Yaşlı karadut
Heyecanla koştum yaşlı karadut ağacının yanına. Çok sıcak bir yaz geçirmiş olmanın bezginliğine bürünmüş öylece duruyordu eski tulumbanın yanında. Önünü ardını, sağını solunu dolandım, tanıdık bir şey, bir işaret aradım. Neydi aradığım? Tanıdık bildik, ama adı konulmamış şeyler. Birkaç fotoğraf karesine ise hiç sığmayacak şeyler.
Yaşanmışlığın anısına sahip çıkışın bellek yanılsamasıydı belki! Yaşadığımız sokakları adımlamak zamanı sorgularken görünür olmanın karşılığı olsa gerek. Bir ağacı, çeşmeyi, duvarı şahit tutmak, zamanla aramızda bir bağ kurmak sanki! Hep varlık sorgusu. Hep.
Duyumsadığımız, içimize çok şey söyleyen ama elle tutamadığımız gönül gözümüzün gördükleri vardır ya, işte o görünmez gel gitleriyle oyalandım ağacın etrafında. Yaşlı dut ağacı dile gelse dökecek eteğindekileri de, suskun işte! Yapraklarını sarartmış, ölümü bekleyen pörsümüş nine gibi bekliyor küflü tulumbayı. Uzun sürerdi ellerimi boyayan meyveciklerinin mevsimi. Üstü başı kirlettiği için elini sürmezdi pek kimse. Tadını bilen eski tüfekler bir iki karadut koparmadan geçmese de yanından, gençler umursamazdı pek. Koparması da kolay değildi ki mübareğin! Ekşi karadutun meyvecikle sap arasındaki bağ çok kalındır koparabilene aşk olsun. Biraz sertçe tutayım desen elini boyar taa kollarına doğru akar dutun suyu. Hani şu ağız mürekkebi yapılan karaduttur bu. Pek şifalıdır; ağız içi yaralarına dişeti hastalıklarına iyi geldiği söylenir.
Kaç dut mevsimi karadut şurubu yapmak istemişimdir…
Ona yakındı benim evim. Üç teker bisikletimle neredeyse her gün geçerdim önünden. Karadutu sert sapından koparabilmek için yanımda makas taşıdığım vakidir. Ne yapıp edip üstümü başımı dut lekesi yapardım ama bir avuç bile toplayamazdım! Yaşlı ağaç fazlasını vermezdi, saklardı yaprakları arasına o ekşi meyveciklerini!
Bin bir anıyı uyandıran duygularla dokundum gövdesine eski dostun. Tulumbaya sordum; “suyu çekilmiş değirmen gibi hayaletlerinizle baş başa kalmışsınız, nedir bu haliniz niye kurudunuz“ diye. Hafiften hışırdattı yapraklarını, belli ki hasbi hal edecek mecali yok. Sıcaktı. Tam da öğlen sıcağı…
Siz, bilirsiniz onu.
Hani şu Phokaia kent kazılarında çıkan mezarların yol çalışması nedeniyle üzerinin örtüldüğü cadde, Sevgi Caddesi. İşte o caddeye tepeden bakan Akkayalar’a paralel yoldadır karadutun yeri. Küflü tulumbasıyla yan yana yarenlik ederler bildim bileli. Foçalı eski yaşlıların anılarını dinlerdim o ağaca değin. Nice sevgilinin, nice gelin kaynananın, eltinin, görümcenin dedikodusuna şahittir yaşlı karadut.
Suskundu o gün.
Ne sorduysam cevapsız bıraktı…
www.ascifok.com
|