ISSN 1308-8483
ÖTEKİLERİN KENTİ, SAN FRANCISCO / Güzin TÜMER
Güzin TÜMER    
  Yayın Tarihi: 25.7.2015    


ÖTEKİLERİN KENTİ, SAN FRANCISCO


2014 yılının Temmuz ayında sıcak havanın katlanılmaz olduğu bir gündü. Uzun zamandır kafamda New Orleans caz festivaline gitme fikri vardı. Kendime bir de yol arkadaşı bulmuştum, Nergiz.. Bu geziyi nasıl organize edelim diye düşünürken ve internet araştırması yaparken birdenbire biletlerimizi aldık. Önce New Orleans daha sonra San Francisco'ya gidecektik. Benim için ikinci kez gerçekleşecek Amerika yolculuğunun ilk ve en önemli adımı atılmıştı. 2015 yılının Nisan ayının ilk haftasında yolcuyduk. Günler günleri kovaladı ve yolculuk günü geliverdi. Gittim, döndüm ve yeni yolculuk hayalleri kurmaya bile başladım.

Bu bir aylık yolculuğun yaklaşık iki haftasında San Francisco'daydım. Kente dair izlenimlerim...

San Francisco seyahati boyunca Nergiz'in kızı Meriç'te kaldık. Aslında böylesi uzun bir yolculuk, -doların tavan yaptığı bugünlerde- San Francisco'da Meriç'in evini açarak bizi desteklemesiyle gerçekleşti. Teşekkürler, Meriç!

San Francisco, Amerika'da 68 gençlik hareketinin ilk ortaya çıktığı ve en çok taraftar bulduğu, evsizlerine sokakları ev yapmış, gökkuşağı rengindeki bayrakların her yerde rahatlıkla dalgalandığı liberal bir kent. Kırmızı asma köprüsü ve filmlere konu olmuş Alcatraz Hapishanesi ile akıllarda yer etmiş, Kaliforniya eyaletinin önemli kentlerinden biri.

San Francisco, aynı zamanda google, facebook... gibi -neredeyse onlarsız hayat bir hiçe dönecek kadar yaşamımızın bir parçası olmuş- şirketlere de ev sahipliği yapıyor. Meşhur silikon vadisi, San Francisco'ya kırkbeş, elli dakika mesafede. Benim şansım silikon vadisinde kalıyor olmamdı.

Şimdi gelelim Avrupa duygusu veren San Francisco'ya... Gazeteci yazar Türey Köse, New Orleans için "Amerika'ya Fransız bir kent" demiş. Belki bu benzetme San Francisco için de kullanılabilir. 1800’li yıllarda zengin olmak için Avrupa'dan gelen göçmenler kenti mimarisinden yaşam biçimine kadar etkilemiş gözüküyor. Türey Köse'nin benzetmesini San Francisco için kullanmak fazla olmaz gibi geldi bana..

San Francisco çok tepeli bir kent. Yedi tepeli İstanbul, tepe sayısı açısından San Francisco'nun çok gerisinde kalır.

Benim gibi gençliğini yetmişli yıllarda yaşamış kuşak "San Francisco Sokakları" adlı polisiye tv dizisini anımsayacaktır. Bu dizide kentin dik sokaklarında birbiriyle yarış eden arabaları heyecan ve zevkle izlerdik. Yaş elliyi aştıktan sonra bu dik sokaklarda yürüme mücadelesi vermenin çok da hoş olmadığını itiraf etmeliyim.



Kentin en önemli turistik aktivitelerinden biri "cable car" adı verilen antika tramvayları..



Dünya'da insan gücüyle idare edilen tek tramvay olduğu yazılı kaynaklarda. 19. yüzyıldan beri kentin hizmetindeymiş. Tramvayların üç kısa hattı var. Sürücüleri de adeta şovmen gibi. Bana mı denk gelenler öyleydi bilemiyorum. Dik sokaklardan aşağı inerken insan kendini bir an lunaparktaki oyuncaklara binmiş gibi hissedebilir.

Kentin en popüler caddelerinden biri "Lombart Street". Hani kente gitmeyenlerin bile bildiği birkaç keskin virajdan oluşmuş, etrafı ortanca çiçekleri ile çevrili cadde. Benim gittiğim zaman ortancalar açmamış olduğu için çiçeksizdi. Bu cadde oldukça kısa. Niye bu kadar popüler olduğunu anlamak mümkün değil, en azından benim için... Hangi rehber kitabı açsanız - "must see"- görülecekler listesinde. Tramvayla gidip birkaç fotoğraf çekmeye değer mi bilemedim. Turist olmak, biraz da sürüler halinde bir yerleri ziyaret etmek değil mi? Lombart caddesi bana biraz bu duyguyu yaşattı.

San Francisco, bilindiği üzere Kaliforniya eyaletinin güneyinde yer alıyor ve üç tarafı denizlerle çevrili. Hepimizin bildiği Alcatraz Adası'nın yanı sıra üç ada daha şehrin parçaları arasında yer almakta.


Meşhur Alcatraz Adası ve adanın adıyla anılan, kaçmanın imkansız olduğu hapishane... Geçmişte mahkumların karabasanı bugünün para basan turistik mekan..

San Francisco, Güney ve Orta Amerika'dan gelen Latinleri, Uzak Doğu'dan göç eden Asyalıları, 1800’lerin sonlarında altına hücum furyasıyla Avrupa’dan gelen göçmenleri ile renkli bir kent. Etnik çeşitlilik kentte dolaşırken ilk dikkatimi çekenlerden biri oldu. Amerika'nın en büyük Çin mahallesi San Francisco'daymış. Çin kültürü, yemeklerinin dışında benim ilgi alanım dışında. Japon mahallesi bile var. Çoğunlukla Japonların yaşadığı kendi kültürel aktivitelerini sürdürdükleri bir mahalle. Hiç de küçük bir bölge olmadığını söylemeliyim.

Sizin de bildiğiniz üzere Amerikalılar kendilerini tanıtırken doğdukları eyaleti söyler. Biz ve Avrupalılar geldiğimiz ülke ile nereli olduğumuzu ifade ederiz. Kaliforniya'dan gelenlerin ayrı bir eda ile "ben Kaliforniya'danım" dedikleri hala kulaklarımda.. Oraya gidince anladım Kaliforniyalı olmaktan neden bu kadar gurur duyduklarını...

Sinema endüstrisinin merkezi Los Angeles'da; Silikon Vadisi San Francisco'da konumlanmış. San Francisco, Los Angeles, San Diego, Santa Barbara, Santa Monica gibi Amerika'nın en popüler şehirleri de Kaliforniya eyaletinde. Bu popüler şehirlerin yanı sıra, yıl boyunca süren güzel iklimi olduğu söyleniyor. İklimin hediyesi olan her çeşit taze sebze ve meyvaya kolaylıkla erişme şansı var. Avakado ve enginarın Türkiye'dekinden çok daha ucuz olduğunu belirtmeliyim. Açık hava sporlarını sevenler için Kaliforniya milli parkları ile bir cennet. Eyalet, popüler plajları ile önemli bir cazibe merkezi. Tüm bunların yanı sıra hemen yanınızdaki masada bir ünlü bir aktris ya da aktörle karşılaşma ihtimali var. Sanırım tüm bunlar Kaliforniya'da yaşayanlar için gurur kaynağı. Kaliforniya'da yaşamak birçok Amerikalının rüyasıymış bunu da bir ek not olarak belirteyim.

Benim amacım bu yazıda San Francisco ve Güney Kaliforniya'ya yaptığımız küçük seyahatten söz etmek.

Gelelim, San Francisco'da konumlanmış neredeyse Dünya'daki tek teknoloji merkezine... Silikon vadisi adı verilen bölgenin, gözlemlediğim kadarıyla nüfusu oldukça genç.. Sokaklarda üzerlerinde tişörtleri, ayaklarında parmak arası tokyoları, sırtlarında çantaları ile çok sayıda bisikletli genç gördüm. Bu gençler -bilgi teknolojileri ile hiç ilgisi olmayanların bile isimlerini bildiği- teknoloji şirketlerinde çalışıyor. Onlar, hayatımızı kolaylaştıran birçok yazılımın mimarı olabilir. Büyük işler beceren sözünü ettiğim gençler yaptıkları işlerin büyüklüğünü ölçü alacak kadar mütevazi görünüyorlardı.


İşte google bisikletine binmiş bir genç arkadaş.

Silikon vadisi oldukça büyük bir yer. Burada üzerlerinde şirketlerin adlarının yazılı olduğu otobüsler ring seferleri yapıyor. Ben otobüsleri gördüğümde sanki San Francisco'da Ankara plakalı araç görmüşüm gibi sevinmiştim.

San Francisco'da, şehir merkezine gelince, ilk önce dikkat çekenlerden bir diğeri sokakları mesken edinmiş evsizler...





Evsizlerin sokaktaki yaşam kalitesini yükseltmek için yöneticiler birçok başarılı projeye imza atmış. Bu projelerden birinde onlara market arabaları dağıtılmış. Sosyal devlet olmak böyle bir şey olsa gerek.

Hemen aklıma Jack Nicholson ve Meerly Streep'in muhteşem performansıyla hiç unutamadığım "ironweed" filmi aklıma geldi. İki evsizin hikayesi... Evsizlik yoksulluğun sonucu değil de tercih edilen yaşam biçimi ise mutlaka büyülü bir yanı vardır diye düşünüyorum.

Araştırmalar, sokaklarda yaşayan insanların günden güne arttığını, bir kısmının hasta ve yaşlı olduğunu gösteriyormuş. Belediye bu insanlara yardım etmek için sivil toplum örgütlerinin de desteğini alarak yeni projeler geliştiriyormuş.

San Francisco, eşcinsellerin kendilerini rahatlıkla ifade ettikleri bir kent. Harvey Milk adında bir aktivist, eşcinsel ayrımcılığına karşı sonuna kadar mücadele eder ve sonunda kazanır. San Francisco'da Castro adı verilen bölgede belediye başkanı seçilir.Böylece kentin ilk eşcinsel belediye başkanı seçilmiş olur. Harvey Milk'in 2008 yılında kendi adındaki filmi çekilir. Benim de çok sevdiğim filmlerdendir. Hala izlemediyseniz şiddetle öneririm. İnsanı taraf yapan bir film "Milk" Bu filmdeki Sean Penn'in olağan üstü oyunculuğu da filmi unutulmaz kılıyor.


Bu fotoğrafı sevgili Nergiz çekti. Bir kent düşünün ki yaya geçidi gök kuşağı renklerinden yapılmış. İşte ben San Francisco'yu ötekileştirilmiş gruplara yaşama hakkı verdiği için çok sevdim.

Kent, aynı zamanda 68 kuşağı çiçek çocuklarının da buluşma mekanı.



Scott Mckenzie'nin San Francisco şarkısının sözlerinde "San Francisco'ya gidiyorsan saçına çiçek takmayı unutma" der.

San Francisco'nun hippileri Haight&Ashburry adı verilen iki büyük cadde arasına konumlanmış. İkinci el dükkanların olduğu, farklı ürünlerin satıldığı alternatif bir mekan. Benim de en sevdiklerimden... Nereye seyahat edersem edeyim gittiğim her yerde bu tarz alternatif mekanları arar bulurum. 60’larda çocukluğunu, 70’lerin sonunda gençliğini yaşamış kuşağın mensubu olarak buralarda içimdeki çiçek çocuğu yaşatmaya çalışırım.




"İnsanlar her şeyin fiyatını bilir ama değerini bilmez" Haight caddesinde bir kitapçının önündeki tabela..

San Francisco,1800’lü yıllarda İspanya'dan bağımsızlığını alarak Meksika'nın bir parçası olmuş. Yine aynı yıllarda zengin bir İngiliz, San Francisco'nun olduğu yerde büyük bir çiftlik kurmuş, bölgenin belediye başkanı ile şehrin planlamasını yapmış. Burayı "Yerba Buena" adıyla Amerikan yerleşimcilere açmış. Yerba Buena adı daha sonra San Francisco adıyla değiştirilmiş. Kent, Meksika - Amerika savaşı ile 1846’da Birleşik Devletler’e katılmış.

Kentte, Viktorya mimarisi ile yapılmış çok sayıda ev var. Viktorya Mimarisi, Britanya İmparatorluğu zamanında ortaya çıkan bir mimari akım. Kente hakim olan mimari tarz belki o günlere kadar uzanıyordur.



Kaliforniya, Birleşik Devletlere katıldıktan kısa bir süre sonra bölgede altın var iddiasıyla birçok Avrupalı bölgeye göçmüş. San Francisco'nun Avrupalı tarzında bu büyük göçlerin de etkisi olduğunu düşünüyorum.

Kentte, beni en çok etkileyenlerden biri de "Mural" adı verilen büyük duvar resimleri. Latin göçmenlerin yaşadığı "Mission" adı verilen bölgenin küçük dar sokaklarında, insanı durduran duvar resimleri ile karşılaşmak mümkün. Benim gördüklerimden bazıları ünlü Meksikalı duvar ressamı Diego'nun öğrencileri tarafından yapılmış.

Bence Amerika'daki Latinlerin zencilerden çok farklı bir konumu yok. Buna New York'ta da tanık olmuştum. Sanki yoksulluk, ezilmişlik onların yazgısı. Doğanın çok cömert davrandığı, geçmişte çok zengin olan ülkelerindeki kaynaklar, Amerika ve Avrupa tarafından sömürülmüş. Geçmişin zengini bugünün fakiri Latin Amerikalılar Amerika'ya göç etmiş. San Francisco'da çoğunlukla "Mission" bölgesinde konumlanmışlar. Duvarlara insanı soluksuz bırakan resimler çizerek duygularını, beklentilerini anlatmışlar. İşte birkaç örnek











Bu videoyu çok güneşli bir günde çekmeye çalıştım. Aslında ben yıllarca duvar resmini "Graffiti" olarak bildim. "Mural" kelimesini ilk defa orada duydum. Yaş kemale erince kelimeleri akılda tutmak zorlaşıyor. Bu kelimenin yanlış telaffuzu için affınıza sığınırım.

San Francisco deyince birçoğumuzun ilk aklına gelen kırmızı asma köprü olmalı. Golden Gate! Biz şehir merkezinden bisikletle köprüyü geçip Salsalito adlı yerleşim merkezine gittik.



Oradan da gemiyle tekrar şehir merkezine döndük. Keyifli bir turdu. Gidecek olanlara tavsiye edilir. Okyanustan gelen soğuk rüzgarla her daim serin olan bir köprü Golden Gate. Gene kulağınızda olsun orada bisiklete binmek için rüzgarlı günleri seçmeyin. Ayrıca yanınızda mutlaka kalın giysiler olsun.



Golden Gate Park ise köprünün ayağına kurulmuş, Hyde Park ya da Central Park gibi çok büyük bir park. Parkın kapısından bisiklet kiralayarak parkı gezmek mümkün. İçinde müzeden tutun da Japon Bahçesi’ne kadar ziyaret edilecek birçok yer var. Parkın en renklileri yine kentin marjinalleri. Onları izlemek keyif.


Bu gördüğüm grup yaşlı çiçek çocuklar gibiydi. "Hayat seni kim takar" edasıyla müzik yapıp dans ediyorlardı.

Yazımı bitirmeden birkaç not daha düşeyim. San Francisco'nun iklimi ilginç. Çok soğuk ve çok sıcak olmayan bir yermiş. Bir de mikro iklim olduğu söylendi. Mikro iklimi kısa mesafelerde iklimin çeşitlilik göstermesi şeklinde tanımlamak mümkün. Biz kaldığımız süre boyunca dört mevsime tanık olduk. Kentin yaz sisleri ünlüymüş. Mark Twain, "Yaşadığım en soğuk kış San Francisco'da bir yaz günüydü" demiş.

Bu yazımda Güney Kaliforniya gezisinden söz edeceğimi yazmıştım. Ama yazının uzaması bu yolculuğu başka bir yazıda yazmamın daha iyi olacağını düşündürdü.

Yazımı San Francisco'da yediğim ekmek içinde servis edilen bir çorbadan söz etmeden bitirmek istemiyorum.. Bu çorbanın adı "clam chowder" bir çeşit deniz ürünü çorbası... Benim ağzımda bıraktığı tat yoğun bir yoğurtlu çorba tadıydı. İşte fotoğrafı..



San Francisco geçmişte birçok misyonere de uğrak yeri olmuş. Bu nedenle "Mission" isimli bir semt ve Güney Kaliforniya yolculuğu sırasında da tanık olduğumuz Mission adı verilen kilise ve manastırlar var. Hatta kent adını bir misyonerden almış.

Ben San Francisco'yu sevdim. Bir daha yolumu düşürürsem oradaki kültür hayatını yaşamak isterim.

19 Temmuz 2015 FOÇA


Güzin TÜMER



2205










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)