ISSN 1308-8483
Ankara’da Bir Mezarlıkta / Erol ÇINAR
Erol ÇINAR    
  Yayın Tarihi: 20.1.2009    


Ankara’da Bir Mezarlıkta

Sabaha karşı başlayan kar hızını arttırdı. Toprak, üstüne beyaz bir örtü örtülmüş bir yüz gibi bazen iniş çıkışlı ama hep pürüzsüz. Göze görünen birkaç çiçek, incecik ve cansız haliyle yer yer isyankarlığını duyurmaya çalışıyor. Hiçbir özelliği olmayan, sıradan ama insanın iliklerine kadar işleyen soğuk bir rüzgar esiyordu. Olağanüstü geniş gök, bembeyaz bir kar sağanağını kentin üstüne boca ediyordu. Gerçekte görünürde kent yoktu. Ama insan çokta uzakta olmayan bir kentin varlığını hissediyordu. İnsanı kendine çeken çevrenin sessizliği, öylesine bildiğimiz doğanın, dipsiz sessizliğine benzemiyordu. Derinliği olmayan bir suskunluk misafirlerini karşılıyordu.

Biraz ilerde bir otobüs durdu, ardına da binek arabalar dizildiler. İçine doluşmuş bir sürü insan dümdüz, karlı zemine basmaya başladı. İnsanlar paltolarına sığınmış, kaşkolları ile yüzünü soğuktan gizlemeye çalışıyor, kadınlar başörtülerini sıkı sıkıya bağlıyorlardı. İnsanların yürüdüğü yönde bir cenaze arabası bekliyordu. Dört kişi hemen tabutu indirmeye koştu. Yüzleri acı ifadeleri ile dolu, gerçekle yüzleşmiş gibi. Ölümün kişisel ve kaçınılmaz bir olgu olduğu duygusu içinde hepsi yaslı ve hüzünlü. En önde gençten birisi çerçevelenmiş siyah beyaz bir fotoğraf taşıyor. Belli ki çok yeni çekilmiş gencecik bir erkek portresi bu. Ne ilginçtir, bu fotoğraf, zaman ve ölüm kavramıyla yüzleşmeyi sağlıyor. Zaman dilimini dondurması, anın ölümsüzleştirilmesi, üç boyutlu bir yaşamın iki boyutlu bir çerçeveye hapsedilmesi, bunların hepsi yitirilmiş anların belgesi değimlidir?. Bu nedenle dahi fotoğraf, yaşanan akışı durdurduğu gibi, her zaman ölümle flört eden bir özellikte taşır.

Mezarlık, şimdi bu kar altında görebildiğim kadar büyüktür. Bakış alanımda ne olağanüstü büyüklükte bir anıt mezar, ne de heykel var. Yalnızca yolun iki yanını kaplamış ağaçlar ve sağlı sollu mezarlar. Bir koridor gibi sanki. Lapa lapa yağan karın yansıttığı donuk bir aydınlık sanki bana yol gösteriyor. Yaşamın hayhuyları içerisinde insanları birbirinden ayırt edebiliyoruz. Dış görünüşte ayrımlar o kadar çok ki. Ama şimdi bu mezarlıkta sıra sıra mezarlar içinde hepsi çıplak ve yalnız. Onları diğerlerinden ayırt eden yalnızca mezar taşları üzerindeki pafta numaraları aslında. Her parselde hem genç ölenler, hem de yaşlanıp ömürleri bitenler var. Mezar taşları çeşit çeşit, uzunu, kısası, yükseği, alçağı. Kutu kutu sıralanmışlar. Üzerlerinde ad soyad, doğum ve ölüm tarihleri ve birkaçında da şiirler yer almaktadır. Yolun ortasına yakın bir yere geldim. Hafta içi olmasına rağmen bu kadar kalabalık beni şaşırtmıştı Uzaktan ezan sesi duyuldu. Yakında küçük bir cami olmalıydı. Gözüme bir mezarın mermerinde yazan şu dizeler takıldı.

“Gitme gelmez bahar yeli/Şarkılar yarıda kaldı”

Bu dizeler hiç yabancı gelmedi. Sonradan hatırladım. Ünlü şair Cahit Sıtkı Tarancı karşımdadır şimdi. Nankör günler sonunda felç olan, hastanelere düşen şair.

Biraz ilerde bir yaşlı kadın mezar başında diz çökmüş, dua etmektedir. Genç bir çocuk ise bir eliyle onu kardan korumak için şemsiye tutuyor, diğer eliyle de onu kaldırmaya çalışıyordu. Kim bilir hangi yürek acısı onu bu karda, kışta buraya getirmişti. Kadın zar zor ayağa kalktığında dizleri kardan bembeyaz olmuştu. Yağmurluk giymiş, ağaca dayalı adamın yanına gittiğinde ise ellerini yumruk yapmış, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Yaşlı kadın bir şey anımsamışçasına başını kaldırıp gökyüzüne baktı. bir şey mi söylemek istedi bilinmez. Belki de orada yatan ölünün yaşamından aklına üşüşen bir çok anıyı daha açık seçik olmasa da eskisinden daha doğru, net görmüştü..

Ben mi burada ne arıyorum?. Neden kaynaklanıyor bu keder?. Yıllarca yüreğimi sıkıştıran, hüznü andıran, beni sabırsızca buraya savuran duygunun kaynağı ne?. Bir takım sorular ve yarım yamalak yanıtlarla, ölülerin, ölümlerin olduğu kadar, kendi yaşamımızın da anlamını bulmaya çalışıyorum; tıpkı benden önce, şimdi burada yatanların yaptığı gibi. İşte insanların bu düş ve düşünme gücü, her şeyin ve herkesin katkıda bulunduğu bu tutku hiç sona ermeyecek. Ne Ankara’nın bir köşesinde Cebeci Asri mezarlığında, ne de dünyanın başka yerinde.


Erol ÇINAR

erol.cinar@doruk.net.tr


1726










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)