Elif Y. ÖZEL
  		
		  NASIL DA TOYMUÅžUZ!!!
		  
		  
				    
  
 
 
		 	
			
		  
			  
	
Vicdanının sesine sağır olan “insanı”, ölüme alkış tutan “insana” sorduÄŸumuzdan beri, ne tadımız kalmış ne tuzumuz.
Yani, yavan olduğu halde kokusuna sebep yediğimiz köfte ekmekler misali, bilerek ve de isteyerek tatsız ve de tuzsuz bırakmışız hayatı.
Aklımızı bahara, yüreğimizi de sonbahara emanet ettiğimizden beri de, hikâyelerimizi dilek ağacına, dileklerimizi de darağacına asar olmuşuz.
Önce talihsizliğimizi istikrarlı hale getirerek, alaşağı edilmiş umutlarımıza şuursuzca el sallayabilmeyi öğrenmişiz.
Sonra da yüzsüzlüğümüzü istikrarlı hale getirip, boz bulanık sövdüklerimizin aynı zamanda nasıl pürü pak sevilebileceğini ispatlamışız kendimize.
İnsanlığımıza sebep bize bahşedilmiş olan merhametimizi bile sayfa aralarında kurutmuşuz.
Bu da yetmezmiş gibi, ne, zil zurna hayatlarda ayık kafalar aramaktan vazgeçmişiz ne de vefasız cümlelerin derdine yanmaktan.
Büyük pencereli evlerde oturup da, güneşi unutabilmeyi becerebilmek gibi, kelimelerin merhametine itina ile sığınarak, derdimizi ya da kendimizi nasıl unutabileceğimizi bile öğrenmişiz.
Acılarımızı bir bulmacanın karesine hapsetsek de, “müebbet yemeseler bari” edalarıyla çare arıyor rolü yapabilmeyi dahi öğretebilmiÅŸiz kendimize.
Yüreğimizin iç açılarını toplamak şöyle dursun, yok yere çemberin içinde döndürüp durmuşuz kendimizi.
YüreÄŸimiz her kime “düşkün” se, düşkünlüğümüzün öyle ya da böyle “kötürüm” ilan ediliÅŸine bile göz yummuÅŸuz.
Özürlü raporumuz henüz imzadan çıkmadığı halde, hayatın en meşru tarafından apar topar kovulmuş olmamıza dahi susmuşuz.
Kısacası, kendi vicdanımızı kendi ellerimizle kokutmuşuz.
Sonra da, leş kokan vicdanlarımızı oyun hamuru misali yoğurtup, tahta oyuncaklar misali de yontturmuşuz.
Hele bir bakın bize…
Tatlı niyetine güzel güzel uyutulurken nasıl da toymuşuz!!!!
 
      
     
	  
       
Elif Y. ÖZEL
       
        
		
	  			 
 
 
				 
				 
				 
				
   
		 	 
     
	
	 
	
	
	
	 
	   
 
				 
				 
				  
 
	    
	  		  
 
	      	    
 
"Elif Y. ÖZEL" bütün yazıları için tıklayın...
 
 
            
 
			
        Vicdanının sesine sağır olan “insanı”, ölüme alkış tutan “insana” sorduÄŸumuzdan beri, ne tadımız kalmış ne tuzumuz.
Yani, yavan olduğu halde kokusuna sebep yediğimiz köfte ekmekler misali, bilerek ve de isteyerek tatsız ve de tuzsuz bırakmışız hayatı.
Aklımızı bahara, yüreğimizi de sonbahara emanet ettiğimizden beri de, hikâyelerimizi dilek ağacına, dileklerimizi de darağacına asar olmuşuz.
Önce talihsizliğimizi istikrarlı hale getirerek, alaşağı edilmiş umutlarımıza şuursuzca el sallayabilmeyi öğrenmişiz.
Sonra da yüzsüzlüğümüzü istikrarlı hale getirip, boz bulanık sövdüklerimizin aynı zamanda nasıl pürü pak sevilebileceğini ispatlamışız kendimize.
İnsanlığımıza sebep bize bahşedilmiş olan merhametimizi bile sayfa aralarında kurutmuşuz.
Bu da yetmezmiş gibi, ne, zil zurna hayatlarda ayık kafalar aramaktan vazgeçmişiz ne de vefasız cümlelerin derdine yanmaktan.
Büyük pencereli evlerde oturup da, güneşi unutabilmeyi becerebilmek gibi, kelimelerin merhametine itina ile sığınarak, derdimizi ya da kendimizi nasıl unutabileceğimizi bile öğrenmişiz.
Acılarımızı bir bulmacanın karesine hapsetsek de, “müebbet yemeseler bari” edalarıyla çare arıyor rolü yapabilmeyi dahi öğretebilmiÅŸiz kendimize.
Yüreğimizin iç açılarını toplamak şöyle dursun, yok yere çemberin içinde döndürüp durmuşuz kendimizi.
YüreÄŸimiz her kime “düşkün” se, düşkünlüğümüzün öyle ya da böyle “kötürüm” ilan ediliÅŸine bile göz yummuÅŸuz.
Özürlü raporumuz henüz imzadan çıkmadığı halde, hayatın en meşru tarafından apar topar kovulmuş olmamıza dahi susmuşuz.
Kısacası, kendi vicdanımızı kendi ellerimizle kokutmuşuz.
Sonra da, leş kokan vicdanlarımızı oyun hamuru misali yoğurtup, tahta oyuncaklar misali de yontturmuşuz.
Hele bir bakın bize…
Tatlı niyetine güzel güzel uyutulurken nasıl da toymuşuz!!!!
Elif Y. ÖZEL
"Elif Y. ÖZEL" bütün yazıları için tıklayın...
