Günah keçileri
Fotoğraf: The Witches’ Sabbath by Goya
Yaşamının herhangi bir döneminde günah keçisi olmayan var mıdır? Haklı ya da haksız, doğru ya da yanlış her ne sebeple olursa olsun mutlaka günah keçiliğine soyunduğunuz zamanlar olmuştur. Bunu bazen bile isteye, bazen de üzerinize yapışıp kaldığı için kabullenmişizdir. Ha, ben kabullenmem, hiç öyle şey olur mu kim istemediği nahoş bir durumu kabullenir diye karşı çıkıyor olabilirsiniz.
Çıkın tabi, karşı çıkın tepinin haykırın. Kim duyacaksa! Yaşam sizi bazen hiç istemediğiniz haller içine sokuverir. Farkına bile varamadan o döngünün içinde yer alır dönenip durursunuz. Çıkış yollarını arayıp bulmak için bile çok geçtir artık...
Bazen böyledir hayat. Hiç farkına varamadan günah keçisi olmuşuzdur!
Çocukluğumuzun “bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi” şarkısının üzerinden çok sular geçti geçmesine de, sütünün çok paralar edip günümüzde kıymetlendiği keçi sütünden öte huysuz ve inatçılığını bildiğimiz bu hayvan pek çok efsanenin de başkahramanıdır. Bir mitolojik kahramanı var ki onu herkes bilir. Yunan Mitolojisi’nde Tanrı Hermes'in Arkadyalı bir periden doğma oğlu Pan, hani şu pan flütü, kavalın ata babasını icat eden, çobanların, sürülerin, avcıların, dağlık ve tenha kırların pastoral tanrısı Pan. İşte o Pan keçi ayaklı, keçi sakallı, keçi boynuzları ve yarı keçi yarı insan formuyla bütün gün kırlarda gezip kaval çalarmış. Herkesin uyuduğu uzun sıcak yaz günlerinde birden bire ortaya çıkıp etrafındakileri korkutmasıyla tanınırmış. Şu meşhur panikatak mevzusunun da, keçi kılıklı Tanrı Pan’dan türediği rivayet olunur!
Neyse, keçi kılıklı Tanrı Pan’dan gelelim günah keçisine…
Sahi bu günah keçisi dedikleri nedir nasıl bir keçidir ki günah işlerine bulaşmıştır?
Ortadoğu coğrafyası tarih boyunca kokuşmuşluk içinde debelenen bir coğrafya olduğu için, bu günah keçisi hikâyesi de yine Ortadoğuluların işgüzarlığı! Kısaca, ta dört bin yıl öncesine kadar uzanan bir Musevi geleneğinde zavallı keçilerin günaha bulaştırılma eylemi diyebiliriz buna.
Her şey insanların iyiliği için!
Musevilerin kefaret günü dedikleri Yom Kippur, günahlardan arınma günleridir, milattan önceki yıllarda bu kefaret günlerinde Yahudi halkının iyiliği için iki keçi satın alınırmış. Birini kutsal mekânda kanını akıtıp yine kutsal eşyalara sürerek günahlarından arınırlarmış. Diğer keçinin durumu daha tuhaf; önce bir erkek keçi seçilirmiş sonra Yahudi kavminin bütün fertleri bu keçiye dokunup var olan tüm günahlarını keçiye aktarırmış, tüm ahalinin günahlarını yüklenen keçiyi ya bir uçurumdan atarlarmış ya da çöle salarlarmış. Günahları yüklenen keçi olur mu sana “günah keçisi” durum bundan ibaret.
İnsanoğlu zayıf yönleri fazla olan varlık. Altından kalkamadığı gündelik sıkıntılarını fırlatıp atacak yer arar. O yeri bulur bulmaz da fırlatır atar sırtından ki rahatlasın. Rahatça bir uyku çeksin, huzurla otursun sofrasına.
Kimin günah keçisi yoktur ki, kim birilerinin günahlarını yüklenmemiştir ki… Devletlerin, halkların günahları, mahallenin, kasabanın, arkadaşların, ailenin günahları… Günah, işin latifesi; ucu dönmez sorunlar, sırlar, sıkıntı, iftira ve yalanlardan oluşan varlıksal açmazlar ve nice insanca şeylerle dolu tıklım tıkış bir dünya işte. Sıkıntı veren karabasanlarla oturup kalkmak uyuyup uyanmak güç istiyor. Hadi o gücü buldun, dayanmak ve aşabilmek için zaman, sükûnet gerekiyor.
Karamsarlık bir yana hepsi insana dair ego kıskacındaki kâr zarar hesapları! Galibi yok, haklı haksız diye sonuç bildirgesi de yok, çünkü her zekâ kendi egosunun tutsağı. İnsanın varoluş mayasının sevgi ve merhamet olduğunu unutup, sapkın inanç kuleleri inşa ettikçe günah açmazına takılmışız. Günah keçilerinin çoğaldığı dünya gezegeninde soluk alma çabası beyhude bir çaba demek de gelmiyor insanın içinden. Umutlar hep cepte.
Azazel-Kefaret Günü / Yom Kippur
|