Zuhal ÖZÜGÜL
Kitaplar, kitaplar, ve bir film
Arası epeyce açıldı kitaplar yazısının. Omzumun bana oynadığı bir oyun (çıkma) hem de sağ kol, yazı yazamamanın dayanılmaz acısını gösterdi. Neyse şimdi, Çin işkencesine (fizik tedavi) başladım. Yaşasın yazabiliyorum....
Bu arada o kadar çok kitap okudum ki, toparlamakta zorlanıyorum.
Ancak, Gökdelen beni o kadar etkiledi ki hiç unutmadım ve onunla başlıyorum. Yazar J.G.Ballard. Güneş İmparatorluğu, Öteki Dünya, Çarpışma ve daha birçoklarını kaleme almış ve ne yazık ki artık yaşamıyor.
Gökdelen, 40 katlı, 2000 kiÅŸinin yaÅŸadığı, içinde insanların ihtiyacı olan her ÅŸeyin bulunduÄŸu güvenli(!) yüksek bir kent. Son katın da satılmasıyla, bina sakinleri tamamıyla yerleÅŸtiler. Gökdelen sakinlerinin tek amacı kafasını dinlemek. İşten geldikten sonra bir daha dışarı çıkmayacak, kapısını kapatacak, baÅŸkalarıyla iletiÅŸimi de olmayacak. Birkaç gün sonra, bir elektrik kesintisi tüm huzuru kaçırıyor. Kapılar açılıyor, kafalar yavaÅŸ yavaÅŸ “ne oluyor” diye dışarıya uzanıyor. Merakla bir adım atarak (her an içeriye kaçacak ÅŸekilde) etrafı incelediler. Ertesi gün küçük gruplar halinde toplandılar. Ancak elektrik sorunundan çok öteki komÅŸular incelenmeye baÅŸlandı. Zaten “alttakiler ve üsttekiler” diye ayrılmışlardı. Alttakilerin bazı ÅŸikayetleri vardı. Üstten atılan kırık ÅŸiÅŸeler, çöpler ve gürültüleri. Ertesi gün grup biraz daha büyüdü ve bir kiÅŸi (çok bilmiÅŸ) kendini baÅŸkan ilan etti. Üsttekilere kibarca uyarı yapmaya karar verildi. Üsttekiler bunu çok ciddiye almadılar. Alttakiler haksızlığa gelemezlerdi. Madem kibarlıktan anlamıyordu üsttekiler, baÅŸka türlü anlatmasını da bilirdi alttakiler. Evlerdeki vurucu, kesici aletleri toplamaya baÅŸladılar. Beyzbol sopaları, duvardaki süs tüfek ve kamalar elden geçti. Gruplar gittikçe büyüyerek ve kinlenerek savaÅŸmaya hazırlandılar. Elektrik çoktan gelmiÅŸti. Ancak ÅŸimdi amaç ötekilere bir ders vermekti. Bundan sonraki süreci anlatmaya dilim varmıyor. Åžiddet, gittikçe artan canavarlaÅŸma, insanın zombiye dönüşmesi. Ben okurken sık sık ara verdim; “insan nasıl böyle vahÅŸileÅŸir” diye düşündüm. Unutmadan ekleyeyim, bu ÅŸiddet sürecinde insanlar iÅŸlerine gidip geldiler, hiç kimsenin polise haber vermek, suçluları bulmak gibi bir düşüncesi olmadı. Sanki, bunu yaÅŸamaları gerektiÄŸine hepsi inanmışlardı. Gerçekten de baÅŸladığı gibi bitti. Ben de, akıl almaz vahÅŸeti sarsılarak ama merakla okuyarak sona geldim.
Televizyonlarda gökdelen katların satışlarını gördükçe kıs kıs gülüyorum. Hele Türkiye’de, hoÅŸgörünün gittikçe azaldığı ülkede, alttakiler üsttekilere nasıl tahammül edecekler diye düşünüyorum. Gökdelenlerden de uzak durun, derim.
Bugünlerde, Soma katilinin İstanbul’da 70 katlı Gökdelen inÅŸa ettiÄŸini okudum. Düşündüm de, o beklenen İstanbul depreminde ayakta kalacak mı? Demirden, betondan, çelikten çala çala yapılan binadan hayır gelmez. NOKTA.
“Galiz Kahraman”ı elime alırken, düşünceli biraz da sıkıntılıydım. İ.Oktay Anar, acaba daha önceki kitapları gibi zor okunan bir kitap mı yazdı? Gerçekten zorlanmıştım, onları okurken.
Romanın kahramanı, KasımpaÅŸa doÄŸumlu İdris Âmil (daha sonra Efendi) tüm yaÅŸamı boyunca didinerek bir yerlere gelmeÄŸe uÄŸraşıyor. Cahil, ÅŸakÅŸakçı, saman altından su yürütme, baÅŸkalarını gammazlama karakterinin baÅŸ unsurları olduÄŸu için her deneyiminde tepeteklak düşmesini bir türlü kendisi de anlamıyor. ArkadaÅŸları haydutlar, sarhoÅŸlar, kısacası sokaktan adamlardı. Aslında, sevdiÄŸi Mualla ile evlenmektir tek isteÄŸi. Mualla’nın ise bundan haberi yok, olsa da ciddiye almayacaktır. Okurken bazen kıs kıs güldüğüm, bazen de kahkaha attığım oldu. Sevdim bu romanı.
Uzun zamandır beklediÄŸim ve okumaktan zevk aldığım yazarım Ayfer Tunç “Dünya AÄŸrısı”nı sundu bana. NeÅŸeyle aldım. Okudukça bir ağırlık bastı, bir hüzün, bir çaresizlik içine düştüm. Romanın kahramanı MürÅŸit’e hem kızıyor, hem de onu anlıyorum. Okurken “Off, bir ÅŸeyler yap” diye söyleniyordum. Evet, MürÅŸit kendine, yalnız kendine bir dünya yaratmış. Ağır, çekilmez bir yaÅŸam. Onu anlıyorum; çünkü gençliÄŸindeki gelecek planlarını gerçekleÅŸtiremiyor. İstanbul’da üniversite öğrenimini babasının ölümü üzerine bırakıyor. Bu yüzden her zaman kaçmak istediÄŸi sevmediÄŸi bu taÅŸra kasabasına dönmek zorunda kalıyor. Annesi ve kardeÅŸlerinin bakımı için babasının iÅŸlettiÄŸi oteli üstleniyor. Hiç istemediÄŸi bir iÅŸi yapan insanın yaÅŸamı baÅŸlıyor. Mutsuz, yeniliklere kapalı, içine kapanmış, karısı ve çocuklarına uzak bir karakter. TaÅŸra kasabası çok kasvetli, otel müşterileri fakir, taÅŸra sakinleri çaresiz, gerçekten “hava kurÅŸun gibi ağır”. MürÅŸit’in oÄŸlu Barış, babasının tam tersi bir karakter. Babasını hareketlendirmeye uÄŸraşıyor. “Oteli düzeltelim, iyi müşterileri çekelim” önerilerini babası dinlemiyor. Zaten babasının kuvveti yok. Baba oÄŸul çarpışmaları sıklaşıyor.
Neden okunmasın? Acı gerçeklerden kaçamayız....
Bitirirken bir filmi de sıkıştırayım.
Suudi Arabistan’da ülkenin ilk kadın sinemacısı Haifaa Al-Masour’un çektiÄŸi bir film WADJDA (VECİDE). Vecide 11 yaşında, Riyad’da yaşıyor. Kızlar okuluna gidiyor. Televizyonlarda gösterilen, modern Riyad’la ilgisi olmayan arka sokaklarını görüyoruz kentin. Her taraf inÅŸaat içinde tozlu, taÅŸlı. Vecide oldukça modern ve akıllı. Kızlar, simsiyah, upuzun manto giyiyorlar. Kadınların yüzlerini örtmeden dışarı çıkmaları yasak. Kadınların araba kullanmaları yasak, seçme seçilme hakları yok. Vecide arkadaşı Abdullah’ın ve diÄŸer erkek çocukların bisikletlerine gıpta ediyor. Ailesine bisiklet istediÄŸini söylediÄŸinde, ona yasaklar anlatılıyor. Gözüne kestirdiÄŸi bir bisikleti (kırmızı) satın almak için para biriktirmeÄŸe baÅŸlıyor. Çok giriÅŸken. Aşıkların mektuplarını taşıyor, ücretli. Bileklikler yapıp satıyor. Okulda Kuran okuma yarışmasına katılarak, (kazanana para ödülü var) bisikleti alabileceÄŸini düşünüyor. Evde ise annesi üzgün. Babası, bir erkek çocuk için bir kez daha evleniyor. Dört kadın alma hakları (!) var. Balkondan babanın düğününü izlerken annesi sürprizi gösteriyor. Kırmızı bisiklet. Daha sonra Vecide’yi bisikletin üstünde eteklerini ve eÅŸarbını uçururken mutlu görüyoruz. Bu mutluluÄŸun sürmesini istiyorum. Vecide’ye güç diliyorum. Hiç ümidim olmasa da Vecide’lerle baÅŸlar özgürlük. Belki bir ÅŸeyler olabilir bu yasaklar ülkesinde.
Son sayılara göre Türkiye’de, çocuk gelinler 3 yılda 130 bin, 4 yılda 181bine ulaÅŸmış. Vecide bisiklet için çaba gösterirken bizimkiler evlilik, çocukla uÄŸraşıyorlar. Onlara çocukluklarını, genç kızlıklarını yaÅŸamak yasak. Nerede Vecide’ler?
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
Arası epeyce açıldı kitaplar yazısının. Omzumun bana oynadığı bir oyun (çıkma) hem de sağ kol, yazı yazamamanın dayanılmaz acısını gösterdi. Neyse şimdi, Çin işkencesine (fizik tedavi) başladım. Yaşasın yazabiliyorum....
Bu arada o kadar çok kitap okudum ki, toparlamakta zorlanıyorum.
Ancak, Gökdelen beni o kadar etkiledi ki hiç unutmadım ve onunla başlıyorum. Yazar J.G.Ballard. Güneş İmparatorluğu, Öteki Dünya, Çarpışma ve daha birçoklarını kaleme almış ve ne yazık ki artık yaşamıyor.
Gökdelen, 40 katlı, 2000 kiÅŸinin yaÅŸadığı, içinde insanların ihtiyacı olan her ÅŸeyin bulunduÄŸu güvenli(!) yüksek bir kent. Son katın da satılmasıyla, bina sakinleri tamamıyla yerleÅŸtiler. Gökdelen sakinlerinin tek amacı kafasını dinlemek. İşten geldikten sonra bir daha dışarı çıkmayacak, kapısını kapatacak, baÅŸkalarıyla iletiÅŸimi de olmayacak. Birkaç gün sonra, bir elektrik kesintisi tüm huzuru kaçırıyor. Kapılar açılıyor, kafalar yavaÅŸ yavaÅŸ “ne oluyor” diye dışarıya uzanıyor. Merakla bir adım atarak (her an içeriye kaçacak ÅŸekilde) etrafı incelediler. Ertesi gün küçük gruplar halinde toplandılar. Ancak elektrik sorunundan çok öteki komÅŸular incelenmeye baÅŸlandı. Zaten “alttakiler ve üsttekiler” diye ayrılmışlardı. Alttakilerin bazı ÅŸikayetleri vardı. Üstten atılan kırık ÅŸiÅŸeler, çöpler ve gürültüleri. Ertesi gün grup biraz daha büyüdü ve bir kiÅŸi (çok bilmiÅŸ) kendini baÅŸkan ilan etti. Üsttekilere kibarca uyarı yapmaya karar verildi. Üsttekiler bunu çok ciddiye almadılar. Alttakiler haksızlığa gelemezlerdi. Madem kibarlıktan anlamıyordu üsttekiler, baÅŸka türlü anlatmasını da bilirdi alttakiler. Evlerdeki vurucu, kesici aletleri toplamaya baÅŸladılar. Beyzbol sopaları, duvardaki süs tüfek ve kamalar elden geçti. Gruplar gittikçe büyüyerek ve kinlenerek savaÅŸmaya hazırlandılar. Elektrik çoktan gelmiÅŸti. Ancak ÅŸimdi amaç ötekilere bir ders vermekti. Bundan sonraki süreci anlatmaya dilim varmıyor. Åžiddet, gittikçe artan canavarlaÅŸma, insanın zombiye dönüşmesi. Ben okurken sık sık ara verdim; “insan nasıl böyle vahÅŸileÅŸir” diye düşündüm. Unutmadan ekleyeyim, bu ÅŸiddet sürecinde insanlar iÅŸlerine gidip geldiler, hiç kimsenin polise haber vermek, suçluları bulmak gibi bir düşüncesi olmadı. Sanki, bunu yaÅŸamaları gerektiÄŸine hepsi inanmışlardı. Gerçekten de baÅŸladığı gibi bitti. Ben de, akıl almaz vahÅŸeti sarsılarak ama merakla okuyarak sona geldim.
Televizyonlarda gökdelen katların satışlarını gördükçe kıs kıs gülüyorum. Hele Türkiye’de, hoÅŸgörünün gittikçe azaldığı ülkede, alttakiler üsttekilere nasıl tahammül edecekler diye düşünüyorum. Gökdelenlerden de uzak durun, derim.
Bugünlerde, Soma katilinin İstanbul’da 70 katlı Gökdelen inÅŸa ettiÄŸini okudum. Düşündüm de, o beklenen İstanbul depreminde ayakta kalacak mı? Demirden, betondan, çelikten çala çala yapılan binadan hayır gelmez. NOKTA.
“Galiz Kahraman”ı elime alırken, düşünceli biraz da sıkıntılıydım. İ.Oktay Anar, acaba daha önceki kitapları gibi zor okunan bir kitap mı yazdı? Gerçekten zorlanmıştım, onları okurken.
Romanın kahramanı, KasımpaÅŸa doÄŸumlu İdris Âmil (daha sonra Efendi) tüm yaÅŸamı boyunca didinerek bir yerlere gelmeÄŸe uÄŸraşıyor. Cahil, ÅŸakÅŸakçı, saman altından su yürütme, baÅŸkalarını gammazlama karakterinin baÅŸ unsurları olduÄŸu için her deneyiminde tepeteklak düşmesini bir türlü kendisi de anlamıyor. ArkadaÅŸları haydutlar, sarhoÅŸlar, kısacası sokaktan adamlardı. Aslında, sevdiÄŸi Mualla ile evlenmektir tek isteÄŸi. Mualla’nın ise bundan haberi yok, olsa da ciddiye almayacaktır. Okurken bazen kıs kıs güldüğüm, bazen de kahkaha attığım oldu. Sevdim bu romanı.
Uzun zamandır beklediÄŸim ve okumaktan zevk aldığım yazarım Ayfer Tunç “Dünya AÄŸrısı”nı sundu bana. NeÅŸeyle aldım. Okudukça bir ağırlık bastı, bir hüzün, bir çaresizlik içine düştüm. Romanın kahramanı MürÅŸit’e hem kızıyor, hem de onu anlıyorum. Okurken “Off, bir ÅŸeyler yap” diye söyleniyordum. Evet, MürÅŸit kendine, yalnız kendine bir dünya yaratmış. Ağır, çekilmez bir yaÅŸam. Onu anlıyorum; çünkü gençliÄŸindeki gelecek planlarını gerçekleÅŸtiremiyor. İstanbul’da üniversite öğrenimini babasının ölümü üzerine bırakıyor. Bu yüzden her zaman kaçmak istediÄŸi sevmediÄŸi bu taÅŸra kasabasına dönmek zorunda kalıyor. Annesi ve kardeÅŸlerinin bakımı için babasının iÅŸlettiÄŸi oteli üstleniyor. Hiç istemediÄŸi bir iÅŸi yapan insanın yaÅŸamı baÅŸlıyor. Mutsuz, yeniliklere kapalı, içine kapanmış, karısı ve çocuklarına uzak bir karakter. TaÅŸra kasabası çok kasvetli, otel müşterileri fakir, taÅŸra sakinleri çaresiz, gerçekten “hava kurÅŸun gibi ağır”. MürÅŸit’in oÄŸlu Barış, babasının tam tersi bir karakter. Babasını hareketlendirmeye uÄŸraşıyor. “Oteli düzeltelim, iyi müşterileri çekelim” önerilerini babası dinlemiyor. Zaten babasının kuvveti yok. Baba oÄŸul çarpışmaları sıklaşıyor.
Neden okunmasın? Acı gerçeklerden kaçamayız....
Bitirirken bir filmi de sıkıştırayım.
Suudi Arabistan’da ülkenin ilk kadın sinemacısı Haifaa Al-Masour’un çektiÄŸi bir film WADJDA (VECİDE). Vecide 11 yaşında, Riyad’da yaşıyor. Kızlar okuluna gidiyor. Televizyonlarda gösterilen, modern Riyad’la ilgisi olmayan arka sokaklarını görüyoruz kentin. Her taraf inÅŸaat içinde tozlu, taÅŸlı. Vecide oldukça modern ve akıllı. Kızlar, simsiyah, upuzun manto giyiyorlar. Kadınların yüzlerini örtmeden dışarı çıkmaları yasak. Kadınların araba kullanmaları yasak, seçme seçilme hakları yok. Vecide arkadaşı Abdullah’ın ve diÄŸer erkek çocukların bisikletlerine gıpta ediyor. Ailesine bisiklet istediÄŸini söylediÄŸinde, ona yasaklar anlatılıyor. Gözüne kestirdiÄŸi bir bisikleti (kırmızı) satın almak için para biriktirmeÄŸe baÅŸlıyor. Çok giriÅŸken. Aşıkların mektuplarını taşıyor, ücretli. Bileklikler yapıp satıyor. Okulda Kuran okuma yarışmasına katılarak, (kazanana para ödülü var) bisikleti alabileceÄŸini düşünüyor. Evde ise annesi üzgün. Babası, bir erkek çocuk için bir kez daha evleniyor. Dört kadın alma hakları (!) var. Balkondan babanın düğününü izlerken annesi sürprizi gösteriyor. Kırmızı bisiklet. Daha sonra Vecide’yi bisikletin üstünde eteklerini ve eÅŸarbını uçururken mutlu görüyoruz. Bu mutluluÄŸun sürmesini istiyorum. Vecide’ye güç diliyorum. Hiç ümidim olmasa da Vecide’lerle baÅŸlar özgürlük. Belki bir ÅŸeyler olabilir bu yasaklar ülkesinde.
Son sayılara göre Türkiye’de, çocuk gelinler 3 yılda 130 bin, 4 yılda 181bine ulaÅŸmış. Vecide bisiklet için çaba gösterirken bizimkiler evlilik, çocukla uÄŸraşıyorlar. Onlara çocukluklarını, genç kızlıklarını yaÅŸamak yasak. Nerede Vecide’ler?
Zuhal ÖZÜGÜL
"Zuhal ÖZÜGÜL" bütün yazıları için tıklayın...
