ISSN 1308-8483
BU MEMLEKET HALLERİNDE SEÇİMİ KİM KAZANIR… / Seyfi GÜL
Seyfi GÜL    
  Yayın Tarihi: 5.3.2014    


BU MEMLEKET HALLERİNDE SEÇİMİ KİM KAZANIR…

Galatasaray –Chelsea Maçı. Tribünlerde pankart. Alo Babacığım… Hırsız var.

Gezi Parkı girişine iş makinaları dizildi. Taksimde İstiklal’de, İzmir’de eylemler.

Astsubaylar “Pes” dedi. “Yeter” dedi. 1 Mart’ta Taksim’de “Ölüm Orucu’na” başlıyorlar.

İzmir Büyükşehir Belediyesi Foça’nın 144 kilometre su hattını yenilemiş. Neye yarar. Çeşmelerimizden su içemiyoruz. Ya sokak çeşmelerinin bulanmadığı günleri bekliyoruz. Ya da Alo Su. Ver 5 lira. Markaya göre 6, 7, 8.

Simit, ekmek bir günde yüzde 35 zamlandı. 75 kuruşlar doksana, 1 liraya devşirildi. Emekliye memura, işçiye yüzde 2.5 - 3 zam. Hayırlı İşler.

İzmir’in devlet elindeki tek doğum hastanesinde randevu sistemindeki kürtaj butonu bilinmeyen bir nedenle çalışmıyor.

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Asistanlar günlerdir eylemde. Personel azlığı nedeniyle sağlıklı görev yapamadıklarını iddia ediyorlar. Birkaç ay önce bu hastanede “orada iyi bir doktor varmış” diye tavsiyeyle giden annemin, endoskopi-kolonoskopi işlemi yapılırken bağırsağını delmişlerdi. “Midemde ara sıra sıkıntılar oluyor” şikayetiyle yürüyerek girdiği hastanede, bir akşamüzeri bütün çocukları olarak toplandık. “Yarım saat içinde karar verin. Ameliyat olmazsa sabaha çıkmaz. Olursa yaşayacağını garanti edemeyiz. Başka hastaneye gitmesine de izin veremeyiz” diyerek durumu anlamamızı istemişlerdi. Ameliyattan sağ çıktı ama, eskisi gibi hiç olmadı.

Eczaneye her gidişimizde yeni sürprizler karşılıyor bizi. Muayene ücreti, katılım payı. Bazı ilaçları yazdırmamak daha ucuza geliyor. Yıllarca prim ödeyip, yaşlılığımızda kimseye muhtaç olmayacağız gözüyle baktığımız sistem en büyük gider kalemi haline dönüşmeye başladı- başlayacak. Önce devlet hastaneleriyle eşit koşullarda gösterilerek alıştırılan özel hastanelerin bazılarına normal vatandaşın artık yaklaşamaz hale gelmesine ne diyelim.

Bilgisayar sistemine geçildi, bürokrasi azaldı denilen sistemden basit bir örnek. İşlem; sabit periyotlarla düzenli olarak alınması zorunlu bir ilacı yazdırmak. Bize göre 2 saatlik yolculuktan sonra hastaneye gelinir. İlacı yazmaya yetkisi olan bir Doktor bulunur. İçerde mutlaka hasta vardır. Yarım saatten az olmamak kaydıyla beklenir. Ondan bilgi işlemde “kayıt yapılsın” notu yazılı bir kağıt alınır. Bilgi İşlemde mutlak kuyruk vardır. Sıraya girilir. Birkaç tartışmayı, bazen ciddi kavgaları HD kalitede ve 3D gözlerle izleyip karışmama sabrı gösterildiyse memurdan kayıt barkodu alınır. Gelinen bölüme yönelinir. Başka bir hasta teslim almadıysa, görevli eğer yerindeyse; mor ya da özel reçetenin sahiplendirildiği kişiden kimlik verilerek reçete formları ve kayıt defteri teslim alınır. Tekrar doktorun kapısına varılır. Boşu yoktur. Yine hastanın çıkışı beklenir. Bu arada sıradaki hastalarla “sadece ilaç yazdırsan da giremezsin” kavgası yapılır. O günkü ortamın yoğunluğuna ve sıcaklığına bağlı olarak işiniz yarım saatle üç saat arasında sürer. Yazdırdıysanız teslim ettiğiniz kimliği kurtarmak için reçete defterini geri teslim etmek üzere görevliye gider ya da yine biraz onu ararsınız. O da tamamsa artık reçete hastane içinde oluşturulmuş “Eczacı Odası”na teslim edilecek hale gelmiştir. Bu arada hastalıkla ilgili raporun her defasında fotokopisi çekilir. Dört nüsha reçetenin her birinin arkasına imza atılır. Yazdırmayı unutmadıysanız Tedavi Formu’ndan bir adet fotokopi de ilaç alınacak gün için hazır edilir. İnşallah reçeteye kilo ve karşılığında verilecek miligram cinsinden miktarı yazdırmış ve e-reçete kod numarasını da almışsınızdır. Çünkü her eksikliğin sorumlusu hasta ya da o işi yapmaya gelen yakınıdır. Vallahi bu kadar değil ama daha uzatmamam gerek.

Eğitim sisteminde normal liseler tarihe karışmak üzere. Ya Fen, Ya Anadolu, Ya Meslek veya İmam Hatip. Hasbelkader üniversiteye de gittin. Bitirdin de. İş. Buldun da. Yıllarca göz, kafa, kol, bacak çürütmüşün aldığı paraya, zorunlu ilköğretimden sonra vasıfsız ibaresiyle kapağı bir yere atanlar acıyor. O ki; her türlü sosyal hayatı dışlamış, “ana babamın boynuna astığım aylık masraf yükü bitsin” diye canını dişine takmış, okulu neredeyse zamanından önce bitirmiş. Çalışkan. Başarılı. Ama atanmamış. Nerde olsa çalışmam lazım diyerek. Ne verilirse. Kurslarda, başka işlerde. Bizzat kamunun hesapladığı yoksulluk, açlık sınırlarının altında.

Dahası. Çok.

Yerel seçimlere kaldı bir ay. Dört hafta. 30 gün. Partiler, son anda partileşenler gardlarını aldılar. Belediye meclis üyeleri de belirlendi.

Partilere adaylara salvolar başladı.

Bu seçimde aday olmayan eski bir belediye başkanı ve halen meclis üyesinin bir gece tarlasındaki 41 zeytin ağacı imha edildi. Bugüne kadar böylesi görülmedi denildi.

Bir akşam üstü, eski bir parti ilçe başkanının kafe’sinin giriş kapısındaki dekoratif otlar tutuştu.

Bu arada acemilerle tecrübeli siyasetçilerin farkı ortaya çıktı. Kendisiyle ilgisi olsun olmasın her konuya atlayan ve saldıran acemilere, ciddi ithamlarda bulunulduğu halde olgun ve sağduyulu yaklaşımlarla, konuyu soğutan ustalar adeta ders verdi.

Foça’nın takımlarında, Foça’nın sporcu çocukları oynamalı diyenler, çok zor bir dönemde sahaya sürülen o çocukları, umulmayacak derecede başarılı oldukları halde desteklemeye gelmemeye inat ediyorlar. Sporun siyasetten beklediği bu olmasa gerek.

Foça’nın meydanından ara sokaklarına bir sürü seçim kondu türedi.

Ve halk yuvarlak laflar yerine net söylemler beklemeye devam ediyor. Seçim zamanı yapılan işgalleri temizleyeceğim, Foça’yı halkının, elini kolunu sallayarak gezdiği haline döndüreceğim, ona göre herkes ayağını denk alsın diyen yok. En cesaretlisi “Gereğini yapacağım” deyip geçiştiriyor.

Bu memleket hallerinde “Kim kazanır” sorusuna en doğru cevap “Adaylardan biri kazanır”. Çünkü onlar piyangoyu kazanmaya talip oldular ve bilet aldılar.

Tabii bir kesimin iddia ettiği gibi o memleket halleri dolayısıyla seçimler iptal edilmez ya da ertelenmezse.


Seyfi GÜL



2048










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)