TARIMDA SAKLANAN HEGEMONYA
En kötü baskı gözlerden ve zihnimizin kavrayışından kaçıp gizlenenlerdir. Hegemonya kendisine tabi olanların dahi sorgulamadığı güçlü egemenlik şeklinde tanımlanabilir.
Örneğin 2006 yılında çıkan tohumculuk kanunu ile yerel tohumların köylüler tarafından satışı yasaklandı. Kanun köylülerin katıldığı pazarlarda henüz tam olarak uygulanmadığı için algılanamıyor. Yavaş yavaş uyandırmadan uygulamaya konuluyor. Uzun dönemde bunun çiftçileri topraklarından atmaktan pek bir farkı yok. Ancak savunucuları bu yasa ile çiftçiye kaliteli tohum sağlandığını ileri sürüyorlar.
Diğer bir konu tarımsal desteklerin şekli. Çoğunluk yetersizliği üzerinde duruyor (ki bu da doğru) ancak biçimi de çok önemli. Örneğin zeytinyağında kilo başına bir değer olarak ödeniyor. Küçük çiftçilerin çoğu bunu almıyor veya alamıyor. Bu değer iki üç misli arttırılsa ne olur? Köylüden yağı satın alan şirket ve tüccarlar alış fiyatlarını düşürürler. Kısacası bu tür bir tarımsal destek gizli olarak aslında tarım ürünlerinin ticaretini yapan ve işleyen sanayicilerin işine yarıyor.
Başka bir konu çiğ sütün kentlerde satışına getirilen engeller. Bu da topluma sağlıklı süt sağlama adına savunuluyor. Çiğ sütün sağlıklı taşınması için de kurallar getirilemez miydi? Bunun yerine yasaklamak ne oluyor? Çiğ sütün adını da değiştirip sokak sütü yapıyorlar ve aşağılıyorlar. Sanki şirketler de aynı sütü almıyor.
Köy tavukçuluğu ve kuş gribi konusuna gelince. Salgın sanki köy tavuklarından çıkmış gibi nerede ise bütün köy tavukları yok edilecekti. Çoğunluk ses çıkarmadı. Köylüler de durumu bilmediklerinden başlarını eğdiler. En fazla yok etme ekipleri geldiğinde tavuklarını sakladılar. Kuş gribinin endüstriyel büyük tavukçuluğun bir sonucu olduğunu anlayarak açıklayan çok az kişi ve kuruluş ortaya çıkmıştı.
Köylülerin ev yapımı şaraplarına getirilen kısıtlamalar da bir başka hegemonya örneği.
Şimdilerde ise tarım işletmeleri küçülmesin gerekçeleri ile yapılan bazı hazırlıklar var. Bu ise süreç içinde köylü topraklarının şirketlerin elinde toplanmasına yol açacak.
Gördüğünüz gibi saydığımız bütün konularda bir şekilde köylü ve tüketiciler kendi çıkarlarına aykırı bir şekilde koşullanmış ve felç edilmiştir. Çare bu konularda doğru bilgilerin ortaya çıkarılarak tartışılmasıdır. Köylünün kendi organik aydınları yetersiz sayıda olduğu için kent kökenli aydınların bu konularda aldatılması kolay oluyor. Sonuç hegemonyanın büyük bir zaferi oldu. Ne var ki insanlar ne kadar şartlandırılsa da içlerindeki hayal gücü ve özgürlük tutkusu tam olarak yok edilemiyor. Geç de ortaya çıksa buna güveniyoruz.
Yurt Gazetesi 27 Mart 2014
|