyle ya ''301''den yargılanıyordu. Bir yazısında ''Türklüğe hakaret'' ettiğine inanılıyordu. Yazının tam metnini okuyunca hangi aklıselim insanın ''hakaret-kin'' gibi unsurlar bulduğunu anlayamamıştım. Okuduğunu anlayamayan savcılar mı, yargıçlar mı yetiştirdik biz yoksa? Yıllar yılı bu kinin, bu kavganın sona ermesi için mücadele eden en olumlu, en aydın en uzlaşmacı olanının hedef alınması acıydı. Her iki tarafında yanlışlarını görecek, asıl söyleyecek kadar yürekli olması hazırladı sonunu. Türkiye’deki radikal Ermeniler, Ermenistan’daki bağnaz kanat ve diasporanın dışladığı biri iken “Türkiye’de Ermeni olmanın dayanılmaz ağırlığını yaşarken” vurulması daha da acı oldu.
Yetimhanede büyüyen, acılar yaşayan, haksızlıkları tolere edebilen bu insana nasıl kıydılar? Bu topraklar hem onu, hem de onu yok eden zihniyeti nasıl üretti? Akıl almaz soru bu..
İNSAN olmak tek ve vazgeçilmez unsurdur, diğerleri ayrıntı. Kadın - erkek, siyah - beyaz, güzel - çirkin, o ulus - bu ulus.. Bunlar sonradan edinilen nitelikler, bunlar ayrıştırıcı, parçalayıcı, bozucu. İnsanı, yurdunu, doğayı, dünya’yı kucaklayan hümanizma yalnızca ders kitaplarında mı kalacak? Sevgi niye yetmiyor? İnsanı insan oluşundan ötürü sevemez, bağışlayamaz mıyız?
Kardeşlerim, sevgili... diye başlayıp, “sevdiklerinden ayrıldın, çocuklarından ayrıldın, kucağımdan ayrıldın, ülkenden ayrılmadın diyen çığlığı hangi senfoni dillendirebilirdi? Onu vuranların, çocukken canavarlaştırılıp kullanılmalarını, bir bebekten bir katil yaratan sistem sorgulanmadıkça”.. diye. Şefkatle suçlayan Rakel DİNK içimi çok acıttı. Utandım, insan olduğumdan, ona bu acıyı yaşatan zihniyeti hala yok edemeyişimizden utandım. Ataerkil, totaliter, ilkel, feodal pespaye bir zihniyet yakıp yıkıyor hayatları. Kim verecek bu kadının acılarının hesabını? Çocukken yetimhanede aşık olup evlendiği bu adamı nasıl unutur, kendisine, ailesine yapılanları nasıl affeder?
Tarihte ne oldu? Sorusunu her konuda ve alanda yansız, hilesiz anlayıp öğretmedikçe Dünya’nın hiçbir yerinde didişmeler bitmez. İşte Gazze! Tüm dünya ile birlikte hızla artan “ahlak erozyonu” ne hale getirdi bizi? İnsanlığımıza dair ne varsa silip süpürdü. Merhametsiz, sevgisiz, acımayan, çıkarcı, duyarsız kimlikler edindik. Tarihi anlamak için her şeyi tam bir ayrıştırmayla irdelemek gerekmiyor mu? Tek pencereden, tek yöne doğru bakarak başkalarını yok saymak ne derece bilimsel? Bu acılı, sancılı, fenalık üreten postmodern - evrensel insan zihniyeti nasıl rasyonel düşünebilir ki!
Somali’deki kara çocuk hala açken, Irak’taki kadının çığlığı hala susmamışken, Gazze’deki bebenin yanağındaki kan gözyaşına karışmışken, maalesef HRANT hala oracıkta, Vatan Caddesi’nde yatıyorken derin uykulara dalabilir miyiz? NEDEN? sorusunun cevabını önce içimizde, iç sesimizle dillendirmedikçe çare bulabilir miyiz insanlık yaralarımıza? Evet, önce tüm soruları içimizde yanıtlamalı, kendimizle yüzleşmeliyiz. Sonra da toplumsal arınma, bilgilenme ve yüzleşmeye gelecek sıra. Ama önce kendimizle.. Niye mi?
Herkes kendi yanlışına kör olurmuş.
|