Çok Kıskanıyorum çook!
Geçenlerde gazetemin turizm sayfasında Bükreş’ten bahsediyordu. Romanya işte. Burun kıvırırız. Komünist bir yönetim vardı. Çok şey yasaktı. Ama, binlerce kitap basılır okunurdu. Devlet tiyatroları, baleleri kapatmaya uğraşmaz “sanatın içine tüküreyim” demezdi. Sayfada, kentin tanıtımı devam ediyor. Geniş bulvarlarını, tarihi yapılarını ve parklarını anlatıyor. Kent merkezine çıkan her cadde ağaçlarla dolu yemyeşil parklardan oluşuyormuş. Ağaç kesmemişler mi hiç? Tarihi binalar yanmamış mı? Kentsel dönüşüm nedeniyle binalar yıkılmamış, semtin yerlileri kovulmamış mı? Neden parklar, meydanlar kentin sahiplerine açık? Daha soramam.
Çook kıskanıyorum çoook!
Fas Anayasası’nda Kadın Erkek eşittir yazıyormuş. Kral yazdırmış bunu. Eğer Faslı kadına bir eşitsizlik yapılırsa Anayasayı işaret edecek. Faslı erkek, satırı alıp karısını kovalamaya başladığında hoop aklına anayasa gelecek. “Aman..... benim canıma okurlar şimdi, dön geri” diye düşünecek. Kadına kimse en yüksek makam bile “şu kadar çocuk yap” diyemeyecek. Eğer Faslı kadın haklarını biliyorsa “dur, kapat çeneni, Anayasaya bir bak” diyecek.
Çook kıskanıyorum çoook!
Ukrayna’da halk ayaklandı. Devlet Başkanı Avrupa Birliği ile anlaşmaya yanaşmadı diye deli oldular. Sokaklara fırladılar. Geziye benzedi. “Bize seçimde söz verdin, şimdi neden cayıyorsun? Sözünü tut. Bizim yönümüz Avrupa” diye gösterdiler. Ukraynaca anlamıyorum, ama böyle haykırdıklarını düşünüyorum. Hemen, her partiden, STK’lardan, din adamlarından oluşmuş bir grupla başkanın karşısına oturdular. Ne sus pus oldular, ne komiklikler yaptılar. Dişleri, yumrukları sıkılıydı. “Tüm olanların, olacakların sorumlusu sensin, seni rüzgarla uçuracağız” dediler ve masayı terk ettiler. Dikkat masayı terkeden Başbakan değil muhaliflerdi.
Çook kıskanıyorum çoook!
Almanya’da seçimler tamamlandı. Koalisyona gidildi. SDP (Sosyal Demokrat) ve HDP (Hıristiyan Demokrat) önce, büyük başlarıyla toplantılara başladılar. Hükümetsiz kalmamak için gece gündüz tartıştılar, çalıştılar. 3 ayda sonlandırdılar. Ama SDP üyeleri, “bize sordun mu?” diye büyük başları eleştirdiler. Ve SDP’nin gençlik örgütü taş koymaya başladı. Gençliğin sorunlarına yeterince önem verilmedi. Biz bunu onaylamayacağız” diye sorun(?) çıkardılar. Büyük başlar tekrar oturdular. Birkaç değişiklik yapabildiler. Gençler hâlâ sakinleşmiş değiller. Hiç sesi çıkmayan, büyüklerinin(!) yanında ağzını açamayan parti üyesi gençleri düşündüm. Bir de JUSO’ları.
Çook kıskanıyorum çoook!
Tayland’da ne oldu hatırlamıyorum. Ama muhalefetin meclisi boykot ettiğini, tümünün birden meclisi terk ettiklerini duyduğumda hayretim yerini üzüntüye bıraktı. “Ah diye hayıflandım, belki, Balbay 5 yıl yatmazdı” diye düşündüm. Ödün vere vere bu saatlere geldik. Bak, Tayland muhalefeti çekmedi onların ağız kokusunu. Bıraktı çıktı. Erken seçimlere gidiyorlar.
Çook kıskanıyorum çoook!
Siyahi futbolcular Drogba ve Eboue onların babası sayılan Madiba’ya selam yolladılar. Bizim için Atatürk nasıl bir kurtarıcıysa Mandela da onlar için öyleydi. Onun sayesinde özgürler, seçme seçilme hakları var. Bazı aklı evveller onları disipline gönderdi. Hımm, disiplinsiz bir iş yaptı bunlar demek ki. Aynı Fethiyeli futbolcular gibi. Şimdi ne olacak. Onları da yargılayacaklar mı? İnatçılar “yine yaparız” diyorlar. Hadi yargıla onları. Başın göğe ersin. Dur bi dakika, Avrupa Futbol Federasyon Başkanı çıktı “onları yargılamak ayırımcılık yapmaktır” dedi.
Ne diyeyim, çook kıskandım çoook!
Bir kar yağdı pir yağdı. Sanki kışları kar yağmazmış gibi. Her aksiliği karın üstüne attılar. Eşekler dondu. Suçlu kar. Otobüsler 3 gün yolda kaldı. Suçlu kar. Meteoroloji diye bir kurum var. Önceden söylüyor, ne olacağını. Yağmursa yağmur, selse sel, karsa kar. Ona göre önlemini alırsın halkını mağdur etmezsin. Almanya’nın Hamburg kenti civarında ve bir iki adasında fırtınanın geleceğini haber verdiler. Hemen bir hazırlık. Çoktan sele karşı korumalar yapılmış. Tak diye indiriyorlar kapakları. Su sızmıyor bile. İnsanlar sakin. Kendilerini koruyorlar. Değil arabayla dışarı çıkmak, kapısını açmadılar. Önerileri tek tek uyguladılar. Sonuçta ucuz atlattılar. Darısı başımıza.
Ama, çook kıskandım çoook!
Yıllardır, eşlerini gözlerini kırpmadan öldüren adamların aldıkları komik cezaları, ceza indirimlerini, af ile çıkmalarını hayretle izleriz. Bu cezaların yetersizliğini, kadınların korunmasızlığını bizim gibi herkes biliyor. İsyan ediyor. Yıllar önce, ne zamandı hatırlamıyorum. Ama olayı hiç unutmadım. İsveç’te bir Türk baba kızını öldürdü. Tüm İsveç şoka girdi. Böyle bir vahşeti daha önce görmemişlerdi. Polis kolları sıvadı. İlk aileden başladı. Tüm aile fertleri, anne de dahil inkâr ettiler. Sıkışınca namusumuz filan diye kıvırmaya başladılar. Polis “biz namus filan tanımayız” dedi. Sonuçta baba öldürdüğünü itiraf etti. Verilen ceza ömür boyu hapisti.
İşte bu yüzden çook kıskandım çoook!
Kendi kendime soruyorum şimdi: çok olumsuzsun! Hiç sevindiğin bir şey olmadı mı? Düşüneyim. Aklıma geldi. Vaşakların hikâyesini anlatayım:
İki vaşak, kızlı erkekli, nasıl olduysa Burdur’un bir köyüne düşmüş yolları. Açlar, çok açlar. Bir lokma ekmek için dolaşıyorlar. Pat, bir kurşun. Vaşaklardan biri kanlar içinde yerde yatıyor. Öteki çalıların arkasına zar zor atıyor kendini. Yaşlı gözlerle ötekinin ölümünü izliyor. Kurtarmak için biraz kıpırdamasıyla bir kurşun da ona giriyor. Vuran Avcı(?)yı yakalıyorlar. İnkâr ediyor. Israr edince “tavşana benzettim” diyor. Can çekişen Vaşak bunları duyuyor. Onu almaya gelen öteki Vaşak’a “aptal, beni tavşana benzetmiş, bir de avcı olacak” diyor. Bunda sevinecek ne var diyeceksiniz? Ona 8 bin TL. ceza veriyorlar.
Çook sevindim çoook! Yine de kafamda bir düşünce var. Cezayı, bu avcı bozuntusu ödeyecek mi? Arkasını kim arayacak?
Her gün yeni bir kıskançlık krizine giriyorum, geriliyorum. Bu yüzden ilgilenmeyeceğim. Kim ne yaptıysa yaptı.
Yeni yılda kendime krizsiz (!) günler, hepimize sağlık ve mutluluk diliyorum.
|