14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ VE AŞKIN DİYALEKTİĞİ!
“Sanat kendini açarken sanattır, Aşk da kendini gizlerken aşktır. Gizlilikte iletişim işte bütün mesele bu oysa aşk bütün gizemiyle saklanırken insanın en çıplak olduğu bir alandır. Bu noktada iletişimin tek yolu karşılıklı soyunmak mıdır?”
Yukarıda okuduğunuz satırlar edebiyat ve düşün adamı, bilge bir denemeci olan Afşar Timuçin’in son kitabı, AŞKIN DİYALEKTİĞİ’nden bir alıntı.
Karşılıklı soyunmak fikri sizlere nasıl geliyor?
Bütün maskelerimizden arınarak karşımızdakine kendimizi olduğumuz gibi gösterme cesaretini acaba kaçınız yapabilirsiniz?
Erklerini kaybetmek uğruna bunu başarabilenler mutlaka vardır ve onlar ne erkek nede kadın kimlikleriyle değil sadece insan kimlikleriyle soyunmuş insanlardır.
Kimilerine göre, aşkı çılgınca yaşayanlar kendi içlerinde bir isyanı yaşarken, fazla gerçekçi veya geçmişte aşk travmaları yaşayanlar, sürekli bir şekilde gerçeklerden dem vurur durular, çünkü akılcılık güvenlidir, aşk cesaret işidir ve cesaret tehlikelidir, oysa aşk güvenli topraklarda bitmez ve aşık bunların hiçbirine kulak asmaz, “…kendi dışında başkaldırmayı sürdürür ve aşık tartışmaz, yalnızca savunur. Bu yüzden her aşık kendine ve başkalarına karşı bir elimde değil formülü oluşturmaz mı?
Aşk toplumsal düzeyde bir karşı çıkıştır. Aşık olmak kınanmayı göze almak demektir. Aşk gerçekte herhangi bir kişiden olağanüstü bir kişi yaratmaktır. O bir yüceltme edinimidir. Tartışmadan yüceltme eğilimidir..”
İşte bu yüzdendir ki biri romantizmini, çılgınlığını kulaklarını her şeye tıkamış yaşarken, diğeri sürekli akılcı konuşup, ukalalık yaptığından “Aşkın gözü kördür” ve nankördür lafı buradan çıkmıştır.
“Aşkın gözü kör olduğundan aka da konar boka da” lafı da bunlardan biridir.
“..Çünkü AŞK genellikle tek başına yaşanan bir edinimdir.
Ve baştan sona bir saplantıdır, ama tatlı bir saplantı.”
“…Bir başka deyişle aşk zordur zorun yakıcı havasında uzun süre kalmak düpedüz can yakar, aşkın o son derece gerilimli ruhsallığını sonsuza kadar sürdürebilmek olası değildir. Dikkat gibi aşk da belli bir süreden sonra yormaya ya da daha doğrusu yorulmaya başlar...”
Aşk gerilimlerle sürerken içten içe çözülmeler başlamadan hemen evlenilir ki bu işte sonun başlangıcıdır, ama hepimiz bu hataya nedense düşeriz, hele aramızda bu konuda ciddi ahmaklar vardır ve aynı hataya birkaç defa daha düşerler. Ha..ha.haaaa..
Bakalım sonra neler oluyormuş, Afşar hoca ne diyor;
“Aşık ya bir şeylerden yorulmuş ya da bir şeylere alışmıştır. Kavuşamamışsa yorulmuş kavuşmuşsa alışmıştır. Gerilim yerini gevşekliklere yani alışkanlıklara bırakmaya doğru gider…
Alışkanlıkla sağlanan kolaylıklar aşkı öldürür. Bir başka deyişle kavuşmanın öldürücü koşulları aşkın sonunu getirir.”
İşte bu sebepten dolayı evli çiftlerin 14 Şubat sevgililer günü ile uzaktan yakından hiçbir ilişkisi olamaz, onların Evlenme yıldönümleri var ya!
Sonuçta evlilikle biten aşk bir yana, birliktelikler acılarla, sevinçlerin iç içe geçtiği bir serüven olarak devam eder gider ama anılarda kalan aşka ne olur acaba? Hocam diyor ki “..Anılaşmak yarı yarıya hiçliğe gömülmektir.Aşklar anılara dönüşürler ve anılarda bilincin oluşum koşulları çerçevesinde kendi kendilerine sürekli dönüşürler, ve sonunda tanınmaz olurlar.”
“..Aşkın ölümü acıdır ama her ölüm gibi kendini çabuk unutturur.
Çünkü evrendeki her şey ölüme değil yaşama göre düzenlenmiştir.”
İşte her iki taraf içinde tanınmaz hale gelen Aşk için Sevgililer günü de ne oluyor..!
Bu düpedüz karşılıklı bir iki yüzlülük bir kandırmaca değil midir?
Allah aşkına… uzun yıllar ama acı ama tatlı bir sürü şeyi paylaştığınız karınızı kocanızı bu günde rahat bırakın ne olur!
Siz en iyisi sabah kalkınca, bunca sene birbirinize katlandığınız için, birbirinizin dostça elinizi sıkıp tebrik edin, Çünkü bu bir başarıdır!
Gelelim aşk mağduru olma durumuna;
“…Aşkın ölümü acıdır,…. Bir yer gelir, aşkın ölümüyle ilgili bir karar vermek gerekir. Ölüm kararını çok zaman iki kişiden biri verir, ne demiştik aşk tek başına yaşanan bir edinimdir ölümü de aynıdır. Taraflardan biri bitirmemek için direnebilir hatta hak ileri sürebilir.”
İşte bizim memleketteki aşk cinayetlerinin tek sebebi budur “senin için ölürüm”le başlayıp öldürmeye giden bu yolculuğun dramatik hikayesinde çok çeşitlilik vardır, ama ortak nokta bana yar olamadın başkasına da seni yar etmemdir. Evrenselde gelişmemiş yaratıklar ki burada bizim insan tayfası dediğimiz bazı erkek ve kadınlardan bahsediyorum, karşı cinsten gözüne kestirdiği birini kendinin kılmak, ondan alabildiğine yaralanmak için sömürü düzeneklerini sonuna kadar tam bir oyunculukla çalıştırır. Bunun aşkla elbet hiçbir ilişkisi yoktur çok yerde aşk diye adlandırılsa da. “..Bilinçli bir ruh, gelişmiş insan karşı cinsten birine “sen benimsin” derken “sen benim için önemlisin“ demek ister aslında. Bu bilinçte herkes kendinindir, kimse kimsenin değildir. Çünkü aşk küçük oyunlarla sürdürülebilecek bir etkinlik değildir, aşkın yetkin bilinçlere özgü gelişmiş ahlakı insanın insana zarar vermesini engeller.”
Yukarıdaki durum ise ilkelliktir.
Gelelim günümüzde yaşanan Aşklara;
Aşk görünüşte çok yaygındır, her yan aşkla ya da aşıklarla dolu iki üç gün süren ilişkilere “Aşk” sözcüğünü ağzından düşürmeyip iki de bir aşık olduğunu söyleyen yada iki günde bir aşık olmuş gibi yapan birileri vardır.
Süslü kadınlar, süslü adamlar, garip kızlar, tohuma kaçmışlar aşk adına bir takım işler çevirip duruyorlar.
Burada bizim nisa (kadın) tayfasından bahsediyorum, çoğu zaman işler bir ters gitmeye görsün (yani beklentileri olan şık bir yerde yemek yiyememek, adamın altında olamayan fiyakalı bir araba ve marka merakını kaşımayan veya ırgalamayan) bir adamın karşısında bizim nisa (kadın) tayfasının “o dünyaya değişmem” deyip bir zamanlar yere göğe koyamadıkları adam, bir anda tü kaka olup çıkar.
“..Oysa gerçekten aşık olan insan sevdiğini hiçbir durumda gözden çıkaramaz.”
Hocam sen çok yaşa olur mu?
Ama şu aşk, meşk meselesine topluca biz kafayı çok takmış durumdayız, aslında kafamıza çiçekten başka bir şey takmayacağız ama ne yazık ki insan olmamızın olmazsa olmaz koşullarından biri bu AŞK!
Ülkede ekonomi batmış, iş yok, aş yok ama bu aşna fişne işlere kafamız her zaman takık, 14 Şubat geliyor herkesi aldı bir telaş, niye ise?
Evet belki de aşkın kavramı ya da fikridir güzel olan.
Belki aşkın kendisi diye bir şey yoktur,
Aşk belki de düşten başka bir şey değildir.
İnsanın uyanıkken gördüğü bir düş de olsa, ne olursa olsun aşk var.
Bir düş olarak, bir tasarım olarak, bir aldanış olarak ya da düpedüz bir gerçeklik olarak….
Bir vazgeçilmez yaşam koşulu olarak da var.
Evet aşk en azından bir yanılsama olarak var.
Hepinize nice 14 Şubatlar.
*Bu yazı bütün aşk yaşayanlara ve onlara ukalalık edenlere adanmıştır.
nilgun.ozarar@gmail.com
|