Bedriye KORKANKORKMAZ
VEKALATEN YAÅžAMAK
Yüzümü doÄŸaya dönmüş insanları seyrediyorum baba. Bu konu ile ilgili seninle sohbet etme olaÄŸanını bulamadık hastalığınla mücadele etmekten ve doktorların peÅŸinden koÅŸmaktan. DoÄŸumla baÅŸlayan, ölümle nihayete eren bir süreç midir ömür? Söz konusu ölümse ya yaÅŸamak isteyip de yaÅŸayamadıklarımız… Ya yarım kalan iÅŸlerimiz… Ya sevdiklerimizin arkamızdan akıttıkları gözyaÅŸları… Ölenlerin yokluklarıyla bıraktıkları sonsuz boÅŸluk duygusu… Tüm bu saydığım/ sayamadıklarımdan sorumlu mudur ölen? Öleni bu konuda sorumlu tutmak insanlıktan öte insafsızlık mıdır? Bilmiyorum baba. BildiÄŸim, umarsızlığın duruma göre deÄŸiÅŸken tanımlarıyla yüzleÅŸiyorum yokluÄŸunun akabinde. Durup durup kendime bu türden sorular soruyorum. Sorulara yanıt veremediÄŸimden olacak seni suçluyorum öldüğün için… Beni sensizlikle baÅŸ baÅŸa bıraktığın için suçluyorum seni. Affedemiyorum seni. Senin bana sık sık söylediÄŸin ÅŸu sözü anımsıyorum: “İnsanları affederek sevmeyi öğrenir affederek kazanabilirsin ancak. SEN bu konuda oldukça yoksul/ yoksunsun. Hatanın hesabı yapan kiÅŸiden sorulur. Sense hatanın hesabını hiç yoktan kendi hesabına dâhil ediyorsun.”
Evet, seninle bu affetme konusunda hemfikir deÄŸildik. Sen insanların yaptığı her yanlışı hata olarak algılamazdın. Sadece affedilmeyecek bir hata yapılmışsa onun üzerinde düşünürdün. Seni kıran insanı incitmezdin ama içinde bu türden kırgınlıklarının açtığı derin oyuklara özel bir yer daha açardın. İçin sürekli geniÅŸlerdi açtığın yerlerle… Kendi kendine içindeki oyukları ustaca kapatarak hiç incinmemiÅŸ, hiç güvenine ihanet edilmemiÅŸ… gibi sevmeye devam ederdin insanları… Bense senin aksine güvenime ihanet eden insana/ insanlara sırtımı dönüp yaÅŸadığım sürece o insanla sadece insanlık adına yapmam gerekenler olduÄŸunda iletiÅŸim kuruyordum. Ölümünün akabinde seni yeniden kazanmanın / yeniden sevmenin biçimlerini öğreniyorum. Bilmeni isterim ki beni cep telefonumdan arayarak baÅŸ saÄŸlığı dileyen dargın olduklarıma onları affettiÄŸimi söyledim. Seni, affedemediklerimi affederek kazanacağımı/ senin de ancak kendini aÅŸan bir Bedriye’nin yüreÄŸinde sonsuz yaÅŸamak isteyeceÄŸini biliyorum baba.
Kendine ille de değerlerine yabancılaşmadan yaşamaktı senin nazarında yaşamanın tanımı. Ölümünle daha bir soylulaştı daha bir büyüdü yalnızlığım. İnsan yaşadıklarıyla bir günde ya on yıl gençleşir ya da yaşlanır. Yalnızlığım büyümeyi acılarını onuruyla taşımayı ve yokluğunu yoksunluk haline getirmeden SENİ sevmeyi öğreniyor. Geçen gün insan üzerine düşünüyordum kendi kendime. Düşünmekle yetinmedim salt insanların yüzünü seyretmek için sahile gittim. Yüzüm denize dönük oturdum bir bankta. Gelen geçen insanların yüzünü seyrettim uzun uzun. Sadece yüzlerini seyrettiğim insanları saymadım. Üç saatte kaç insan yüzü seyredilirse o kalabalık sahilde o kadar insan yüzü seyrettim. Bana kalırsa baba, sadece bir insan yüzünü seyredebildim. Tüm insanların yüzü birbirine benziyordu. Yaşlı - genç kadın- erkek ayrımı gözetmeksizin insan yüzlerine yansıyan ve hiç değişmeyen o hüznün, o tanıdık hüznün peşinden gittim koşar adım.
İlkesiz bir hüzün deÄŸildi onu baÅŸtan söylemeliyim sana. Bedel ödenerek kazanılmış bir hüzündü… Belki layığıyla o nitelikli hüznü kazanan insanların tek ortak yanları kendi gerçeÄŸinden kaçmaktı…
Bu ağır, bu her insan için taşıması oldukça zor olan yükü insanlar neden böylesine ölümüne sahiplenmiÅŸti? Bu sahiplenmenin altında yatan en geçerli neden, zincirlerinden kurtulmak istemeyiÅŸleriydi bence. Zincirlerinden baÅŸka hayatında kaybedecek bir ÅŸeyi olmayan insanın önüne kim ya da kimler geçebilir? Birey olma ayrıcalığından bihaber, okumayan ille de sorgulamayan bir toplum olmamız kimi ya da kimleri mutlu ediyor mesela? Neden cahil cesareti insanların iÅŸine geliyor da bilinçlenmemizden bu kadar korkuyor birileri baba? İşte bu ve buna benzer sorular usumda cirit atmaya baÅŸlıyor yine. Benim geceleri uyumak yerine saatlerce ne düşündüğümü merak ederdin ya… Geceleri insan üzerine düşünce ürettiÄŸimi öğrendin iÅŸte… Yıllar sonra hastanede aynı odayı paylaşırken seninle ilgili bir gerçeÄŸe daha yakın oldum: Geceleri sorgulayan, gündüzleri sorguladıklarını eyleme geçiren bir bilgeydi Hüsnü Korkankorkmaz. Benim seninle bu konuda yarışma gibi bir niyetim yoktu/ olamazdı da. Sadece gecenin yarısı seni düşünerek yazıyorum bu satırları. Bilmeni isterim ki, ölümünün akabinde yazdığım ilk yazı bu. BaÅŸarabilirsem mektuplarını, ÅŸiirlerini, denemelerini, köşe yazılarını, yarım bıraktığın araÅŸtırmalarını kayıt altına alıp bir kitapta toplamak istiyorum. Ama bu seninle yazı diliyle ilk sohbetimiz…
Anlatmak istediklerimi anlayabilmen için toparlamak istiyorum baba. O sahilde insanlara dair bir gerçeğe ulaştım kendimce. Ulaştığım gerçek şuydu: insanlar vekâleten yaşıyor. Ve her vekâleten yaşayan insan eksilerek yaşadığı gerçeğinden kaçıyor. Kendi gerçeğiyle yüzleşmemek için birçok hobi ediniyor. Günümüzde büyüklerin oyuncaklarıyla yarışamıyor çocuk oyuncakları. Büyüklerin oyuncakları çocuklarınki kadar masum da değil üstelik. Kimi aşağılık kompleksini emrinde çalışandan, kimi elindekilerin onu mutlu etmediği gerçeğini unutmak için dünya turuna çıkıyor, kimi yerleşik düzenini korumak için her gün yeni bir davranış, yeni bir katlanış, yeni bir hissettirmeyiş biçimi öğreniyor, kimi de sık sık araba ev vs. değiştirerek kendisini daha iyi hissettirme yarışı içinde vekâleten yaşadığı gerçeğiyle yüzleşmeden bu dünyadaki serüvenini noktalıyor...
Senin bana yaptığın en büyük kötülüklerin başında farkında olarak, hislerini kanata kanata yaÅŸayarak, hayatta var olma mücadelesi vermeyi öğretmen oldu. Sen de kendini kandırmayı öğrenseydin, insanlar/ insanlık adına bu denli derin endiÅŸe ve hüzünler çoÄŸaltmasaydın kendi kendine hastalanmayacaktın. Dolayısıyla ÅŸu an yanımda olacaktın ve seninle bu konuyu karşılıklı konuÅŸacaktık… En azında yanıldığım konularda beni her zamanki gibi gözlerini fal taşı gibi açarak uyaracaktın...
Ölümü konuÅŸtuk seninle hastalığın sürecince… Bu konuda nasıl da kendini hazırlamıştın. YaÅŸama direngenliÄŸin ne denli güçlü ise ölüme kendini hazırlaman da o kadar cesurdu. Bir kere olsun korku görmedim gözlerinde. Sen gerçekte yaÅŸarken ölülerin içinde ölümün hakkını vererek çektiÄŸin acılarla onurun, gururun, namusun, ülken/ evrensel insanlık sevgin ille de ölüm anına dek vazgeçmediÄŸin o soylu ideolojinle doÄŸduÄŸun gibi İnsan olarak öldün. Anımsıyor musun bu ÅŸiiri bana okumuÅŸ ve beÄŸenmediÄŸin için çöpe atmıştın. İşte benim tek kelimesine dokunmadığım o gün çöpten çıkardığım o ÅŸiirin:
Benim Aradığım
Bana öyle hor bakma
Irkın rengin dilin
Soyun mezhebin dinin
Fikrin tapınç şeklin
Senin kendi deÄŸerlerin
Mesele insan olmaktır
O insanlık ki
Anla kimlik ve temel ortak deÄŸerdir
Değerlerin en yücesi
Kişinin mayası ve can damarıdır
Sözüm bilene sözüm insani kâmil’edir
Hak’ka saygı duymayan Hak’kı bilemez
Hak’kı bilmeyen Hak’kı bulamaz
İnsan olmayanın sıfatı ve yeri belli
Her ÅŸeysin insan olur da bilirsen sen seni
Çünkü Hak Adem’i Halifesi ve temsilcisi, olarak seçti seni
İnan ki Hak’ka varış gönül iÅŸi aÅŸk iÅŸi
İnsan ve doğa
Hikmetlerle dolu ayetler topluluÄŸudur
Okumasını bilirsen eğer
İnsan-i kâmil en yetkin yapıttır
Gören gözse gözlerin
Zıtların birliği olan bu kâinat
Hem en kutsal mescit
Hem Hak’kın varlık deryasıdır
Ve gerçek insan
Hak’kın ayrılmaz parçasıdır
Söyler misiniz
Kimin kimden sorulur hesabı
Ayrı ayrı kazılmaz mı mezarı
Hesabın muhatabı tutuldu mu hayvan?
Tanrı bilir anılır mıydı olmasa insan
Yaratan bağışlama getirmemiş insan hakkına
Çirkinleşir her güzellik insanlıktan yoksunsa
KiÅŸi ÅŸekil’den kurtulup öze varmazsa
İnanarak gönülden aÅŸk od’u yakmazsa
Ne olursa olsun kimliÄŸi ıraktır Hak’ka
İnsanlık sonsuzluktur
Kim çizebilir resmini?
Kim dökebilir kalıbını
Sen hele bir
Üstüne çık içine sıkıştığın değerlerin
Sen hele bir
Yolunu insan
Beynini insan
Yüreğini insan eyle
Bak o zaman
Nasıl değişir
Nasıl büyür mini dünyan
Hüsnü Korkankorkmaz 06/06/1995-Mersin.
Hüsnü Korkankorkmaz / Ölü de duyarım sizi / Önsöz
Babamın insan, vatandaÅŸ, yazar, eylemci ve gazeteci… sıfatlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesini yürekten temenni ediyorum bu yapıtın. Babamın ölümünün akabinde ilk kez yüzleÅŸiyorum yazdığı beÅŸ bine yakın ÅŸiirleriyle. Onun çocuklarına miras olarak bıraktığı bu defteri ne zaman elime alsam tansiyonum düşüyor, kendime aylarca gelemiyordum. Öyle ki ölüm yıldönümlerinde bile onun karakterini tamamıyla yansıtan ÅŸiiri bulmak için defterdeki tüm ÅŸiirleri tek tek okumayı bugüne deÄŸin baÅŸaramamıştım. Åžu an babamın yazdığı beÅŸ bine yakın ÅŸiirin neden beni alt üst ettiÄŸini daha iyi anlıyorum. Åžiirsel dille yaÅŸadıklarının günlüğünü tuttuÄŸu bu defterdeki her bir sözcük; onun hayattan ve dostlarından aldığı yaralarının canlı tanıklarıydı. Bu yaralara tanıklık etmiÅŸ birisi olarak insanın insanı öldürdüğü günümüzde sözcüklerin emanetini sahipleniÅŸinden çok etkileniyordum. Sözcüklerin her birinin ayrı ayrı onun yasını tuttuÄŸunu iliklerimde hissediyordum defterin sayfalarında gezinirken gözlerim. İçinde yaÅŸadığımız ve bir parçası olduÄŸumuz insanlığın kan aÄŸlayan ağıtları olarak algılıyorum yazdığı her bir ÅŸiirini babamın. Bir duygu cerrahı gibi hissediyorum kendimi babamın yaÅŸayan ruhuna neÅŸter atarken. Ruhunu ellerime güvenle teslim eden babam ömrünü yapıt incelemeye adamış beni duygusallığımın, duyarlılığımın zirvelerine çıkarıyordu. Ağır ağır merdivenlerini çıktığım ruh babamın ruhuydu. Acılarımız/ hasretlerimizin ortak olduÄŸu babama dair duyumsadığım sorumluluk ruhlarını irdelediÄŸim diÄŸer dostlarımkinden de farklı deÄŸildi. Kendime karşı verdiÄŸim ve kazanmaktan sonsuz gurur duyduÄŸum bir sınavdı bu benim için. Babamı ne yükseklere ne de onun asla tanışmadığı alçaklara götürdüm. Onun gerçeÄŸini tüm çıplaklığıyla ortaya serdiÄŸimi düşünüyorum. Åžiirlerinin tek bir dizesinin yerini bile deÄŸiÅŸtirmedim. Kendi el yazısıyla yazdığı ÅŸiirlerle bu yapıtta yayımlanan ÅŸiirleri arzu edenler karşılaÅŸtırabilir bire bir. Beni onurlandıran en büyük ödülse gönül rahatlığıyla kendi ruhuma yakın olduÄŸum kadar onun ruhuna da yakın olduÄŸumu ifade etmemdir. Bu yüzden onunla paylaÅŸtığım her an her saniye her salise gerçekti çünkü yaÅŸayan ruhlarımızda her ikimiz de kendimizdik ve kendi ruhlarımızın kaptanlarıydık.
Kendisini ilkeleriyle gerçekleştirmek için başta annem olmak üzere tüm çocukları onun ilkeleri uğruna ödediği bedellerle sevdi onu. Mutluluğu insanlığın ortak kazanımı olarak algılayan babam için çocuklarının bireysel mutluluğu sokak çocuklarınkinden daha değerli değildi. En önemlisi kendisine ihanet eden (bazı) dostlarından daha çok sevmiyordu uğruna hayatlarını feda eden çocuklarını. İnsan olmanın sorun/ sorumluluklarına ödediği bedelleriydi çocuklarının her birinin onun gözleri önünde heder olan hayatları. Başta annem olmak üzere biz çocukları olarak insan olmak adına insanlıktan aldığı yaraları da sarmak, her darında sırtını yaslayacağı dağı olmak zorundaydık babamın.
Onun arkasında parasıyla kendisine övgüler dizen editörler ile daha kitabı çıkmadan reklam veren büyük sermaye babaları yoktur. OkuduÄŸunuz her ÅŸiir insanlığı ideolojisi olarak algılayan ve hiçbir paye/ paranın satın alamadığı bir insanın yaÅŸadıklarıyla kendisini gerçekleÅŸtirmenin ne türden bedeller gerektirdiÄŸinin kanıtlarıdır. Babam da tıpkı Andrey Platonov gibi sürgüne gönderildi siyasi olarak destekleyip belli makam/ statülere getirdiÄŸi sözde dostları tarafından. Acımasızlığın dünyasında kula kul olmadan yaÅŸama ayrıcalığına sahip olma uÄŸruna ödediÄŸi bedellerin babama yük olduÄŸunu düşünmüyorum. O; kendisini inandıklarını söyleme cesareti ile düşündüklerini hayata geçirme cesareti/ ayrıcalığına sahip olduÄŸu için yaÅŸama serüvenini kendine ve deÄŸerlerine yabancılaÅŸmadan noktaladı. İnsanlığın eÅŸitliÄŸini bozmayan yegâne gerçeÄŸi, herkesin sahip olduÄŸu hayatın tekliÄŸidir. Konumları ve koÅŸulları ne olursa olsun hiç kimsenin yaÅŸayacağı yedek bir hayatı yoktur. Babam mezarında sahip olduÄŸu ve yaÅŸadığı biricik hayatının arkasından bakarken terk edilmiÅŸ duygular/ boÅŸa harcanmış zamanlar, amacına ihanet ettiÄŸi için birer hayalete dönüşmüş hayallerin yaratıcısı ve yaÅŸatıcısı olmadığını bilerek huzur içinde uyuyabilir. Ne hayallerine ne de hedeflerine ihanet etmemenin ayrıcalığı belki de mezarda olduÄŸu gerçeÄŸini kendisine unutturuyordur doÄŸduÄŸu köye kuÅŸbakışı bakan mezarında. Düşünüyorum da insan olmanın dışında her tür gereksinimini eksiksiz karşılayanların çoÄŸunlukta olduÄŸu günümüzde, insan olduÄŸunun bilincine varmış olarak yaÅŸadı ve arkasında yaÅŸadıklarına tanıklık eden sözcükler ile hayalini kurduÄŸu güzellikleri armaÄŸan ederek ayrıldı aramızdan. Hayalini kurduÄŸu dünyanın sadece ve sadece sözcüklerin dünyasında gerçekleÅŸeceÄŸini bildiÄŸi için sözcüklerin gücü ile adaletine güveniyordu. Biliyordu ki, hak, adalet, eÅŸitlik, kardeÅŸlik, barış… gibi kavramlar onun sözcüklerinde kendi dünyasının güzellikleri içinde yaÅŸayacak ve güzellikleri yaÅŸatacaktı. Dante’nin büyük aÅŸkı Beatrice için yazdığı ÅŸiirler gibi babam da insanlık tutkusuna yazmıştı beÅŸ bine yakın ÅŸiiri. Aslında beÅŸ bin ÅŸiiri tek bir ÅŸiirle de ifade edebilirdi; ne ki barış, kardeÅŸlik, adalet, eÅŸitlik… gibi insanlığı yücelten kavramlara duyumsadığı hasret ona beÅŸ bin ÅŸiir yazdığını bile farkına vardırmamıştı. Bu yüzden her ÅŸiiri ilk kez yazıyormuşçasına aynı duygusallıkla, aynı duyarlılıkla yüreÄŸini aklını kanata kanata yazmıştı, yazmıştı…
Hayatım boyunca sayısız yapıt inceledim ve incelediğim yapıtlar hakkında yazılar yazdım. İncelediğim hiçbir yapıtta babam gibi bir insanın yüreğini ve beynini kanata kanata kendisini tepeden tırnağa insan yaratma cüretine/ isteğine /samimiyetine/ inancına ve cesaretine tanık olmadım.
Kendime babamdan bana/ çocuklarına ne kaldı diye sordum. Çocukları olarak onun inaklarına ihanet etmeyen birer dostları olduğumuz için gururluyuz. Her bir çocuğunun dünyasında salt bir geçmişi değil dostluğun/ güzelliklerin yaşayan bir gelecek olduğu inancını miras bırakan babanın çocukları olma ayrıcalığı kaldı bize. Babamın yokluğuyla yüreğimde bıraktığı boşluğu aldığım her nefesin içimde büyüteceğini biliyorum. Ondan bana kalan bu ayrıcalık sayesinde içimde babamın hasretini yaşadığım sürece kendimi hiçbir zaman yalnız ve kimsesiz hissetmeyeceğimi bilmenin verdiği sarsılmaz güvenle inandığım yolda yürüme cesaretini yitirmeyeceğim. Çocuklarının her biri yalansız ve riyasız bir içtenlikle onun gerçeğine köklerini saldılar. Sadece benim değil tüm kardeşlerim için en önemli ayrıcalığın babamla konuşarak halledemeyeceğimiz hiçbir sorunumuzun olamayacağını bilmekti.
Babamın yokluÄŸunda ÅŸu gerçeÄŸi kavradım: İnsan bir insanı babası olduÄŸu için deÄŸil de dostu olduÄŸu için özlermiÅŸ. Ben babamın dostluÄŸunu beni yarı yolda bırakmayan güvenini özlüyorum. Bilgi ve sözcük daÄŸarcığı bu denli engin olan ve yaÅŸam kesitinin sonuna geldiÄŸi güne deÄŸin en az üç bine yakın kitap okuyan birinin beÅŸ bine yakın yazdığı ÅŸiirde özellikle Dostluk, Barış, İnsanlık, KardeÅŸlik, Güzellik, Yoksunluk, Kula Kulluk ve Adalet… gibi kavramların etrafında pervane olup dönmesi boÅŸuna deÄŸil. Onun hayatı boyuca uÄŸradığı haksızlık, adaletsizlik, saygısızlık, vefasızlık… karşısında bir kez bile insanlara dair kin kustuÄŸunu anımsamıyorum. Özellikle de ölümün akabinde ona dair anılarımı didik didik ettiÄŸim yıllar içinde bile bir anı olsun belleÄŸime iliÅŸmedi. Abartmadan söylüyorum babam tıpkı Nasıralı İsa gibi tüm insanlığın kefaretini çekmek istercesine, kendisini acıların çarmıhına kendi elleriyle gerdi, aldığı her nefeste. Bu okuyacağınız satırların tek kelimesinde kurgu ÅŸiirselliÄŸi ön plana çıkarmak adına yok sayılmamış gerçeklerle tanışacaksınız.
O da ÅŸiirlerini sanat dergilerine göndermek/ÅŸair unvanı almak için yazmamıştı; ÅŸiirlerinin her birini soyaÄŸacım dediÄŸi insanlığa birer vasiyeti olarak yazmıştı. Hayatımda aldığım en büyük ödülse babama adadığım YaÅŸamak ÇocuÄŸum adlı ÅŸiir kitabıma kendi el yazısıyla yazdığı ÅŸu satırlar oldu: “YaÅŸamımın en güzel armaÄŸanı.” ÇocukluÄŸumda babama dair bir baÅŸka anıyı da anımsıyorum ÅŸu an. Her fırsatta kızlarıyla sohbet eden babam çocuklarına çocuk gibi deÄŸil de eÅŸiti gibi davranmaya özen gösteriyordu. Her çocuÄŸu onunla kimseyle paylaÅŸamadığı sırlarını paylaÅŸabilirdi, yalan söylemediÄŸi sürece af edilmeyecek hiçbir suçunun olmadığını bilmenin ayrıcalığıyla. Birlikte aynı ilkokula gittiÄŸim kız kardeÅŸim Mine babama ÅŸu soruyu yöneltti: “Baba çocuklarının içinde hangimiz hangi konuda daha baÅŸarılı olursak onu diÄŸer çocuklarından daha çok seversin?” Babam beklemediÄŸi bu soruyu hiç düşünmeden şöyle yanıtladı: “Hanginiz duyguları ile düşüncelerini yazarak ifade etmeyi baÅŸarırsa onu diÄŸer kardeÅŸlerinizden daha çok severim.” Ben, babama “Ben büyüyünce ÅŸair ve yazar olacağım için en çok beni seveceksin” dediÄŸimde ilkokul üçüncü sınıftaydım. Babama dair bir baÅŸka anım da onun gazetecilik anlayışına dairdir. Babam Bingöl’ün Kiğı ilçesinde Kiğı’nın Sesi gazetesini çıkarıyordu. İlçeye Kemal KatıtaÅŸ adında genç bir kaymakam atanmış. Kaymakamın ne halkla ne de basınla arası iyi. Kaymakam kapısını halka kapatmıştı. Babam gazetesinde bu olayı manÅŸetten veriyordu. Ne genç kaymakamın tavrı, ne de babamın olayı manÅŸetten haber olarak vermesi deÄŸiÅŸmiyormuÅŸ. Bir gün babamla genç kaymakam karşılaÅŸmışlar. Önce tartışmışlar; sonra durum deÄŸerlendirmesi yapmışlar. O günden sonra kaymakam kapısını halka açmış. Kaymakamla görüşmek isteyen her vatandaÅŸ evinin kapısını açar gibi Kiğı kaymakamının kapısını açmış ve sorunlarını kaymakamlarıyla paylaÅŸmışlar. Kiğı’nın genç kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’ın bu davranışı babamın haber anlayışına şöyle yansıyor:
“İmparatorumuz kapısını da gönlünü de halka açtı! Babamın İmparatorumuz baÅŸlığıyla yaptığı haberler, Kığı Kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’a dönemin İçiÅŸleri Bakanı tarafından “imparator” unvanı verilmesine neden oluyor. 1987 yılında Konya Valisi iken ablamla ziyaretine gittiÄŸimiz Kemal KatıtaÅŸ bana duvarda asılı duran “İmparator Belgesi”nin öyküsünü böyle anlatmıştı. Babam için de ÅŸunları söylemiÅŸti: “Baban yürekliliÄŸiyle bana hayatımı geri verdi. O günden sonra kralların masasında halkı hiç unutmadım” dedi.
İnsanlığın birer üyesi olan sizlerle ona en büyük ödülü verecek olan zaman kararını verecek… bir de bu dünyadan geçen Hüsnü Korkankorkmaz’ın unutulup unutulmayacağını.
20/ 09/ 2014 Mersin
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
Yüzümü doÄŸaya dönmüş insanları seyrediyorum baba. Bu konu ile ilgili seninle sohbet etme olaÄŸanını bulamadık hastalığınla mücadele etmekten ve doktorların peÅŸinden koÅŸmaktan. DoÄŸumla baÅŸlayan, ölümle nihayete eren bir süreç midir ömür? Söz konusu ölümse ya yaÅŸamak isteyip de yaÅŸayamadıklarımız… Ya yarım kalan iÅŸlerimiz… Ya sevdiklerimizin arkamızdan akıttıkları gözyaÅŸları… Ölenlerin yokluklarıyla bıraktıkları sonsuz boÅŸluk duygusu… Tüm bu saydığım/ sayamadıklarımdan sorumlu mudur ölen? Öleni bu konuda sorumlu tutmak insanlıktan öte insafsızlık mıdır? Bilmiyorum baba. BildiÄŸim, umarsızlığın duruma göre deÄŸiÅŸken tanımlarıyla yüzleÅŸiyorum yokluÄŸunun akabinde. Durup durup kendime bu türden sorular soruyorum. Sorulara yanıt veremediÄŸimden olacak seni suçluyorum öldüğün için… Beni sensizlikle baÅŸ baÅŸa bıraktığın için suçluyorum seni. Affedemiyorum seni. Senin bana sık sık söylediÄŸin ÅŸu sözü anımsıyorum: “İnsanları affederek sevmeyi öğrenir affederek kazanabilirsin ancak. SEN bu konuda oldukça yoksul/ yoksunsun. Hatanın hesabı yapan kiÅŸiden sorulur. Sense hatanın hesabını hiç yoktan kendi hesabına dâhil ediyorsun.”
Evet, seninle bu affetme konusunda hemfikir deÄŸildik. Sen insanların yaptığı her yanlışı hata olarak algılamazdın. Sadece affedilmeyecek bir hata yapılmışsa onun üzerinde düşünürdün. Seni kıran insanı incitmezdin ama içinde bu türden kırgınlıklarının açtığı derin oyuklara özel bir yer daha açardın. İçin sürekli geniÅŸlerdi açtığın yerlerle… Kendi kendine içindeki oyukları ustaca kapatarak hiç incinmemiÅŸ, hiç güvenine ihanet edilmemiÅŸ… gibi sevmeye devam ederdin insanları… Bense senin aksine güvenime ihanet eden insana/ insanlara sırtımı dönüp yaÅŸadığım sürece o insanla sadece insanlık adına yapmam gerekenler olduÄŸunda iletiÅŸim kuruyordum. Ölümünün akabinde seni yeniden kazanmanın / yeniden sevmenin biçimlerini öğreniyorum. Bilmeni isterim ki beni cep telefonumdan arayarak baÅŸ saÄŸlığı dileyen dargın olduklarıma onları affettiÄŸimi söyledim. Seni, affedemediklerimi affederek kazanacağımı/ senin de ancak kendini aÅŸan bir Bedriye’nin yüreÄŸinde sonsuz yaÅŸamak isteyeceÄŸini biliyorum baba.
Kendine ille de değerlerine yabancılaşmadan yaşamaktı senin nazarında yaşamanın tanımı. Ölümünle daha bir soylulaştı daha bir büyüdü yalnızlığım. İnsan yaşadıklarıyla bir günde ya on yıl gençleşir ya da yaşlanır. Yalnızlığım büyümeyi acılarını onuruyla taşımayı ve yokluğunu yoksunluk haline getirmeden SENİ sevmeyi öğreniyor. Geçen gün insan üzerine düşünüyordum kendi kendime. Düşünmekle yetinmedim salt insanların yüzünü seyretmek için sahile gittim. Yüzüm denize dönük oturdum bir bankta. Gelen geçen insanların yüzünü seyrettim uzun uzun. Sadece yüzlerini seyrettiğim insanları saymadım. Üç saatte kaç insan yüzü seyredilirse o kalabalık sahilde o kadar insan yüzü seyrettim. Bana kalırsa baba, sadece bir insan yüzünü seyredebildim. Tüm insanların yüzü birbirine benziyordu. Yaşlı - genç kadın- erkek ayrımı gözetmeksizin insan yüzlerine yansıyan ve hiç değişmeyen o hüznün, o tanıdık hüznün peşinden gittim koşar adım.
İlkesiz bir hüzün deÄŸildi onu baÅŸtan söylemeliyim sana. Bedel ödenerek kazanılmış bir hüzündü… Belki layığıyla o nitelikli hüznü kazanan insanların tek ortak yanları kendi gerçeÄŸinden kaçmaktı…
Bu ağır, bu her insan için taşıması oldukça zor olan yükü insanlar neden böylesine ölümüne sahiplenmiÅŸti? Bu sahiplenmenin altında yatan en geçerli neden, zincirlerinden kurtulmak istemeyiÅŸleriydi bence. Zincirlerinden baÅŸka hayatında kaybedecek bir ÅŸeyi olmayan insanın önüne kim ya da kimler geçebilir? Birey olma ayrıcalığından bihaber, okumayan ille de sorgulamayan bir toplum olmamız kimi ya da kimleri mutlu ediyor mesela? Neden cahil cesareti insanların iÅŸine geliyor da bilinçlenmemizden bu kadar korkuyor birileri baba? İşte bu ve buna benzer sorular usumda cirit atmaya baÅŸlıyor yine. Benim geceleri uyumak yerine saatlerce ne düşündüğümü merak ederdin ya… Geceleri insan üzerine düşünce ürettiÄŸimi öğrendin iÅŸte… Yıllar sonra hastanede aynı odayı paylaşırken seninle ilgili bir gerçeÄŸe daha yakın oldum: Geceleri sorgulayan, gündüzleri sorguladıklarını eyleme geçiren bir bilgeydi Hüsnü Korkankorkmaz. Benim seninle bu konuda yarışma gibi bir niyetim yoktu/ olamazdı da. Sadece gecenin yarısı seni düşünerek yazıyorum bu satırları. Bilmeni isterim ki, ölümünün akabinde yazdığım ilk yazı bu. BaÅŸarabilirsem mektuplarını, ÅŸiirlerini, denemelerini, köşe yazılarını, yarım bıraktığın araÅŸtırmalarını kayıt altına alıp bir kitapta toplamak istiyorum. Ama bu seninle yazı diliyle ilk sohbetimiz…
Anlatmak istediklerimi anlayabilmen için toparlamak istiyorum baba. O sahilde insanlara dair bir gerçeğe ulaştım kendimce. Ulaştığım gerçek şuydu: insanlar vekâleten yaşıyor. Ve her vekâleten yaşayan insan eksilerek yaşadığı gerçeğinden kaçıyor. Kendi gerçeğiyle yüzleşmemek için birçok hobi ediniyor. Günümüzde büyüklerin oyuncaklarıyla yarışamıyor çocuk oyuncakları. Büyüklerin oyuncakları çocuklarınki kadar masum da değil üstelik. Kimi aşağılık kompleksini emrinde çalışandan, kimi elindekilerin onu mutlu etmediği gerçeğini unutmak için dünya turuna çıkıyor, kimi yerleşik düzenini korumak için her gün yeni bir davranış, yeni bir katlanış, yeni bir hissettirmeyiş biçimi öğreniyor, kimi de sık sık araba ev vs. değiştirerek kendisini daha iyi hissettirme yarışı içinde vekâleten yaşadığı gerçeğiyle yüzleşmeden bu dünyadaki serüvenini noktalıyor...
Senin bana yaptığın en büyük kötülüklerin başında farkında olarak, hislerini kanata kanata yaÅŸayarak, hayatta var olma mücadelesi vermeyi öğretmen oldu. Sen de kendini kandırmayı öğrenseydin, insanlar/ insanlık adına bu denli derin endiÅŸe ve hüzünler çoÄŸaltmasaydın kendi kendine hastalanmayacaktın. Dolayısıyla ÅŸu an yanımda olacaktın ve seninle bu konuyu karşılıklı konuÅŸacaktık… En azında yanıldığım konularda beni her zamanki gibi gözlerini fal taşı gibi açarak uyaracaktın...
Ölümü konuÅŸtuk seninle hastalığın sürecince… Bu konuda nasıl da kendini hazırlamıştın. YaÅŸama direngenliÄŸin ne denli güçlü ise ölüme kendini hazırlaman da o kadar cesurdu. Bir kere olsun korku görmedim gözlerinde. Sen gerçekte yaÅŸarken ölülerin içinde ölümün hakkını vererek çektiÄŸin acılarla onurun, gururun, namusun, ülken/ evrensel insanlık sevgin ille de ölüm anına dek vazgeçmediÄŸin o soylu ideolojinle doÄŸduÄŸun gibi İnsan olarak öldün. Anımsıyor musun bu ÅŸiiri bana okumuÅŸ ve beÄŸenmediÄŸin için çöpe atmıştın. İşte benim tek kelimesine dokunmadığım o gün çöpten çıkardığım o ÅŸiirin:
Benim Aradığım
Bana öyle hor bakma
Irkın rengin dilin
Soyun mezhebin dinin
Fikrin tapınç şeklin
Senin kendi deÄŸerlerin
Mesele insan olmaktır
O insanlık ki
Anla kimlik ve temel ortak deÄŸerdir
Değerlerin en yücesi
Kişinin mayası ve can damarıdır
Sözüm bilene sözüm insani kâmil’edir
Hak’ka saygı duymayan Hak’kı bilemez
Hak’kı bilmeyen Hak’kı bulamaz
İnsan olmayanın sıfatı ve yeri belli
Her ÅŸeysin insan olur da bilirsen sen seni
Çünkü Hak Adem’i Halifesi ve temsilcisi, olarak seçti seni
İnan ki Hak’ka varış gönül iÅŸi aÅŸk iÅŸi
İnsan ve doğa
Hikmetlerle dolu ayetler topluluÄŸudur
Okumasını bilirsen eğer
İnsan-i kâmil en yetkin yapıttır
Gören gözse gözlerin
Zıtların birliği olan bu kâinat
Hem en kutsal mescit
Hem Hak’kın varlık deryasıdır
Ve gerçek insan
Hak’kın ayrılmaz parçasıdır
Söyler misiniz
Kimin kimden sorulur hesabı
Ayrı ayrı kazılmaz mı mezarı
Hesabın muhatabı tutuldu mu hayvan?
Tanrı bilir anılır mıydı olmasa insan
Yaratan bağışlama getirmemiş insan hakkına
Çirkinleşir her güzellik insanlıktan yoksunsa
KiÅŸi ÅŸekil’den kurtulup öze varmazsa
İnanarak gönülden aÅŸk od’u yakmazsa
Ne olursa olsun kimliÄŸi ıraktır Hak’ka
İnsanlık sonsuzluktur
Kim çizebilir resmini?
Kim dökebilir kalıbını
Sen hele bir
Üstüne çık içine sıkıştığın değerlerin
Sen hele bir
Yolunu insan
Beynini insan
Yüreğini insan eyle
Bak o zaman
Nasıl değişir
Nasıl büyür mini dünyan
Hüsnü Korkankorkmaz 06/06/1995-Mersin.
Hüsnü Korkankorkmaz / Ölü de duyarım sizi / Önsöz
Babamın insan, vatandaÅŸ, yazar, eylemci ve gazeteci… sıfatlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermesini yürekten temenni ediyorum bu yapıtın. Babamın ölümünün akabinde ilk kez yüzleÅŸiyorum yazdığı beÅŸ bine yakın ÅŸiirleriyle. Onun çocuklarına miras olarak bıraktığı bu defteri ne zaman elime alsam tansiyonum düşüyor, kendime aylarca gelemiyordum. Öyle ki ölüm yıldönümlerinde bile onun karakterini tamamıyla yansıtan ÅŸiiri bulmak için defterdeki tüm ÅŸiirleri tek tek okumayı bugüne deÄŸin baÅŸaramamıştım. Åžu an babamın yazdığı beÅŸ bine yakın ÅŸiirin neden beni alt üst ettiÄŸini daha iyi anlıyorum. Åžiirsel dille yaÅŸadıklarının günlüğünü tuttuÄŸu bu defterdeki her bir sözcük; onun hayattan ve dostlarından aldığı yaralarının canlı tanıklarıydı. Bu yaralara tanıklık etmiÅŸ birisi olarak insanın insanı öldürdüğü günümüzde sözcüklerin emanetini sahipleniÅŸinden çok etkileniyordum. Sözcüklerin her birinin ayrı ayrı onun yasını tuttuÄŸunu iliklerimde hissediyordum defterin sayfalarında gezinirken gözlerim. İçinde yaÅŸadığımız ve bir parçası olduÄŸumuz insanlığın kan aÄŸlayan ağıtları olarak algılıyorum yazdığı her bir ÅŸiirini babamın. Bir duygu cerrahı gibi hissediyorum kendimi babamın yaÅŸayan ruhuna neÅŸter atarken. Ruhunu ellerime güvenle teslim eden babam ömrünü yapıt incelemeye adamış beni duygusallığımın, duyarlılığımın zirvelerine çıkarıyordu. Ağır ağır merdivenlerini çıktığım ruh babamın ruhuydu. Acılarımız/ hasretlerimizin ortak olduÄŸu babama dair duyumsadığım sorumluluk ruhlarını irdelediÄŸim diÄŸer dostlarımkinden de farklı deÄŸildi. Kendime karşı verdiÄŸim ve kazanmaktan sonsuz gurur duyduÄŸum bir sınavdı bu benim için. Babamı ne yükseklere ne de onun asla tanışmadığı alçaklara götürdüm. Onun gerçeÄŸini tüm çıplaklığıyla ortaya serdiÄŸimi düşünüyorum. Åžiirlerinin tek bir dizesinin yerini bile deÄŸiÅŸtirmedim. Kendi el yazısıyla yazdığı ÅŸiirlerle bu yapıtta yayımlanan ÅŸiirleri arzu edenler karşılaÅŸtırabilir bire bir. Beni onurlandıran en büyük ödülse gönül rahatlığıyla kendi ruhuma yakın olduÄŸum kadar onun ruhuna da yakın olduÄŸumu ifade etmemdir. Bu yüzden onunla paylaÅŸtığım her an her saniye her salise gerçekti çünkü yaÅŸayan ruhlarımızda her ikimiz de kendimizdik ve kendi ruhlarımızın kaptanlarıydık.
Kendisini ilkeleriyle gerçekleştirmek için başta annem olmak üzere tüm çocukları onun ilkeleri uğruna ödediği bedellerle sevdi onu. Mutluluğu insanlığın ortak kazanımı olarak algılayan babam için çocuklarının bireysel mutluluğu sokak çocuklarınkinden daha değerli değildi. En önemlisi kendisine ihanet eden (bazı) dostlarından daha çok sevmiyordu uğruna hayatlarını feda eden çocuklarını. İnsan olmanın sorun/ sorumluluklarına ödediği bedelleriydi çocuklarının her birinin onun gözleri önünde heder olan hayatları. Başta annem olmak üzere biz çocukları olarak insan olmak adına insanlıktan aldığı yaraları da sarmak, her darında sırtını yaslayacağı dağı olmak zorundaydık babamın.
Onun arkasında parasıyla kendisine övgüler dizen editörler ile daha kitabı çıkmadan reklam veren büyük sermaye babaları yoktur. OkuduÄŸunuz her ÅŸiir insanlığı ideolojisi olarak algılayan ve hiçbir paye/ paranın satın alamadığı bir insanın yaÅŸadıklarıyla kendisini gerçekleÅŸtirmenin ne türden bedeller gerektirdiÄŸinin kanıtlarıdır. Babam da tıpkı Andrey Platonov gibi sürgüne gönderildi siyasi olarak destekleyip belli makam/ statülere getirdiÄŸi sözde dostları tarafından. Acımasızlığın dünyasında kula kul olmadan yaÅŸama ayrıcalığına sahip olma uÄŸruna ödediÄŸi bedellerin babama yük olduÄŸunu düşünmüyorum. O; kendisini inandıklarını söyleme cesareti ile düşündüklerini hayata geçirme cesareti/ ayrıcalığına sahip olduÄŸu için yaÅŸama serüvenini kendine ve deÄŸerlerine yabancılaÅŸmadan noktaladı. İnsanlığın eÅŸitliÄŸini bozmayan yegâne gerçeÄŸi, herkesin sahip olduÄŸu hayatın tekliÄŸidir. Konumları ve koÅŸulları ne olursa olsun hiç kimsenin yaÅŸayacağı yedek bir hayatı yoktur. Babam mezarında sahip olduÄŸu ve yaÅŸadığı biricik hayatının arkasından bakarken terk edilmiÅŸ duygular/ boÅŸa harcanmış zamanlar, amacına ihanet ettiÄŸi için birer hayalete dönüşmüş hayallerin yaratıcısı ve yaÅŸatıcısı olmadığını bilerek huzur içinde uyuyabilir. Ne hayallerine ne de hedeflerine ihanet etmemenin ayrıcalığı belki de mezarda olduÄŸu gerçeÄŸini kendisine unutturuyordur doÄŸduÄŸu köye kuÅŸbakışı bakan mezarında. Düşünüyorum da insan olmanın dışında her tür gereksinimini eksiksiz karşılayanların çoÄŸunlukta olduÄŸu günümüzde, insan olduÄŸunun bilincine varmış olarak yaÅŸadı ve arkasında yaÅŸadıklarına tanıklık eden sözcükler ile hayalini kurduÄŸu güzellikleri armaÄŸan ederek ayrıldı aramızdan. Hayalini kurduÄŸu dünyanın sadece ve sadece sözcüklerin dünyasında gerçekleÅŸeceÄŸini bildiÄŸi için sözcüklerin gücü ile adaletine güveniyordu. Biliyordu ki, hak, adalet, eÅŸitlik, kardeÅŸlik, barış… gibi kavramlar onun sözcüklerinde kendi dünyasının güzellikleri içinde yaÅŸayacak ve güzellikleri yaÅŸatacaktı. Dante’nin büyük aÅŸkı Beatrice için yazdığı ÅŸiirler gibi babam da insanlık tutkusuna yazmıştı beÅŸ bine yakın ÅŸiiri. Aslında beÅŸ bin ÅŸiiri tek bir ÅŸiirle de ifade edebilirdi; ne ki barış, kardeÅŸlik, adalet, eÅŸitlik… gibi insanlığı yücelten kavramlara duyumsadığı hasret ona beÅŸ bin ÅŸiir yazdığını bile farkına vardırmamıştı. Bu yüzden her ÅŸiiri ilk kez yazıyormuşçasına aynı duygusallıkla, aynı duyarlılıkla yüreÄŸini aklını kanata kanata yazmıştı, yazmıştı…
Hayatım boyunca sayısız yapıt inceledim ve incelediğim yapıtlar hakkında yazılar yazdım. İncelediğim hiçbir yapıtta babam gibi bir insanın yüreğini ve beynini kanata kanata kendisini tepeden tırnağa insan yaratma cüretine/ isteğine /samimiyetine/ inancına ve cesaretine tanık olmadım.
Kendime babamdan bana/ çocuklarına ne kaldı diye sordum. Çocukları olarak onun inaklarına ihanet etmeyen birer dostları olduğumuz için gururluyuz. Her bir çocuğunun dünyasında salt bir geçmişi değil dostluğun/ güzelliklerin yaşayan bir gelecek olduğu inancını miras bırakan babanın çocukları olma ayrıcalığı kaldı bize. Babamın yokluğuyla yüreğimde bıraktığı boşluğu aldığım her nefesin içimde büyüteceğini biliyorum. Ondan bana kalan bu ayrıcalık sayesinde içimde babamın hasretini yaşadığım sürece kendimi hiçbir zaman yalnız ve kimsesiz hissetmeyeceğimi bilmenin verdiği sarsılmaz güvenle inandığım yolda yürüme cesaretini yitirmeyeceğim. Çocuklarının her biri yalansız ve riyasız bir içtenlikle onun gerçeğine köklerini saldılar. Sadece benim değil tüm kardeşlerim için en önemli ayrıcalığın babamla konuşarak halledemeyeceğimiz hiçbir sorunumuzun olamayacağını bilmekti.
Babamın yokluÄŸunda ÅŸu gerçeÄŸi kavradım: İnsan bir insanı babası olduÄŸu için deÄŸil de dostu olduÄŸu için özlermiÅŸ. Ben babamın dostluÄŸunu beni yarı yolda bırakmayan güvenini özlüyorum. Bilgi ve sözcük daÄŸarcığı bu denli engin olan ve yaÅŸam kesitinin sonuna geldiÄŸi güne deÄŸin en az üç bine yakın kitap okuyan birinin beÅŸ bine yakın yazdığı ÅŸiirde özellikle Dostluk, Barış, İnsanlık, KardeÅŸlik, Güzellik, Yoksunluk, Kula Kulluk ve Adalet… gibi kavramların etrafında pervane olup dönmesi boÅŸuna deÄŸil. Onun hayatı boyuca uÄŸradığı haksızlık, adaletsizlik, saygısızlık, vefasızlık… karşısında bir kez bile insanlara dair kin kustuÄŸunu anımsamıyorum. Özellikle de ölümün akabinde ona dair anılarımı didik didik ettiÄŸim yıllar içinde bile bir anı olsun belleÄŸime iliÅŸmedi. Abartmadan söylüyorum babam tıpkı Nasıralı İsa gibi tüm insanlığın kefaretini çekmek istercesine, kendisini acıların çarmıhına kendi elleriyle gerdi, aldığı her nefeste. Bu okuyacağınız satırların tek kelimesinde kurgu ÅŸiirselliÄŸi ön plana çıkarmak adına yok sayılmamış gerçeklerle tanışacaksınız.
O da ÅŸiirlerini sanat dergilerine göndermek/ÅŸair unvanı almak için yazmamıştı; ÅŸiirlerinin her birini soyaÄŸacım dediÄŸi insanlığa birer vasiyeti olarak yazmıştı. Hayatımda aldığım en büyük ödülse babama adadığım YaÅŸamak ÇocuÄŸum adlı ÅŸiir kitabıma kendi el yazısıyla yazdığı ÅŸu satırlar oldu: “YaÅŸamımın en güzel armaÄŸanı.” ÇocukluÄŸumda babama dair bir baÅŸka anıyı da anımsıyorum ÅŸu an. Her fırsatta kızlarıyla sohbet eden babam çocuklarına çocuk gibi deÄŸil de eÅŸiti gibi davranmaya özen gösteriyordu. Her çocuÄŸu onunla kimseyle paylaÅŸamadığı sırlarını paylaÅŸabilirdi, yalan söylemediÄŸi sürece af edilmeyecek hiçbir suçunun olmadığını bilmenin ayrıcalığıyla. Birlikte aynı ilkokula gittiÄŸim kız kardeÅŸim Mine babama ÅŸu soruyu yöneltti: “Baba çocuklarının içinde hangimiz hangi konuda daha baÅŸarılı olursak onu diÄŸer çocuklarından daha çok seversin?” Babam beklemediÄŸi bu soruyu hiç düşünmeden şöyle yanıtladı: “Hanginiz duyguları ile düşüncelerini yazarak ifade etmeyi baÅŸarırsa onu diÄŸer kardeÅŸlerinizden daha çok severim.” Ben, babama “Ben büyüyünce ÅŸair ve yazar olacağım için en çok beni seveceksin” dediÄŸimde ilkokul üçüncü sınıftaydım. Babama dair bir baÅŸka anım da onun gazetecilik anlayışına dairdir. Babam Bingöl’ün Kiğı ilçesinde Kiğı’nın Sesi gazetesini çıkarıyordu. İlçeye Kemal KatıtaÅŸ adında genç bir kaymakam atanmış. Kaymakamın ne halkla ne de basınla arası iyi. Kaymakam kapısını halka kapatmıştı. Babam gazetesinde bu olayı manÅŸetten veriyordu. Ne genç kaymakamın tavrı, ne de babamın olayı manÅŸetten haber olarak vermesi deÄŸiÅŸmiyormuÅŸ. Bir gün babamla genç kaymakam karşılaÅŸmışlar. Önce tartışmışlar; sonra durum deÄŸerlendirmesi yapmışlar. O günden sonra kaymakam kapısını halka açmış. Kaymakamla görüşmek isteyen her vatandaÅŸ evinin kapısını açar gibi Kiğı kaymakamının kapısını açmış ve sorunlarını kaymakamlarıyla paylaÅŸmışlar. Kiğı’nın genç kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’ın bu davranışı babamın haber anlayışına şöyle yansıyor:
“İmparatorumuz kapısını da gönlünü de halka açtı! Babamın İmparatorumuz baÅŸlığıyla yaptığı haberler, Kığı Kaymakamı Kemal KatıtaÅŸ’a dönemin İçiÅŸleri Bakanı tarafından “imparator” unvanı verilmesine neden oluyor. 1987 yılında Konya Valisi iken ablamla ziyaretine gittiÄŸimiz Kemal KatıtaÅŸ bana duvarda asılı duran “İmparator Belgesi”nin öyküsünü böyle anlatmıştı. Babam için de ÅŸunları söylemiÅŸti: “Baban yürekliliÄŸiyle bana hayatımı geri verdi. O günden sonra kralların masasında halkı hiç unutmadım” dedi.
İnsanlığın birer üyesi olan sizlerle ona en büyük ödülü verecek olan zaman kararını verecek… bir de bu dünyadan geçen Hüsnü Korkankorkmaz’ın unutulup unutulmayacağını.
20/ 09/ 2014 Mersin
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
