Ünlü besteciler ülkesi Viyana
Mayıs ayının sonunda veya Haziran ayının ilk haftasında İzmir’den Viyana’ya beş gazeteci arkadaşım ile birlikte Viyana Belediyesi’nin davetlisi olarak bir foto-safari düzenliyoruz. Dört gün boyunca Viyana’yı köşe bucak gezip fotoğraflar çekeceğiz, sonra bu fotoğraflar Ankara, İstanbul ve İzmir’de sergilenecek. Biz bu hazırlıkları yaparken geçtiğimiz aylarda gittiğim Viyana izlenimlerini anlatmak istedim.
İzmir’den Viyana’ya giderken, neden hep ünlü bestecilerin bu ülkeden; Avusturya’dan çıktığını düşündüm. Joseph Haydın. Johann Strauss I, Wolfgang Amadeus Mozart ve Johann Strauss II daha niceleri. Kente geldikten sonra, insanların sanatla iç içe yaşadığını görünce, her adımda sanat eserleri, tiyatrolar, opera binaları, sinemalarla karşılaşınca anladım ki, Avusturya’da insanlar sanatın göbeğine doğuyor, müzik eşliğinde sanata “merhaba” diyor.
Mimaride sanat, sokaklarda sanat, yollarda sanat, parklarda, bahçelerde sanat. Binaların çatı katlarında heykeller var, ama sıradan değil, muhteşem heykeller, birbirleriyle yarışmışlar adeta en güzel heykeli çatıya yerleştirmek için. Balkonlarda heykel, kapı girişlerinde heykel; heykel, heykel, heykel… Heykeller, dev heykeller, heykelcikler. Viyana’yı yüzde yüz diye düşünürsek; yüzde ellisi yeşile ve heykellere ayrılmış. Sanatla bu kadar iç içe olan insanlar doğal olarak çevreye ve yeşile de düşkünler. Hava kirliliği nedir bilmiyorlar, bisiklet yolları kentin dört bir yanını sarmış. Yayalar bu yolda yürüyemez. Metroyu dört dörtlük kullanmak için yanınızda harita bulundurmanız gerekiyor. Tramvayın girip çıkmadığı sokak yok gibi. Cadde, bulvar ve meydanlarda turistlerin dışında başıboş dolaşan işi gücü olmayan kimse hemen hemen yok.
Dört gün boyunca dolaştığım sokaklarda bir iki dilenene rastladım; onlar da bulundukları bölgenin sembolü olmuşlar. Katedraller ve kiliseler adım başında karşınıza çıkıyor, bir parktan girip diğerinden çıkıyorsunuz, parkların içindeki heykelleri hayranlıkla izliyorsunuz. Müzelerine ne demeli, ya kahve kültürüne, kahveler sohbet ve okuma mekanları, okey, tavla, kağıt oyunları böyle bir gelenek yok…
Viyana Avusturya'nın başkenti ve en büyük şehri, aynı zamanda ülkenin 9 eyaletinden yüzölçümü bakımından en küçüğü. Yaklaşık iki milyon kişilik nüfusuyla ülkenin en kalabalık kenti olduğunu öğreniyoruz bize mihmandarlık yapan gazeteci İsmail Gökmen’den ve çok sayıda da Türkün yaşadığını... Kent Londra, New York ve Paris'ten sonra iki milyon nüfusuyla dünyanın en büyük dördüncü kentiyken, I. Dünya Savaşı sonrasında nüfusunun dörtte birini kaybetmiş...
Şehir merkezini gezerken, dünyanın en büyük katedrallerinden olan Stefan Kilisesi’nin önüne geliyoruz, başınızı kaldırıp bakmaya kalksanız kesinlikle sırt üstü düşersiniz. Kiliseyi fotoğraf karesine sığdırmak için birkaç sokak öteye gitmek gerekiyor. Kilisenin içine girdiğinizde ise büyülü bir dünya karşılıyor insanı. Bir tarafta ayin yapanlar, bir tarafta mum yakanlar, bir tarafta da muhteşem mimariyi izleyenler. İsmail Gökmen’e soruyorum; ”Viyana kaç günde gezilir” diye… Gülüyor; “Ağbi ben yedi yıldır karış karış dolaşıyorum, bitmez” diye yanıt veriyor. Viyana ulaşım konusunda çok rahat bir kent merkezi ve başkent. Gerek şehrin düz oluşu, gerekse çok eski ve düzenli olan metro-tramvay hatlarıyla her yere kolayca gidebilmek mümkün. Dört gün boyunca devamlı olarak metro ve tramvay hatlarını kullandık. İsmail’in otomobili ile de gezdik ama araç kullanmaya hiç gerek yok. Metroda hiç bilet kontrolü görmedik, ama gidenlere öneririm mutlaka bilet alın. Biletler otomatlardan nakit Euro, kredi kartı veya banka kartı ile alınıyor. Biletsiz yakalanmak pahalıya patlayabilir, örneklerini duyduk İsmail Gökmen’den…
Viyana’yı keşfetmek bence çok kolay, yürüyerek gezilebiliyor, dilerseniz bisiklet kiralayabilirsiniz, adım başı bisiklet durakları, gezide çok özenmiştim bisiklet duraklarına, İzmir’de bu uygulamayı başlatan Aziz Kocaoğlu’na teşekkür etmek gerekiyor, bu keyfi bize yaşattığı için. Viyana çok güvenli bir kent, gece geç saatlere kadar dolaştık, karşımıza olumsuzluk yaratacak kimse çıkmadı. Tekrar Aziz Stephan Katedraline getireceğim konuyu. Kuleye tırmanamadım, girişten en yüksek tepesine kadar merdiven var ancak sıra beklemek gerekiyor, Haziran ayı başında tekrar Viyana’ya foto-safariye gidiyoruz bu kez mutlaka tırmanacağım. Viyana’nın en önemli yerlerinden biri. Oldukça kalabalık olması sebebiyle pek rahat gezilmiyor bu nedenle sabah çok erken gelmekte yarar var diye düşünüyorum. Katedralin önünde senfoni biletleri satılıyor ve her dilde herkese hitap ediliyor. Mozart kıyafetli gençler opera bileti satıyor rahatsız etmeden, sıkmadan…
Viyana’nın saraylarıyla da ünlü bir şehir olduğunu son günümüzde öğrendik. Hofburg Sarayı, Belvedere Sarayı ve Schönbrunn Sarayı bir dahaki gidişimizde bu sarayları da gezeceğiz. Cadde ve bulvarlar üzerinde çok sayıda bisiklet durakları görmek mümkün, on binlerce bisiklet… Sessiz bir kent Viyana 23 ayrı bölgeye ayrılmış; trafikte çok disiplinliler, yayalara saygı en üst düzeyde, adım başı radar kontrolü var. Yaşamak ve yaşanmak için dizayn edilmiş bir Avrupa başkenti; yaşayanlara ne mutlu yaşananlar ise anılarda…
isikteoman@gmail.com
|