BİR SERGİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Foça’da Reha Midilli Kültür Merkezi önünde bir kalabalık vardı. Merakla yaklaştım. O gün “Dünya Emekçi Kadınlar” günü olduğunu öğrendim. Kapı önünde kırmızı fistanlı genç bir hanımefendi ile onun için övgülerini sayfaya döken sarışın bir hanım dikkatimi çekti. Al renkli elbisesi üzerinde mavi çiçekleri olan kadın ahaliye şöyle seslendi:
— Sergimi tüm çalışan kadınlara ithaf ediyorum. Gelecekte genç kızlarımızın daha demokrat bir ülkede yaşamalarını diliyorum. Bizim çektiğimiz sıkıntıyı onlar çekmesin…
Genç başkan kurdeleyi kestikten sonra halk akın akın salona doldu. İçeriye giren kişiler sanatçıyı soru yağmuruna tuttular. Akabinde içeceklerini yudumlarken ressama beğenilerini bildirdiler. Yoğunluk azalınca tabloların karşısına geçerek izledim.
Tuvallerde en çok göze çarpan konular iş yapan kadınlar, gezinen veya otlayan atlardı. Bulutlar, tepeler, dağlar, köyler, keçiler, koyunlar dere ve köprülerin çok iyi gözlendiğini sezmek için resimden anlamaya gerek yok. Dikkatlice bakarsanız, anlatımlar sadece dış gözlemle değil, yürekle de iyice fark edilip, beyin süzgecinden elendikten sonra beceriyle düz yüzey üzerine nasıl işlendiğini kavrarsınız. Sanatçı sözle size duyurmasa da, tablolar kendince konuşuyor. Ağaçlar arasında yürüyen iki kadın sanki günlük olayları birbirine aktarıyor gibi samimiyetle ilerliyor. Diğerinde kilim dokuyanlar, yanındakinde kış hazırlığı yapan köylü kadın göze çarpıyor. Belleri bükük çapa yapanlar gibi konular sanatçının küçük kızlığından olgun insan oluncaya dek çevresinde görüp, zihnine nakşettiği konular olmalı. Küçük çobanla konuşan yeni yetme kız belki de kendisidir. At üzerinde yola çıkan kadın heybesindeki bebesiyle annesi, komşusu ya da yakından tanıdığı biri olabilir. Bu tuval üzerinde folklorik ve kırsal yaşam öğelerini görmek olasıdır. Ressam, bayraklı kadın resmiyle kadının yüceliğini ortaya koymuştur. Birçok çerçeveyi incelerseniz Anadolu kadınının hamaratlığını, analık duygularını, iş becerisini etüt ederek, kadının elleriyle yeni bir dünya yarattığını sezebilirsiniz.
Kayalar üzerinde Göreme’nin kaya mezarlarını andıran kuş bakışı resmedilmiş tablonun önünde durup, sanatçıya bu görüntü nereyi anlatıyor diye sorduğumda;
- Köyüm Sülümenli, dedi.
Kayalık tepelerde minnacık delikleri izlerken, bir hayale daldım. Bunlar belki birer kaya mezarıydı. Onların Ferhat’ın su tünelleri olduğunu kabul edip hayale daldım. Yürüdüğüm dehlizde karşımdaki, “Kibele, Athena, ya da İda Dağı’ndaki Sarı Kız mıydı? Belki Kurtuluş Savaşı’nın Halide Onbaşı”sıydı aydınlığın ucunda görünen. Bunların hepsinden birer ışık aldıktan sonra, Uşak’taki köyünde yaşayan anasının genleriyle birleştirip, ben Anadolu’yum dercesine bizi geçmişten günümüzü taşıyan, sanatçıyla sohbete başlamadan önce içimden onu kutladım.
Tabloların kimisi durgun, kimisi hareketli. Fırça darbeleri Tarla ve köy yaşamında sakin, ağaçlarda, sularda eğilmiş, bükülmüş, kimisinde coşkulu, kimisinde taşan bir öfkeyi anlatmış sanırsınız. Bazılarında ise renklerin sema yaptığını düşünebilirsiniz. Özetle resimlerin genelinde yerellik, ana sıcaklığı Anadolu yaşantısı estetik duygularla motif motif işlenmişti. Kadın sanatçının adının Hamidiye Kurt olduğunu öğrendim. Sizlerle bir sergi hakkındaki görüşlerimi paylaştım. Dokuz Mart günü salondan ayrılırken ressamın gençlere bir serginin nasıl gezileceğini anlattığına tanık oldum.
Hey dostlar! Bugün dünya “Tiyatrolar haftası” başladı. Size tiyatrodan sinemadan, müzelerden bahsetmem gerekliydi aslında. İlçemizde bir tiyatro salonu olmadığı için bir oyun izlemeye gidemedim, üzgünüm. Fırsat bulanlar tiyatro, sinema izlemeli ki, seçim atmosferinden kurtulup dinginliğe erişebilsin. Güzel havalarda kırlara gidin. Tabiatın yüceliğini görün. Sergi, müze izlemeyi ihmal etmeyin. Bizi biz yapan yerler buralarıdır. Güzellik duygumuz çoğaldıkça moralimize ilaç gibi gelir.
|