Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA
MASUM DEĞİLİZ
Deniz kıyısında epeyce yürüdüm, zihnim sürekli gitgellerde, yorgunum. Meydandaki alçak sandalyelerin birine oturdum, çayım da geldi. Zihnim hala durulmuyor, niye tedirginim?
Aniden kızlı erkekli, 8-10 yaÅŸlarında 20 kadar çocuk doluÅŸuverdi meydana. Birkaçı top oynamaya baÅŸladılar, çoÄŸunluÄŸu elele tutuÅŸup gerilerek hızla dönmeye baÅŸladılar. Meydanda cıvıl cıvıl çocuk sesleri, kuÅŸlar gibi. Beyaz bir köpek gürültüye renk katıyor, etraflarında telaÅŸla havlayarak zıplıyor. Dönenler ‘Pinokyo’ deyip durdular, bazıları karşılıklı bir ÅŸeyler söylüyorlar. NeÅŸeli çığlıkları içimi ısıtıyor. Bazıları da bisikletle etraflarında hain hain tur atıp oyunu engellemeye çabalıyorlar. Top oynayan gurubun topu nereye, köpecik oraya. Oyunu bırakıp onu seviyorlar, tekrar oyuna dönüyorlar. Ne güzel, hem oyunu seviyorlar, hem köpeÄŸi.
Yan masadaki bayanların biri homurdanıyor: “Bu gürültü ne böyle, hiç başım götürmüyor, çocuk sesine dayanamıyorum.”
Göz gözeyiz, bereket güneÅŸ gözlüğüm var. Suskun ama haberliyiz cümlelerimizden sanki. Ne güzel sesleri, her tondan. Ne kadar neÅŸeliler, coÅŸkulular, mutlular. Ne hoÅŸ anıları olacak onların kim bilir. “Bu meydanda, denizin yakınında oyun oynardık, palmiyeler vardı, iki mi üç mü ÅŸimdi tam anımsamıyorum, sandallar baÄŸlı olurdu kıyıda, hemen ÅŸuracıkta insanlar çay içerlerdi. Hiç akÅŸam olmasın isterdik.” diyerek hatırlayacaklar belki de.
Cırlak, üst perdeden bir sesle “Aaa yeter ama, çok bağırıyorsunuz, burası çocuk parkı mı, gidin baÅŸka yerde oynayın” diye bağırıyor kadın en sonunda.
Bol pantolonlu, sarı kazaklı, toraman bir oÄŸlan dönüyor: “Çocuk parkı deÄŸil ama biz burada oynamak istiyoruz.” dese de kadın vazgeçmiyor, “NedenmiÅŸ, burada oturmuÅŸ konuÅŸuyoruz, büyükleri rahatsız ediyorsunuz. Ufaklık hiç oralı deÄŸil, son golü atıyor kadına. “Biz çocuÄŸuz, oturmuÅŸ boÅŸ boÅŸ konuÅŸmuyoruz, oyun oynuyoruz,oyun” deyip, arkasına bakmadan oyuna koÅŸuyor. Hafiften gülümsetiyor herkesi.
Çocuk olmak ne güzel, insanın en doyamadığı çaÄŸları. En çetin sorun oyun saatlerini istediÄŸi gibi düzenlemektir, gerisi kendiliÄŸinden sürüp gidiyor nasılsa. Eve geç kalmayı göze alabilir, oynarken yırtılan gömleÄŸi de halledebilir, hatta yarına tamamlanmamış ödevi de. “İki gün sonra karne, boÅŸ ver, nasılsa son günler. Eve dönünce zaten kızacak annem, yarın da öğretmen. “Hepsine katlanabilir ama asla oyun kalmaz, oynanmalı, hem de en çok ben oynamalıyım” dercesine daha bir hırsla asılıyorlar oyuna..
GÜMMM! O da ne, tam halkanın ortasına kıpkırmızı bir ÅŸey düştü, alev topu sanki, yanıyor, koca bir çukur açıldı. Herkes fırlıyor yerinden, etraf duman, taÅŸ, toprak, göz gözü görmüyor. Adamlar, kadınlar koÅŸuÅŸturuyorlar, çığlıklar azaldı sanki, cılız “Anne, kurtarın, baba, anam, uyy öldüm, yanıyorum” sesleri zor duyuluyor. Kan var taÅŸlarda,”önümde küçük çocuk parmakları, az ötede kazağın içinde kopmuÅŸ çocuk gövdesi. Saçlar, saçlar saçılmış her yere, kanayan etlere yapışmış saçlar. Çukur alev alev yanıyor, içinde paramparça kafalar, kollar. KöpeÄŸin karnı patlamış sanki, kırmızı bir et yığını. Her yer kan, üstüm başım kan içinde, herkes kana bulanmış sanki. Belediyenin pencerelerinden insanlar sarkmış, bankadakiler koÅŸuyor, sirenler, ambulans sesleri karıştı. Oynayan çocuklar parçalandı, lime lime oldular, inliyorlar, aÄŸlıyorlar, ölüyorlar. AteÅŸin sıcağı bacağıma, ellerime ulaşıyor. KoÅŸup almak istiyorum kucağıma, kıpırdayamıyorum. Elimde kızıl bir ıslaklık, yanıyorum, canım acıyor.
GÜMMM! Topları geldi, masadaki bardaÄŸa vurdu, parçalandı bardak, çay masaya döküldü. Ellerim titriyor, topu yerden alıp uzatıyorum, top titriyor. Küçük bir kız siyah kahkülünün altındaki mahcup çocuk gözleriyle ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın bakıyor yüzüme, topu alırken özür diliyor. “Olsun, önemli deÄŸil” derken gözlüğümün kenarından iki damla yaÅŸ düşüyor, gözlüğe raÄŸmen, O görüyor. “Acıdı mı teyze?”
“Acımadı, hiç acımadı…… yok yok aslında çok acıdı, zaten çok acıyordu, günlerdir acıyordu, kanıyordu yüreÄŸim, her yanım kanıyordu, yanıyordu.
Kalkıyorum, yaÅŸayıp yaÅŸamadığımı bilemediÄŸim o andan kurtulamıyorum. Günlerdir izlediÄŸim trajedi yapışıyor yakama, parçalanmış, yaralı, ölü çocuklar, hiç görmediÄŸim, seslerini duymadığım çocuklar. Yoksul mahallelerinde, oyunlarının üzerine sinsice inen bombalarla çocukken ölen çocuklar, hiç yaramazlık yapamayacak, hiç büyüyemeyecek, anılarıyla yok olan çocuklar. Yahut, anıları yalnızca yoksul bir sokakta çamurdan arabaları, sıkıştırılmış poÅŸetlerden yapılmış topları, kuru bir daldan ibaret oyuncak atlarıyla sınırlı, yarım kalmış oyunları gibi sakatlanmış hayatlara mahkum çocuklar.. Oyunları, düşleri yok edilen çocuklar….
Denizi sonsuz bir hayranlıkla izlerken eskisi gibi mutlu olabilir miyim? Siz olabilir misiniz? Teknoloji çağının biz talihsiz insanları, naklen savaÅŸları, ölümleri izleyip ağız dolusu gülebilir miyiz? Ya da akÅŸam yemeklerimize denk geliveren ana haber bültenlerine bakarak kanıksadık mı acıyı? Küçücük, ölü çocuk bedenler kaşıklarımıza mı karışıyorlar insafsızca? Anasının eteÄŸine yapışmış, yüzüne kan bulaÅŸmış çocuklarla gözgöze gelmek ağır deÄŸil mi? Barışır mı hayatla bu yaralı yürekler? Affeder mi büyük insanlığı, kendisine böylesine duyarsızken? Daha dün kucağında uyuduÄŸu babasını sokakta, kanlar içinde gören çocuÄŸun yaraları ÅŸifa bulur mu? Kucağındaki yaralı yavrusunu hastaneye koÅŸarak getiren adamdan artık merhamet bekleyebilir mi insanlık? Üç çocuÄŸunun cansız bedeni başında çömelmiÅŸ öbür adamı bir daha ayaÄŸa kaldırabilir miyiz? Çocuklarını kucağına basmış ÅŸu yaralı kadının korkunç çaresizliÄŸi biter mi? Biz “İnsanlık Ailesi” bu hesabı nasıl veririz? Yoksa bu hesapta öbürleri gibi açık vererek öylece bekler mi? Hani ÅŸu Tutsilerle Hutulara olan borcumuz gibi.100 günde bir milyon Tutsinin öldürüldüğünü taa Otel Ruanda’yı izlerken öğreniÅŸimiz gibi .Kara Afrika’da açlıkla yüzüstü bıraktığımız kara derili kardeÅŸlerimizi televizyonlardaki yemek programlarına dalıp unutuveriÅŸimiz gibi. Zulmün el deÄŸiÅŸtirdiÄŸi Irak’ta, baÅŸlarına neden bunların (A.B.D) geldiÄŸini anlayamayan çocukların büyüyüverip elleri silahlı ergenler olduklarını kötü bir film izler gibi hala izleyiÅŸimizin hesabını nasıl veririz?
Gençten bir adam, elinde mikrofon önümde bitiveriyor. Boynumdaki Mp3’ü iÅŸaret ederek. “MüziÄŸi seviyorsunuz, biz Foça’da yerel yayın yapan bir radyoyuz, frekansımız…. PerÅŸembe günü saat 15-17 arası istediÄŸiniz müzik parçasını yayınlayabiliriz. Sizin için ne çalmamızı istersiniz? Kimler için gelsin?
“MASUM DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ”
İNSANLIK İÇİN GELSİN!
Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA
"Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA" bütün yazıları için tıklayın...
Deniz kıyısında epeyce yürüdüm, zihnim sürekli gitgellerde, yorgunum. Meydandaki alçak sandalyelerin birine oturdum, çayım da geldi. Zihnim hala durulmuyor, niye tedirginim?
Aniden kızlı erkekli, 8-10 yaÅŸlarında 20 kadar çocuk doluÅŸuverdi meydana. Birkaçı top oynamaya baÅŸladılar, çoÄŸunluÄŸu elele tutuÅŸup gerilerek hızla dönmeye baÅŸladılar. Meydanda cıvıl cıvıl çocuk sesleri, kuÅŸlar gibi. Beyaz bir köpek gürültüye renk katıyor, etraflarında telaÅŸla havlayarak zıplıyor. Dönenler ‘Pinokyo’ deyip durdular, bazıları karşılıklı bir ÅŸeyler söylüyorlar. NeÅŸeli çığlıkları içimi ısıtıyor. Bazıları da bisikletle etraflarında hain hain tur atıp oyunu engellemeye çabalıyorlar. Top oynayan gurubun topu nereye, köpecik oraya. Oyunu bırakıp onu seviyorlar, tekrar oyuna dönüyorlar. Ne güzel, hem oyunu seviyorlar, hem köpeÄŸi.
Yan masadaki bayanların biri homurdanıyor: “Bu gürültü ne böyle, hiç başım götürmüyor, çocuk sesine dayanamıyorum.”
Göz gözeyiz, bereket güneÅŸ gözlüğüm var. Suskun ama haberliyiz cümlelerimizden sanki. Ne güzel sesleri, her tondan. Ne kadar neÅŸeliler, coÅŸkulular, mutlular. Ne hoÅŸ anıları olacak onların kim bilir. “Bu meydanda, denizin yakınında oyun oynardık, palmiyeler vardı, iki mi üç mü ÅŸimdi tam anımsamıyorum, sandallar baÄŸlı olurdu kıyıda, hemen ÅŸuracıkta insanlar çay içerlerdi. Hiç akÅŸam olmasın isterdik.” diyerek hatırlayacaklar belki de.
Cırlak, üst perdeden bir sesle “Aaa yeter ama, çok bağırıyorsunuz, burası çocuk parkı mı, gidin baÅŸka yerde oynayın” diye bağırıyor kadın en sonunda.
Bol pantolonlu, sarı kazaklı, toraman bir oÄŸlan dönüyor: “Çocuk parkı deÄŸil ama biz burada oynamak istiyoruz.” dese de kadın vazgeçmiyor, “NedenmiÅŸ, burada oturmuÅŸ konuÅŸuyoruz, büyükleri rahatsız ediyorsunuz. Ufaklık hiç oralı deÄŸil, son golü atıyor kadına. “Biz çocuÄŸuz, oturmuÅŸ boÅŸ boÅŸ konuÅŸmuyoruz, oyun oynuyoruz,oyun” deyip, arkasına bakmadan oyuna koÅŸuyor. Hafiften gülümsetiyor herkesi.
Çocuk olmak ne güzel, insanın en doyamadığı çaÄŸları. En çetin sorun oyun saatlerini istediÄŸi gibi düzenlemektir, gerisi kendiliÄŸinden sürüp gidiyor nasılsa. Eve geç kalmayı göze alabilir, oynarken yırtılan gömleÄŸi de halledebilir, hatta yarına tamamlanmamış ödevi de. “İki gün sonra karne, boÅŸ ver, nasılsa son günler. Eve dönünce zaten kızacak annem, yarın da öğretmen. “Hepsine katlanabilir ama asla oyun kalmaz, oynanmalı, hem de en çok ben oynamalıyım” dercesine daha bir hırsla asılıyorlar oyuna..
GÜMMM! O da ne, tam halkanın ortasına kıpkırmızı bir ÅŸey düştü, alev topu sanki, yanıyor, koca bir çukur açıldı. Herkes fırlıyor yerinden, etraf duman, taÅŸ, toprak, göz gözü görmüyor. Adamlar, kadınlar koÅŸuÅŸturuyorlar, çığlıklar azaldı sanki, cılız “Anne, kurtarın, baba, anam, uyy öldüm, yanıyorum” sesleri zor duyuluyor. Kan var taÅŸlarda,”önümde küçük çocuk parmakları, az ötede kazağın içinde kopmuÅŸ çocuk gövdesi. Saçlar, saçlar saçılmış her yere, kanayan etlere yapışmış saçlar. Çukur alev alev yanıyor, içinde paramparça kafalar, kollar. KöpeÄŸin karnı patlamış sanki, kırmızı bir et yığını. Her yer kan, üstüm başım kan içinde, herkes kana bulanmış sanki. Belediyenin pencerelerinden insanlar sarkmış, bankadakiler koÅŸuyor, sirenler, ambulans sesleri karıştı. Oynayan çocuklar parçalandı, lime lime oldular, inliyorlar, aÄŸlıyorlar, ölüyorlar. AteÅŸin sıcağı bacağıma, ellerime ulaşıyor. KoÅŸup almak istiyorum kucağıma, kıpırdayamıyorum. Elimde kızıl bir ıslaklık, yanıyorum, canım acıyor.
GÜMMM! Topları geldi, masadaki bardaÄŸa vurdu, parçalandı bardak, çay masaya döküldü. Ellerim titriyor, topu yerden alıp uzatıyorum, top titriyor. Küçük bir kız siyah kahkülünün altındaki mahcup çocuk gözleriyle ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın bakıyor yüzüme, topu alırken özür diliyor. “Olsun, önemli deÄŸil” derken gözlüğümün kenarından iki damla yaÅŸ düşüyor, gözlüğe raÄŸmen, O görüyor. “Acıdı mı teyze?”
“Acımadı, hiç acımadı…… yok yok aslında çok acıdı, zaten çok acıyordu, günlerdir acıyordu, kanıyordu yüreÄŸim, her yanım kanıyordu, yanıyordu.
Kalkıyorum, yaÅŸayıp yaÅŸamadığımı bilemediÄŸim o andan kurtulamıyorum. Günlerdir izlediÄŸim trajedi yapışıyor yakama, parçalanmış, yaralı, ölü çocuklar, hiç görmediÄŸim, seslerini duymadığım çocuklar. Yoksul mahallelerinde, oyunlarının üzerine sinsice inen bombalarla çocukken ölen çocuklar, hiç yaramazlık yapamayacak, hiç büyüyemeyecek, anılarıyla yok olan çocuklar. Yahut, anıları yalnızca yoksul bir sokakta çamurdan arabaları, sıkıştırılmış poÅŸetlerden yapılmış topları, kuru bir daldan ibaret oyuncak atlarıyla sınırlı, yarım kalmış oyunları gibi sakatlanmış hayatlara mahkum çocuklar.. Oyunları, düşleri yok edilen çocuklar….
Denizi sonsuz bir hayranlıkla izlerken eskisi gibi mutlu olabilir miyim? Siz olabilir misiniz? Teknoloji çağının biz talihsiz insanları, naklen savaÅŸları, ölümleri izleyip ağız dolusu gülebilir miyiz? Ya da akÅŸam yemeklerimize denk geliveren ana haber bültenlerine bakarak kanıksadık mı acıyı? Küçücük, ölü çocuk bedenler kaşıklarımıza mı karışıyorlar insafsızca? Anasının eteÄŸine yapışmış, yüzüne kan bulaÅŸmış çocuklarla gözgöze gelmek ağır deÄŸil mi? Barışır mı hayatla bu yaralı yürekler? Affeder mi büyük insanlığı, kendisine böylesine duyarsızken? Daha dün kucağında uyuduÄŸu babasını sokakta, kanlar içinde gören çocuÄŸun yaraları ÅŸifa bulur mu? Kucağındaki yaralı yavrusunu hastaneye koÅŸarak getiren adamdan artık merhamet bekleyebilir mi insanlık? Üç çocuÄŸunun cansız bedeni başında çömelmiÅŸ öbür adamı bir daha ayaÄŸa kaldırabilir miyiz? Çocuklarını kucağına basmış ÅŸu yaralı kadının korkunç çaresizliÄŸi biter mi? Biz “İnsanlık Ailesi” bu hesabı nasıl veririz? Yoksa bu hesapta öbürleri gibi açık vererek öylece bekler mi? Hani ÅŸu Tutsilerle Hutulara olan borcumuz gibi.100 günde bir milyon Tutsinin öldürüldüğünü taa Otel Ruanda’yı izlerken öğreniÅŸimiz gibi .Kara Afrika’da açlıkla yüzüstü bıraktığımız kara derili kardeÅŸlerimizi televizyonlardaki yemek programlarına dalıp unutuveriÅŸimiz gibi. Zulmün el deÄŸiÅŸtirdiÄŸi Irak’ta, baÅŸlarına neden bunların (A.B.D) geldiÄŸini anlayamayan çocukların büyüyüverip elleri silahlı ergenler olduklarını kötü bir film izler gibi hala izleyiÅŸimizin hesabını nasıl veririz?
Gençten bir adam, elinde mikrofon önümde bitiveriyor. Boynumdaki Mp3’ü iÅŸaret ederek. “MüziÄŸi seviyorsunuz, biz Foça’da yerel yayın yapan bir radyoyuz, frekansımız…. PerÅŸembe günü saat 15-17 arası istediÄŸiniz müzik parçasını yayınlayabiliriz. Sizin için ne çalmamızı istersiniz? Kimler için gelsin?
“MASUM DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ”
İNSANLIK İÇİN GELSİN!
Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA
"Hülya ÖZDOĞAN ÇAPA" bütün yazıları için tıklayın...
