ISSN 1308-8483
Mevsimler gelip geçerken / Arzu DİNÇER
Arzu DİNÇER    
  Yayın Tarihi: 2.12.2015    


Mevsimler gelip geçerken


Size Bu Satırları Hazan Papatyaları Zamanından Yazıyorum, okuyuverin gali :)

Kaldırım taşlarında,
Açan papatya
Mutluydu ki yağmurda.


Mevsimler gelip geçerken, her ayın zaman dilimine yüklediği anlamlar ve anılar vardır. Bunlar üzerine yakılmış türküler, dizeler, öyküler, özlü sözler. Aslında bir bakıma, ölümün tek alkışlanan ve övülen halidir bu. Düşünsenize ömrünüzden giden bir ay, bir mevsim yitiyor ve bunu hep birlik olabildiğimiz nadir durumlardan biri olarak, ölümsüz kılıyoruz bir nevi.

Yazacağım yazı da kullanmak üzere fotoğraflara göz gezdiriyordum ki çektiğim nar resmini gördüm. Aklıma gelen ilk şey “Ah insan gönlü de böyle olsa keşke” oldu. Bir bütün ama içinde onlarca tanecik var. Sanki koca dünyayı içine alıvermiş gibi değil mi?



Hangi rengi seviyorsun sorusu vardır? Hangi müziği? Hepsini içimden geldiğince sevme özgürlüğüne sahipken illa ki bir veya bir kaçını seçmem gerekiyormuş gibi. Bu muhabbetle neler neler yapılmıyor ki! okurken lütfen sorun kendinize. Nasıl kutuplaştırıldığımıza, nasıl sınırlandırıldığımıza inanamayacaksınız. Oysaki seçimler ya da sevgiler insanların ruh hallerine göre azgın bir ırmak gibi akıp giderken, duru bir gölmüş gibi algılamak niye?

Sizlere yazamadığım bir ay var. Kendimce yas tuttum. İçinde yaşadığım zamanda olmamayı diledim (ama daha zamanı seçme hakkına sahip değiliz maalesef). Hayıflandım, her türlü insanlığın öldüğü, öldürüldüğü, can çekiştiğini varsaydığım son dönem olayları sizlere yaşam enerjisi yansıtamayacak kadar damarlarıma işlemişti.

Hala da canım yanıyor ama umut benim sonsuz toprağım, sağ olsun sardı sarmaladı beni. Hey insan olmaya çabalayan sen, silkin ve kendine gel. Güne açılan pencerelerin günü görüyor mu?



Kış geliyor diye yaşama can katmaya devam eden toprak hiç küsmüş mü yaşama? Sen kim oluyorsun da yaşama, yaşamı sevmeyenler - anlamayanlar sebebiyle küsüyorsun?



Haklıydı, vakti dolduğu için zamanı geldiğinde yeşilini, kırmızıya, oradan da kahverengine çevirebilmeyi başaran doğa ana, umudumun toprağı çok haklıydı bir kez daha.

Toplumsal olaylar her gün ama her gün patlak veriyor. Bencillik sel olmuş akıyor. Bir tarafta yas bir tarafta aynı bayrak altında yaşamıyormuşçasına vur patlasın, çal oynasın, çırp “para”lansın uçlarında yaşayan insanlar var.

Bir tarafta -ki hala aklıma geldikçe midem kalkıyor, insanlığımdan utanıyorum- kedileri hayat arkadaşı yapan adamcıklar.

Bir tarafta yerlerinden sökülmüş ayrık otu muamelesi gören mülteciler ve onlara ilişkin yürek burkan hikâyeler ve O İnsanlarla yakan top oynayan ülkeler.


Denize bakıyorum. Bildiğin teslim olmuş gökyüzüne. Ada yakınlarında dolaşan bir iki tekne şiir yazıyor sanki yüzeyine. Ağaçlar, biraz sonra patlayacak yağmura teslim olmaya hazır öylece nefes almadan tüm yapraklarıyla hazır ol bekliyorlar.

Ege dışında yaşayanlar için ütopik, ama bizim için olmazsa olmaz hazan papatyaları bile taç yapraklarını tam açmamışlar bugün. Gökyüzünün büründüğü azarlar anne moduna uyum sağlamışlar sanki.

Biz doğanın doyumsuz, en ilkel varlıkları hiç de az değiliz. Biz olmasak ne bombaların kimyasalı, ne de acılarla çığlık atan anaların feryatları kaplar yeryüzünü. Kendi barışında (ki barış kavramı bile bulunamayabilirdi, gerek kalmayacağı için) yaşamı severek ve hükmeden coğrafi değişimlere uyum sağlayarak, mevsimleri zamansız ve tanımsız yaşamak mümkün olabilirdi.

Bildim bileli “Bu son olsun”, “Bir yerlerden başlamalı” gibi kelamlar söylenir gel gelelim kelek kavun muamelesi görür. Az seveni vardır, atılır gider. Atmayınız efendim! Atmayınız bu kelamı söylüyor ya da katılıyorsanız bu düşünceye hemen şu satırların sona erdiği andan itibaren hayata dair bir olumlama hediye ediniz.

En yakınınızda ki arkadaşınızla sohbet edin, komşunuza yeni pişirdiğiniz dumanı üstünde bir kap çorba götürünüz, kenara atılmış bir kitabı elinize alıp okuyunuz, bir çiçek tohumu dikiniz, bisikletinize atlayın ya da yaya hiç gitmediğiniz bir sokakta sadece kendiniz için yürüyünüz ve karşılaştığınız insanlara temennilerde bulununuz, çocuklara gülümseyiniz, hayvanları seviniz, yere atılmış bir çöpü olması gereken kutuya atınız, uzun zamandır görüşmediğiniz birini arayıp bulun ve öldürdüğünüz zamanı birbirinize anlatınız. Hiç sevmediğinizi iddia ettiğiniz bir şey üzerine kafa patlatınız ama lütfen ön yargı hapishanesinden çıkartarak.

Yani sözün kısası seviniz efendim seviniz, ölümünü alkışladığımız zaman var ya hani? Akıp gidiyor, hakkını vere vere öldürelim sevgiyle, aşkla, dolu dolu. Yarın ola, hayrola…

Sevgilerimle

1 Aralık 2015,İzmir


Arzu DİNÇER

arzudincer0@gmail.com


2745










   |   Hakkımızda    |    İletişim    |    Yasal Uyarı    |


    © FocaFoca.com tüm hakları saklıdır.   (03/2005)