O YAS BİTMEZ
13 Mayıs 2014 öğleden sonrası. Soma’dan acı haber geldi. Ateş düştüğü yerİ yakardı. Ki o ateş önce birli beşli rakamlarla açıklandı. Öyle ki beş diyenlere kastı var, fazla gösteriyor gözüyle kızgınlıkla bakıldı.
İzmir’deydik. Atatürk Stadı’nda. Can pazarındaydık diyecektik. (Foça Belediyespor’lu) Gençlerimiz sezon boyunca neredeyse 30 maç oynamış, yenmiş, yenilmiş, üleşmiş. Sonunda normal şartlarda önümüzdeki yıl kaldığı yerden devam etmesi gereken bir derece yapmıştı. Ama o müthiş buluş, şahane statü onları aşağı göndermişti. İhtimaller dahilinde Foça için bir mucize olmuş. Yeni bir şans kapısı çocuklarımızı Atatürk Stadı’nda son bir maça postalamıştı. Onlar sahada, Foçalılar tribünlerde, 30 maçlık emeğin kurtulması için kıvranıyordu. Olmadı Gençler hem toyluklarına, hem aşağıdan gelen bir başka 30 maçlık çabaya yenildiler. Düştüler. Bu da tabiri caizlerden bir can pazarıydı. İki takımdan birine bir fırsat doğmuştu. Biri durumu kurtarabilmişti. Biz kurtaramayanların safında eve dönüşe geçmiştik.
Soma ateşi o saatlerde an be an büyümeye başlamıştı. Resmi gayrı resmi haberler havalarda uçuşuyordu. Her saat başı artışlar onlarca açıklanmaya, Soma’dan yükselen ağıtlar memlekete yayılmaya başladı. Acı’da bir olduk, birlik olduk. Birlikte yandık.
Sonra yanan yüreklere benzin atan bir konuşmanın şokuna girdik. Kendisi yuhalanan, aracı tekmelenen, sığındığı markette bile yumruklarından söz edilen bir başbakanın haberlerini izledik. Yerde sürüklenen bir protestocuya tekme atan, eski tabirle koca bir müşavir kazındı hafızalarımıza. Daha bir yandık.
Trafo patlamış öyle olmuştu. Yangın çıkmıştı. Ömrünü madene vermiş emekli dedeler çıktı. Olmaz dediler. Trafo patlamasından bu çapta bir şey olmaz. Haklı çıktılar.
Gerçek can pazarı Soma’daydı. Onlara alt edecekleri bir rakip bir seçenek sunulmamıştı. Saha da alevden gazdan bir rakip vardı. Ve etten kemikten, bir yudum nefesten ibaretti insan. Elle tutulmayan, önlemsiz yenilmeyen o rakip yakmış, nefessiz bırakmıştı. Mücadele baştan kayıptı.
Oysa onlar yaşayabilirmiş. Öğrendik. Yaşam odaları varmış hayat kurtaran. Ama bedava değilmiş. Neredeyse tüm dünya onlar olmazsa madene girilmez demiş. Biz imza bile atmamışız. Bizde girilir demişiz. Girene yeterli eğitim verildiği bile şüpheli. Söylentiler diyor ki; “madene işçi aranırken tek şart yön levhalarını takip edebilsin, yeter. Okuma yazması bile çok gerekli değil”
İzmir’den, Manisa’dan, Balıkesir’den; dara düşmüş köylü kardeşlerimiz o ocaklarda ekmek aramaya koştular. Hazin öyküler ortaya çıktı. Ev alabilmek için, çocuğuna çeyiz yapabilmek için emekli olduğu halde tekrar acı elmasa kazma sallamaya döndüler.
Bir avuç kömür, bedenlerinden sıyrılıp akan ömür oldu.
Üç günlük yas ne ki. Resmi bir avuntu. Vicdanları rahatlatma çabası. Bu gün dördüncü gün. Bayraklar yerine çekilecek, siyahlar terk edilecek, müzik sesleri ufak ufak yükselmeye başlayacak. Eğlence, spor, tatil birer birer. Klasik cümleler. Hayat devam ediyor.
Daha önce madenlerde yaşananlar gibi. 1999’da Gölcük’te yaşananlar gibi. Büyük trafik, tren, uçak facialarından sonraki gibi. Gibi gibi gibi..
Acı kavurduğu hanelerde ömür boyu acı. Her gün yeniden alev alır. Kavurur.
Anlatmaya satırlar yetmez.
Yas orada yas.
O yas bitmez.
|