Edebiyatın, Sözcüklerin, Tutkunun, Gece Doğan Güneşin İmparatoru: Balzac / Bedriye KORKANKORKMAZ
Bedriye KORKANKORKMAZ

Bedriye KORKANKORKMAZ

Edebiyatın, Sözcüklerin, Tutkunun, Gece Doğan Güneşin İmparatoru: Balzac



Sevginin temsilcisidir çocuk ruhu. ÇocukluÄŸumuzda iz bırakan kiÅŸiler/ olaylar... hayatımız boyunca peÅŸimizi bırakmıyor bizim. Sevgi odaklı bir ailede büyüyen çocuÄŸun kiÅŸiliÄŸini sevgi; sevgisiz bir ailede büyüyen çocuÄŸun kiÅŸiliÄŸini ise sevgisizlik kuÅŸatıyor. Sistem saflığı riyakârlığa, doÄŸruluÄŸu yalana, iyiliÄŸi kötülüğe dönüştürmeye çocukken baÅŸlıyor. DoÄŸan her çocuk insanlığın deÄŸil, sistemin çocuÄŸudur. Sistemin çocuklarından birisi olan Fransız yazar Honore de Balzac 1799' da Touraine'de dünyaya geliyor. Onun çocukluk dönemi Napolyon’un Fransız İmparator'u olduÄŸu döneme rastlıyor. Paris'e geldiÄŸinde kimseyi tanımayan Napolyon’un Fransa'yı ele geçirdiÄŸi gibi dünyaya da meydan okumasını düstur ediniyor kendisine o da. Silahları farklı olsa da ulaÅŸmaya çalıştıkları amaçları aynıdır ikisinin de. Ruh ikizi Napolyon’un baÅŸarı poligonu savaÅŸ meydanı onunki ise masadır. Birinin cephanesi kılıç diÄŸerinin ise sözcüktür. Birisi dünya yazarı diÄŸeri ise dünya imparatoru olmak istiyor. İkisi de dünyayı Fransa'nın emrine koymaya yemin etmiÅŸ, baÅŸarının/ tutkunun ve hırsın erkekleridir. Ailesinden deÄŸil, Napolyon’dan öğreniyor hayatın acımasızlığını. Yapacağı mesleÄŸe de Napolyon karar veriyor; çünkü onun kılıcıyla yarım bıraktığı dünyayı fethetme iÅŸini o sözcüklerle tamamlayacaktır. ÇocukluÄŸunun efsanesi olan bu imparatorun baÅŸarıları, yapıtlarının esin kaynağı oluyor onun.

Çocuk Balzac, savaÅŸların maddi deÄŸerlerle birlikte manevi deÄŸerleri de alt üst ettiÄŸine tanık oluyor. İmparatorun bir kasırga gibi estiÄŸi Fransa'da, kimi eÅŸini, kimi çocuÄŸunu, kimi parasını… kaybediyor. Fransa halkı bu sancılı süreçlerin sonucu olarak uçların insanı oluyor. Bir yandan Fransız Devrimi’nin amacı dışına çıkarak eÅŸitsizlik ile adaletsizliÄŸin devrimi oluÅŸunu diÄŸer yandan da toplumsal ahlakın çöküşünü hızlandıran Liberalizmin gerçek yüzünü görüyor. Eserlerindeki acımasız hamlelerin nedeni de gördükleridir.

ÇocukluÄŸundan kalma bir hırsla Paris sosyetesinin bir üyesi olmayı baÅŸarıyor. Adının başına ısrarla soyluluk takısı koyan köylü çocuÄŸu olmasın karşı kralcı olmakla övünen monarÅŸizm yanlısı Balzac’ın hayatına giren kadınların da soyluların dünyasından olmasını yadsımıyorum. Ailesi baÅŸta olmak üzere mutsuz evliliklerin yıkıcı sonuçlarına tanık olması teorik olarak aÅŸkı/ evliliÄŸi irdelediÄŸi “EvliliÄŸin Fizyolojisi"ni yazmasını saÄŸlıyor. Kapalı olan sırları ortaya çıkarmakta bir deha olan bu adam kahramanlarını önce dar bir alanda topluyor sonra da güçlerini birbirlerine kanıtlamak üzere kahramanlarını birbirlerinin üzerine saldırtıyor. Onun sözcüklerden oluÅŸan savaÅŸ alanı gerçek savaÅŸ alanını aratmayacak kadar gerçektir. Kendi halinde yaÅŸayan, elindekilerle yetinen, heyecanı olmayan sade vatandaÅŸlarla ilgilenmeyen Balzac, yarattığı tiplerin hafızalarda iz bırakmasına özen gösteriyor. Karakterlerinin romanları arasında mekik dokuması bana ölümden sonra diriliÅŸi düşündürüyor. Yazınsal ölümsüzlüğe olan hırsı ölümden sonraki diriliÅŸi de baÅŸaracağını kendisine düşündürmüş olabilir mi diye soruyorum kendime.

Velut yazar, sözcüklerden yarattığı ordusuyla dünya yazınının kalesine Fransız bayrağını dikecekti, yarım bıraktığı onlarca eserini tamamlama şansı olsaydı eğer. Onun edebiyattaki beklentisi diğer yazarların beklentisiyle uyuşmuyordu. Balzac daha çok para kazanmak ve yazar olarak onaylanmak için yazmıyordu eserlerini. Dünya edebiyatının imparatorluk tacını başına takmak istiyordu. İlk günden beri yazında mütevazı olmayı düşünmüyordu. Yazın dehasını sınamak için ilk ürünlerini takma adla yazıyordu. Yazı denemeleri onu yazın savaşına hazırlayacak acemi birliğindeki ilk günleriydi. Yazdıkları istediği sonuçları vermeyince o da yazmayı bırakıyor başka işlere yöneliyor. Yöneldiği başka başka işlerde edindiği deneyimleri de yazının hizmetine sunuyor. Hayata açtığı gözlerinin bir radardan farkı olmuyor. Hayat /insan arasındaki ilişkiyi irdelemeyi meslek ediniyor kendisine. Dünya ve insan ilişkisini bir çatı altında toplamak için dünyayı imbikten geçiriyordu sık sık kafasında. Dış görünüşten içe doğru çıktığı yolculukta elde ettiği bilgileri tek bir başlık altında toplamayı hedefliyordu.

Edebiyat evreninin aktörleri olan tiplerinin her birini arzuladığı biçime soktuktan sonra onları tiyatro kulisinde toplamayı başarıyor. Onları yönetmeyi bildiği kadar, onlardan kurtulmayı da biliyor. Yazar; rahipleri, şairleri, soyluları ve bilginleri bir kategoriye; bankerleri, tefecileri, doktorları... bir başka kategoriye ayırmaya özen gösteriyor. Bu metotla tiplerinin yaptıkları mesleklerine göre kişiliklerine de biçim vermekte zorlanmıyor. Kahramanları sabırsızlıklarından değil, hasetlerinden dolayı her şeye bir anda sahip olmak istiyorlar. Öyle ki, açgözlü oldukları kadar hiçbir şeyden tatmin olmuyorlar. Her biri kendisini bir dünya lideri, anarşist ya da Napolyon sanıyorlar.

BaÅŸarısını hırsa ve tutkuya borçlu olduÄŸunu bilen bu adamın dikkatini tutkulu, hırslı, rüyalarını hayata geçirmeye ant içmiÅŸ tipler çekiyor. Kendi gibi tiplerini de birer dahi yapabilmek için uyguladığı metot ÅŸudur: Ya güçlü olmak için her biri kendine özgü bir sistemin kurucusu olmalılar ya da baÅŸarılı olanların gittiÄŸi yoldan yürümeliler. Amacına ulaÅŸmak için her yol mubahtı. Amaçlarına ulaÅŸmalarını engelleyenleri ortadan kaldırma metoduna nihilist Vautrin’de tanık oluyoruz. Ya bir yılan gibi sürünerek ya da hastalık/deprem gibi gafil avlayarak rakibini, amacına ulaÅŸmalı kiÅŸileri.

Hayatın iniş/ çıkışlarını daha iyi sembolize etmek için kimya ile ilgileniyor. Yerçekim olayından yola çıkarak hayatın yeraltı haritasını eline geçiriyor. Her bütünün kendi içinde sistematik olarak tek tek belli unsurları etkilediğini; o belli unsurların da, aynı sistemle bütününün tamamını etkilediğini algılıyor. Tek tek bireylerin toplum içerisindeki varlıkları hissedilmeyecek değin azdır ama bireylerin toplam gücü toplumun işleyişini temelden sarsacak kadar önemlidir.

Ustalık dönemlerinde tarihinin insan yazgısı üzerindeki etkilerini toplum tarihi adı altında toplamayı düşünüyor. Romanlarında gerçekçilik/ doÄŸalcılık akımlarının büyüsüne kapılıyor. Törenin felsefenin toplum üzerindeki etkilerini analitik olarak inceliyor. Bu incelemelerin onu götürdüğü gerçek dünya ise tek tek bireylerden oluÅŸan toplum incelemesi olarak hayatımızdaki yerini alıyor. İnsanlık Komedyası da bu yüzden tek bir kitapla sınırlı deÄŸil, evreni baÅŸtanbaÅŸa kuÅŸatan insanlığın nitelikli/ niteliksiz saf hallerine ışık tutuyor. Bizleri, önce kralın sonra da temizlikçinin, fahiÅŸenin, yazarın… dünyasına konuk ediyor. Bu dev eserde tıpkı toplumun iÅŸleyiÅŸindeki gibi kusursuz bir bütünlük hâkimdir. Onun bu bütünlüğü bireyin toplum içerisindeki iliÅŸkilerini analitik, hayatın neden/ sonuç iliÅŸkilerini felsefi, toplumun ahlak anlayışını ise örf/ adet üzerinde irdeliyor olmasına borçlu olduÄŸunu düşünüyorum ben.

Balzac’ın romanları akla karanın, baÅŸarı ile baÅŸarısızlığın, aÅŸkla nefretin, kentle taÅŸranın, zenginlikle yoksulluÄŸun… kontrastlar geçidi gibidir. Honore deBalzac u kapitalizmin ruhunu adı gibi iyi bildiÄŸi için para romanlarında baÅŸ aktördür. Toplumda sosyal tabakalarının allak bulak oluÅŸunda paranın siyasi mekanizmalar üzerindeki ölümcül rolünü kavramıştır. Fransız kapitalizmini yaratan/ yöneten/ sürdürebilirliÄŸini saÄŸlayan gerçek koÅŸulları hallaç pamuÄŸu gibi kırpıntı haline getirmesine ÅŸaşırmıyor paranın. Onun iç dünyasındaki sahip olma hırsının fani dünya/ öteki dünyanın tahtına oturmak isteyecek deÄŸin uçlarda olmasına ÅŸaşırmadığım gibi.

Bir sanatçı organik dünyanın inorganik dünya üzerindeki izlerini mercek altına alarak, canlı maddenin ruh üzerindeki etkilerini izlemeyi mesleÄŸi olarak benimsemeli. Kahramanlarının deÄŸiÅŸen/ geliÅŸen olaylara göre sürekli olarak yazgılarını yenilemesinin nedeni budur. Onun gözde kahramanı Fransız Ayan Meclisi üyesi Baron Rastignac’dır. Adamı kanunların açık taraflarını menfaati doÄŸrultusunda kullanan kötü bir insandı aslında. Ne ki çürümüş toplum ahlakını soylu bir ÅŸekilde temsil eden biri olarak karşımıza çıkıyor. Akılcı dünyanın bir numaralı gerçeÄŸi olan insanların ayakta kalmak için birbirlerinin cesetlerinin üzerine basarak servet makam statü edinmelerindeki acımasızlığın kalbini avucumuza bırakması, kahramanları gibi okuyucularının da kiÅŸiliÄŸini kendine benzetmek istemesinden kaynaklanıyor. Hırs ve baÅŸarılarının gözlerini kararttığı okuyuculara hitap eden eserlerindeki deÄŸiÅŸik giysi ve maskesine raÄŸmen kendisi olarak kalmayı baÅŸarmasının okuyucuya verdiÄŸi mesaj ÅŸudur: Toplumda giysiler/maskeler ve unvanlar deÄŸiÅŸkendir; deÄŸiÅŸmeyen tek gerçek ise toplum içgüdüsüdür. Toplumda Vautrin benzeri insanların tek bir tür insan modeli yarattığı gerçeÄŸinin altını çizmesi onun dehasının inceliklerinden sadece birisidir. Kötülüklerin dünyasında gözlerini açan her bireyin insanca yaÅŸama hakkına sahip olmasının tek yolunun bilinçli olarak mücadele etmekten geçtiÄŸini bıkmadan usanmadan bize anımsatıyor. Tiplerinin enerjilerini doÄŸru yöne yöneltmelerini bu yüzden önemsiyor. KiÅŸilerinin her biri amaçlarına ulaÅŸmanın sonuçlarından öte mahiyetlerini farkında olmalılar ki, ÅŸiddete meyilli oldukları kadar da iradeli olsunlar. Hayatı tesadüflerin insafına bırakmayan yazar, romantizmi eserlerinde dokunaklı bir nakış gibi, içe dönük iÅŸliyor insan ruhunda kalıcı bir iz bıraksın diye.

Romanlarında zaman/olay ve mekân duygusunu en ince detaylarıyla öne çıkarıyor okuyucuda aidiyet duygusunu uyandırabilsin diye olay örgüsü. Aidiyet duygusu aynı zamanda kiÅŸilerinin ÅŸiÅŸman, uzun… fiziki görüşünü kendi görünüşü gibi kanıksamalarına da yataklık ediyor. Okur duygusuyla birlikte iradesini de ele geçirmekte kararlı bir yazarla karşı karşıya olduÄŸunu algılamakta zorlanmıyor. Onun yazın dehasını kahramanlarının giysilerinde ya da tarihi olaylara deÄŸer katan deÄŸiÅŸik iklimlerinde deÄŸil de; olayların boyutunun büyüklüğünde, siyasi görüşüne inat gerçeÄŸi olduÄŸu gibi yazması, duygunun deÄŸiÅŸmez yoÄŸun ÅŸiddetinde ve de mutlak deÄŸiÅŸmezliÄŸi kanıtlamasında aramak gerekiyor. İnsan, duyguları/ tutkularını bir amaca ulaÅŸmak için hırsla birleÅŸtirmeli ki, amacına varma yolundan sapmasın. Bir yandan evrendeki karışıklığı düzenlemeye çalışıyor diÄŸer yandan da tek bir tutkuya saplanıp kalanların evren üzerindeki olumu/olumsuz katkılarını görmemizi istiyor bizden. O da ulaşılan amaca deÄŸil; amaca ulaşılmak adına ortaya koyulan emeÄŸe âşıktır. Bu baÄŸlamda; tutkuları dışında dünya nimetleriyle ilgilenmiyor kiÅŸileri. En yoksulunun bile aÅŸkı dışında dünya nimetlerinde gözü yoktur. Tek bir amaca koÅŸullandığı için kiÅŸileri amacına ihanet etmiyor. Bu özelliÄŸiyle insan doÄŸasına aykırı bir ruhun yaratıcısıdır.

Onun bu tutarlı tavrı insanlığımıza kendi içinde tutarlı bir dolu kiÅŸilik kazandırıyor üçkâğıtçılıklarında iyiliklerinde/kötülüklerinde… samimi oluÅŸlarıyla. Tutkuyu/duyguları sistemleÅŸtirmesi sayesinde tiplerinde amaçlar arası kaymanın önüne geçtiÄŸi gibi, amacına ihanet edeni ortadan kaldırmayı baÅŸarıyor. Tiplerinin her biri baÅŸlı başına tutkunun/ iradenin/ ÅŸiddettin rahmi gibidir. Onun dünyasında her ÅŸey sıra dışı bir kusursuzluk ile sıra dışı bir mükemmelliÄŸe ulaşıyor. Trajedilerinin ana kavÅŸağı tek bir istek tek bir duygunun ÅŸiddettir. Eserinde tek yönlü tutkunun yarattığı heyecan ön planda olmasına karşın; arka plana itilmiÅŸ, diÄŸer duygu ve istekler de aynı bütünlük içinde yansıyor okuyucuya. Özünde duyguların hiçbirinin diÄŸerinden daha önemli olmadığını bize hissettiriyor. Onun adaletinde duygular/ tutkular önemsiz deÄŸildir. Ölümsüzlüğün dehasına sahip bu adam koskoca evreni sembolleÅŸtirdiÄŸi gibi tutkuları da istekleri de kendi evreni altında toplamayı baÅŸarıyor.

XIX. yüzyıl Fransız edebiyatının gerçekçi akımının temsilcisi olan yazarın baÅŸarısını iki kategoride toplamak mümkün. Birincisi her insan gibi hayatı gözlemlemek ikincisi, emrine girmediÄŸi dünyayı dize getirmek için saatlerce yazmak. Uykuya kastı olan Balzac, ruh/düşünce dünyamızı didik didik ediyor. Eserlerinin sonuçları ile ahlaki genellemeleri okuyucuya dayatmayan yazarın çalışmalarının deryasında yüzerken gerçek dünya ile arasına sınır çekmekte zorlanıyor. Tiplerinin hayatını bire bir hislerinde yaşıyor. Öldürdüğü kahramanı için kilisede bir cenaze töreni düzenlemediÄŸi kalıyor. CoÅŸkunun duyguları usun deÄŸil; hayalin dünyasına aittir. O nun da akıl deÄŸil, hayal ilgisinin çekiyor. Akıllı bir insan hayallerin peÅŸinden uçurumdan aÅŸağıya atmıyor kendisini; buna karşın hayalperest biri hayalleri için Roma’yı yakmayı göze alıyor. Kandırdığı tiplerinin duygu açlığını tatlı hayallerle doyuruyor. İnsan kalbi söz konusu olduÄŸunda azla yetinmiyor. GirdiÄŸi kalpte, atan damarlardan biri olana dek vazgeçmiyor amacından yazar. Tiplerinin dünyasında kendisine ait olmayan yönlerini tek tek ayıklıyor geriye kalan yönlerinden kendi arzularının haritasını çiziyor. Sözün özü her tipi onun yerli malı olmaya mahkûm oluyor. Kendi iradeleriyle hareket edenler onun düşmanıdır. Sözcük ordusunu kendisine kayıtsız ÅŸartsız biat eden insanlardan oluÅŸturmalıydı ki, hükümdarlığını ilan edebilsin. KiÅŸilikli insanların emir altına girmeyeceÄŸini bu yöntemle bize anımsatması Balzac’ı insanlık tarihinde ölümsüzleÅŸtiren niteliklerinden sadece birisidir. Dehasını da düşüncelerinin sınırsızlığında aramak gerekiyor diye düşünüyorum. Kendisini eksik, ezik, yoksul hissetmemek için yediklerini, yaÅŸadığı mekânı... hayallerinde görmek istediÄŸi gibi kiÅŸileÅŸtiriyor. Bu yüzden borç batağında yüzmesine karşın gururundan ve hırsından ödün vermiyor. Onu diÄŸer yazarlardan ayıran en önemli kiÅŸilik özelliÄŸi, ezikliÄŸi ile aÅŸağılık duygusunu ne hayatını paylaÅŸanlara ne de okuyucuya hissettirmemesidir. Bu anlamıyla asıl devrimini kendi içinde ilan ediyor. ÖrneÄŸin, bir kulübeyi bir köşke çevirmekteki ustalığına hayran olmamak mümkün mü? Ezik insanın baÅŸarıya ulaÅŸması ya da kendinden güçlü insanlara meydan okuması mümkün deÄŸildir. Onun kendisine biçtiÄŸi rol hükmetmektir. BaÅŸarmayı sorumluluk duygusu haline getiren yazar bize de hayallerimize sahip çıkmamız için varlığıyla güç veriyor. Borsa dünyasında yaÅŸayan bu adamın ani duygu yükseliÅŸi ve batışından başımız dönüyor. Romana parayı da aksiyonu da yerleÅŸtirdiÄŸi için mutludur. Paranın izini sürmek insanın izini sürmekle eÅŸdeÄŸerdir. Paranın kirli elleri bize de dokunuyor. Para hayata gebedir. Bu yüzden de dönektir. Milyarder olan bir insan bir anda iflas ediyor. Döneklikten bize seslenmesi tesadüf deÄŸildir. Alevlerin üstünde dansa kaldırdığı kahramanları yandıkça daha çok mutlu olduklarını, hislerinin yoÄŸunluÄŸundan anlıyorlar. Sıradan tutkular damarlarımızda dolaÅŸan kanı ateÅŸe vermiyor. Onun duygularını/ özlemleri/ tutkuları/ ÅŸehveti sıradan insanların kalbinde hissetmesi mümkün deÄŸildir.

Yazdığı eserleriyle dönemine tanıklık eden yazın dünyasının hükümdarı gerçek hayatta yazık ki Napolyon gibi baÅŸarılı olamıyor. Sözcüklerin bankeri akılcı dünyada para kazanmak için borsada oynamış, kendi yayınevini kurmuÅŸ, gazete çıkarmayı da ihmal etmemiÅŸ. GiriÅŸimlerinin tümü de iflasla sonuçlanmış. Hayat acımasızlığına yakışır bir ÅŸekilde öç almıştır ondan. İçinde sık sık hortlayan sanat kıskançlığı onun ruhunu esir alıyor. Normal her vatandaÅŸ gibi aÅŸkı doya doya yaÅŸama ÅŸansını bu ruh durumundan dolayı yitiriyor. İliÅŸkilerinde aradığını bulamıyor. Onun gerçek aÅŸkı olsa olsa tatlı bir rüyadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. En son yarı rüya yarı gerçek olarak âşık olduÄŸu Hanska’sı bile ebedi yaratıcılığının dışına taÅŸan bir sapmadan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Edebiyat onun ruhunu satın alıyor onu kendisine âşık ederken. Her âşık gibi edebiyat da kıskanç bir âşıktır ve sevdiÄŸini kimse ile paylaÅŸmaya yanaÅŸmıyor. Bir yazarın sevgilisine vermeyeceÄŸi tek ÅŸey zamandır. O da sevdiÄŸi kadını deÄŸil, bir kadına karşı içinde açan duygu çiçeklerini seviyor. Hayal dünyası onun gerçeÄŸidir. Kontrolünün dışına çıkan sevgiye deÄŸil, hükmettiÄŸi sevgiye âşıktır. Balzac, gerçek hayatta ne aÅŸka ne de tutkularına ulaÅŸmayacağını biliyor. UlaÅŸamadıklarına duyduÄŸu açlığı böyle böyle yeniyor içinde. Duygunun/ düşüncenin/ düşünün/ yükseliÅŸin kostüm sanatçısı yazar, yaratıcılığın ateÅŸine çırılçıplak atıyor kendisini. Kahramanları gibi o da yaratıcılığın ateÅŸinde yandıkça tutkunun zirvelerinde dans ede ede hayal serüvenini noktalıyor. DeÄŸiÅŸik deÄŸiÅŸik kahramanların ruhuna giriyor ki, kendi gerçeÄŸini saklayabilsin. Kendi çıplak gerçeÄŸiyle yüzleÅŸmeye tahammülü yoktur. Onun hayatı baÅŸkalarının hayatıdır. Çözmeyi istediÄŸi karmaşık bilmece insan yüzüne yansıyan ruhudur. İnsanların yürüyüşleriyle birlikte tüm davranış biçimlerini tek tek irdeliyor. Sezgilerin bilgesi bu adam, insan yüzlerinde keÅŸfettiÄŸi anlık gerçeklerin anlık duygular gibi yüzeysel olduÄŸunu anlıyor. Bakışların falcısı Balzac, iç dünyalarla aynı dili konuÅŸarak geleceÄŸi keÅŸfetme konusunda kendisine sınır çizmiyor. Roman yazarken kafasından kurmuyor yazacağı romanın kurgusunu. Cellâdın karşısına çıkar gibi oturuyor çalışma masasına. Aklının kıvrımlarında sözcüklerin dansına kaldırıyor roman kahramanını. Hayatını bir iÅŸkenceye çevirecek olan yazma serüveni baÅŸladığında o da gerçek dünyadan kopuyor. SokaÄŸa çıktığında evinin kaç sokak ötede olduÄŸunu unutuyor. ÇoÄŸu kez kendi evi niyetiyle kahramanlarının kapısını çalıyor. Dünyaya sadece almaya gelen bir insanla karşı karşıyayız. Birikimlerinden zevkine göre bir ev dekore ediyor kendisine. Nefes alan her canlının yaptığı iÅŸin inceliklerini o iÅŸi yapan kiÅŸi kadar iyi öğreniyor. Bir bankerden daha iyi biliyor bankerliÄŸin getirisini götürüsünü. Bir iÄŸnenin maliyetinden tutun da cebimize giren/ çıkan her kuruÅŸun hesabını biliyor. GirdiÄŸi her ortamda acemilik çekmediÄŸi gibi girdiÄŸi ruhlarda da kendine taht kurmakta zorluk çekmiyor. Bilgisayar hafızasına sahip bu akılın, maskelerin arkasında kiÅŸilerini görme/ anlamadaki pratik zekâsı dudak uçuklatıyor. Onun için görmediÄŸi gerçek, ulaÅŸmadığı duygu yoktur. İnsanlık Komedyası’nın ruhlar âlemi olması bu yüzdendir.

Romana canlılık, tutku, his, aksiyon, trajedi, gözüpeklik, irade, ÅŸiddet, eleÅŸtirel gerçekçilik ve sahtekârlık… gibi insan ruhunu tamamlayan gerçekleri yenilik olarak getirmeyi baÅŸarıyor yazar. Bu bakımdan romanın tarihini yazdığı saptamasının uçuk bir saptama olmadığını düşünüyorum ben. Onun romanını besleyen birinci kaynağı aÅŸk için doÄŸanlar/aÅŸk için ölenlerdir. AÅŸktan yola çıkarken aÅŸkı biricik öğe olarak vermiyor. Sıradan tutkuları aÅŸk gibi kutsallaÅŸtırıyor. Kutsal olanın uÄŸruna ölüme gidenlerle bizi aynı ailenin bireyleri yapıyor. Sık sık kılık deÄŸiÅŸtirmeyi farklı farklı duygularla farklı farklı tutkuları sembolleÅŸtirmeye fırsat tanıdığı için seviyor. Romanını besleyen ikinci kaynağı ise paradır. Paranın sadece sosyal hayat üzerinde deÄŸil, toplumun geneli üzerindeki toplam gücünü (ekonomi, ahlaki, politik…) tüm çıplaklığıyla okuyucuya ondan daha iyi yansıtmamıştır hiçbir yazar. Öyle ki, paranın insanları hızar makinesi gibi parçalara ayırarak ÅŸekilden ÅŸekle koyduÄŸu gerçeÄŸini bizi ürkmeden kanıksamamızı saÄŸlıyor. Rakamların yazarı kendi dışında birçok yazarın yaratmaya cesaret edemediÄŸi bir dünya dolusu karakteri insanlığa armaÄŸan etmeyi edebiyatın gece doÄŸan güneÅŸi olduÄŸu için baÅŸarıyor.

Tam da burada araya girmek istiyorum. YaÅŸamı olduÄŸu gibi yansıtan yazarın tüm eserlerini okuma ÅŸansım olmadığı için yazımda okuduÄŸum eserlerin adlarını tek tek vermek yerine onun yazın anlayışını ortaya koymaya özen gösterdim. Yazındaki beklentisinin algılayan okuyucunun yazarın kiÅŸiliÄŸinin kendine özgü inceliklerini de algılayacağını düşünüyorum. Bu yüzden onun/ eserleri hakkında bugüne deÄŸin okuduklarımı aklımın süzgecinden geçiriyorum. Onunla bir kafede karşılıklı kahve içerken eserlerine yansıyan kiÅŸiliÄŸini samimi duygularımla paylaÅŸtığımı düşünüyorum yazımı yazarken. Biliyorum ki, her yazı baÅŸkaları tarafından fark edilip eksiklikleri ile yanılgıları telafi edilsin diye yazılıyor. Böyle böyle bir yazarın bir bütün olarak hem eserine hem de insan yanına yakın hissediyoruz kendimizi. Onun kiÅŸilerinin ruhlarında derine inmediÄŸini sezgilerimle kavrıyorum; çünkü kiÅŸilerinin duygularından öte zekâları ile iradeleriyle bizlere tanıtıyor. Oda Batı/ Fransız yazının bir ekini olarak benimsediÄŸi bu yöntemle kahramanlarının irade, sabır, zekâ ve tutarlılıkları sayesinde erdemli bir hayatı tercih etmelerini benimsiyor. Fransız edebiyatının içgüdüsel özeliÄŸi olan belli baÅŸlı verilerden yola çıkarak kraterleri kategorilere ayırmak yazarında eserlerinin belirleyici özelliÄŸi olarak karşımıza çıkıyor. Onun İnsanlık Komedyası’ndaki eserlerinin ahlak anlayışında İncil ile Latin zihniyetinin ağır bastığı bir gerçektir. Balzac’ın yapıtlarını özümseyerek okuyan okuyucu onun ÅŸahıslarıyla karşı karşıya geldiÄŸinde ÅŸahıslarının ağızlarından çıkan sözlerin ne olacağını davranışlarının hareket yönünü algılamakta zorlanmaz; çünkü Balzac’ın kendine özgü kalıbını kavradığı için.

Çektiği acıları bizlerle paylaşmayan, kendi hayatını değil sözcüklerin hayatını yaşamak için dünyaya gelen ve dünyada elde etmek istediklerini kahramanlarına dağıtan dünya yazınının yalnız imparatorunun insanlığımıza kazandırdığı tüm eserlerinin dilimize çevrilmesini yürekten istiyorum.

06/03/13 Mersin


Bedriye KORKANKORKMAZ




18 Eylül 2016 Pazar / 2010 okunma



"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...