ISSN 1308-8483
AMSTERDAM'da SONBAHAR KAÇAMAĞI / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER    
  Yayın Tarihi: 29.11.2014    


AMSTERDAM'da SONBAHAR KAÇAMAĞI


Kasım ayının ilk haftasında Amsterdam'daydım. Sonbahar kaçamağı... Kent, ilk önce geniş caddelerin etrafındaki, yaprakları sarıdan kırmızıya dönmüş ağaçlar ile beni selamladı.Kendi yollarında, sayıca çok fazla olan bisikletlileri hayranlıkla selamladım. Ağaçların suya yazılmış izleri beni büyüledi. Tüm bunlardan sonra bu izlenimlerim kentle ilgili tam notu hak ediyordu. Sanırım Amsterdam'da hazan mevsimi farklıdır demek fazla olmaz. Belki de kent Avrupa başkentleri arasında kendi yaşam modelini yaratmış en özgün kent. Hüzün ve coşku kolkola geziyor Amsterdam'da...









Kent, bisikletli yaşam modeli, "coffe shopları", "smart cafeleri", neredeyse çatıları birbirine değecek kadar yaklaşmış sarhoş evleri, dünya mutfağının lezzetli yemeklerini sunan restoranları, tasarım dükkanları, kanalları, müzeleri ve çok sayıda ilginç aktivite ile ziyaretçileri için bir cennet.





Amsterdam'da ziyaret edilmesi gereken tüm yerlerin hemen hepsi birbirine yürüme mesafesinde. "Aaa şehri ne kolay öğrendim" dediğiniz noktada sorun başlıyor. Şehrin merkezinde üç büyük kanal var ve kanallar daire biçiminde yerleşmiş. Ara sokakları gezmeye başladığım noktada yolumu kaybetmeye başladım. Konuştuğum herkes bunu çözebilmek için zamana ihtiyaç olduğunu söyledi. Ben de şehri öğrenmenin en iyi yolunun kaybolmaktan geçtiğini bilen biri olarak şehrin tadını çıkarmaya çalıştım.

Kent'teki ulaşım için en çok kullanan araç herkesin bildiği üzere bisiklet. Ciddi olarak bisiklet park problemi var. Bisikletin üzerinde, o yoğun bisiklet trafiğinin içinde yemeklerini yiyor, telefonda konuşuyor, mesaj çekiyor, çocuklarını taşıyorlar.

Bu konuda çok yetenekli olduklarını söylemek hiç ama hiç fazla olmaz.





Kendimi iyi bir bisiklet binicisi olarak düşünürdüm. Elbette Amsterdam'a gidip bisiklete binmemek olmaz. Ben Amsterdam'da Ayşen'in misafiriydim. Ayşen ve ben bisikletle şehir merkezine gittik. Karabasan gibiydi... Yayayı, bisikletliyi, tramvayı, arabayı kontrol etmek durumunda kalmak beni çok ama çok yordu. Bir sürü yanlış yaptım. Amsterdam'ın merkezinde bisiklet kullanmakla başka bir şehirde bisiklet kullanmayı karıştırmamak gerek. Bence benim gibi turistlere Amsterdam'ın büyülü parklarında bisiklet kullanmak yakışır.

Hollanda'nın büyük bir kısmı deniz seviyesinin altındaymış. Düz bir ülke. Dağı yok. Kaynaklarda en yüksek noktasının bir tepe olduğu söyleniyor.Tüm ülkede bisikletin yoğun olarak kullanılmasının en önemli sebebinin bu düzlük olduğu da belirtildi.



Kentte ulaşım oldukça kolay. Tramvay, otobüs ve tren tıkır tıkır işliyor. Kentin merkezi oldukça küçük. Bu da kentin ziyaretçileri için önemli bir avantaj. Ama, Amsterdam'ın çok küçük olduğu söylenemez. Bir milyonun üzerinde nüfusu varmış. Büyük ve küçük kanalları ile Amsterdam kuzeyin Venedik'i olarak tanımlanıyormuş. Kente çok yakışan 1500 civarında köprüden söz ediliyor.

Kanallar boyunca sıralanan evler iki boyutlu gibi gözüküyor. Evlerde gözle görülür bir çarpıklık var. Uyumlu ve yakışan bir çarpıklık... Şarkı söyleyen kol kola girmiş sarhoş adamlar gibi.. Neşeli evler..


Edam Amsterdam'a yaklaşık bir saat mesafede bir kasaba... Benim favori listemde yerini alanlardan...

Amsterdam'ın yakın çevresindeki kasabaları da ziyaret etme şansım oldu. Gittiğim her kasabanın kendine ait bir mimarisi var. Amsterdam'ın sarhoş evleri ile kasabalardaki pasta evler şirinlikte yarış içindeydi.


Volendam. Yine Amsterdam'a yakın okyanus kıyısında bir kasaba... Çok sevimli ama bir o kadar da turistik...


Marken... Çok küçük bir kasaba... Kasaba olduğuna inanması zor. Okyanus kıyısına kurulmuş film platosu gibi...


Marken


Volendam


Marken... Yenilesi değil mi?

Amsterdam'daki çok sayıdaki müzeden bahsetmeden bit pazarlarından bahsetmek ne kadar doğru olur bilemem ama... Galiba benim sıralamamda bit pazarları müzelerden önce yerini aldı.

Amsterdam ikinci el cenneti... Çok sayıda bit pazarı var. Kentin ziyaretçileri için gerçekten ilginç bir deneyim. Londra'da yaşadığım süre içinde çeşitli projeleri destekleyen ikinci el dükkanlara uğramak rutinimin bir parçasıydı. Aslında ciddi bir eğlence..

Amsterdam'daki hem pazarlarda hem de büyük dükkanlardaki ikinci el ürünler turistlerin ilgi odağı yani bendenizin de.. Örtüden bardağa ayakkabıdan eşarba aklınıza gelen her türlü ürünü bu pazarlarda bulmak mümkün. Çok sayıda üründe aklımın kaldığını itiraf etmeliyim. Bit pazarlarından başka bir de ikinci el ürün satan "Vintage" dükkanlar var. "Vintage"i belki "klasikleşmiş" olarak çevirmek mümkün. Gidecek olanlara tavsiyem ikinci el satan bu dükkanları mutlaka ziyaret etmeleri. Yani benim gibi ellili yaşlarında olanların annelerinin, anneannelerinin giysileri vintage oluyor. Yok yok anneanne giysileri antika...

Bu bit pazarlarından birinde uzaktan çok şık bir bot gördüm. Hani şu kankan kızlarının giydiği botlardan... Koşarak tezgaha yaklaştım. Kendi standartlarımdan daha yüksek fiyatı kafamda belirleyerek satıcıya botların fiyatını sordum. Satıcı astronomik bir rakam söyledi. Meğer Victorya dönemine aitmiş... Gözlerim botların üzerine takılı olarak tezgahtan uzaklaştım. Vintage ve antika ayrımını iyi yapmak gerek.


Ayda bir kere kurulan çok büyük bir bit pazarı var. Bit pazarında yer satın alarak evinizdeki eşyayı getirip burada satma şansınız var. İnsanlar ellerinde pazar arabaları ile bit pazarına gidiyor. Buralardan alışveriş yapıp ev bile döşemek mümkün. Hem de çok zevkli evler.. Bu fotoğrafı bit pazarına gitmek için beklerken çektim.

Hollanda deyince yel değirmenlerinden söz etmeden olmaz. Amsterdam'ın içinde bir tane yel değirmeni varmış. Ben bir diğerini Amsterdam'a yakın kasabalardan olan Haarlem'de gördüm. İşte Haarlem'deki bir yel değirmeni...


Yel değirmenini görünce insan bu görüntüyü tamamlayacak olan Hollanda köylüsünü de görmek istiyor. Hani ayağında tahta saboları, hafif kilolu, önünde önlüğü olan güleç bir Hollandalı kadın... Ama gerçek Hollanda köylüsünü görmek mümkün olmadı. Kartondan yapılmış köylü kıyafetlerinin arkasına geçerek bir Hollanda hatırası çektirmek mümkün. Her şey turizmin hizmetinde..

Hollanda'nın, eşcinsel evlilik, esrar kullanımı, fahişelik gibi konulara karşı çok hoşgörülü politikaları var. Bu hoş görü ne alkol tüketimini ne sigara ne de esrar tüketimini artırmış. Esrar satışı yapılan Coffe Shopların ziyaretçisi yine turistler. Sokakta sigara içen çok az insan gördüğümü söylemeliyim.

Bisiklete binmek yaşamın önemli bir parçası.Bilmiyorum bu nedenle mi pek kilolu insan yok. Şimdi bir başka popüler spor ise koşmak. Genç, yaşlı, çoluk çocuk herkes koşuyor. Nasıl koşulması gerektiğini öğreten bir çok kurs var. Ben de her yaştan insanın koştuğu bir pazar koşusuna tanık oldum. Sırada pazar koşusunu birlikte izlediğim iki çocuk fotoğrafı..





Amsterdam tam bir müze cenneti. Çok saygın müzelerin yanında seks müzesi, lale müzesi, işkence müzesi, gemi müzesi, çocuklar için fen müzesi gibi eğlenceli müzeler de var. Giriş ücretlerinin bizim için oldukça pahalı olduğunu söylemeliyim.

Paylaşmak istediğim bir başka yer Amsterdam Kütüphanesi. Misafiri olduğum Ayşen sayesinde orayı da ziyaret etme şansım oldu. Turistler de dahil olmak üzere herkesin rahatlıkla girebildiği bir kütüphane. Gerçekten görülesi.

Amsterdam sunduğu olanaklarla tekrar tekrar gidilesi bir kent. Bir kez daha yolumu düşürmek isterim.

Hollandaca, müziği ile insanın kulağına çok hoş gelen bir dil değil. Ancak bu dile ilişkin ilginç bir bilgiyi paylaşmak isterim. Güney Afrika'da konuşulan Africaan dili ile 17. yüzyılda konuşulan ya da eski Hollandaca aynı dilmiş. Bunun nedeni Güney Afrika'nın Hollanda'nın sömürgesi olmasıymış.

Bir başka bilgi ise yalnız kadınların birlikte yaşadığı çok özel bahçeleri olan "hofjes" adı verilen evler. Haarlem Amsterdam'a trenle onbeş dakika mesafede bir kasaba. Gotik tarzdaki mimarisi ve sözünü ettiğim evleri ile ünlü. Bu evlerin hikayesi oldukça eskiye dayanıyormuş. Yalnız kadınların yaşadığı bu evler bahçeleri ile ünlüymüş.



Ziyaret ettiğim bir başka kasaba Delft... Gittiğimde oldukça soğuktu. Çok tadını çıkararak gezemedim. Delft meşhur mavi seramikleri ile meşhur. Bir iki fotoğraf da oradan...







Amsterdam'da keyifli bir on gün geçirdim. Canlı bir kültür hayatı var. Çok yaşanılası bir kent. Bu geziyi manevi kızım gibi kabul ettiğim Ayşen'in sağladığı olanaklarla gerçekleştirdim. Ayşen, Amsterdam'da doktora tezini yazıyor. Onun şahane evinde kaldım. Ona da buradan tekrar teşekkür etmek istiyorum.



FOÇA, 27 KASIM 2014


Güzin TÜMER



2757










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)