Bedriye KORKANKORKMAZ
Marie Grubbe ile Kadın ve Erkek Üzerine Ruhsal Çözümleme
Her tür yaÅŸam biçimine ilgi duyuyorum. BaÄŸnaz toplumda yaÅŸayanların bastırılmış duygularına tercüman olan yapıtlara ilgi duyuyorum. GeçmiÅŸ yaÅŸanmışlığı gelecek de yaÅŸanılacağı simgelemiyor mu? YaÅŸanmışlıkları bize altın tepside sunan büyük yazar/düşünür/ ve ÅŸairlerin… yapıtlarını sömürmek istiyorum geleceÄŸime doÄŸru yön çizmek için. GeliÅŸmeyi düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması, din dil ırk… gibi kavramların baskısı olmaksızın insanların kendilerini özgürce ifade etmesi olarak anlıyorum. Bir ülkenin insanlık tarihi o ülkenin yaÅŸanmışlık anayasasıdır. Bir duygunun, bir düşüncenin bir yazarın izini sürmeyi alışkanlık haline getiriyorum. Ben ÅŸair Rilke’nin izini sürüyordum o da Danimarkalı ÅŸair/ yazar /bilim adamı Jens Peter Jacobsen'in izini sürüyordu. Bir dahi olan Jacobsen’e uluslararası ün kazandırmış iki yapıtından (Nils Lyhne) birisi olan Marie Grubbe ile de bu vesileyle tanıştım. Otuz sekiz yaşında tüberkülozdan ölen yazar insanlığın kütüphanesine birçok eser armaÄŸan ediyor. En büyük ilgi alanı botanik olan yazarın Charles Darwin’ den, Fransız realist yazın okulundan ne kadar etkilendiÄŸi eserlerinden anlaşılıyor. Eserlerinde dönemin romantizm anlayışını sorguluyor ve eleÅŸtiri oklarını elit takıma yöneltiyor. Karakterlerinin dış görünüşlerini deÄŸil, iç dünyalarını içten içe kavrıyor. Kinin, baÅŸarının, baÅŸarısızlığının, karşılıksız aÅŸkın, karşılıklı aÅŸkın çökme nedenlerini… gözler önüne seriyor. Bir bakıma insanın hangi yüzyılda yaÅŸarsa yaÅŸasın benzer duyguları yaÅŸayacağını kanıtlıyor, bize. Karakterleri kendi hayatlarını yaÅŸarken okuyucuyu da hayatlarına dâhil ediyor. Karakterlerini unutulmaz yapan, her birinin kendi doÄŸru/ yanlışlarına tutkuyla baÄŸlanmasıdır. Bu tutkunun gücü okuyucuyu içten içe kuÅŸattığı için, karakterlerini beynine kazıyor okuyucu. İnsan odaklı bir yazarla karşı karşıya olduÄŸunuzu eserin sayfalarını çevirir çevirmez anlıyorsunuz. Fırtına tasviriyle bile insanın ruh halini anlatacak deÄŸin mahirdir insan ruhunun gizine ermekte. Eserin gereÄŸinden fazla uzatıldığı gerçeÄŸini karakterlerin canlılığı unutturuyor bize. Çiçekleri, mücevherleri, süsü, ihtiÅŸamı seven yazarda yaÅŸadıklarını sömüre sömüre ölmek isteyen bir yaÅŸam sevinci var. Onun kiÅŸiliÄŸini güçlü kılan, yaÅŸadıklarından dolayı asla piÅŸmanlık duymamasıdır. Eserlerinde hem insanlık hem de birey için bir kazanım söz konusudur. Modern ve deneysel, psikolojik realist bir yazın anlayışını benimseyen yazarın (1876) Marie Grubbe’si dönemi itibarıyla birçok kadına ve sanatçıya ilham kaynağı oluyor. Onurlu duruÅŸuyla kadını deÄŸil bireyi yücelten Marie Grubbe okuyucuyu her okuyuÅŸunda farklı dünyalara götürüyor. Grubbe’nin bilinç düzeyini günümüz kadınının birçoÄŸundan daha üstün bulduÄŸum için Marie Grubbe üzerinde yoÄŸunlaşıyorum. Onun çocukluk döneminden baÅŸlayarak yaÅŸadığı her hayal kırıklığının ruhsal olarak kiÅŸiliÄŸindeki yansımasına dikkatleri çekmek istiyorum. Her insan gibi o da yaÅŸadıklarının yarattığı canlı bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Onu benim için ilginç kılan hem dönemi itibariyle böyle bir kadın olması, hem bir insanın doÄŸumla baÅŸlayan ve ölümle biten yaÅŸam serüvenine tanıklık etmek hem de onun hayatını yaşıyormuÅŸum gibi isyanlarını/ hüsranını/ güvensizliÄŸini/ yenilgisini/ diriliÅŸini yüreÄŸimin derinliÄŸinde hissetmemdir. Kendime yazarın neden Flaubert'in Madam Bovary’sinden bu kadar etkilendiÄŸini? sordum. Gustave Flaubert bu eseriyle on dokuzuncu yüzyılda kadına biçilen kadınlık rolüne dikkatleri çekmekle kalmamış, kadını ikinci sınıf gören ataerkil kokuÅŸmuÅŸ ahlâk ve namus anlayışına karşı bir çıkarma yapmıştır. Evli Emma erkeklere tanınan duygularına kapılma hakkını kullanarak yasak iliÅŸki yaşıyor. O dönemde bir kadının kendisini birey olarak algılaması alışılagelmemiÅŸ bir çıkıştı. Bu yüzden Emma’sı da piÅŸmanlık ve vicdan azabı içinde kendisini zehirliyordu, yazarın. Bir bakıma onu öldürerek baÄŸnaz toplum bekçilerinin gönlünü almak istedi. Aldığı önlem yazık ki, ne yazara ne de esere karşı yöneltilen öfke/nefreti engelleyemedi. Emma, edepsiz bir günahkârdı. Roman da ahlaki ve dini deÄŸerleri istismar ettiÄŸi için yargılanacaktı. Flaubert’in bu haklı çıkışı ve cesareti Jacobsen'e ilham vermiÅŸti. O da Flaubert’in yarım insan olarak yarattığı, yaÅŸadıklarından dolayı piÅŸmanlık içinde öldürdüğü Emma’yı Marie Grubbe’siyle diriltiyordu.
Hangi yüzyılda yaşıyor olursak olalım, “insan onuruna” yakışır bir hayatı yaÅŸanılır kılmak mücadelesinden ödün verilmemesi gerekiyor. Bu konuda verilen her ödün bir sonraki kuÅŸağın insanlık geleceÄŸini karartıyor. Marie’de, sözcüklerin de insanlar gibi çocukluk, olgunluk ve yaÅŸlılık dönemleri olduÄŸunu algılıyorum. İlk kez, sözcüklerin çocukluÄŸuyla çocuklaşıyor, olgunluÄŸuyla olgunlaşıyor, yaÅŸlılığıyla da yaÅŸlanıyorum. Kendime bakışım deÄŸiÅŸiyor, yüzümdeki çizgiler yumuÅŸuyor buna karşın ruhumun “insan” olmanın ağırlığı altında ezilmeyen tek bir hücresi kalmıyor. Marie o asil duruÅŸuyla -insanın önce kendisine ihtiyacı olduÄŸunu kanıtlıyor bana. Kendine ihtiyacı olmayan insanın yaÅŸamını anlamlı kılan ilkeleri de olmaz diye düşünüyorum. Eski eserlere olan tutkum bir insanın geçmiÅŸine / yaÅŸadıklarına karşı duyumsadığı sorumluluk duygumdan kaynaklanıyor. GeçmiÅŸime yabancılaÅŸmadan geleceÄŸime yön vermek istiyorum. Bu çileli yoldan benden önce geçmiÅŸ olan yazarlardan/ ÅŸairlerden öğrendiklerim sayesinde kırılgan olduÄŸu kadar naif de olan ruhumun her yaşımda tüm berraklığıyla bana ait olmasını saÄŸlayabileceÄŸimi düşünüyorum.
Bu duygularla Marie ile birlikte onun ruh dünyasına doğru yolculuğa çıkıyorum. Amacım onunla dost olmak. Sözünü sakınmayan ve yaşadıklarının arkasında duran bu insanın karşısına çıplak yalnızlığımla çıkıyorum. Yaralarımı onunkiyle yarıştırmıyorum. Yaşadıklarımdan aldığım yaralarımı sarma gücünü dostluğuyla bana vermesini istiyorum ondan. Ağzı süt kokan bir çocuk kadar içtenim söylediklerimde. Kendimi unutmak için ona sığındığımı anlıyor ve benimle kucaklaşıyor. Yüzüne yansıyan merhamette insanlığın acılarını görüyorum. Gözlerindeki şefkat bir büyü gibi içime işliyor. Bir mucizeyi yaşıyoruz birlikte; çünkü yaralarımızı birbirimize gösterecek değin güveniyoruz birbirimize. Canı gönülden konuşmaya başlıyor Marie benimle. Bense mezardaki bir ölü kadar sessiz, karşısında oturmuş onu dinliyorum.
“Oldukça zengin cimri, kuralcı ve kendisinden baÅŸka kimseye hayrı dokunmayan Erik Grubbe’nin kızıyım. Çocuk yaÅŸta annemi kaybettim. Babamın sevgilisi bana üvey anne gibi davranıyordu. Onu her gördüğümde tüm vücudum korkudan kaskatı oluyordu. Korku hayatım boyunca gölgem gibi izimi sürüyordu benim. Sevgiye/ sevilmeye duyduÄŸum ölesiye ihtiyacı bastırmak için nefret ve isyan duyguları büyüyordu içimde. Babamın nikâhsız yaÅŸadığı sevgilisinden bir kızı oldu. Kızına “piç” olduÄŸunu hissettiren ve kendi günahının bedelini günahsız bir çocuktan alan bir babanın kızı olmak onur kırıcı. Üvey annem kızıyla daha rahat yaÅŸamak için beni yengemin yanına gönderiyor. Babam bu yaÅŸta bir çocuÄŸun baba evinden evlendiÄŸi için deÄŸil; yeri olmadığı için çıkmasının çocuk ruhumda yaratacağı sarsıntıdan bihaberdi. Babama bu sarsıntı para, unvan ve şöhret getirmediÄŸi için önemsizdi. Bir erkekle yatağını paylaÅŸmadan erkeklerin dünyasına yakın olamıyorsun. Babam koynunda annem deÄŸil, sevgilisi olduÄŸu için beni göndermiÅŸti yengemin yanına.
“Sevgili Maire, babana dair anlattıklarını dinlerken sohbetimizin ÅŸekli deÄŸiÅŸti aklımda. Seninle sohbetimizi erkek ve kadın üzerinde yoÄŸunlaÅŸtıralım istiyorum. Birbirimizle yaÅŸadığımız dönemin kadın/ erkeÄŸine dair gözlemlerimizi paylaÅŸalım istiyorum. Asırların cinsiyet üzerindeki etkilerinin iyi ve kötü yanlarını daha net ortaya koymuÅŸ oluruz bu yolla. Babanın yatağına dair yaptığın saptaman yerinde bir saptama. Erkeklerin “erkekliÄŸine” olan düşkünlüğü günümüzde de aynı. Baba olan erkeklerin birçoÄŸu kendisini tam bir erkek gibi hissettiren kadının yatağında babalık içgüdüsünden tamamen arınıyor. Annesi ölen her çocuk yetimdir. Nitelikli kadın önce insan sonra kadındır. EÅŸlerinin sayısı kadının annelik duygularında deÄŸiÅŸlik yapmıyor. Nitelikli bir annenin hayatında bir erkeÄŸin ‘erkek’ olarak var olmasının yolu kadının kendisinden olmayan çocuÄŸuyla iyi geçinmesinden geçiyor. Çocuklu kadınların çoÄŸu âşık olmadığı bir erkekle salt çocuÄŸuna iyi davrandığı için evleniyor. Bir baba yatağından bir kadın çocuÄŸundan vazgeçmiyor. Bu sıradan bir ayrışma deÄŸildir kadın ile erkek arasında. Bu kadını erkek karşısında yücelten bir saygınlıktır. Bu yüzden babanın sevgilisi babanla kızına kötü davrandığı için tartışıyor ve kızını rahat ettirmek adına seni evinden kovmayı sert bir konuÅŸmasıyla baÅŸarıyor. Ama kendisi ölünceye deÄŸin kızından ayrılmıyor. Erkek gücünü ÅŸehvetten kadın gücünü kadınlık/annelik içgüdüsünden alıyor. Kadında yuvasını koruyup kollamak erkek de gençliÄŸini korumak bir tutkudur. ErkeÄŸin kadınının riyakârlığından başı dönüyor kadın ise bir erkeÄŸinin yapmacık davranışlarından dolayı iliÅŸkisini bitiriyor. Bazı erkekler hakikatin bazıları da entrikanın peÅŸinden koÅŸuyor. O yüzden birçok erkek onurlu ve nitelikli eÅŸini entrika ve ÅŸehvet tacirliÄŸi yapan kadına tercih ediyor. Gördüğün gibi erkeÄŸin erkekliÄŸine kadının da kadınlığına / anneliÄŸine bakışı hiç deÄŸiÅŸmiyor.
“ Haklısın Bedriye. Sen bana “geçmiÅŸ” ben de sana “ gelecek” diye sesleneyim. Bu hitap biçimini beÄŸendin mi?
“ Çok beÄŸendim.
“Sevgili Gelecek, Sevgisizlikten dolayı kendi yaratıcılığımla tanışmam yıllar aldı. Sevgisiz, ezik, dışlanmış, yalnız ve korkak birisiydim. Zamanla içimde yaÅŸanmamışa, anlaşılmamışa duyduÄŸum merak beni cesaretle tanıştırdı. Cesaret de tıpkı bir bitki gibi önce filizleniyor sonra içinde kök salıyordu insanın. Benim de yıllar sonra kendimle tanışmam bundandır. Laf olsun diye kimseyi yanıma yaklaÅŸtırmıyordum. Buna karşın güncel hayatın sığlığı içinde kaybolup giden hayatların yaÅŸamdaki toplam deÄŸerinin bir çığ gibi büyüdüğünü görüyordum. Hiç kimsenin hayatı bir diÄŸerinden önemsiz deÄŸildir. Bu gerçeÄŸi hayatta rol biçen efendiler görmezden geliyor. Zamanla eleÅŸtirici ve ayırdedici düşüncenin insana kazandırdığı algıda seçiciliÄŸi kavrıyordum. Kendi iç dünyasını içten içe kuÅŸatmak isteyenlerin ruhu ancak bütün dünyayı içine alacak kadar geniÅŸ, soylu, cömert oluyordu. Bu cömertlik insana bir baÅŸka dünyanın kapılarını açma sevgisi veriyordu. Yeni bir dünyaların kapılarını açmak, farklı farklı insanların yaÅŸamlarına tanıklık etmek insanın ruhsal ve düşüncel geliÅŸimini saÄŸlıyordu. Ben evrensel sevginin izini sürüyordum. Ülkem bir harple karşı karşıyaydı. Toplum psikolojisi gibi muazzam bir güçle tanışıyordum. Halk “ İsa’nın ÅŸu sözlerini hatırlatarak:“ Kılıcını yerine koy zira kılıç tutanların cümlesi kılıçla helâk olur,”dediÄŸini anımsatarak (S. 34.) onları barışa ve kardeÅŸliÄŸe davet eden rahibi vatan haini olarak tartaklıyordu. Aynı halk o esnada yoldan geçen ve çıkarlarının barışı için savaşı mubah kılan kralın Milis kuvvetlerinin kumandanı olan yarbayı “kahraman” naralarıyla ödüllendiriyordu. O an halktan beni ve yaÅŸadıklarımı anlamalarını beklememin saflık olacağını algıladım. Yengem sert ve müsamahasız eÄŸitim tarzı hakkında da sabit fikirleri olan birisiydi. Çocuksuz yengem için ben bir projeydim. Politika ve entrika uzmanı yengem bir genç kız olarak beni allayıp pullayıp soylular dünyasına lanse ediyordu. İlk aÅŸkım savaÅŸlardaki baÅŸarısıyla ün yapmış genç Albay Ulrik Christian Gyldenlöve idi. Christian’nın kendi doÄŸruları vardı. Uzun yıllar saray çevresinde kalmasına karşın saray adamı olmamıştı. Fazla becerisi olmadığı için gereksiz konuÅŸmayı sevmiyor, görevini yaparken aÄŸzından küfürden baÅŸka bir sözcük de çıkmıyordu. On da ilk kez bir erkek tarafından beÄŸenilme duygusu bana cazip gelmiÅŸti. Yirmi sekiz yaşındaydı. Åžehri askeri öngörüsüyle birçok felaketten kurtarmıştı. Onun kendine olan sarsılmaz güvenine benim gibi kendisine güvenmeyen birisinin âşık olmasını garipseme.
Bana âşık olan ilk erkekti. Bende ancak kitaplarda, ressam tablolarında bulabileceÄŸi bir bakirliÄŸi görmüş ve gördüğü masumiyet onu –meftun etmiÅŸti. Ruhunun/ruhumun hasretini çektiÄŸi tüm güzellikler bendeydi bendeki de ondaydı. Ruhumu kemiren öç alma ve isyan duyguları yerini kalp çarpıntılarına bırakıyordu. Yazgım birbirimize söylediÄŸimiz sözcüklerde kalan aÅŸkımızı hayata geçirmemize izin vermedi. Ulrik Christian’nın ölümü ani oldu. Ölümün eÅŸiÄŸinde kendinden geçmiÅŸ, bilincini yarı yitirdiÄŸi bir anda ziyaretine gittiÄŸimde bana oldukça acımasız davranmış, beni son saatlerinde onu ayartıp günaha sokan bir ÅŸeytan olmakla suçlamıştı. İltifatı da hakareti de aynı ağızdan duyuyordum. On yedi yaşımdaydım ve yaÅŸadığım aÅŸk hezimetini unutamıyordum.
“Sevgili GeçmiÅŸ, Kadınların çoÄŸu senin gibi ilk erkeÄŸini ruhunun doruklarında taşıyor bir ömür. Christian da bu özelliÄŸinde dolayı yaÅŸadığın her iliÅŸkine damgasını vuruyor. Bir erkekte ilk aÅŸk, kalbinde hissettiÄŸi çarpıntıdır. ErkeÄŸin ilk aÅŸkı elde etmek istediÄŸi kadındır. Kadın yaralarını kendisine ilgi gösteren erkekle paylaşıyor erkek ise geçmiÅŸini birlikte olduÄŸu kadından saklıyor. Bu özelliklerinden dolayı politikada baÅŸarılı oluyor erkekler. ErkeÄŸin romantizmi dakikalık kadınınki ise ömürlüktür. Bir erkek âşık olduÄŸu kadının ayağını yerden kesmek için bıkmadan usanmadan mücadele ediyor. Kadın ise âşık olmadığı erkeÄŸe salt kendisi için verdiÄŸi mücadeleden dolayı ram oluyor. Erkek ayağını yerden kestiÄŸi kadını elde ettiÄŸi için gökyüzünden yeryüzüne fırlatabiliyor. Kadında bu durum bir iç sorgulamaya dönüşüyor. Hayal kırıklığına mı yoksa kendini hak etmeyen bir erkeÄŸin yatağına girdiÄŸine mi yansın… Kadının yatağı kiÅŸiliÄŸi, erkeÄŸin yatağı organıdır. Kadın iliÅŸkiyi beyninde erkek ise organında yaşıyor. Bu yüzden erkeÄŸin yaÅŸadığı her iliÅŸki spermleriyle birlikte yok oluyor kadınınki ise kiÅŸiliÄŸinde devasa yaralar açıyor. Ulrik Christian, senin için ulaşılmazdı. Hastalığından dolayı sakat kalsaydı ya da uÄŸrunda cehennemde yansaydın da ona olan tutkun da azalma olmazdı. Onun yerine ölmek için Allah’a yalvarırdın. Kadınların kadınlığını hissetmesi için erkeÄŸin yatağına girmesine gerek yok. Kadının sevildiÄŸini bilmesi onu kadınlığının doruklarında dolaÅŸtırmaya yetiyor. Erkek ise yatağına girmeyen kadının yüzüne tükürmüyor. Ulrik Christian’a dönelim… Düşün ki sana bu haksızlığı ölüm döşeÄŸinde yapıyor. Çünkü sen varlığınla onu baÅŸtan çıkartıp günaha sokacağın için cehenneme gideceÄŸini düşünüyor. Cehenneme gitmemek için Tanrı’nın rolünü çalıyor ve seni “ günahkâr” olarak yargılıyor. ErkeÄŸin ulaşılmaz aÅŸkı çıkarına dokunduÄŸun anda bitiyor. Ayrılan erkeklerin birlikte olduÄŸu kadınlara yaptıkları hakaretlerin her birini baÅŸyapıt deÄŸerinde bir eser gibi incelemeliyiz ki, bir erkeÄŸin yatağına girmeden de bir erkeÄŸin iç dünyasına yakın olabilelim.”
“ Sevgili Gelecek, biz kadınlar ilgi duyduÄŸumuz her erkeÄŸin hayatımızı alt üst etmesine izin veriyoruz. Bu olaydan sonra hayatımda gerçekleÅŸmesini isteyecek kadar önemli bir dileÄŸim olmadığı gibi, büyük kahramanlarım da yoktu. Demek ki, yeryüzünde büyüklük mertebesine layık olacak emeller yoktu, olsaydı ben hissederdim diye düşünüyordum. Yeryüzünde her ÅŸey küçülmeye, alçalmaya mahkûmdu. Herkes beni tekmeliyordu; çünkü dünyada meyve vermeyen tek aÄŸaçtım. YüreÄŸimde merhametin ‘m’si yoktu. Donuk gözlerimde korku, dudaklarımda dualar yoktu. Dünyada beni bir varlık olarak algılayan bir tek insanın bile yaÅŸadığını düşünmüyordum. Bu duygularla cebelleÅŸirken kraliyet soyundan gelen albay Ulrik Frederik Gyldenlöve hayatıma giriyordu. Kraliçenin en yakın dostu olan yengemin Ulrik Frederik’in ilk eÅŸinden ayrılmasında önemli katkısı oldu. Kral da onun ilk eÅŸinin yoksul olmasını içine sindirememiÅŸti. Onunla aÅŸk üzerine sohbet ettik ilk karşılaÅŸmamızda. Ben: “Bence aÅŸk bir elmasa benzer; çünkü o da güzel ve muhteÅŸem bir elmas gibi seyredilir. AÅŸk da onun kadar güzel ve sevimlidir; ve elmas nasıl onu yontanlar için zehirli ise, aÅŸk da, ona tutulan kimselerde görülen acayip tavır ve hareketlerle, yaptıkları tuhaf konuÅŸmalara bakılırsa bir nevi zehirlenme, zararlı bir çığlıktır” (s. 92 ) dedim.
Ulrik Frederik ile evlenmem kralı memnun etti; çünkü bana ölen annemden ve yaÅŸayan babamdan hatırı sayılır bir miras kalmıştı. KiÅŸiliÄŸim henüz olgunlaÅŸmadığı için Frederik’in konumu itibarıyla önüme açacağı ufukları düşünmem evlilik teklifini kabul etmemde etkili oldu. EÅŸim ilk eÅŸinden daha farklı bir aÅŸk ile baÄŸlanmıştı bana. AÅŸkım tatlı tatlı yaÅŸanan, zaman zaman da melankolik olan bir aÅŸktı; çünkü içinde gençlik iksirini barındırmıyordu. Benim aÅŸkım ise kocamın kollarında bulduÄŸum huzurdu. Kendimi ilk önceleri ne kadar çok aldatırsam kocamı da o kadar mutlu ediyordum. YüreÄŸimdeki aÅŸka dair parlaklık ilk sevgilimin insafsızlığıyla ölmüştü içimde. Yaralı geçmiÅŸimi kocamla paylaşıyor onun geçmiÅŸimi unutturacağına, beni gelecek tüm felaketlerden koruyacağına ve beni aÅŸkıyla el üstünde gezdireceÄŸine inandırması başımı döndürüyordu. Kocama zamanla tutku ile baÄŸlanmamın nedeni onun yanımda olmasıydı. Beni terk etmeyen tek insandı. Ve bana aitti. EvliÄŸimiz zamanın ve cinselliÄŸin gemisinden yol aldıkça kocama tutkuyla âşık olmuÅŸtum.
“ Sevgili GeçmiÅŸ, çok önemli bir noktaya temas ediyorsun. Bir kadının bir erkeÄŸe “ evet” deme nedenleri ile bir erkeÄŸin bir kadına “ evet” deme nedenleri arasında fark var. Âşık olmadıkları erkekle evlenen kadınların birçoÄŸu evliliklerinde eÅŸlerinin gösterdiÄŸi anlayışa/huzura ve de sevgiye âşık olduklarını unutup, kocalarına âşık olduklarını sanıyorlar senin gibi. Senin eÅŸine âşık olma nedenlerini ele almak istiyorum. Yanında olan bir erkek olması, senin zaaflarını iyi tanıması, korkularını ortadan kaldıracak teminatları birbiri ardına sıralaması ve bir de aÅŸk dolu iltifatları… Sen de bazı kadınlar gibi bir erkeÄŸi hayatına/yatağına “erkek” olarak deÄŸil içindeki ruhsal eziklikleri davranışlarıyla ortadan kaldıran bir ruh hekimi olarak hayatına/yatağına alıyorsun. Sana ait olduÄŸunu düşündüğün bu erkeÄŸin yanında kendini ne kadar kandırırsan kocanı da kadınlığınla o kadar tatmin ettiÄŸini itiraf ediyorsun. Evlilikler bu türden kandırmacalarla sürüyor. Bazı erkekler kadının her alanda güçlenmesini ve birey olarak bilinçlenmesini neden istemiyorlar sanıyorsun?. Satın alınamaz olan kadınların birçok erkek düşmanı var. Bir erkek istediÄŸi kadını elde edemediÄŸinde üzülüyor; ama bu üzüntüsü onda kendisine yıllarca sürecek bir güvensizliÄŸe yol açmıyor. Mahcup bir kadında durum farklı geliÅŸiyor. İlgi duyduÄŸu bir erkeÄŸin kendisine âşık olmadığını anladığında iliÅŸkisini içine gömüyor ve bir daha hiçbir erkeÄŸin kendisine ilgi duymayacağını düşünüyor. Sahip olduÄŸu güzellikleri onu ezik bir insan olmaktan kurtarmıyor. EÅŸinin aÅŸkını anımsayalım birlikte. Neden gençlik iksiri barındırmıyor sana dair aÅŸkı? Arayışınız farklı. Büyük bir aÅŸkla evlendiÄŸi ilk eÅŸinden kral ve kraliçe istediÄŸi için bir anda ayrılıyor ve seninle evlenme nedenleri arasında senin zengin olman etkili oluyor. EÅŸinin senin karşında ezildiÄŸini gördün mü? Ezik bir insanın ezikliÄŸinde saflık da vardır. Her türlü saflık özünde masumiyeti barındırıyor. EÅŸinin, ilk eÅŸini kokmuÅŸ bir çöp poÅŸet gibi kapıya koyduÄŸu için vicdan azabı çektiÄŸine ÅŸahit oldun mu? ErkeÄŸin kendisini el üstünde taşımasından etkilenen ve böyle bir beklenti içerisine giren kadın çoktur. Ama duygularımız öylesine naif, öylesine sevilmeye, öylesine fark edilmeye hasret ki, bu hasretin karşısında aÅŸk da dâhil olmak üzere hiçbir güç dayanmıyor.
“Sevgili Gelecek, haklısın. Bir erkek yaÅŸadıklarından olgunlaÅŸmıyor. YaÅŸadıklarından erkekliÄŸine olan bağımlılığı artıyor sadece. Kocam, beni de saray çevresine ve kralın gözüne girmek için terk etti. Terk edilmiÅŸliÄŸin ruhumda yarattığı boÅŸluÄŸu onunla paylaÅŸmadım; çünkü ondan bu naifliÄŸi bekleyemeyeceÄŸimi öğrenmiÅŸtim. Biz samimiyetimize yaraşır samimiyeti karşımızdaki insandan da bekliyoruz; çünkü karşımızda o kadar samimiler ki…
“Sevgili GeçmiÅŸ, samimiyetsizliklerinde gerçekten samimiler. Sana yaklaÅŸabildiÄŸi kadar sen onunsun. Samimiyet erkeklerde dakikalıktır cinsel iliÅŸki gibi.
“ Sevgili Gelecek, EÅŸim, saraydaki asillerin kendisinden uzak durmasından ürküyordu. Bu yüzden kralı ikna ederek İspanya seyahatine çıktı. Bu seyahat ona ÅŸan şöhret kazandıracaktı. Kral oÄŸlu olarak kocamın iyi korunacağını bildiÄŸim halde uzun sürecek bu seyahatin iliÅŸkimizi zedeleyeceÄŸini düşünüyordum. EndiÅŸeliydim. EvliÄŸimiz gibi aÅŸkımız da henüz açmamış bir tomurcuktu. Bu tomurcuÄŸun içerden ve dışarıdan gelebilecek fırtınalara dayanması mucizeydi. Kocam da beni herkes gibi terk etmiÅŸti. Bahar çiçekleri arasında üstü açık bir mezardan farkım yoktu. Hislerimin denizi içimde donmuÅŸtu. Duygularım içimde bir köpek gibi havlıyor ve beni uyutmuyordu. EÄŸlenceli biri olma özelliÄŸimi yitirdiÄŸimden saray çevresinden ziyaretime gelen olmuyordu. GençliÄŸimin baharında hayatın tüm zevklerinden mahrum kalmıştım. Kocama duyumsadığım aÅŸk içimde büyüdükçe irademe hâkim olmakta zorlanıyordum. Ne yaÅŸadığım mekânı ne de bastığım yeri hissetmiyordum. Duygularım uyuÅŸmuÅŸtu. VahÅŸi bir hayvan gibi kolumu ısırıyor, acıyı damarlarında hissettiÄŸimde ise kolum kanlar içinde kalıyordu. Kendimi güvende hissettiÄŸi tek sığınağım yalnızlığımdı. Sınırları çizilmemiÅŸ aÅŸka sınır çizmek istiyordum acılarımdan. AÅŸkımın mirası yıkıntılarımdı. Bu yıkıntılar dış görünüşümü deÄŸiÅŸtiriyor, hareketlerimi yavaÅŸlaÅŸtırıyordu. Kilo alıyordum. Acı ve özlem dolu bekleyiÅŸlerim sona erdi bir gün. Kocamın deÄŸil beni idama götüren cellâdımın kollarındaydım sanki. Tanımadığım bir yabancıydı, o. AÅŸka mı yoksa aÅŸkın merhametsizliÄŸine mi yenildiÄŸimi bilmiyordum. Kocamın yanında annesi gibi duruyordum. Kadınsı bir içgüdüyle dış görünümünden dolayı onu baÅŸka kadınlara kaptıracağımı düşünüyordum. AÅŸk gibi ayrılık da acımasızdı. Kocamın bana karşı duyguları da içten içe deÄŸiÅŸmiÅŸti. Onu her koÅŸulda bekleyen kölesiydim. Saygınlığıma, aÅŸkı uÄŸruna çektiÄŸi soylu acılarıma yakışan soylu sözcüklerle deÄŸil, bir efendinin kölesine seslendiÄŸi gibi bana sesleniyordu. Kaba saldırılarla benden kendisinin hakkı olduÄŸunu düşündüğü aÅŸkını istiyordu. Bana bir eÅŸyaya sahip olur gibi sahip oluyordu. İlk günlerimizdeki gibi ona ruhani bir baÄŸla baÄŸlı olduÄŸumdan şüphe duymamasını kabullenemiyordum. Nefretin esiri olmuÅŸtum; çünkü köpeklerine davranışı ile bana davranışı deÄŸiÅŸmeyen eÅŸim, beni bırakıp gittiÄŸi için benden bir özrü esirgemiÅŸti.
Ruhum sonbahar yaprağı gibi sarı ve kupkuruydu. Bilinçsizce hareket ediyor davranışlarımı da kontrol edemiyordum. Böyle bir ruh hali içinde kocamın açık olan gömleÄŸinden vücudunun canlılığını görmem beni çıldırtmıştı. Sıcak olan duyguları deÄŸil, göğsünün sıcaklığıydı. Bendeki sıcak duyguları öldüren bu adamı ben de öldürmeliydim Elimdeki bıçağı onun göğsüne sapladım. Eliyle kendisini korudu. Bu olayı onun zihninde silmek için verdiÄŸim tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Kocamın içinde kopan fırtına ile benim içimde kopan fırtınanın yaz ve kış mevsimi gibi ortak hiçbir yanı yoktu. Kocamın ezikliÄŸinin nedeni kralın gayri meÅŸru oÄŸlu olduÄŸu için onu kendilerinden üstün tutmayan nüfuzlu asillerin çoÄŸunlukta olduÄŸu memlekette bir presten baÅŸka bir ÅŸey olmaması… Benimkinin ise aÅŸkımı ÅŸan ve şöhrete deÄŸiÅŸmesiydi. Paramla hayallerine kavuÅŸan eÅŸim beni kendisine yakıştırmıyordu.
Onu baÅŸka bir kadınla yakaladığımda ise benimle birlikte eve gelmek yerine sevgilisinin yanında kalmayı yeÄŸledi. İhanetin büyülü gücüyle o gün tanışıyordum. İhanet içimde bir baÅŸka özgürlük duygusu yaratmış ve beni aÅŸkın esiri olmaktan kurtarmıştı. Bana bu gücü veren sahip olmaktan gurur duyduÄŸum faziletlerimle birlikte kadınlık gururumun yaralandığını görmemekti. Gururuma düşkünlüğümün karşısında kocama duyumsadım aÅŸk pespaye bir duyguydu. Nezaket ve aÅŸk dolu sözleri duymayı beklediÄŸim o dudaklar kirlenmiÅŸ, o bedende bana ait olan masumiyetten eser kalmamıştı. Buna karşın bir eÅŸ olarak kocamı kral ve kraliçenin karşısında gururla temsil etmeyi sürdürüyordum. İçsel özgürlükle ilk kez tanışıyordum. Kocam da dâhil bana acı çektiren insanlardan nefret etmiyor, öç almak da istemiyordum kimseden. YaÅŸadıklarımla barıştım. Åžikâyet etmeyi bıraktım. Ezik ve yenik deÄŸildim. Kocamı ne hakir ne de kahraman olarak görüyordum. Onu ne suçluyor ne de acıyordum ona. Ondan aÅŸkı dâhil isteyebileceÄŸi hiçbir ÅŸey kalmamıştı. İsteyebileceklerimi kendimden isteyecektim. Kendimden isteyeceklerimi kimse benden alamazdı. Bir kadın deÄŸil; bir bireydim. Yüce ve kutsal olan duygu ve düşüncelerimdi, insanlar deÄŸil. Beni yücelten fikirlere ihtiyaç duyuyordum. Beni dış tehlikelerden koruyan korkularım, ezikliklerim, sevgi bekleyiÅŸlerim de deÄŸildi; ezikliklerimin, korkularımın, ille de baÅŸkaları tarafından sevilme beklentilerimin üstüne çıkan irademdi. Sözcüklerim deÄŸiÅŸiyordu. GüzelliÄŸim ÅŸehvet çaÄŸrıştırmıyordu. Erkekler de beni bir gecelik birlikte olacakları kadın olarak algılamıyorlardı. KiÅŸiliÄŸimle onların ulaÅŸmayı hayal bile edemedikleri bir kadın olma yolunda emin adımlarla yürüyordum. EÅŸim yeniden bana âşık olmuÅŸtu. Beni yeniden kendisine tutkuyla âşık etmek için her türlü yola baÅŸvuruyordu. Bir zamanlar köpeÄŸin önüne kemik atar gibi içinden söküp attığı aÅŸkın önünde diz çöküp af dilemek ve beni baÅŸka kadınlarla kıskandırarak aÅŸkımı kazanmak istiyordu. Kıskandırma iÅŸini sevgilisini birlikte yaÅŸadığımız malikâneye getirecek kadar ileri götürdü. Yatak odamın yanındaki odada eÅŸimin sevgilisiyle birlikte uyuması beni rahatsız etmiyordu. AÅŸk varsa kıskançlık vardı. Tutku varsa ÅŸehvet vardı. YaÅŸama tutkuyla baÄŸlıydım. Acıyı da sevinci de kalbimle yaşıyordum. Rehberim kalbimdi. Karnaval eÄŸlencelerindeki gibi geçici olan ne acıya ne de sevince yer yoktu kalbimde. İnsan kendisini güçsüz ve ezik hissediyordu mutlu insanların karşısında. Dileklerim gerçekleÅŸmese de bedbaht bir insan olsam da yine de eziklik hissetmeyeceÄŸim kimsenin karşısında kendimi. İnsana dair tüm yenilgilere lades diyecek gücüm vardı içimde. GençliÄŸime yaÅŸlılığın bilgeliÄŸi yakışmıştı kadınlığıma da sıra dışı bir büyü katmıştı. Âşık olacağım erkek duygularıyla sohbet eden birisi olmalıydı. İçsel özgürlüğünün insan iradesine katacağı kazanımları ve bu kazanımların insana kazandıracağı gerçek zaferlere benim kadar yakın olmalıydı. EÅŸimle boÅŸanmadan önce onunla aramızda geçen bir konuÅŸmayı seninle paylaÅŸmak istiyorum. EÅŸim: “AÅŸk, Jericho gülü denilen bir bitkiye benzer; kuraklık olursa kurur, içine büzülür. Ama arkasından bol çiçekleriyle tatlı, sevimli bir gece gelince tekrar bütün yapraklarını açar, eskisi gibi yeniden yeÅŸerir, tazeleÅŸir. Siz kadınlar… biliyorum kadınlar arasında öyleleri vardır ki, bir erkeÄŸi sevdikleri zaman, tekme ile kovulsalar bile tekrar sevdiklerine döner, ebediyen, tekrar tekrar onlara geri gelirler. Çünkü onların aÅŸkı her türlü yaralanmalara karşı ÅŸerbetlidir.(s.164-165) Benim yanıtım: “ Evet, söylediÄŸiniz doÄŸru, sayın kocam, ben de… Biliniz ki ben de bir öyle kadınım… Ama siz… ona layık bir erkek deÄŸilsiniz.”(S.165.) Kocam benim elmaslara ve lüks hayata olan zaafımdan yararlanmak istedi ve beni ona dönmem karşılığında tepeden tırnaÄŸa mücevherlerle donatmayı teklif etti. Bana, paramla fiyat biçen eÅŸime tepkim sert oldu: “ EÄŸer sen aÅŸkımı hind kumaÅŸlarına, sansar derilerine bürüsen; arkasına samur kürkler, başına altın taçlar, ayaklarına en halis cinsinden elmas pabuçlar giydirsen; onu ben yine pislik ve necaset gibi kendimden fırlatır atarım! Çünkü ayağımla bastığım toprak, benim için onların hepsinden kıymetlidir. Vücudumda seni reddetmeyecek tek zerre, damarlarımda tek damla kan yok... İşitiyor musun? Ruhumda senin adını çağıran tek köşe yok! Söylediklerini iyi anla! Ben, sana ram olmakla vücudunu öldürücü bir hastalığın ıstırabından, ruhunu cehennem azaplarından kurtaracak olsam bile bunu yine yapmam!”(S. 174. )
Sevgili GeçmiÅŸ, konuÅŸmana müdahale etmemek için kendimle mücadele ediyorum içten içe. Anlattıkların gerçeÄŸin gün ışığına çıkmamış yüzü. Acıyı ve mutluluÄŸu aynı duyguyla yaÅŸamak mümkün mü? SaÄŸ kolunun damarlarında kan yerine acı, sol kolundakinde ise mutluluk var. Cinsiyetlerinin üstüne çıkan kadın çoktur ama erkekliÄŸinin üstüne çıkan erkek istisnadır. Bir kadın genç kızlığında kadınlığını yaşıyor anneliÄŸinde ise insanlığını. Bir erkek ise ölüm döşeÄŸinde bile kalan son gücünü bir kadınla beraber olmak için harcamak istiyor. YaÅŸadıklarını irdeliyorum. Hayatının baharında seni terk eden bir erkeÄŸe duyumsadığın sıra dışı bir tutkuyla kendini gözden çıkarıyorsun. Bu gözden çıkarışın heybeti tutkunla yarışacak kadar ürkütücü. Hayatını anlamlı kılan hiçbir güzelliÄŸin içinde filizlenmesini istemiyorsun erkeÄŸin yanında olmadığı için. Onun kölesi olduÄŸunu ona kanıtlayan da Ona efendin olma gücü /güvenini veren de sensin. Birbirinize verdiklerinizin listesini çıkar. Göreceksin ki, eÅŸinin davranışlarının tümü kendi çıkarlarına el açıyor senin ki ise onun çıkarlarına kusursuz hizmet edip etmediÄŸini ispatlamak adına sana eziyet ediyor. Ruhunu, duygularını, düşüncelerini, vücudunu… bir köpeÄŸin önüne kemik gibi atan da sensin. Düşünsene; duyguları, düşünceleri, ruhu… olmayan bir insan “ insan” mıdır? Kendini gözden çıkararak insanlığını pazarlıyorsun aslında. Ruhlar âlemine giriyor ve ‘kadın’ ruhunu çağırıyorum ÅŸu an. Görüyorum ki, senin kiÅŸiliÄŸindeki kadınların birçoÄŸu benzer iÅŸkencelerle ruhlarına eziyet ediyorlar. Kendilerini bir bütün olarak hissetmelerini böyle saÄŸlıyorlar. AÅŸkın mazoÅŸist yanı en çok nitelikli kadını çarpıyor. Çünkü öyle kadınlar için âşık olduÄŸu erkekten baÅŸka erkek yoktur dünyada. Oysa denizde ne balıklar var… Senin diriliÅŸini ele almak istiyorum. Duygularının aÅŸkına eren kadınlar acılarından kendilerini yeniden yaratıyorlar senin gibi.
Bir erkek bir kadın için dünyevi varlığını ortaya koyar; ama aynı kadın için hayatını /erkekliğini gözden çıkarmaz. Örnek bıçak meselesi. Bu basit olay onda güven bunalımı yaratıyor sana dair. Ona göre senin kastın hayatınaydı ve senin aşkın da onun hayatından daha önemli değildi. Bir anda senden uzaklaşıyor. Onun güvenini yeniden kazanmak için çırpınıyorsun. Yanında annesi gibi duracağın için seni eşi olarak kendisine yakıştırmıyor. Aşkından genç yaşta acıdan yaşlanmanın bir anlamı yok onun için. Erkeklerin birçoğu ruhsal sağlığı zinde olmayan bir kadınla zaman geçirmek istemiyor. Onlar sağlıklı, şen şakrak cilveli kadınlarla zaman geçirmek istiyorlar. İsteklerinde haklılar; çünkü mutlu olmak istiyorlar. Senin ruh durumun eşinde sıkıntı yarattığı için eşini genç sevgilisinin kollarında görüyorsun. Ona eskisi gibi şarlatanlık yapıp eğlendirmediğin için de ihanetini yakalamanı sıradan bir olay gibi görüyor. Seni eve gönderiyor istek ve şehvet dolu arzularla kendini atıyor sevgilisinin kollarına. Erkekler kadınlarından bir yatağı yüzünden, iki yerleşik düzenleri bozulmasın diye çekiniyorlar. Erkeklerin ilk kadını birlikte olmadığı kadındır. Yani bakirliğidir benim gözümde erkeğin. Sen kocanın değil de cellâdının kollarında olduğunu hissediyorsun; çünkü eşinin uğrunda çektiğin acılara layık bir insan olmadığını biliyorsun. Kadınlar da onurunun yaralanmasının karşılığı kadının kişiliğine göre değişiyor. Her kadın da senin gibi bir dirilişle işin içinde çıkmıyor. Kadının ruhsal /duygusal çıkmazlarının çeşitliğinin analizini yapmak tıpkı dünyadaki tüm çiçek türlerinin sayısını bilmeye benziyor. Aşkınız gibi evliliğinizin de körpe olması değildi eşinle yaşadıklarınızın nedeni. İkinizin de birbirinizi içinizde koyduğunuz yer eşit değildi. Haksız bir alışverişti bu. Âşık bir kadını ihanet kadar yaralayan bir başka duygu da âşık olduğu erkekte kendisine dair duygusal izlerin yok olduğunu ya da kirletildiğini görmektir. Kirletilmişlik hissi senin gibi onurlu kadınlarda duygusal/ruhsal bir tiksinti yaratıyor. Ruhsal tiksinti yaşayan kadınlar hayatlarına girmek isteyen erkeklere karşı oldukça ihtiyatlı davranıyorlar. İhtiyatı aşka tercih ediyorlar anlayacağın. Kıskançlık aşkın meyvesidir. Gözünde değeri pul kadar olmuş bir erkeği kıskanmayı bırak seni bırakıp da başka kadınlarla birlikte olmasını bir mükâfat olarak karşılarsın. Kocasına kız isteyen kadınları anımsa. Gereğinden fazla kıskançlığı akıl tutulması, olması gereken kıskançlığı da bir onur bir saygınlık mertebesi olarak görüyorum ben. Kıskaçlığın cinsiyeti yoktur. Eşinin seni kıskandırarak ona olan duygularını analiz etme yöntemi insan psikolojisi bakımında tutarlı bir metot. Bir erkek her türlü hakaret ettiği kadınla aynı akşam yatabilir ve o kadına aşkının büyüklüğünden dem vurabilir. Nitelikli bir kadın kendisine ağır hakaretlerde bulunan bir erkekle yatmaktansa ölmeyi tercih ediyor. Bu yüzden kocasından dayak yiyen birçok kadın tanıyorum. Erkek kendisiyle yatmadığı kadınsa onu başka kadınlarla aldattığı için kin duyuyor eşine.
Sevgili Gelecek, Özgür ve zengin bir kadındım. Lüks hayatın ve mücevherlerin içinde yüzüyordum. Seyahate çıktım. Paris’te iken akrabam Sti ile birlikte oldum. İnsanın öğreneceklerinin yaşı yoktu. Yaraların insandan alacağı intikamı unutmasaydım Sti ile birlikte olmazdım. Onunla önce dost sonra sevgili olmuÅŸtuk. Benim bir erkekten duymayı hayal ettiÄŸim soylu duygularla bana sesleniyordu. Bu derinliÄŸi olmayan adam kocamın bende bıraktığı boÅŸluÄŸu dolduracağına ikna etti beni. Yüce saydığım Sti aslında köle ruhluydu. MaÄŸrur ve güçlü kiÅŸiliÄŸi bir görüntüden ibaretti. Böyle bir korkak zavallıyı her kadının hayalini süsleyen bir erkek olarak algılamış, acı ve mutluluÄŸu onunla paylaÅŸmaktan sonsuz haz duyacağımı sanarak -kendime ihanet etmiÅŸtim. Bir erkek bile olmayan Sti’den ayrıldım. Sti ayrılmadan önce bana ÅŸu kehanette bulundu: benim âşık olabileceÄŸim erkek aÅŸkını bana itiraf ederken asla şüpheye düşmeyecek, karşımda ezilip büzülmeyecek, beni tıpkı has altın gibi eÄŸip büken biri olacak. Ben de bu özelliklerinden dolayı ona boyun eÄŸeceÄŸim. Bu erkeÄŸin kendine güveni tam olduÄŸu için benim paha biçilmez kiÅŸiliÄŸim/ güzelliÄŸime daha az deÄŸer verecek. Ben de bana kendinden daha az deÄŸer veren bu erkeÄŸe - âşık olacaktım. AÅŸkın var olan ve asırlar boyu da varlığını sürdürecek kanunu buydu.
Sevgili GeçmiÅŸ, zihinsel/düşünsel esaretten kurtulmak demek, güncel hayata adapte olmakta zorluk çekmeyeceÄŸin anlamına gelmiyor. Duygusal doyuma eriÅŸmemiÅŸ bir kadının yüreÄŸinde adını koyamadığı boÅŸluklar vardır. BoÅŸlukların intikamı küçümseme. Dünyevi hırslarını tatmin ettiÄŸin için sevgiye/sevilmeye ihtiyaç duyuyorsun. BaÅŸka ülkelerin yaÅŸam kültürüne tanıklık etmenin insan kiÅŸiliÄŸinin geliÅŸimindeki olumlu yanlarının farkında olman anlamlı. Sti konusunda seninle hemfikir deÄŸilim. Sti’nin sana olan aÅŸkına yürekten inanıyorum. Her erkek gibi o da seni nasıl elde edeceÄŸini biliyordu. Senin yanında, senin benzerin bir erkek olarak görülmeseydi senin güvenini kazanabilir miydi? Sti çapkın bir erkek olduÄŸu için bir kadının bir erkeÄŸe güvenmesinin aÅŸktan daha önemli olduÄŸunu biliyordu. Çapkın erkeklerin en önemli meziyetleri namuslu kadını yürüyüşünden tanıyor olmalarıdır. Bana göre namuslu kadına hak ettiÄŸi saygıyı sadece çaplık erkekler veriyor. Çapkınlığın erkekte yarattığı doyum da senin dünyevi hırslarına duyumsadığın doyumla eÅŸdeÄŸeridir. Aslolan nitelikli olanı niteliksizden ayırmaktır. Bu birikim bir bilim dalı olmayı hak edecek kadar üzerinde araÅŸtırma yapılmasını hak ediyor. Elli yıl daha Ulrik Frederik’le evli kalsaydın seni hangi niteliklere sahip bir erkeÄŸin zapt edeceÄŸini algılayamazdı. Çapkın erkek sıradan kadını sesinden tanıyor. Ve sıradan bir kadının erkeÄŸe vereceÄŸi ÅŸehvetin bile bir kazanımdan çok o erkek için kayıp olduÄŸunu biliyor. Çapkın kadın/erkek çapkınlıkta ÅŸerbetli oldukları için karşı cinsin tuzaklarına kolay kolay düşmüyorlar. Bu da ödedikleri bedellerin mükâfatıdır. ErkeÄŸin hasından hayat kadınlarının anladığı gibi. Hayatına giren erkeklerin içinde sana tüm benliÄŸiyle âşık olan tek erkek Sti’dir. Sti, kadınlığına deÄŸil; kiÅŸiliÄŸine âşıktır. Seni kazanmak için köle ruhundan sana yarışır bir erkek yaratması bile sana olan aÅŸkının büyüklüğünün, ulaşılmazlığının kanıtıdır. Onun yarattığı erkek seni gerçekte hak eden bir erkekti. Gerçekte ise senin bir benzerin olmadığı gibi seni gerçekten de hak eden bir erkek de yoktur dünyada. Sti ne yapsın. Bu yüzden birlikte olduÄŸun erkekler içinde aÅŸkının en ağır bedelini Sti ödüyor. Seninle derinliÄŸi/ kalıcılığı olan nitelikli bir paylaşımın doyumuna erdi. Senden sonra sıradan kadınlarla mutlu olmak bir yana erkekliÄŸinin dakikalık zevklerinden de mahrum kaldı. Bu bedel bir erkeÄŸin ruhsal/düşünsel/ bedensel olarak kendisini kendi elleriyle hadım etmesidir.
Sevgili Gelecek, yorumlarını sıra dışı bulduÄŸumu bilmelisin. Sti, hakkındaki düşüncelerimi alt üst ettin ruhumda. Seni dinleyince gerçekte senin haklı olduÄŸunu hissediyorum. Sti’den ayrıldıktan sonra servetimi tükettiÄŸim için babamın yanına döndüm. Babam beni çıkarı için her türlü üç kağıtçılığı yapan, zeki, cimri, ÅŸeref, hasiyet duygularından mahrum ÅŸiÅŸman, kısa boylu kralın adli müşaviri Palle Dyre ile evlenmeye mecbur etmiÅŸti. Yılmıştım. Kendime güvenimi yitirmiÅŸtim Sti ile birlikte olarak. Kendimi cezalandırmak için hayatımın kontrolünü eline verdiÄŸim adam midemi bunaltıyordu. Eskisi gibi vücudum kaskatı kesiliyordu. Asil ve yüce olan her ÅŸeye karşı kaba olduÄŸu kadar da küstahça bir tavrı benimsiyordum. Karının ve erkeÄŸin kendi yollarında yürüdüğü bir evliliÄŸin baÅŸkahramanıydım.
Sevgili GeçmiÅŸ, Sti konusundan dolayı kendini cezalandırman, kendi içinde kat ettiÄŸin mesafenin büyüklüğünü ve kendine karşı duygularının ne kadar samimi olduÄŸunu kanıtlıyor. Kendini cezalandırmak adına seçtiÄŸin yöntem acılarınla yarışacak kadar acımasız olmalıydı ki, seni zapturapt altına alsın. Ruhsuz bir kadının birlikte olacağı erkeÄŸin hangi türün temsilcisi olması neyi deÄŸiÅŸtirir içinde? Duygusuz bir ruh ve kaskatı bir vücutla ancak böyle vasıflara sahip bir erkekle evlenebilirdin. Sen bu tür niteliklere sahip bir erkekle mutlu olsaydın iÅŸte o zaman kendini kazanma ÅŸansını sonsuza dek yitirirdin. İnsan ruhu bir kez alçalmaya alışmaya görsün alçalmayı alışkanlık haline getiriyor…
Sevgili Gelecek, merak ediyorum yaÅŸadıklarını da bu denli derinden irdeliyor musun? Ya da yaÅŸadıklarını da bu kadar nesnel deÄŸerlendirebiliyor musun? Ben de eski canlılığımı bana kazandıracak bir iksire ihtiyacım olduÄŸunu anlıyordum. Bende bu kadar büyük bir etkiyi yaratacak iksir baÅŸ hizmetkârım Sören’di. Onunla karşılaÅŸtığım ilk andan itibaren gençlik aÅŸkı içimde kuÅŸlar gibi kanat çırpmaya baÅŸladı. Hislerim korkuyla karışık bana geri dönmüştü. Bu yaÅŸta soluÄŸumu kesen gizemli bir duygunun esiri olmuÅŸtum. GüneÅŸ açmıştı duygularımda. Bir hizmetkârın aÅŸkını gelip bana itiraf etmesi bir mucize diye düşünüyordum. Sören, o kadar cesur muydu? Ya da bu kadar büyük bir tehlikeyi göze alabilirdi benim için?
Sören, bir gün karşıma dikilip imkânsız aÅŸkından dolayı kendisini intihar edeceÄŸini söylediÄŸinde ne yapacağını ÅŸaşırmıştım. Deliydi. DediÄŸini yapmaktan onu alıkoyduÄŸumda kollarında titriyordum. O gün baÅŸladı yasak iliÅŸkimiz. İlk kez bana emir veren bir erkeÄŸin emirlerini gönüllü olarak yerine getiriyordum. Sevgilimin korkusuzca aÅŸkını sahiplenmesi, efendisinin karşısında kendisini ezik hissetmemesi hayattan ve aÅŸktan ne beklediÄŸini bilmesi beni ona meftun ediyordu. İliÅŸkimiz bazı felaketleri de getirdi beraberinde. Sören bana aÅŸkını kanıtlamak için sözde niÅŸanlandığı sevgilisini bıçaklamış ve ortalıktan kaybolmuÅŸtu. Olay duyulup ortalık birbirine girdiÄŸinde kocamdan boÅŸandım sevgilimle evlendim. Üçüncü evliliÄŸimle hayat standardım da düşmüştü. SarhoÅŸ olup beni döven kocama delice âşıktım. AÅŸk tüm davranışlarını hoÅŸ görmemi saÄŸlıyordu. Bu anlaşılması zor durum beni aÅŸkı için her ÅŸeyi göze alan kadınlardan biri yapıyordu. İlk kez bir erkek benim için katil olmayı göze almıştı. Kocamın benim için gerektiÄŸinde her türlü deliliÄŸi yapacağını biliyordum. Onun hiçbir hareketinde riyakârlık yoktu. Sören’in içinde büyüdüğü kültür ile benim içinde büyüdüğüm kültür farklıydı. GeçmiÅŸinin ve yoksulluÄŸun kölesi olmamasına saygı duyuyordum. Sören’in kendisine âşık olduÄŸunu hayal edemediÄŸi hanımefendisini dövmesi insanların elde edilene karşı hoyrat tavrını ortaya koyuyordu. Kocama babamdan kalan son parayla Falster’in Burrehus mevkiinde karşıdan karşıya insan taşımak için kayık satın aldım. EÅŸimle birlikte kayıkta ırgat olarak çalışıyordum. Kendimi yapmacık ve ikircikli davranışlarımdan arındırmıştım. Bir zamanlar bana hizmet eden halktan birisiydim ve sade vatandaÅŸlara hizmet etmekten mutluydum. Kibirden eser yoktu ruhumda. YoksulluÄŸumu da ihtiÅŸamlı hayatım gibi aynı maÄŸrur gururla taşıyordum. İnsan müsveddesi bile olamayan soylu sosyetelere meydan okuyordum davranışlarımla onları küçümseyerek. Sören gibi gerçek halkı küçümseyen soylu (!) tabakanın arasında Sören’le kol kola yürüyordum. UlaÅŸmak isteÄŸim kiÅŸiliÄŸe ulaÅŸmıştım. Bedel ödeye ödeye insan kendisine yaklaşıyor. Bahtiyardım. EÅŸim cinayette teÅŸebbüsten üç yıla mahkûm oldu. O hapisten çıkana dek evin geçimini tek başıma saÄŸladım. Bir yontu heykeltıraşı gibi ben de ruhumun heykeltıraşı olmuÅŸtum. Hayatın tüm boyutlarını tanımıştım. İhaneti, zaferi, yenilgiyi, zenginliÄŸi, yoksulluÄŸu… Hâlâ asiyim. AsiliÄŸimi çok seviyorum.
Sevgili GeçmiÅŸ, Sören’in hayatına girmesini yadırgamıyorum. Onun uÄŸruna ödediÄŸin bedelleri de. Gerçekte derinliÄŸi olan hiçbir iliÅŸkide statüler ve standartlar olmaz. Aslında üstünlük de olmaz eÅŸit iliÅŸkilerde. Sizin iliÅŸkiniz eÅŸit deÄŸildi. Sören’le kendini temize çektiÄŸin için Sören’i bir erkek olarak kıymetli buluyorsun. İlk kez yaÅŸadığın bir iliÅŸkide kiÅŸiliÄŸini geliÅŸtirerek kendini ifade ediyorsun. Bu yüzden kayıkçıda çalışman seni rahatsız etmiyor. YoksulluÄŸun insana kazandırdığı duygusal ve ruhsal ganimetlerin yanında elmasların/pırlantaların beyhude anlamsızlığını kavrıyorsun. Ruhun parlıyorsa parlaklığın kıymeti vardır. Tutkunun kadını, seni asil yapan sözlerin ve davranışların arasında mesafe olmamasıdır. Bu yüzden Sören’in sıra dışı kabalığının içinde gizlenen doÄŸal yanını bir mücevher gibi boynunda taşıyorsun. Sen; Sören’in deÄŸerlerini sahipleniÅŸine âşıktın; ama Sören senin gibi soylu ve güzel bir kadının üzerinde kurduÄŸu hâkimiyete âşıktı. Sören onu hakir gören üst tabakadan intikamını sana hükmederek alıyordu. Bu güçten aldığı güvenle seni dövme hakkını kendinde buluyordu. O’nun eriÅŸilmez öz güveninin mimarı da sendin. Çünkü sen soyluların içinde Sören’le kolkola dolaÅŸarak soyluları ne kadar küçümsediÄŸini, Sören’i onlara tercih ettiÄŸini kanıtlıyordun. Senin gibi kadınlar bir erkek için her ÅŸeyini feda ettikleri gibi dayaÄŸa bile katlanabilirler yeter ki, erkekleri onlara ihanet etmesin.
Sevgili Gelecek, sohbet ettiÄŸim köy hocasının içinde bulunduÄŸum durumun dışarıdan nasıl göründüğünü tüm çıplaklığıyla açıkladığı sözleri ile benim onun sözlerine verdiÄŸim yanıtı seninle paylaşıyorum: “İtiraf edeyim ki, dedi, sizin böyle bir ahırcı ve dilenciyi, nezaket ve kibarlığın üstadı, fevkalade incelik ve nezaketleriyle kendilerini herkese sevdiren kimselerin bir örneÄŸi olarak her tarafta övülen son Exellans umumi vali gibi Chevaller’e nasıl tercih edebilmiÅŸ olduÄŸunuza ben asla akıl erdiremiyorum.” (s.250-251) EÄŸer o (modaya uygun ahlâk mektebi ) adı verilen kitap gibi bütün bu meziyetlerle dolu bile olsaydı, yine benim nazarımda kıl kadar deÄŸeri olmazdı.” Siz, doÄŸru bulduÄŸu bir hayatı yaÅŸamış, fakat bunun için ileride bir mükâfat ümidi beslememiÅŸ, bu yolda Tanrı’ya el açmamış insanları, bir defa bile dua etmemiÅŸ olmalarına raÄŸmen Tanrı’nın reddedeceÄŸine, kendinden uzaklaÅŸtıracağına inanıyor musunuz?(s.252)
Hapisten çıkan eşimi kaybettim. Uzun bir ömür yaşadım. Ölürken ne papaza günah çıkardım ne de bana şaraplı ekmek sunabildi kimse. Aydınlık bir yaz günü öldüm. Beni kocamın yanına gömdüler; cenazeme sadece fakir halk katıldı.
Sevgili GeçmiÅŸ, senden baÅŸka kadına âşık olmayan Sören, aÅŸkın uÄŸruna iÅŸkenceden ölüyor. Onu ayrı bir yere koymamın bir baÅŸka nedeni de dünyasına ait olmayan bir kadının kalbinde hissettirdikleridir. Bazı erkekler kendilerini karşısında ezik hissetmemek için güçlü kadınlarla evlenmek istemiyorlar. Sören eÄŸitimsizliÄŸine raÄŸmen senin güçlü olmandan rahatsız olmuyor. Onun sana dayak atmasının asıl nedeni de mensubu olduÄŸu toplumun deÄŸer yargısında kadını dövmenin meÅŸru olması. Sana vurarak mensubu olduÄŸu toplumun saygınlığını kazanıyor. Ona âşık olduÄŸun için piÅŸmanlık duymaman, onun uÄŸruna ödediÄŸin bedelleri hak ediyor kanımca. Köy hocasının sözlerine gelince… Onun sözlerinin her biri bir zamanlar içinde yer alamadığın için kendini hırpaladığın dünyanın fotoÄŸraflarıdır. İçinde yaÅŸadığımız akılcı dünyanın özetidir o sözler... O özetin içinde yer almadığın için ne kadar bahtiyar olsan azdır diye düşünüyorum. Kocanın mezarına gömülmeyi hak ediyordun, yanına deÄŸil.
Sevgili Gelecek, ben yaÅŸam serüvenimi böyle noktaladım. Sana tavsiyem yaÅŸadıklarında/ yaÅŸayacaklarından piÅŸman olmaman. Geride öyle bir hayat bırak ki, tıpkı senin beni onurlandırdığın gibi seni de onurlandıran birisi olsun yaÅŸayanlardan. İçinde dışında yaÅŸam dolu ayrıl hani dünyadan. Ölümün de geçmiÅŸin / yaÅŸadıkların gibi soylu olsun. Bırak mezarından dışarıya taÅŸsın maruz kaldığın ama boyun eÄŸmediÄŸin ihanetler, yalanlar, üç kâğıtçılıklar, para hırsları, insanı arkadan vuran kalleÅŸlikler, Tanrı’sını bir bardak çaya satan samimiyetsizlikler .
Kaynak: Marie Grubbe. Jacobsen. Milli Eğitim Basımevi. Çeviri: Prof. Selâhattin Batu. S.253.
03.02.2013.
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
Her tür yaÅŸam biçimine ilgi duyuyorum. BaÄŸnaz toplumda yaÅŸayanların bastırılmış duygularına tercüman olan yapıtlara ilgi duyuyorum. GeçmiÅŸ yaÅŸanmışlığı gelecek de yaÅŸanılacağı simgelemiyor mu? YaÅŸanmışlıkları bize altın tepside sunan büyük yazar/düşünür/ ve ÅŸairlerin… yapıtlarını sömürmek istiyorum geleceÄŸime doÄŸru yön çizmek için. GeliÅŸmeyi düşünce özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması, din dil ırk… gibi kavramların baskısı olmaksızın insanların kendilerini özgürce ifade etmesi olarak anlıyorum. Bir ülkenin insanlık tarihi o ülkenin yaÅŸanmışlık anayasasıdır. Bir duygunun, bir düşüncenin bir yazarın izini sürmeyi alışkanlık haline getiriyorum. Ben ÅŸair Rilke’nin izini sürüyordum o da Danimarkalı ÅŸair/ yazar /bilim adamı Jens Peter Jacobsen'in izini sürüyordu. Bir dahi olan Jacobsen’e uluslararası ün kazandırmış iki yapıtından (Nils Lyhne) birisi olan Marie Grubbe ile de bu vesileyle tanıştım. Otuz sekiz yaşında tüberkülozdan ölen yazar insanlığın kütüphanesine birçok eser armaÄŸan ediyor. En büyük ilgi alanı botanik olan yazarın Charles Darwin’ den, Fransız realist yazın okulundan ne kadar etkilendiÄŸi eserlerinden anlaşılıyor. Eserlerinde dönemin romantizm anlayışını sorguluyor ve eleÅŸtiri oklarını elit takıma yöneltiyor. Karakterlerinin dış görünüşlerini deÄŸil, iç dünyalarını içten içe kavrıyor. Kinin, baÅŸarının, baÅŸarısızlığının, karşılıksız aÅŸkın, karşılıklı aÅŸkın çökme nedenlerini… gözler önüne seriyor. Bir bakıma insanın hangi yüzyılda yaÅŸarsa yaÅŸasın benzer duyguları yaÅŸayacağını kanıtlıyor, bize. Karakterleri kendi hayatlarını yaÅŸarken okuyucuyu da hayatlarına dâhil ediyor. Karakterlerini unutulmaz yapan, her birinin kendi doÄŸru/ yanlışlarına tutkuyla baÄŸlanmasıdır. Bu tutkunun gücü okuyucuyu içten içe kuÅŸattığı için, karakterlerini beynine kazıyor okuyucu. İnsan odaklı bir yazarla karşı karşıya olduÄŸunuzu eserin sayfalarını çevirir çevirmez anlıyorsunuz. Fırtına tasviriyle bile insanın ruh halini anlatacak deÄŸin mahirdir insan ruhunun gizine ermekte. Eserin gereÄŸinden fazla uzatıldığı gerçeÄŸini karakterlerin canlılığı unutturuyor bize. Çiçekleri, mücevherleri, süsü, ihtiÅŸamı seven yazarda yaÅŸadıklarını sömüre sömüre ölmek isteyen bir yaÅŸam sevinci var. Onun kiÅŸiliÄŸini güçlü kılan, yaÅŸadıklarından dolayı asla piÅŸmanlık duymamasıdır. Eserlerinde hem insanlık hem de birey için bir kazanım söz konusudur. Modern ve deneysel, psikolojik realist bir yazın anlayışını benimseyen yazarın (1876) Marie Grubbe’si dönemi itibarıyla birçok kadına ve sanatçıya ilham kaynağı oluyor. Onurlu duruÅŸuyla kadını deÄŸil bireyi yücelten Marie Grubbe okuyucuyu her okuyuÅŸunda farklı dünyalara götürüyor. Grubbe’nin bilinç düzeyini günümüz kadınının birçoÄŸundan daha üstün bulduÄŸum için Marie Grubbe üzerinde yoÄŸunlaşıyorum. Onun çocukluk döneminden baÅŸlayarak yaÅŸadığı her hayal kırıklığının ruhsal olarak kiÅŸiliÄŸindeki yansımasına dikkatleri çekmek istiyorum. Her insan gibi o da yaÅŸadıklarının yarattığı canlı bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Onu benim için ilginç kılan hem dönemi itibariyle böyle bir kadın olması, hem bir insanın doÄŸumla baÅŸlayan ve ölümle biten yaÅŸam serüvenine tanıklık etmek hem de onun hayatını yaşıyormuÅŸum gibi isyanlarını/ hüsranını/ güvensizliÄŸini/ yenilgisini/ diriliÅŸini yüreÄŸimin derinliÄŸinde hissetmemdir. Kendime yazarın neden Flaubert'in Madam Bovary’sinden bu kadar etkilendiÄŸini? sordum. Gustave Flaubert bu eseriyle on dokuzuncu yüzyılda kadına biçilen kadınlık rolüne dikkatleri çekmekle kalmamış, kadını ikinci sınıf gören ataerkil kokuÅŸmuÅŸ ahlâk ve namus anlayışına karşı bir çıkarma yapmıştır. Evli Emma erkeklere tanınan duygularına kapılma hakkını kullanarak yasak iliÅŸki yaşıyor. O dönemde bir kadının kendisini birey olarak algılaması alışılagelmemiÅŸ bir çıkıştı. Bu yüzden Emma’sı da piÅŸmanlık ve vicdan azabı içinde kendisini zehirliyordu, yazarın. Bir bakıma onu öldürerek baÄŸnaz toplum bekçilerinin gönlünü almak istedi. Aldığı önlem yazık ki, ne yazara ne de esere karşı yöneltilen öfke/nefreti engelleyemedi. Emma, edepsiz bir günahkârdı. Roman da ahlaki ve dini deÄŸerleri istismar ettiÄŸi için yargılanacaktı. Flaubert’in bu haklı çıkışı ve cesareti Jacobsen'e ilham vermiÅŸti. O da Flaubert’in yarım insan olarak yarattığı, yaÅŸadıklarından dolayı piÅŸmanlık içinde öldürdüğü Emma’yı Marie Grubbe’siyle diriltiyordu.
Hangi yüzyılda yaşıyor olursak olalım, “insan onuruna” yakışır bir hayatı yaÅŸanılır kılmak mücadelesinden ödün verilmemesi gerekiyor. Bu konuda verilen her ödün bir sonraki kuÅŸağın insanlık geleceÄŸini karartıyor. Marie’de, sözcüklerin de insanlar gibi çocukluk, olgunluk ve yaÅŸlılık dönemleri olduÄŸunu algılıyorum. İlk kez, sözcüklerin çocukluÄŸuyla çocuklaşıyor, olgunluÄŸuyla olgunlaşıyor, yaÅŸlılığıyla da yaÅŸlanıyorum. Kendime bakışım deÄŸiÅŸiyor, yüzümdeki çizgiler yumuÅŸuyor buna karşın ruhumun “insan” olmanın ağırlığı altında ezilmeyen tek bir hücresi kalmıyor. Marie o asil duruÅŸuyla -insanın önce kendisine ihtiyacı olduÄŸunu kanıtlıyor bana. Kendine ihtiyacı olmayan insanın yaÅŸamını anlamlı kılan ilkeleri de olmaz diye düşünüyorum. Eski eserlere olan tutkum bir insanın geçmiÅŸine / yaÅŸadıklarına karşı duyumsadığı sorumluluk duygumdan kaynaklanıyor. GeçmiÅŸime yabancılaÅŸmadan geleceÄŸime yön vermek istiyorum. Bu çileli yoldan benden önce geçmiÅŸ olan yazarlardan/ ÅŸairlerden öğrendiklerim sayesinde kırılgan olduÄŸu kadar naif de olan ruhumun her yaşımda tüm berraklığıyla bana ait olmasını saÄŸlayabileceÄŸimi düşünüyorum.
Bu duygularla Marie ile birlikte onun ruh dünyasına doğru yolculuğa çıkıyorum. Amacım onunla dost olmak. Sözünü sakınmayan ve yaşadıklarının arkasında duran bu insanın karşısına çıplak yalnızlığımla çıkıyorum. Yaralarımı onunkiyle yarıştırmıyorum. Yaşadıklarımdan aldığım yaralarımı sarma gücünü dostluğuyla bana vermesini istiyorum ondan. Ağzı süt kokan bir çocuk kadar içtenim söylediklerimde. Kendimi unutmak için ona sığındığımı anlıyor ve benimle kucaklaşıyor. Yüzüne yansıyan merhamette insanlığın acılarını görüyorum. Gözlerindeki şefkat bir büyü gibi içime işliyor. Bir mucizeyi yaşıyoruz birlikte; çünkü yaralarımızı birbirimize gösterecek değin güveniyoruz birbirimize. Canı gönülden konuşmaya başlıyor Marie benimle. Bense mezardaki bir ölü kadar sessiz, karşısında oturmuş onu dinliyorum.
“Oldukça zengin cimri, kuralcı ve kendisinden baÅŸka kimseye hayrı dokunmayan Erik Grubbe’nin kızıyım. Çocuk yaÅŸta annemi kaybettim. Babamın sevgilisi bana üvey anne gibi davranıyordu. Onu her gördüğümde tüm vücudum korkudan kaskatı oluyordu. Korku hayatım boyunca gölgem gibi izimi sürüyordu benim. Sevgiye/ sevilmeye duyduÄŸum ölesiye ihtiyacı bastırmak için nefret ve isyan duyguları büyüyordu içimde. Babamın nikâhsız yaÅŸadığı sevgilisinden bir kızı oldu. Kızına “piç” olduÄŸunu hissettiren ve kendi günahının bedelini günahsız bir çocuktan alan bir babanın kızı olmak onur kırıcı. Üvey annem kızıyla daha rahat yaÅŸamak için beni yengemin yanına gönderiyor. Babam bu yaÅŸta bir çocuÄŸun baba evinden evlendiÄŸi için deÄŸil; yeri olmadığı için çıkmasının çocuk ruhumda yaratacağı sarsıntıdan bihaberdi. Babama bu sarsıntı para, unvan ve şöhret getirmediÄŸi için önemsizdi. Bir erkekle yatağını paylaÅŸmadan erkeklerin dünyasına yakın olamıyorsun. Babam koynunda annem deÄŸil, sevgilisi olduÄŸu için beni göndermiÅŸti yengemin yanına.
“Sevgili Maire, babana dair anlattıklarını dinlerken sohbetimizin ÅŸekli deÄŸiÅŸti aklımda. Seninle sohbetimizi erkek ve kadın üzerinde yoÄŸunlaÅŸtıralım istiyorum. Birbirimizle yaÅŸadığımız dönemin kadın/ erkeÄŸine dair gözlemlerimizi paylaÅŸalım istiyorum. Asırların cinsiyet üzerindeki etkilerinin iyi ve kötü yanlarını daha net ortaya koymuÅŸ oluruz bu yolla. Babanın yatağına dair yaptığın saptaman yerinde bir saptama. Erkeklerin “erkekliÄŸine” olan düşkünlüğü günümüzde de aynı. Baba olan erkeklerin birçoÄŸu kendisini tam bir erkek gibi hissettiren kadının yatağında babalık içgüdüsünden tamamen arınıyor. Annesi ölen her çocuk yetimdir. Nitelikli kadın önce insan sonra kadındır. EÅŸlerinin sayısı kadının annelik duygularında deÄŸiÅŸlik yapmıyor. Nitelikli bir annenin hayatında bir erkeÄŸin ‘erkek’ olarak var olmasının yolu kadının kendisinden olmayan çocuÄŸuyla iyi geçinmesinden geçiyor. Çocuklu kadınların çoÄŸu âşık olmadığı bir erkekle salt çocuÄŸuna iyi davrandığı için evleniyor. Bir baba yatağından bir kadın çocuÄŸundan vazgeçmiyor. Bu sıradan bir ayrışma deÄŸildir kadın ile erkek arasında. Bu kadını erkek karşısında yücelten bir saygınlıktır. Bu yüzden babanın sevgilisi babanla kızına kötü davrandığı için tartışıyor ve kızını rahat ettirmek adına seni evinden kovmayı sert bir konuÅŸmasıyla baÅŸarıyor. Ama kendisi ölünceye deÄŸin kızından ayrılmıyor. Erkek gücünü ÅŸehvetten kadın gücünü kadınlık/annelik içgüdüsünden alıyor. Kadında yuvasını koruyup kollamak erkek de gençliÄŸini korumak bir tutkudur. ErkeÄŸin kadınının riyakârlığından başı dönüyor kadın ise bir erkeÄŸinin yapmacık davranışlarından dolayı iliÅŸkisini bitiriyor. Bazı erkekler hakikatin bazıları da entrikanın peÅŸinden koÅŸuyor. O yüzden birçok erkek onurlu ve nitelikli eÅŸini entrika ve ÅŸehvet tacirliÄŸi yapan kadına tercih ediyor. Gördüğün gibi erkeÄŸin erkekliÄŸine kadının da kadınlığına / anneliÄŸine bakışı hiç deÄŸiÅŸmiyor.
“ Haklısın Bedriye. Sen bana “geçmiÅŸ” ben de sana “ gelecek” diye sesleneyim. Bu hitap biçimini beÄŸendin mi?
“ Çok beÄŸendim.
“Sevgili Gelecek, Sevgisizlikten dolayı kendi yaratıcılığımla tanışmam yıllar aldı. Sevgisiz, ezik, dışlanmış, yalnız ve korkak birisiydim. Zamanla içimde yaÅŸanmamışa, anlaşılmamışa duyduÄŸum merak beni cesaretle tanıştırdı. Cesaret de tıpkı bir bitki gibi önce filizleniyor sonra içinde kök salıyordu insanın. Benim de yıllar sonra kendimle tanışmam bundandır. Laf olsun diye kimseyi yanıma yaklaÅŸtırmıyordum. Buna karşın güncel hayatın sığlığı içinde kaybolup giden hayatların yaÅŸamdaki toplam deÄŸerinin bir çığ gibi büyüdüğünü görüyordum. Hiç kimsenin hayatı bir diÄŸerinden önemsiz deÄŸildir. Bu gerçeÄŸi hayatta rol biçen efendiler görmezden geliyor. Zamanla eleÅŸtirici ve ayırdedici düşüncenin insana kazandırdığı algıda seçiciliÄŸi kavrıyordum. Kendi iç dünyasını içten içe kuÅŸatmak isteyenlerin ruhu ancak bütün dünyayı içine alacak kadar geniÅŸ, soylu, cömert oluyordu. Bu cömertlik insana bir baÅŸka dünyanın kapılarını açma sevgisi veriyordu. Yeni bir dünyaların kapılarını açmak, farklı farklı insanların yaÅŸamlarına tanıklık etmek insanın ruhsal ve düşüncel geliÅŸimini saÄŸlıyordu. Ben evrensel sevginin izini sürüyordum. Ülkem bir harple karşı karşıyaydı. Toplum psikolojisi gibi muazzam bir güçle tanışıyordum. Halk “ İsa’nın ÅŸu sözlerini hatırlatarak:“ Kılıcını yerine koy zira kılıç tutanların cümlesi kılıçla helâk olur,”dediÄŸini anımsatarak (S. 34.) onları barışa ve kardeÅŸliÄŸe davet eden rahibi vatan haini olarak tartaklıyordu. Aynı halk o esnada yoldan geçen ve çıkarlarının barışı için savaşı mubah kılan kralın Milis kuvvetlerinin kumandanı olan yarbayı “kahraman” naralarıyla ödüllendiriyordu. O an halktan beni ve yaÅŸadıklarımı anlamalarını beklememin saflık olacağını algıladım. Yengem sert ve müsamahasız eÄŸitim tarzı hakkında da sabit fikirleri olan birisiydi. Çocuksuz yengem için ben bir projeydim. Politika ve entrika uzmanı yengem bir genç kız olarak beni allayıp pullayıp soylular dünyasına lanse ediyordu. İlk aÅŸkım savaÅŸlardaki baÅŸarısıyla ün yapmış genç Albay Ulrik Christian Gyldenlöve idi. Christian’nın kendi doÄŸruları vardı. Uzun yıllar saray çevresinde kalmasına karşın saray adamı olmamıştı. Fazla becerisi olmadığı için gereksiz konuÅŸmayı sevmiyor, görevini yaparken aÄŸzından küfürden baÅŸka bir sözcük de çıkmıyordu. On da ilk kez bir erkek tarafından beÄŸenilme duygusu bana cazip gelmiÅŸti. Yirmi sekiz yaşındaydı. Åžehri askeri öngörüsüyle birçok felaketten kurtarmıştı. Onun kendine olan sarsılmaz güvenine benim gibi kendisine güvenmeyen birisinin âşık olmasını garipseme.
Bana âşık olan ilk erkekti. Bende ancak kitaplarda, ressam tablolarında bulabileceÄŸi bir bakirliÄŸi görmüş ve gördüğü masumiyet onu –meftun etmiÅŸti. Ruhunun/ruhumun hasretini çektiÄŸi tüm güzellikler bendeydi bendeki de ondaydı. Ruhumu kemiren öç alma ve isyan duyguları yerini kalp çarpıntılarına bırakıyordu. Yazgım birbirimize söylediÄŸimiz sözcüklerde kalan aÅŸkımızı hayata geçirmemize izin vermedi. Ulrik Christian’nın ölümü ani oldu. Ölümün eÅŸiÄŸinde kendinden geçmiÅŸ, bilincini yarı yitirdiÄŸi bir anda ziyaretine gittiÄŸimde bana oldukça acımasız davranmış, beni son saatlerinde onu ayartıp günaha sokan bir ÅŸeytan olmakla suçlamıştı. İltifatı da hakareti de aynı ağızdan duyuyordum. On yedi yaşımdaydım ve yaÅŸadığım aÅŸk hezimetini unutamıyordum.
“Sevgili GeçmiÅŸ, Kadınların çoÄŸu senin gibi ilk erkeÄŸini ruhunun doruklarında taşıyor bir ömür. Christian da bu özelliÄŸinde dolayı yaÅŸadığın her iliÅŸkine damgasını vuruyor. Bir erkekte ilk aÅŸk, kalbinde hissettiÄŸi çarpıntıdır. ErkeÄŸin ilk aÅŸkı elde etmek istediÄŸi kadındır. Kadın yaralarını kendisine ilgi gösteren erkekle paylaşıyor erkek ise geçmiÅŸini birlikte olduÄŸu kadından saklıyor. Bu özelliklerinden dolayı politikada baÅŸarılı oluyor erkekler. ErkeÄŸin romantizmi dakikalık kadınınki ise ömürlüktür. Bir erkek âşık olduÄŸu kadının ayağını yerden kesmek için bıkmadan usanmadan mücadele ediyor. Kadın ise âşık olmadığı erkeÄŸe salt kendisi için verdiÄŸi mücadeleden dolayı ram oluyor. Erkek ayağını yerden kestiÄŸi kadını elde ettiÄŸi için gökyüzünden yeryüzüne fırlatabiliyor. Kadında bu durum bir iç sorgulamaya dönüşüyor. Hayal kırıklığına mı yoksa kendini hak etmeyen bir erkeÄŸin yatağına girdiÄŸine mi yansın… Kadının yatağı kiÅŸiliÄŸi, erkeÄŸin yatağı organıdır. Kadın iliÅŸkiyi beyninde erkek ise organında yaşıyor. Bu yüzden erkeÄŸin yaÅŸadığı her iliÅŸki spermleriyle birlikte yok oluyor kadınınki ise kiÅŸiliÄŸinde devasa yaralar açıyor. Ulrik Christian, senin için ulaşılmazdı. Hastalığından dolayı sakat kalsaydı ya da uÄŸrunda cehennemde yansaydın da ona olan tutkun da azalma olmazdı. Onun yerine ölmek için Allah’a yalvarırdın. Kadınların kadınlığını hissetmesi için erkeÄŸin yatağına girmesine gerek yok. Kadının sevildiÄŸini bilmesi onu kadınlığının doruklarında dolaÅŸtırmaya yetiyor. Erkek ise yatağına girmeyen kadının yüzüne tükürmüyor. Ulrik Christian’a dönelim… Düşün ki sana bu haksızlığı ölüm döşeÄŸinde yapıyor. Çünkü sen varlığınla onu baÅŸtan çıkartıp günaha sokacağın için cehenneme gideceÄŸini düşünüyor. Cehenneme gitmemek için Tanrı’nın rolünü çalıyor ve seni “ günahkâr” olarak yargılıyor. ErkeÄŸin ulaşılmaz aÅŸkı çıkarına dokunduÄŸun anda bitiyor. Ayrılan erkeklerin birlikte olduÄŸu kadınlara yaptıkları hakaretlerin her birini baÅŸyapıt deÄŸerinde bir eser gibi incelemeliyiz ki, bir erkeÄŸin yatağına girmeden de bir erkeÄŸin iç dünyasına yakın olabilelim.”
“ Sevgili Gelecek, biz kadınlar ilgi duyduÄŸumuz her erkeÄŸin hayatımızı alt üst etmesine izin veriyoruz. Bu olaydan sonra hayatımda gerçekleÅŸmesini isteyecek kadar önemli bir dileÄŸim olmadığı gibi, büyük kahramanlarım da yoktu. Demek ki, yeryüzünde büyüklük mertebesine layık olacak emeller yoktu, olsaydı ben hissederdim diye düşünüyordum. Yeryüzünde her ÅŸey küçülmeye, alçalmaya mahkûmdu. Herkes beni tekmeliyordu; çünkü dünyada meyve vermeyen tek aÄŸaçtım. YüreÄŸimde merhametin ‘m’si yoktu. Donuk gözlerimde korku, dudaklarımda dualar yoktu. Dünyada beni bir varlık olarak algılayan bir tek insanın bile yaÅŸadığını düşünmüyordum. Bu duygularla cebelleÅŸirken kraliyet soyundan gelen albay Ulrik Frederik Gyldenlöve hayatıma giriyordu. Kraliçenin en yakın dostu olan yengemin Ulrik Frederik’in ilk eÅŸinden ayrılmasında önemli katkısı oldu. Kral da onun ilk eÅŸinin yoksul olmasını içine sindirememiÅŸti. Onunla aÅŸk üzerine sohbet ettik ilk karşılaÅŸmamızda. Ben: “Bence aÅŸk bir elmasa benzer; çünkü o da güzel ve muhteÅŸem bir elmas gibi seyredilir. AÅŸk da onun kadar güzel ve sevimlidir; ve elmas nasıl onu yontanlar için zehirli ise, aÅŸk da, ona tutulan kimselerde görülen acayip tavır ve hareketlerle, yaptıkları tuhaf konuÅŸmalara bakılırsa bir nevi zehirlenme, zararlı bir çığlıktır” (s. 92 ) dedim.
Ulrik Frederik ile evlenmem kralı memnun etti; çünkü bana ölen annemden ve yaÅŸayan babamdan hatırı sayılır bir miras kalmıştı. KiÅŸiliÄŸim henüz olgunlaÅŸmadığı için Frederik’in konumu itibarıyla önüme açacağı ufukları düşünmem evlilik teklifini kabul etmemde etkili oldu. EÅŸim ilk eÅŸinden daha farklı bir aÅŸk ile baÄŸlanmıştı bana. AÅŸkım tatlı tatlı yaÅŸanan, zaman zaman da melankolik olan bir aÅŸktı; çünkü içinde gençlik iksirini barındırmıyordu. Benim aÅŸkım ise kocamın kollarında bulduÄŸum huzurdu. Kendimi ilk önceleri ne kadar çok aldatırsam kocamı da o kadar mutlu ediyordum. YüreÄŸimdeki aÅŸka dair parlaklık ilk sevgilimin insafsızlığıyla ölmüştü içimde. Yaralı geçmiÅŸimi kocamla paylaşıyor onun geçmiÅŸimi unutturacağına, beni gelecek tüm felaketlerden koruyacağına ve beni aÅŸkıyla el üstünde gezdireceÄŸine inandırması başımı döndürüyordu. Kocama zamanla tutku ile baÄŸlanmamın nedeni onun yanımda olmasıydı. Beni terk etmeyen tek insandı. Ve bana aitti. EvliÄŸimiz zamanın ve cinselliÄŸin gemisinden yol aldıkça kocama tutkuyla âşık olmuÅŸtum.
“ Sevgili GeçmiÅŸ, çok önemli bir noktaya temas ediyorsun. Bir kadının bir erkeÄŸe “ evet” deme nedenleri ile bir erkeÄŸin bir kadına “ evet” deme nedenleri arasında fark var. Âşık olmadıkları erkekle evlenen kadınların birçoÄŸu evliliklerinde eÅŸlerinin gösterdiÄŸi anlayışa/huzura ve de sevgiye âşık olduklarını unutup, kocalarına âşık olduklarını sanıyorlar senin gibi. Senin eÅŸine âşık olma nedenlerini ele almak istiyorum. Yanında olan bir erkek olması, senin zaaflarını iyi tanıması, korkularını ortadan kaldıracak teminatları birbiri ardına sıralaması ve bir de aÅŸk dolu iltifatları… Sen de bazı kadınlar gibi bir erkeÄŸi hayatına/yatağına “erkek” olarak deÄŸil içindeki ruhsal eziklikleri davranışlarıyla ortadan kaldıran bir ruh hekimi olarak hayatına/yatağına alıyorsun. Sana ait olduÄŸunu düşündüğün bu erkeÄŸin yanında kendini ne kadar kandırırsan kocanı da kadınlığınla o kadar tatmin ettiÄŸini itiraf ediyorsun. Evlilikler bu türden kandırmacalarla sürüyor. Bazı erkekler kadının her alanda güçlenmesini ve birey olarak bilinçlenmesini neden istemiyorlar sanıyorsun?. Satın alınamaz olan kadınların birçok erkek düşmanı var. Bir erkek istediÄŸi kadını elde edemediÄŸinde üzülüyor; ama bu üzüntüsü onda kendisine yıllarca sürecek bir güvensizliÄŸe yol açmıyor. Mahcup bir kadında durum farklı geliÅŸiyor. İlgi duyduÄŸu bir erkeÄŸin kendisine âşık olmadığını anladığında iliÅŸkisini içine gömüyor ve bir daha hiçbir erkeÄŸin kendisine ilgi duymayacağını düşünüyor. Sahip olduÄŸu güzellikleri onu ezik bir insan olmaktan kurtarmıyor. EÅŸinin aÅŸkını anımsayalım birlikte. Neden gençlik iksiri barındırmıyor sana dair aÅŸkı? Arayışınız farklı. Büyük bir aÅŸkla evlendiÄŸi ilk eÅŸinden kral ve kraliçe istediÄŸi için bir anda ayrılıyor ve seninle evlenme nedenleri arasında senin zengin olman etkili oluyor. EÅŸinin senin karşında ezildiÄŸini gördün mü? Ezik bir insanın ezikliÄŸinde saflık da vardır. Her türlü saflık özünde masumiyeti barındırıyor. EÅŸinin, ilk eÅŸini kokmuÅŸ bir çöp poÅŸet gibi kapıya koyduÄŸu için vicdan azabı çektiÄŸine ÅŸahit oldun mu? ErkeÄŸin kendisini el üstünde taşımasından etkilenen ve böyle bir beklenti içerisine giren kadın çoktur. Ama duygularımız öylesine naif, öylesine sevilmeye, öylesine fark edilmeye hasret ki, bu hasretin karşısında aÅŸk da dâhil olmak üzere hiçbir güç dayanmıyor.
“Sevgili Gelecek, haklısın. Bir erkek yaÅŸadıklarından olgunlaÅŸmıyor. YaÅŸadıklarından erkekliÄŸine olan bağımlılığı artıyor sadece. Kocam, beni de saray çevresine ve kralın gözüne girmek için terk etti. Terk edilmiÅŸliÄŸin ruhumda yarattığı boÅŸluÄŸu onunla paylaÅŸmadım; çünkü ondan bu naifliÄŸi bekleyemeyeceÄŸimi öğrenmiÅŸtim. Biz samimiyetimize yaraşır samimiyeti karşımızdaki insandan da bekliyoruz; çünkü karşımızda o kadar samimiler ki…
“Sevgili GeçmiÅŸ, samimiyetsizliklerinde gerçekten samimiler. Sana yaklaÅŸabildiÄŸi kadar sen onunsun. Samimiyet erkeklerde dakikalıktır cinsel iliÅŸki gibi.
“ Sevgili Gelecek, EÅŸim, saraydaki asillerin kendisinden uzak durmasından ürküyordu. Bu yüzden kralı ikna ederek İspanya seyahatine çıktı. Bu seyahat ona ÅŸan şöhret kazandıracaktı. Kral oÄŸlu olarak kocamın iyi korunacağını bildiÄŸim halde uzun sürecek bu seyahatin iliÅŸkimizi zedeleyeceÄŸini düşünüyordum. EndiÅŸeliydim. EvliÄŸimiz gibi aÅŸkımız da henüz açmamış bir tomurcuktu. Bu tomurcuÄŸun içerden ve dışarıdan gelebilecek fırtınalara dayanması mucizeydi. Kocam da beni herkes gibi terk etmiÅŸti. Bahar çiçekleri arasında üstü açık bir mezardan farkım yoktu. Hislerimin denizi içimde donmuÅŸtu. Duygularım içimde bir köpek gibi havlıyor ve beni uyutmuyordu. EÄŸlenceli biri olma özelliÄŸimi yitirdiÄŸimden saray çevresinden ziyaretime gelen olmuyordu. GençliÄŸimin baharında hayatın tüm zevklerinden mahrum kalmıştım. Kocama duyumsadığım aÅŸk içimde büyüdükçe irademe hâkim olmakta zorlanıyordum. Ne yaÅŸadığım mekânı ne de bastığım yeri hissetmiyordum. Duygularım uyuÅŸmuÅŸtu. VahÅŸi bir hayvan gibi kolumu ısırıyor, acıyı damarlarında hissettiÄŸimde ise kolum kanlar içinde kalıyordu. Kendimi güvende hissettiÄŸi tek sığınağım yalnızlığımdı. Sınırları çizilmemiÅŸ aÅŸka sınır çizmek istiyordum acılarımdan. AÅŸkımın mirası yıkıntılarımdı. Bu yıkıntılar dış görünüşümü deÄŸiÅŸtiriyor, hareketlerimi yavaÅŸlaÅŸtırıyordu. Kilo alıyordum. Acı ve özlem dolu bekleyiÅŸlerim sona erdi bir gün. Kocamın deÄŸil beni idama götüren cellâdımın kollarındaydım sanki. Tanımadığım bir yabancıydı, o. AÅŸka mı yoksa aÅŸkın merhametsizliÄŸine mi yenildiÄŸimi bilmiyordum. Kocamın yanında annesi gibi duruyordum. Kadınsı bir içgüdüyle dış görünümünden dolayı onu baÅŸka kadınlara kaptıracağımı düşünüyordum. AÅŸk gibi ayrılık da acımasızdı. Kocamın bana karşı duyguları da içten içe deÄŸiÅŸmiÅŸti. Onu her koÅŸulda bekleyen kölesiydim. Saygınlığıma, aÅŸkı uÄŸruna çektiÄŸi soylu acılarıma yakışan soylu sözcüklerle deÄŸil, bir efendinin kölesine seslendiÄŸi gibi bana sesleniyordu. Kaba saldırılarla benden kendisinin hakkı olduÄŸunu düşündüğü aÅŸkını istiyordu. Bana bir eÅŸyaya sahip olur gibi sahip oluyordu. İlk günlerimizdeki gibi ona ruhani bir baÄŸla baÄŸlı olduÄŸumdan şüphe duymamasını kabullenemiyordum. Nefretin esiri olmuÅŸtum; çünkü köpeklerine davranışı ile bana davranışı deÄŸiÅŸmeyen eÅŸim, beni bırakıp gittiÄŸi için benden bir özrü esirgemiÅŸti.
Ruhum sonbahar yaprağı gibi sarı ve kupkuruydu. Bilinçsizce hareket ediyor davranışlarımı da kontrol edemiyordum. Böyle bir ruh hali içinde kocamın açık olan gömleÄŸinden vücudunun canlılığını görmem beni çıldırtmıştı. Sıcak olan duyguları deÄŸil, göğsünün sıcaklığıydı. Bendeki sıcak duyguları öldüren bu adamı ben de öldürmeliydim Elimdeki bıçağı onun göğsüne sapladım. Eliyle kendisini korudu. Bu olayı onun zihninde silmek için verdiÄŸim tüm çabalar sonuçsuz kaldı. Kocamın içinde kopan fırtına ile benim içimde kopan fırtınanın yaz ve kış mevsimi gibi ortak hiçbir yanı yoktu. Kocamın ezikliÄŸinin nedeni kralın gayri meÅŸru oÄŸlu olduÄŸu için onu kendilerinden üstün tutmayan nüfuzlu asillerin çoÄŸunlukta olduÄŸu memlekette bir presten baÅŸka bir ÅŸey olmaması… Benimkinin ise aÅŸkımı ÅŸan ve şöhrete deÄŸiÅŸmesiydi. Paramla hayallerine kavuÅŸan eÅŸim beni kendisine yakıştırmıyordu.
Onu baÅŸka bir kadınla yakaladığımda ise benimle birlikte eve gelmek yerine sevgilisinin yanında kalmayı yeÄŸledi. İhanetin büyülü gücüyle o gün tanışıyordum. İhanet içimde bir baÅŸka özgürlük duygusu yaratmış ve beni aÅŸkın esiri olmaktan kurtarmıştı. Bana bu gücü veren sahip olmaktan gurur duyduÄŸum faziletlerimle birlikte kadınlık gururumun yaralandığını görmemekti. Gururuma düşkünlüğümün karşısında kocama duyumsadım aÅŸk pespaye bir duyguydu. Nezaket ve aÅŸk dolu sözleri duymayı beklediÄŸim o dudaklar kirlenmiÅŸ, o bedende bana ait olan masumiyetten eser kalmamıştı. Buna karşın bir eÅŸ olarak kocamı kral ve kraliçenin karşısında gururla temsil etmeyi sürdürüyordum. İçsel özgürlükle ilk kez tanışıyordum. Kocam da dâhil bana acı çektiren insanlardan nefret etmiyor, öç almak da istemiyordum kimseden. YaÅŸadıklarımla barıştım. Åžikâyet etmeyi bıraktım. Ezik ve yenik deÄŸildim. Kocamı ne hakir ne de kahraman olarak görüyordum. Onu ne suçluyor ne de acıyordum ona. Ondan aÅŸkı dâhil isteyebileceÄŸi hiçbir ÅŸey kalmamıştı. İsteyebileceklerimi kendimden isteyecektim. Kendimden isteyeceklerimi kimse benden alamazdı. Bir kadın deÄŸil; bir bireydim. Yüce ve kutsal olan duygu ve düşüncelerimdi, insanlar deÄŸil. Beni yücelten fikirlere ihtiyaç duyuyordum. Beni dış tehlikelerden koruyan korkularım, ezikliklerim, sevgi bekleyiÅŸlerim de deÄŸildi; ezikliklerimin, korkularımın, ille de baÅŸkaları tarafından sevilme beklentilerimin üstüne çıkan irademdi. Sözcüklerim deÄŸiÅŸiyordu. GüzelliÄŸim ÅŸehvet çaÄŸrıştırmıyordu. Erkekler de beni bir gecelik birlikte olacakları kadın olarak algılamıyorlardı. KiÅŸiliÄŸimle onların ulaÅŸmayı hayal bile edemedikleri bir kadın olma yolunda emin adımlarla yürüyordum. EÅŸim yeniden bana âşık olmuÅŸtu. Beni yeniden kendisine tutkuyla âşık etmek için her türlü yola baÅŸvuruyordu. Bir zamanlar köpeÄŸin önüne kemik atar gibi içinden söküp attığı aÅŸkın önünde diz çöküp af dilemek ve beni baÅŸka kadınlarla kıskandırarak aÅŸkımı kazanmak istiyordu. Kıskandırma iÅŸini sevgilisini birlikte yaÅŸadığımız malikâneye getirecek kadar ileri götürdü. Yatak odamın yanındaki odada eÅŸimin sevgilisiyle birlikte uyuması beni rahatsız etmiyordu. AÅŸk varsa kıskançlık vardı. Tutku varsa ÅŸehvet vardı. YaÅŸama tutkuyla baÄŸlıydım. Acıyı da sevinci de kalbimle yaşıyordum. Rehberim kalbimdi. Karnaval eÄŸlencelerindeki gibi geçici olan ne acıya ne de sevince yer yoktu kalbimde. İnsan kendisini güçsüz ve ezik hissediyordu mutlu insanların karşısında. Dileklerim gerçekleÅŸmese de bedbaht bir insan olsam da yine de eziklik hissetmeyeceÄŸim kimsenin karşısında kendimi. İnsana dair tüm yenilgilere lades diyecek gücüm vardı içimde. GençliÄŸime yaÅŸlılığın bilgeliÄŸi yakışmıştı kadınlığıma da sıra dışı bir büyü katmıştı. Âşık olacağım erkek duygularıyla sohbet eden birisi olmalıydı. İçsel özgürlüğünün insan iradesine katacağı kazanımları ve bu kazanımların insana kazandıracağı gerçek zaferlere benim kadar yakın olmalıydı. EÅŸimle boÅŸanmadan önce onunla aramızda geçen bir konuÅŸmayı seninle paylaÅŸmak istiyorum. EÅŸim: “AÅŸk, Jericho gülü denilen bir bitkiye benzer; kuraklık olursa kurur, içine büzülür. Ama arkasından bol çiçekleriyle tatlı, sevimli bir gece gelince tekrar bütün yapraklarını açar, eskisi gibi yeniden yeÅŸerir, tazeleÅŸir. Siz kadınlar… biliyorum kadınlar arasında öyleleri vardır ki, bir erkeÄŸi sevdikleri zaman, tekme ile kovulsalar bile tekrar sevdiklerine döner, ebediyen, tekrar tekrar onlara geri gelirler. Çünkü onların aÅŸkı her türlü yaralanmalara karşı ÅŸerbetlidir.(s.164-165) Benim yanıtım: “ Evet, söylediÄŸiniz doÄŸru, sayın kocam, ben de… Biliniz ki ben de bir öyle kadınım… Ama siz… ona layık bir erkek deÄŸilsiniz.”(S.165.) Kocam benim elmaslara ve lüks hayata olan zaafımdan yararlanmak istedi ve beni ona dönmem karşılığında tepeden tırnaÄŸa mücevherlerle donatmayı teklif etti. Bana, paramla fiyat biçen eÅŸime tepkim sert oldu: “ EÄŸer sen aÅŸkımı hind kumaÅŸlarına, sansar derilerine bürüsen; arkasına samur kürkler, başına altın taçlar, ayaklarına en halis cinsinden elmas pabuçlar giydirsen; onu ben yine pislik ve necaset gibi kendimden fırlatır atarım! Çünkü ayağımla bastığım toprak, benim için onların hepsinden kıymetlidir. Vücudumda seni reddetmeyecek tek zerre, damarlarımda tek damla kan yok... İşitiyor musun? Ruhumda senin adını çağıran tek köşe yok! Söylediklerini iyi anla! Ben, sana ram olmakla vücudunu öldürücü bir hastalığın ıstırabından, ruhunu cehennem azaplarından kurtaracak olsam bile bunu yine yapmam!”(S. 174. )
Sevgili GeçmiÅŸ, konuÅŸmana müdahale etmemek için kendimle mücadele ediyorum içten içe. Anlattıkların gerçeÄŸin gün ışığına çıkmamış yüzü. Acıyı ve mutluluÄŸu aynı duyguyla yaÅŸamak mümkün mü? SaÄŸ kolunun damarlarında kan yerine acı, sol kolundakinde ise mutluluk var. Cinsiyetlerinin üstüne çıkan kadın çoktur ama erkekliÄŸinin üstüne çıkan erkek istisnadır. Bir kadın genç kızlığında kadınlığını yaşıyor anneliÄŸinde ise insanlığını. Bir erkek ise ölüm döşeÄŸinde bile kalan son gücünü bir kadınla beraber olmak için harcamak istiyor. YaÅŸadıklarını irdeliyorum. Hayatının baharında seni terk eden bir erkeÄŸe duyumsadığın sıra dışı bir tutkuyla kendini gözden çıkarıyorsun. Bu gözden çıkarışın heybeti tutkunla yarışacak kadar ürkütücü. Hayatını anlamlı kılan hiçbir güzelliÄŸin içinde filizlenmesini istemiyorsun erkeÄŸin yanında olmadığı için. Onun kölesi olduÄŸunu ona kanıtlayan da Ona efendin olma gücü /güvenini veren de sensin. Birbirinize verdiklerinizin listesini çıkar. Göreceksin ki, eÅŸinin davranışlarının tümü kendi çıkarlarına el açıyor senin ki ise onun çıkarlarına kusursuz hizmet edip etmediÄŸini ispatlamak adına sana eziyet ediyor. Ruhunu, duygularını, düşüncelerini, vücudunu… bir köpeÄŸin önüne kemik gibi atan da sensin. Düşünsene; duyguları, düşünceleri, ruhu… olmayan bir insan “ insan” mıdır? Kendini gözden çıkararak insanlığını pazarlıyorsun aslında. Ruhlar âlemine giriyor ve ‘kadın’ ruhunu çağırıyorum ÅŸu an. Görüyorum ki, senin kiÅŸiliÄŸindeki kadınların birçoÄŸu benzer iÅŸkencelerle ruhlarına eziyet ediyorlar. Kendilerini bir bütün olarak hissetmelerini böyle saÄŸlıyorlar. AÅŸkın mazoÅŸist yanı en çok nitelikli kadını çarpıyor. Çünkü öyle kadınlar için âşık olduÄŸu erkekten baÅŸka erkek yoktur dünyada. Oysa denizde ne balıklar var… Senin diriliÅŸini ele almak istiyorum. Duygularının aÅŸkına eren kadınlar acılarından kendilerini yeniden yaratıyorlar senin gibi.
Bir erkek bir kadın için dünyevi varlığını ortaya koyar; ama aynı kadın için hayatını /erkekliğini gözden çıkarmaz. Örnek bıçak meselesi. Bu basit olay onda güven bunalımı yaratıyor sana dair. Ona göre senin kastın hayatınaydı ve senin aşkın da onun hayatından daha önemli değildi. Bir anda senden uzaklaşıyor. Onun güvenini yeniden kazanmak için çırpınıyorsun. Yanında annesi gibi duracağın için seni eşi olarak kendisine yakıştırmıyor. Aşkından genç yaşta acıdan yaşlanmanın bir anlamı yok onun için. Erkeklerin birçoğu ruhsal sağlığı zinde olmayan bir kadınla zaman geçirmek istemiyor. Onlar sağlıklı, şen şakrak cilveli kadınlarla zaman geçirmek istiyorlar. İsteklerinde haklılar; çünkü mutlu olmak istiyorlar. Senin ruh durumun eşinde sıkıntı yarattığı için eşini genç sevgilisinin kollarında görüyorsun. Ona eskisi gibi şarlatanlık yapıp eğlendirmediğin için de ihanetini yakalamanı sıradan bir olay gibi görüyor. Seni eve gönderiyor istek ve şehvet dolu arzularla kendini atıyor sevgilisinin kollarına. Erkekler kadınlarından bir yatağı yüzünden, iki yerleşik düzenleri bozulmasın diye çekiniyorlar. Erkeklerin ilk kadını birlikte olmadığı kadındır. Yani bakirliğidir benim gözümde erkeğin. Sen kocanın değil de cellâdının kollarında olduğunu hissediyorsun; çünkü eşinin uğrunda çektiğin acılara layık bir insan olmadığını biliyorsun. Kadınlar da onurunun yaralanmasının karşılığı kadının kişiliğine göre değişiyor. Her kadın da senin gibi bir dirilişle işin içinde çıkmıyor. Kadının ruhsal /duygusal çıkmazlarının çeşitliğinin analizini yapmak tıpkı dünyadaki tüm çiçek türlerinin sayısını bilmeye benziyor. Aşkınız gibi evliliğinizin de körpe olması değildi eşinle yaşadıklarınızın nedeni. İkinizin de birbirinizi içinizde koyduğunuz yer eşit değildi. Haksız bir alışverişti bu. Âşık bir kadını ihanet kadar yaralayan bir başka duygu da âşık olduğu erkekte kendisine dair duygusal izlerin yok olduğunu ya da kirletildiğini görmektir. Kirletilmişlik hissi senin gibi onurlu kadınlarda duygusal/ruhsal bir tiksinti yaratıyor. Ruhsal tiksinti yaşayan kadınlar hayatlarına girmek isteyen erkeklere karşı oldukça ihtiyatlı davranıyorlar. İhtiyatı aşka tercih ediyorlar anlayacağın. Kıskançlık aşkın meyvesidir. Gözünde değeri pul kadar olmuş bir erkeği kıskanmayı bırak seni bırakıp da başka kadınlarla birlikte olmasını bir mükâfat olarak karşılarsın. Kocasına kız isteyen kadınları anımsa. Gereğinden fazla kıskançlığı akıl tutulması, olması gereken kıskançlığı da bir onur bir saygınlık mertebesi olarak görüyorum ben. Kıskaçlığın cinsiyeti yoktur. Eşinin seni kıskandırarak ona olan duygularını analiz etme yöntemi insan psikolojisi bakımında tutarlı bir metot. Bir erkek her türlü hakaret ettiği kadınla aynı akşam yatabilir ve o kadına aşkının büyüklüğünden dem vurabilir. Nitelikli bir kadın kendisine ağır hakaretlerde bulunan bir erkekle yatmaktansa ölmeyi tercih ediyor. Bu yüzden kocasından dayak yiyen birçok kadın tanıyorum. Erkek kendisiyle yatmadığı kadınsa onu başka kadınlarla aldattığı için kin duyuyor eşine.
Sevgili Gelecek, Özgür ve zengin bir kadındım. Lüks hayatın ve mücevherlerin içinde yüzüyordum. Seyahate çıktım. Paris’te iken akrabam Sti ile birlikte oldum. İnsanın öğreneceklerinin yaşı yoktu. Yaraların insandan alacağı intikamı unutmasaydım Sti ile birlikte olmazdım. Onunla önce dost sonra sevgili olmuÅŸtuk. Benim bir erkekten duymayı hayal ettiÄŸim soylu duygularla bana sesleniyordu. Bu derinliÄŸi olmayan adam kocamın bende bıraktığı boÅŸluÄŸu dolduracağına ikna etti beni. Yüce saydığım Sti aslında köle ruhluydu. MaÄŸrur ve güçlü kiÅŸiliÄŸi bir görüntüden ibaretti. Böyle bir korkak zavallıyı her kadının hayalini süsleyen bir erkek olarak algılamış, acı ve mutluluÄŸu onunla paylaÅŸmaktan sonsuz haz duyacağımı sanarak -kendime ihanet etmiÅŸtim. Bir erkek bile olmayan Sti’den ayrıldım. Sti ayrılmadan önce bana ÅŸu kehanette bulundu: benim âşık olabileceÄŸim erkek aÅŸkını bana itiraf ederken asla şüpheye düşmeyecek, karşımda ezilip büzülmeyecek, beni tıpkı has altın gibi eÄŸip büken biri olacak. Ben de bu özelliklerinden dolayı ona boyun eÄŸeceÄŸim. Bu erkeÄŸin kendine güveni tam olduÄŸu için benim paha biçilmez kiÅŸiliÄŸim/ güzelliÄŸime daha az deÄŸer verecek. Ben de bana kendinden daha az deÄŸer veren bu erkeÄŸe - âşık olacaktım. AÅŸkın var olan ve asırlar boyu da varlığını sürdürecek kanunu buydu.
Sevgili GeçmiÅŸ, zihinsel/düşünsel esaretten kurtulmak demek, güncel hayata adapte olmakta zorluk çekmeyeceÄŸin anlamına gelmiyor. Duygusal doyuma eriÅŸmemiÅŸ bir kadının yüreÄŸinde adını koyamadığı boÅŸluklar vardır. BoÅŸlukların intikamı küçümseme. Dünyevi hırslarını tatmin ettiÄŸin için sevgiye/sevilmeye ihtiyaç duyuyorsun. BaÅŸka ülkelerin yaÅŸam kültürüne tanıklık etmenin insan kiÅŸiliÄŸinin geliÅŸimindeki olumlu yanlarının farkında olman anlamlı. Sti konusunda seninle hemfikir deÄŸilim. Sti’nin sana olan aÅŸkına yürekten inanıyorum. Her erkek gibi o da seni nasıl elde edeceÄŸini biliyordu. Senin yanında, senin benzerin bir erkek olarak görülmeseydi senin güvenini kazanabilir miydi? Sti çapkın bir erkek olduÄŸu için bir kadının bir erkeÄŸe güvenmesinin aÅŸktan daha önemli olduÄŸunu biliyordu. Çapkın erkeklerin en önemli meziyetleri namuslu kadını yürüyüşünden tanıyor olmalarıdır. Bana göre namuslu kadına hak ettiÄŸi saygıyı sadece çaplık erkekler veriyor. Çapkınlığın erkekte yarattığı doyum da senin dünyevi hırslarına duyumsadığın doyumla eÅŸdeÄŸeridir. Aslolan nitelikli olanı niteliksizden ayırmaktır. Bu birikim bir bilim dalı olmayı hak edecek kadar üzerinde araÅŸtırma yapılmasını hak ediyor. Elli yıl daha Ulrik Frederik’le evli kalsaydın seni hangi niteliklere sahip bir erkeÄŸin zapt edeceÄŸini algılayamazdı. Çapkın erkek sıradan kadını sesinden tanıyor. Ve sıradan bir kadının erkeÄŸe vereceÄŸi ÅŸehvetin bile bir kazanımdan çok o erkek için kayıp olduÄŸunu biliyor. Çapkın kadın/erkek çapkınlıkta ÅŸerbetli oldukları için karşı cinsin tuzaklarına kolay kolay düşmüyorlar. Bu da ödedikleri bedellerin mükâfatıdır. ErkeÄŸin hasından hayat kadınlarının anladığı gibi. Hayatına giren erkeklerin içinde sana tüm benliÄŸiyle âşık olan tek erkek Sti’dir. Sti, kadınlığına deÄŸil; kiÅŸiliÄŸine âşıktır. Seni kazanmak için köle ruhundan sana yarışır bir erkek yaratması bile sana olan aÅŸkının büyüklüğünün, ulaşılmazlığının kanıtıdır. Onun yarattığı erkek seni gerçekte hak eden bir erkekti. Gerçekte ise senin bir benzerin olmadığı gibi seni gerçekten de hak eden bir erkek de yoktur dünyada. Sti ne yapsın. Bu yüzden birlikte olduÄŸun erkekler içinde aÅŸkının en ağır bedelini Sti ödüyor. Seninle derinliÄŸi/ kalıcılığı olan nitelikli bir paylaşımın doyumuna erdi. Senden sonra sıradan kadınlarla mutlu olmak bir yana erkekliÄŸinin dakikalık zevklerinden de mahrum kaldı. Bu bedel bir erkeÄŸin ruhsal/düşünsel/ bedensel olarak kendisini kendi elleriyle hadım etmesidir.
Sevgili Gelecek, yorumlarını sıra dışı bulduÄŸumu bilmelisin. Sti, hakkındaki düşüncelerimi alt üst ettin ruhumda. Seni dinleyince gerçekte senin haklı olduÄŸunu hissediyorum. Sti’den ayrıldıktan sonra servetimi tükettiÄŸim için babamın yanına döndüm. Babam beni çıkarı için her türlü üç kağıtçılığı yapan, zeki, cimri, ÅŸeref, hasiyet duygularından mahrum ÅŸiÅŸman, kısa boylu kralın adli müşaviri Palle Dyre ile evlenmeye mecbur etmiÅŸti. Yılmıştım. Kendime güvenimi yitirmiÅŸtim Sti ile birlikte olarak. Kendimi cezalandırmak için hayatımın kontrolünü eline verdiÄŸim adam midemi bunaltıyordu. Eskisi gibi vücudum kaskatı kesiliyordu. Asil ve yüce olan her ÅŸeye karşı kaba olduÄŸu kadar da küstahça bir tavrı benimsiyordum. Karının ve erkeÄŸin kendi yollarında yürüdüğü bir evliliÄŸin baÅŸkahramanıydım.
Sevgili GeçmiÅŸ, Sti konusundan dolayı kendini cezalandırman, kendi içinde kat ettiÄŸin mesafenin büyüklüğünü ve kendine karşı duygularının ne kadar samimi olduÄŸunu kanıtlıyor. Kendini cezalandırmak adına seçtiÄŸin yöntem acılarınla yarışacak kadar acımasız olmalıydı ki, seni zapturapt altına alsın. Ruhsuz bir kadının birlikte olacağı erkeÄŸin hangi türün temsilcisi olması neyi deÄŸiÅŸtirir içinde? Duygusuz bir ruh ve kaskatı bir vücutla ancak böyle vasıflara sahip bir erkekle evlenebilirdin. Sen bu tür niteliklere sahip bir erkekle mutlu olsaydın iÅŸte o zaman kendini kazanma ÅŸansını sonsuza dek yitirirdin. İnsan ruhu bir kez alçalmaya alışmaya görsün alçalmayı alışkanlık haline getiriyor…
Sevgili Gelecek, merak ediyorum yaÅŸadıklarını da bu denli derinden irdeliyor musun? Ya da yaÅŸadıklarını da bu kadar nesnel deÄŸerlendirebiliyor musun? Ben de eski canlılığımı bana kazandıracak bir iksire ihtiyacım olduÄŸunu anlıyordum. Bende bu kadar büyük bir etkiyi yaratacak iksir baÅŸ hizmetkârım Sören’di. Onunla karşılaÅŸtığım ilk andan itibaren gençlik aÅŸkı içimde kuÅŸlar gibi kanat çırpmaya baÅŸladı. Hislerim korkuyla karışık bana geri dönmüştü. Bu yaÅŸta soluÄŸumu kesen gizemli bir duygunun esiri olmuÅŸtum. GüneÅŸ açmıştı duygularımda. Bir hizmetkârın aÅŸkını gelip bana itiraf etmesi bir mucize diye düşünüyordum. Sören, o kadar cesur muydu? Ya da bu kadar büyük bir tehlikeyi göze alabilirdi benim için?
Sören, bir gün karşıma dikilip imkânsız aÅŸkından dolayı kendisini intihar edeceÄŸini söylediÄŸinde ne yapacağını ÅŸaşırmıştım. Deliydi. DediÄŸini yapmaktan onu alıkoyduÄŸumda kollarında titriyordum. O gün baÅŸladı yasak iliÅŸkimiz. İlk kez bana emir veren bir erkeÄŸin emirlerini gönüllü olarak yerine getiriyordum. Sevgilimin korkusuzca aÅŸkını sahiplenmesi, efendisinin karşısında kendisini ezik hissetmemesi hayattan ve aÅŸktan ne beklediÄŸini bilmesi beni ona meftun ediyordu. İliÅŸkimiz bazı felaketleri de getirdi beraberinde. Sören bana aÅŸkını kanıtlamak için sözde niÅŸanlandığı sevgilisini bıçaklamış ve ortalıktan kaybolmuÅŸtu. Olay duyulup ortalık birbirine girdiÄŸinde kocamdan boÅŸandım sevgilimle evlendim. Üçüncü evliliÄŸimle hayat standardım da düşmüştü. SarhoÅŸ olup beni döven kocama delice âşıktım. AÅŸk tüm davranışlarını hoÅŸ görmemi saÄŸlıyordu. Bu anlaşılması zor durum beni aÅŸkı için her ÅŸeyi göze alan kadınlardan biri yapıyordu. İlk kez bir erkek benim için katil olmayı göze almıştı. Kocamın benim için gerektiÄŸinde her türlü deliliÄŸi yapacağını biliyordum. Onun hiçbir hareketinde riyakârlık yoktu. Sören’in içinde büyüdüğü kültür ile benim içinde büyüdüğüm kültür farklıydı. GeçmiÅŸinin ve yoksulluÄŸun kölesi olmamasına saygı duyuyordum. Sören’in kendisine âşık olduÄŸunu hayal edemediÄŸi hanımefendisini dövmesi insanların elde edilene karşı hoyrat tavrını ortaya koyuyordu. Kocama babamdan kalan son parayla Falster’in Burrehus mevkiinde karşıdan karşıya insan taşımak için kayık satın aldım. EÅŸimle birlikte kayıkta ırgat olarak çalışıyordum. Kendimi yapmacık ve ikircikli davranışlarımdan arındırmıştım. Bir zamanlar bana hizmet eden halktan birisiydim ve sade vatandaÅŸlara hizmet etmekten mutluydum. Kibirden eser yoktu ruhumda. YoksulluÄŸumu da ihtiÅŸamlı hayatım gibi aynı maÄŸrur gururla taşıyordum. İnsan müsveddesi bile olamayan soylu sosyetelere meydan okuyordum davranışlarımla onları küçümseyerek. Sören gibi gerçek halkı küçümseyen soylu (!) tabakanın arasında Sören’le kol kola yürüyordum. UlaÅŸmak isteÄŸim kiÅŸiliÄŸe ulaÅŸmıştım. Bedel ödeye ödeye insan kendisine yaklaşıyor. Bahtiyardım. EÅŸim cinayette teÅŸebbüsten üç yıla mahkûm oldu. O hapisten çıkana dek evin geçimini tek başıma saÄŸladım. Bir yontu heykeltıraşı gibi ben de ruhumun heykeltıraşı olmuÅŸtum. Hayatın tüm boyutlarını tanımıştım. İhaneti, zaferi, yenilgiyi, zenginliÄŸi, yoksulluÄŸu… Hâlâ asiyim. AsiliÄŸimi çok seviyorum.
Sevgili GeçmiÅŸ, Sören’in hayatına girmesini yadırgamıyorum. Onun uÄŸruna ödediÄŸin bedelleri de. Gerçekte derinliÄŸi olan hiçbir iliÅŸkide statüler ve standartlar olmaz. Aslında üstünlük de olmaz eÅŸit iliÅŸkilerde. Sizin iliÅŸkiniz eÅŸit deÄŸildi. Sören’le kendini temize çektiÄŸin için Sören’i bir erkek olarak kıymetli buluyorsun. İlk kez yaÅŸadığın bir iliÅŸkide kiÅŸiliÄŸini geliÅŸtirerek kendini ifade ediyorsun. Bu yüzden kayıkçıda çalışman seni rahatsız etmiyor. YoksulluÄŸun insana kazandırdığı duygusal ve ruhsal ganimetlerin yanında elmasların/pırlantaların beyhude anlamsızlığını kavrıyorsun. Ruhun parlıyorsa parlaklığın kıymeti vardır. Tutkunun kadını, seni asil yapan sözlerin ve davranışların arasında mesafe olmamasıdır. Bu yüzden Sören’in sıra dışı kabalığının içinde gizlenen doÄŸal yanını bir mücevher gibi boynunda taşıyorsun. Sen; Sören’in deÄŸerlerini sahipleniÅŸine âşıktın; ama Sören senin gibi soylu ve güzel bir kadının üzerinde kurduÄŸu hâkimiyete âşıktı. Sören onu hakir gören üst tabakadan intikamını sana hükmederek alıyordu. Bu güçten aldığı güvenle seni dövme hakkını kendinde buluyordu. O’nun eriÅŸilmez öz güveninin mimarı da sendin. Çünkü sen soyluların içinde Sören’le kolkola dolaÅŸarak soyluları ne kadar küçümsediÄŸini, Sören’i onlara tercih ettiÄŸini kanıtlıyordun. Senin gibi kadınlar bir erkek için her ÅŸeyini feda ettikleri gibi dayaÄŸa bile katlanabilirler yeter ki, erkekleri onlara ihanet etmesin.
Sevgili Gelecek, sohbet ettiÄŸim köy hocasının içinde bulunduÄŸum durumun dışarıdan nasıl göründüğünü tüm çıplaklığıyla açıkladığı sözleri ile benim onun sözlerine verdiÄŸim yanıtı seninle paylaşıyorum: “İtiraf edeyim ki, dedi, sizin böyle bir ahırcı ve dilenciyi, nezaket ve kibarlığın üstadı, fevkalade incelik ve nezaketleriyle kendilerini herkese sevdiren kimselerin bir örneÄŸi olarak her tarafta övülen son Exellans umumi vali gibi Chevaller’e nasıl tercih edebilmiÅŸ olduÄŸunuza ben asla akıl erdiremiyorum.” (s.250-251) EÄŸer o (modaya uygun ahlâk mektebi ) adı verilen kitap gibi bütün bu meziyetlerle dolu bile olsaydı, yine benim nazarımda kıl kadar deÄŸeri olmazdı.” Siz, doÄŸru bulduÄŸu bir hayatı yaÅŸamış, fakat bunun için ileride bir mükâfat ümidi beslememiÅŸ, bu yolda Tanrı’ya el açmamış insanları, bir defa bile dua etmemiÅŸ olmalarına raÄŸmen Tanrı’nın reddedeceÄŸine, kendinden uzaklaÅŸtıracağına inanıyor musunuz?(s.252)
Hapisten çıkan eşimi kaybettim. Uzun bir ömür yaşadım. Ölürken ne papaza günah çıkardım ne de bana şaraplı ekmek sunabildi kimse. Aydınlık bir yaz günü öldüm. Beni kocamın yanına gömdüler; cenazeme sadece fakir halk katıldı.
Sevgili GeçmiÅŸ, senden baÅŸka kadına âşık olmayan Sören, aÅŸkın uÄŸruna iÅŸkenceden ölüyor. Onu ayrı bir yere koymamın bir baÅŸka nedeni de dünyasına ait olmayan bir kadının kalbinde hissettirdikleridir. Bazı erkekler kendilerini karşısında ezik hissetmemek için güçlü kadınlarla evlenmek istemiyorlar. Sören eÄŸitimsizliÄŸine raÄŸmen senin güçlü olmandan rahatsız olmuyor. Onun sana dayak atmasının asıl nedeni de mensubu olduÄŸu toplumun deÄŸer yargısında kadını dövmenin meÅŸru olması. Sana vurarak mensubu olduÄŸu toplumun saygınlığını kazanıyor. Ona âşık olduÄŸun için piÅŸmanlık duymaman, onun uÄŸruna ödediÄŸin bedelleri hak ediyor kanımca. Köy hocasının sözlerine gelince… Onun sözlerinin her biri bir zamanlar içinde yer alamadığın için kendini hırpaladığın dünyanın fotoÄŸraflarıdır. İçinde yaÅŸadığımız akılcı dünyanın özetidir o sözler... O özetin içinde yer almadığın için ne kadar bahtiyar olsan azdır diye düşünüyorum. Kocanın mezarına gömülmeyi hak ediyordun, yanına deÄŸil.
Sevgili Gelecek, ben yaÅŸam serüvenimi böyle noktaladım. Sana tavsiyem yaÅŸadıklarında/ yaÅŸayacaklarından piÅŸman olmaman. Geride öyle bir hayat bırak ki, tıpkı senin beni onurlandırdığın gibi seni de onurlandıran birisi olsun yaÅŸayanlardan. İçinde dışında yaÅŸam dolu ayrıl hani dünyadan. Ölümün de geçmiÅŸin / yaÅŸadıkların gibi soylu olsun. Bırak mezarından dışarıya taÅŸsın maruz kaldığın ama boyun eÄŸmediÄŸin ihanetler, yalanlar, üç kâğıtçılıklar, para hırsları, insanı arkadan vuran kalleÅŸlikler, Tanrı’sını bir bardak çaya satan samimiyetsizlikler .
Kaynak: Marie Grubbe. Jacobsen. Milli Eğitim Basımevi. Çeviri: Prof. Selâhattin Batu. S.253.
03.02.2013.
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
