Bedriye KORKANKORKMAZ
İnsanlığın Ete Kemiğe Bürünüp Aşka Dönüştüğü Yazar: Charlotte Bronte
İhanetlerin dilini deÅŸifre ettiÄŸim günden bugüne deÄŸin kimseyle konuÅŸmuyor ve “seni seviyorum” diyenlerden korkuyorum. Alçaklığın sınırını zorlayan sözcüklerin silahıyla adam öldürmek yasalara göre de suç deÄŸil. Sokaklarda, iÅŸyerlerinde, evlerde… insanlar duygu katilleriyle birlikte yaşıyor. Her gece deniz, beni, onun duygu katili olmadığım için sahile davet ediyor ve insanların ihanetlerini sahile kusup kusup aÄŸlıyor karşımda. YaÅŸam uyumadığı için gerçekler de uyumuyor. AÅŸk gibi dostluk da iki kiÅŸiliktir. Unutamam sahte dostlarımın birer birer beni sattığı günlerimde denizin benden esirgemediÄŸi dostluÄŸu. O benim güzellik meleÄŸim ve ben meleÄŸimle birlikte yeryüzünde paylaşılabilecek tüm güzel duyguları paylaşıyorum. Bu duygularla geldiÄŸim sahilde denizin bir bayanla sohbet ettiÄŸini görüyorum. Denizinde bana ihanet ettiÄŸini düşünüyorum. Ona mı yoksa yazgıma mı küsmem gerektiÄŸini bilmiyorum ama dizlerimin üstüne çöküyorum; gözlerimi gökyüzüne dikerek yanaklarımı okÅŸayan ılık gözyaÅŸlarına aldırmadan yıldız avına çıktığımı biliyorum. Kendimle evleniyorum. Nikâh ÅŸahidim olan yıldızlar bardaktan boÅŸalırcasına yağıyor üstüme. Tepeden tırnaÄŸa mesut olmanın tarif edilemez duygular yumağı olduÄŸunu anlıyorum. Tıpkı olgunlaÅŸtığımı denize sitem etmememden anladığım gibi. Evime gitmek üzere ayaÄŸa kalkıyorum ve arkama bakmadan yürüyorum. Deniz arkamdan sesleniyor: -Nereye dostum? Bu akÅŸamki sürprizin ihanete dönüşmesinden dolayı üzgünüm. Dostum; biz, yalnızlığımızı çoÄŸalttıkça, kendi varlığını bir bütün halinde hissedenlerdeniz. Seninle sohbet etmek için sahildeki dünyamıza katılan dostunla kucaklaÅŸ ki sohbetimiz ÅŸen olsun. -Deniz! Deniz! Deniz… Sözde dostlarımın hayatım üzerinde oynadıkları kumar senin de beni sattığını düşündürecek kadar midemi bulandırdığı için beni bağışla. -Küsecek kadar bana deÄŸer verdiÄŸin için çok mutluyum. Yosundan yapılmış minderlerin bu kadar rahat olduÄŸunu bilmiyordum. Sen dostumuzun yanındaki mindere otur. Bu akÅŸam sözü sabahtan beri senin yolunu bekleyen dostumuza bırakıyorum. -Sevgili Bedriye, önce tanışalım. Ben Charlotte Bronte.” - Charlotte Bronte! -BedriyeciÄŸim, ÅŸaÅŸkınlığını anlıyorum. Bir anda karşına çıkmamalıydım. Beni tanıyabileceÄŸini düşünüyordum. Ne yaÅŸarken ne de öldükten sonra ruhuma senin gibi dokunan olmadı. Seninle ruhlarımızın buluÅŸmasına yıldızlarla denizin eÅŸlik edeceÄŸini düşünüyordum, ediyorlar da. İnsanlar yıldızlara yıldızlar da bize ulaÅŸmak istiyor. Fark ettin mi “sen” kendinle evlenirken, yıldızlar oldu nikâh ÅŸahidin. Yıldızlar parlaklığını güzel insanların kalbindeki ışıktan alıyor. Parlaklığıyla göz kamaÅŸtıran yıldızlar senin/ benim gibi anlaşılamayanların duygularıdır, hayalleridir ve de beklentileridir dünyadan… En önemlisi de ruhtan anlayanlarla ruha can katanlar buluÅŸmamıza ÅŸahitlik ediyor ve bizi varlıklarıyla onore ediyorlar. Bu da bizim boÅŸuna yaÅŸamadığımızı, boÅŸuna nefes almadığımızı ve boÅŸuna onca acılarla yoksulluÄŸa katlanmadığımızı kanıtlıyor. -Sevgili Charlotte, söz konusu, duygularla ruh olduÄŸunda sınırların tanımı sınırsızlıktır. Duygular da tıpkı güneÅŸ/ yıldız ve deniz gibi evrene dâhildir. Evren dediÄŸiniz yer yuvarlağı insanla anlamlıdır. Senin yaÅŸadıklarınla mı yoksa yaÅŸ(ya)madıklarınla mı kendini bir bütün olarak hissedip etmediÄŸini merak ediyorum. YaÅŸadıklarının tanığı olmak istiyorum.” “Bedriye, sözünü kestiÄŸim için bağışla beni. KonuÅŸmanın akabinde bana soracağını tahmin ettiÄŸim soruyu ben sana sormak istiyorum: YaÅŸadıklarıma yaptığın yolculuÄŸu bizimle paylaşır mısın? “YaÅŸadıklarına yaptığım yolculuÄŸunun ilk durağı çocukluÄŸun oluyor. 21 Nisan 1816’da İrlanda kökenli papaz Patrik ve Maria Branwell Bronte’nin çocuÄŸu olarak dünyaya geliyorsun. Baban zengin bir kütüphanesi olan sanatsever biri. Bu güzel adamın yazgısı yürek burkan acılar yumağıdır. Dünyada hiçbir baba yaÅŸarken eÅŸi ile altı çocuÄŸunu [beÅŸ kız bir erkek] veremden kaybetmemiÅŸ ve hiçbir babanın ailesi mezarlık olmamıştır. BeÅŸ çocuÄŸunu yitirdikten sonra kör olan babana saÄŸ kalan tek çocuÄŸu olarak sen bakıyorsun uzun bir süre. Seni saÄŸ bırakarak Tanrı’nın kendisinin teselli ettiÄŸini düşünen baban çocukları içinde en çok sevdiÄŸi seni de yardımcısı papaz Nicolls’la yaptığın evliliÄŸinin dokuzuncu ayında kaybediyor. Tanrı’nın birbirinizin ruhlarını tamamlayan eÅŸinle seni yanına alarak ayırmayacağını düşünüyorsun ama Tanrı sevdiÄŸi kulunu eÅŸinle paylaÅŸmıyor. Ailesi mezarlık olan çileli baban da bir süre sonra mezarlıktaki ailesiyle buluÅŸuyor. Aile yazgınız Fransız yönetmen André Techine’in yüreÄŸini de parçalıyor ve Bronte KardeÅŸler’in dramlarının filmini yapıyor. Bronte KardeÅŸler’in salt yapıtları deÄŸil, yaÅŸamları da filme konu oluyor. YaÅŸanmışlığının kapısını açmakla kendi acılarımın kapısını açacağımı ve senin gerçeÄŸine ulaÅŸmakla kendi gerçeÄŸime ulaÅŸacağımı biliyorum. Sen de benim gerçeÄŸimden kendi gerçeÄŸine ulaÅŸtığın için buradasın. Güzel ruhları cennette aramanın yoksunluÄŸunu yaÅŸamadığım ve yüreÄŸine sevgiyle dokunduÄŸum için mutluyum. Ölüleri yeniden doÄŸuran anne vefadır. Åžimdi daha iyi anlıyorum yaÅŸanmışlıklarla dolu ruhları neden acıların ve kayıpların yıkamadığını. Zulüm ve sevgisizliÄŸin sevgiye yenileceÄŸini biliyorum. Sevgisizlik yaÅŸayanları öldürüyor sevgi ise ölüleri diriltiyor. Bu yüzden insanlar yaÅŸadıklarının ya her ÅŸeyi ya da hiçbir ÅŸeyidir. Seninle yaÅŸadıklarımızın her ÅŸeyi olduÄŸumuz için ruhlarımız birbirini tamamlıyor. Baban annelerinin yokluÄŸuyla çocuklarının yüreklerinde bıraktığı boÅŸluÄŸu katı bir Hıristiyanlık sevgisi ve tutkusuyla dolduruyor. Teyzen size annelik etmek üzere Haworth’a geliyor. Öğrencilik hayatına ablaların Elizabeth ve Maria ile birlikte Lowood gibi kötü koÅŸulları olan yatılı bir okulda baÅŸlıyorsun ve biri on bir diÄŸeri de on iki yaşında olan iki ablanı da aynı okulda veremden kaybediyorsun. Varlıklı ailelerin kızları olmadığınız için iyi bir evlilik yapma ÅŸansınızı da yitiriyorsunuz. Tek umarınız okumak olduÄŸundan koÅŸulları daha da iyi olan bir okula gidiyorsun Emily’le birlikte. Bronte KardeÅŸler sözcüklerin Tanrısal büyüsü ve cömertliÄŸiyle çocuk yaÅŸta tanışıyorlar. Haworth’ta mezarlığa bitiÅŸik taÅŸ bir yapıda yaÅŸayan altı kardeÅŸin dramlarının birbirleriyle yarışmış olması içimi acıtıyor. O mezarlığa bitiÅŸik taÅŸ yapıda yaÅŸayan yoksul rahibin bilge kızları[Anne/ Emily ve Charlotte] salt İngiliz deÄŸil, dünya yazınında da adlarını altın harfl e yazdırıyor. Yazgınızın acımasızlığına yakışır bir asaletle yirmi birinci yüzyılda da yazınsal üretileriniz hak ettiÄŸi yeri alıyor, alacak da. KardeÅŸlerin dostların oluyor. Otuz bir yaşında kaybettiÄŸin erkek kardeÅŸinin davranışları ailen için bir yıkım oluyor. İçki bağımlısı olduÄŸu için iÅŸinden kovuluyor. İçki ve afyon bulmak için sürekli borçlanıyor. Kız kardeÅŸleri onun borçlarını ödemek için bir yandan didiniyor diÄŸer yandan da erkek kardeÅŸinin içki krizine girdiÄŸinde kendisini intihar etmemesi için odasının önünde uyumadan sabaha kadar nöbet tutuyor. Erkek kardeÅŸinin ölümünden altı ay sonra dünyada en çok sevdiÄŸin yegâne insan olan kız kardeÅŸin Emily’yi kaybediyorsun. Yapıtlarını okuduÄŸumda insan ve yaÅŸama dair derinliÄŸinin bir anda oluÅŸmadığını algılıyordum ama bu kadar acı kayıplarının hayatında birbirleriyle yarıştığını bilmiyordum. Acılarının ve kayıplarının ölümsüz yapıtı SENSİN! “Bedriyecik, aÄŸlamanı istemiyorum. Hayatıma dair bildiklerini bizimle paylaÅŸmanı istiyorum senden. Bu akÅŸam kayıplarımın yüreÄŸindeki karşılığında boÄŸulmak istiyorum. GüneÅŸin akÅŸamları içine doÄŸduÄŸu dostum, devam et kaldığın yerden sohbetine.” “Dostum; ben, güneÅŸin Tanrı’nın evi olduÄŸunu düşünüyorum buzları erittiÄŸi, üşüyenleri ısıttığı ve karanlığı aydınlattığı için. Senin gibi yoksul onurlu/ namuslu ve eÄŸitimli kadınların yapacağı tek meslek öğretmenlikti o dönemde. Sen de yapıtında olduÄŸu gibi bitirdiÄŸin okulda ve evlerde öğretmenlik yapıyorsun. Bir süre sonra evlerde öğretmenlik yapmak onuruna dokunduÄŸu için yapmaktan vazgeçiyor Emily ile birlikte Brüksel’e gidiyor özel bir okulda Fransızca öğreniyorsun. Teyzen ölüyor. Kız kardeÅŸinle birlikte babana bakmak için geri dönüyorsun memleketine. Fransızca öğrendiÄŸin Brüksel’deki özel okula İngilizce öğretmeni olarak geri dönüyorsun aylar sonra. Orada kaldığın bir yılda Almanca ve Fransızca öğreniyorsun. AÅŸk, tutku, kıskançlık ve de ayrılık hayatına Brüksel’de öğretmen olduÄŸun özel okulun sahibi olan evli müdürle giriyor. Evli bir erkeÄŸin öteki kadını olmak hem benimsediÄŸin dini duygularınla hem de onurunla baÄŸdaÅŸmıyordu. Acılar içinde boyut deÄŸiÅŸtire deÄŸiÅŸtire seni duygularla aÅŸkın bilgesi yapıyor. Dünya acımasızlığıyla karşında, sözcükler dostluÄŸuyla yanında oluyor senin. Âşık olduÄŸun erkeÄŸin kiÅŸiliÄŸine duyumsadığın sevgiyi ölümsüzleÅŸtirmek için yazar oluyorsun ve sekiz yılda dört roman yazıyorsun. Villette ile baÅŸlıyorsun yapıtlarında âşık olduÄŸun evli erkeÄŸi ölümsüzleÅŸtirmeye. Kendini çirkin bulmana karşın seninle evlenmek isteyenlerin evlenme teklifl erini reddederek evde kalmayı kendinde kalmaya tercih ediyorsun. Acıların ve yalnızlığından kurtulma pahasına olsa bile ruhunu ruhuyla tamamlamayan bir erkekle evlenmeyi onur kırıcı buluyorsun. Bir yıl sonra duygularının gurbet diyarı Brüksel’den ayrılarak baba evine geri dönüyorsun. Baba evinde öğrenmek ve öğretmenin dışında yazgını yenmeyi de tutku ediniyorsun kendine. Hayalinin olan “Bronte KardeÅŸler Özel Okulu’nu açmayı parasızlık yüzünden gerçekleÅŸtiremeyince bu kez de kardeÅŸlerinle birlikte yazdığınız roman ve ÅŸiirleri yayımlanmaya karar veriyorsun. Tutucu Victoria Çağı’nda eleÅŸtirmenlerin kadın yazarlara karşı olan acımasızlığıyla üç kız kardeÅŸinle birlikte yayımlanan ÅŸiir ve roman kitaplarınızla [“Villette” ile “Profesör”] tanışıyorsunuz. Erkeklerin dünyasında hak ettiÄŸin yeri almak için Jane Eyre’yi Currer Bell erkek adıyla yayımlıyorsun. Kız kardeÅŸin Emily’nin eseri de Ellis Bell erkek adıyla yayımlanıyor. Cinsiyetinden öte eserinle tanınma ÅŸansını yakaladığın için yapıtının tutulmasına ve ünlü olmana raÄŸmen gerçek adını açıklamıyorsun uzun bir süre. Currer/ Ellis Bell’lerin erkek deÄŸil kadın ve kardeÅŸ oldukları anlaşıldığı için üzülüyorsun. Ünlü olduktan sonra GittiÄŸin Londra’da Th ackeray ve Elizabeth Gaskell ile tanışıyorsun. “Sevgili Bedriye, okuduÄŸunu bildiÄŸim Emily’nin Wuthering Heights [Rüzgârlı Tepeler] romanı hakkında ne düşündüğü bilmek istiyorum.” “Sevgili dost, kız kardeÅŸinin tek romanıyla dönemin görüngüsü olduÄŸunu düşünüyorum. Jane Eyre’yi haksızca eleÅŸtiren tutucular gibi sen de ön yargıyla yaklaşıyorsun tek başına Victoria Çağı’nın tüm tabularını iki anlatıcı kullanarak kaleme aldığı Rüzgârlı Tepeler’le yıkan kadın yazara. Bazı edebiyat ve tarih eleÅŸtirmenleri hangi çaÄŸda yaÅŸarlarsa yaÅŸasınlar çağının sınırlarını aÅŸan yapıtlara haksızlık etmeyi seviyorlar. Emily’nin sıra dışı yapıtına haksızlık etmekle övünenleri haklı çıkarırcasına sen de eseri bir baÅŸyapıt olarak algılamadığın gibi, yapıtın ikinci baskısının yapılmasına da ÅŸaşıyorsun. Ömrünü kilise mezarlığına bitiÅŸik bir taÅŸ binada geçiren bir bayanın yazdığı romanla geleneksel İngiliz roman anlayışını yerle bir etmesine ve erkek ruhunun derinliklerinde kulaç atarken kimseden korkmamasına senin de alışık olmadığını anlıyorum. Ahlak törelerinin altın çağını yaÅŸadığı İngiltere’de, kadına ve kadınlığa biçilen rolle alay ediyor Catherine ile Heathcliff ’e yaÅŸattığı çılgın aÅŸkla. Heathcliff ’le sınıf sorununa Catherine ile de Victoria burjuvasına duyulan özleme deÄŸiniyor yazar. Catherine, babasının on yaşında sokakta bulup evlerine getirdiÄŸi çocukluk aÅŸkı Heathcliff ’in aÅŸkını Victoria burjuvasının bir üyesi olmak için evlendiÄŸi Edgar Linton’a tercih ediyor. Senin karakterlerinin aksine Emily’nin baÅŸkarakterleri aksiyon filmine konu olacak kadar ani deÄŸiÅŸimler sergileyen serüvenci ruhlara sahip. Catherine ağır baÅŸlı İngiliz kadınlarının aksine eÅŸine tokat atan, toplum normlarını deÄŸil kendi doÄŸrularını referans alıyor. İnsan ruhuyla doÄŸa ruhunu incelemeyi yaÅŸama nedeni sayan yazar Tanrısever olmaktan çok doÄŸasever biri. AÅŸk ve intikam hırsının bir insana neler yaptıracağını anlatan ve kendinden baÅŸka hiçbir görüşü referans almayan Emily’nin İngiliz romanında birçok ilklere de öncülük ettiÄŸini düşünüyorum. Yazar dehasını romanında sıra dışı geliÅŸen olayları, uç duyguları, uç tutkuları uç hırsları ve uç kıskançlıkları Nelly gibi ağır baÅŸlı İngiliz hanımefendisi aracılığıyla anlatıyor ki, okuyucu kendi gerçeÄŸinde uçuk kaçık algılanmasın hem yapıttaki olay örgüsünü hem de yazarın düş düşünü. “Bedriye, yazık ki, insan en çok sevdiÄŸi insanın duygu ve düşünce dünyasının derinliÄŸini algılayamıyor. “Canım, insanlara adlarıyla, duygulara da anlamlarıyla hitap ediyoruz. Her duygu kendi içinde birçok anlama bölünüyor ama bölündüğü her anlam asaletini bir baÅŸka duyguya kaptırmadan kendi yarasını sarıyor özünde. “Sevgili yazarım, kahramanın Eyre’nin yaÅŸadıkları ile yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸunu nasıl yorumluyorsun?” “Gülünce gözlerinin içi gülen Bedriye, sorunla topu bana atıyorsun. Jane’nin zengin dedesi fakir babasıyla evlendiÄŸi için mirasından mahrum bırakıyor annesini. Çocuk yaÅŸta anne ve babasını kaybeden Eyre’nin bakımını hâkim olan dayısı kötü karısına raÄŸmen üstleniyor. Dayısı ölüyor. YaÅŸadığı lüks evde sığıntı olan kız kendisine yapılan haksızlık ve aÅŸağılıklara on yaşına gelince dayanma gücünü yitiriyor. Yengesi kızdan kurtulmak için verem salgının hortladığı bir dönemde hayırseverlerin katkılarıyla kurulan Lowood Okulu’na yaz tatillerini de geçirmek üzere gönderiyor kızı. Amacı sade giyinmek, sade davranmak ve ihtiyacı basite indirgeyerek yılmak bilmeyen çalışkan bir irade yaratmak olan okulda insanlık dışı koÅŸullar yüzünden veremden ölen öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor. Senin de bildiÄŸin gibi kiÅŸiliÄŸe dalında açan bir gülü koparır gibi deÄŸil ancak bedel ödeyerek sahip oluyor insan. Yengesi okulunun yöneticisi olan acımasız Broclehurst’ye kızın içinde barındırdığı ÅŸeytan yüzünden kötü ahlaklı ve yalancı olduÄŸunu söylüyor. Büyümenin de yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸun da ne yaşının ne de zamanının olmadığını “Yalancı olsaydım seni sevdiÄŸimi söylerdim” diyen Eyre kanıtlıyor. Merhametle asaletin Tanrı’nın yeryüzünü cennete çevirmesi için görevlendirdiÄŸi çok az insana bahÅŸettiÄŸi bir lütuf olduÄŸunu düşünüyorum. On yaşındaki bir kızın yengesine ayrılmadan önce söylediklerini gerçek dışı bulanlara hak veriyorum ama ben acı ve dışlanmışlığın doyuma ulaÅŸtığı yüreklerde nasıl bir cesaretin hüküm sürdüğünü biliyorum. Okulda tanıştığı Helen aynı zamanda bilge de. Eyre de dostu Helen sayesinde haklılığını insanlara kabul ettirmenin de bilgelik gerektirdiÄŸini; insanı, kendi acılarının deÄŸil; kendisinin yüzünden baÅŸkalarının çektiÄŸi acıların alçalttığını öğreniyor. Ben de yapıtımın sende neleri çaÄŸrıştırdığını öğrenmek istiyorum BedriyeciÄŸim. “Canım, yapıtında hem kahramanın hem de okuyucu olay örgüsünün merkezinde. Okuyucuyla kahramanını eÅŸitleyerek okuyucuyu sanat eleÅŸtirmeni yaptığını düşünüyorum. Yapıtınla insanı yaÅŸadıklarının yüreklendirdiÄŸini bana kanıtladığın için teÅŸekkür ediyorum sana. Sanatçı ruhun kendin gibi hayatlara ayna tutmak için dünyaya geldiÄŸine seni inandırmakta haklı. Eyre, kendisinin yargılayanları ne yargılıyor ne de suçluyor zamanla. Acılar karşısındaki asil duruÅŸuyla yürek dolduruyor. Hayatı yönlendiren ve yöneten dengelere benziyor insanın acılarıyla kurduÄŸu iliÅŸki de. Gururlu/ onurlu ve naif ruhlu insanlar sığıntı olarak lüks evlerde yaÅŸamaktansa Lowood gibi okullarda yaÅŸamayı tercih ediyor Jane gibi. Acılar insan direncini keskinleÅŸtirdiÄŸi sürece insan bilincini geliÅŸtireceÄŸi gerçeÄŸini kavradığından en ağır acıları duygusallaÅŸtırmayıp melodrama kaçmadan olduÄŸu gibi anlatıyorsun; bu yüzden de, hakiki acılar uÄŸruna ödenen hakiki bedellerin hiçbiri pazarlanmıyor yapıtında. Kahramanımız sevgilisiyle süslü giysiler içerisinde Victoria Çağı’nın balo salonlarında çalan romantik müzik eÅŸliÄŸinde dans ederek deÄŸil bir taÅŸra kasabasının dar patika yolunda atından düşerken tanışıyor. Beyaz atlı prensimiz Victoria Çağı’nın kibar erkeklerinden olmadığı için kendisine yardım eden genç kıza da kaba davranıyor. Jane, âşık olduÄŸu erkeÄŸi ilkin diri diri yanmaktan kurtarıyor sonra da ayrıldığı sevgilisine kör olduÄŸu ve bir elini kaybettiÄŸi için hayata küstüğü bir anda geri dönüp onunla evlenerek erkeÄŸini hayata döndüren yaÅŸam iksiri oluyor. Kadının erkeÄŸi yanmaktan kurtardığı gece sevgililerin birbirilerine duygusal olarak yaklaÅŸmaları iliÅŸkilerinin cinsellikten öte ruh ortaklığı üzerinde kurduklarını belgeliyor. Bu yüzden adamın gururu sevdiÄŸi kadına can borcu olmasından dolayı rahatsız olmuyor. O ana tanıklık eden okuyucu yarım bir ruhun bir anda nasıl tam bir ruha dönüştüğüne de tanık oluyor. Kızımız, bekâr olduÄŸunu bildiÄŸi patronuna âşık olduÄŸu ve patronunun da kendisine âşık olduÄŸunu düşündüğü için kendisini aptal gibi hissediyor; çünkü patronu bekâr da olsa bu aÅŸk umutsuz bir aÅŸktır; her ÅŸeyden önce konumları eÅŸit deÄŸildir aÅŸkları eÅŸit olsa bile. Yapıtı gerçekçi kılan baÅŸat öğelerden birisi de erkeÄŸin sevdiÄŸi kadının kendisini sevip sevmediÄŸinden emin olmak için insan aklını hayrete düşüren zekice düşünülmüş tuzaklar kurması. Malikâne sahibinin kurduÄŸu tuzaklar sayesinde kıskanç ve deneyimli bir erkeÄŸin aÅŸkın genetiÄŸiyle nasıl oynadığını görüyoruz. AÅŸkta duygular kadar deneyimin ille de entrikanın ne denli önemli olduÄŸu gerçeÄŸini de kanıksıyoruz. Beyaz atlı prensimizin entrikası konumu ve serveti kendisine yakışan güzeller güzeli bekâr Blanche Ingram’ın malikâneye gelmesiyle baÅŸlıyor. Ingram’ın varlığıyla deÄŸiÅŸen olay örgüsü yapıta hem heyecan hem de gerilim katıyor. Hırçın erkeÄŸin doÄŸası ile hırçın aÅŸkın doÄŸası arasındaki benzerlik insanı ÅŸaşırtacak deÄŸin gerçekçidir. Adam; Lowood’da kalmayıp ilan vererek evlatlık edindiÄŸi Adel’i eÄŸitmek için Thornfield malikânesine geldiÄŸine piÅŸman ediyor kızı; çünkü efendisi Blanche’la evlendiÄŸinde baÅŸka öğrencileri eÄŸitmek için İrlanda’ya gitmesi gerektiÄŸini söylüyor kıza. Gururlu namuslu ve ketum olan genç kız deneyimli sevgilisinin kendisine kurduÄŸu duygusal tuzaÄŸa daha fazla dayanamadığı için aÅŸkını adama itiraf etmesi okuru ÅŸaşırttığı gibi kahramanımızı da ÅŸaşırtıyor. Kızın aÅŸkını kendisine itiraf etmesiyle birlikte onu terk edeceÄŸini anlayan Rochester’ın da zaferi karşısında hem gözleri kamaşıyor hem de evli olmasına karşın katı bir din/ ahlak ve edep duygusuyla yetiÅŸen sevgilisine- evlilik dışında sahip olamayacağını bildiÄŸi için evlenme teklif ediyor. Zengin erkeÄŸin acıları ile kızınkiyle aynı ayar olması ÅŸaşırtmıyor okuru. Kilisede evli olduÄŸu ortaya çıktığı için gerçekleÅŸmeyen nikâhın akabinde adam, sevgilisini kendi metresi yapmadan baÅŸka bir ülkedeki villasında birlikte yaÅŸamayı öneriyor kıza. Kız, sevgilisinin birlikte yaÅŸama teklifini aklını ve vicdanını huzura kavuÅŸturmak için kabul etmediÄŸi gibi sevgilisini de terk ediyor. Bir kadının nasıl yaÅŸaması gerektiÄŸine toplumun deÄŸil; sadece kendisinin karar vermesi gerektiÄŸini hem bir kadına itiraf ettirerek İngiliz ahlak tabularını altına üstüne getiriyorsun hem de toplumun benimsediÄŸi törelere uymanın da ahlakla iliÅŸkisinin olmadığı gerçeÄŸini aydın bir öğretmene söyleterek cesaretinin sınırsızlığını kanıtlıyorsun. “Sevgili Bedriye yapıtı Jane’nin biyografisi olmaktan öte gerçekçi buluyor musun?” “Canım, kahramanımız sevgilisini terk ettiÄŸi andan itibaren yapıtın gerçekçilikle bağını kopardığını düşünüyorum. Jane’nin kendi doÄŸrularını [toplumsal doÄŸruları kast etmiyorum] sahiplenerek metres olmamak için sevdiÄŸi erkeÄŸi terk etmesini doÄŸru buluyorum ama onun malikâneden ayrıldıktan sonraki hayatında geliÅŸen tesadüfl eri gerçekçi bulmuyorum. Duygular ve düşünceler oldukça gerçekçi kiÅŸilerinin hepsi de doÄŸal oldukları kadar canlı olduÄŸu yapıtında Jane’nin malikâneden ayrıldıktan sonra gereksiz ayrıntılara girerek yapıtı uzattığını düşünüyorum.”
“GeliÅŸen olay örgüsü içinde hangi rastlantıları gerçekçi bulmuyorsun?” “Canım, Jane, cebindeki yirmi ÅŸilinle önüne çıkan ilk posta arabasına biniyor. Th ornfield’den ne kasaba ne de köy olduÄŸu belli olmayan etrafı daÄŸlarla çevrili bir yer olan Whitcross’a gidiyor. Günlerce nereye gittiÄŸini bilmeden dolaşıp durduktan sonra varlıklarından haberdar olmadığı kuzenlerinin kapısını çalıyor yaÄŸmurlu bir havada açlıktan ölmek üzereyken. Bir yılda üç kuzene bir de büyük bir servete de kavuÅŸuyor. Parayı kuzenleriyle paylaÅŸan Eyre, Papaz kuzeni St. John Rivers’ın Hıristiyanlığı dünyaya birlikte yaymak için ettiÄŸi evlilik teklifini kabul edeceÄŸin anda sevgilisinin onu çağırdığını duyuyor ve sevgilisinin çaÄŸrısına kulak verip otuz altı saat süren bir yolculuk sonucunda Th ornfield’e varıyor ve sevgilisiyle arasına giren kadının çıkardığı felakette öldüğünü, sevgilisinin de bir eli ile görme duyusunu yitirdiÄŸini öğreniyor. SevdiÄŸi adamla evleniyor on yıl içinde eÅŸinin bir gözü açılıyor mutlulukları da bir çocukla taçlanıyor. Yapıtın bir bölümünü ne kadar gerçekçi buluyorsam ikinci bölümünü de o kadar hayalci buluyorum. “BedriyeciÄŸim, konuyu deÄŸiÅŸtirip soruyorum sana: Yapıtı diÄŸer yapıtlardan ayıran en belirgin özelliÄŸi nedir sana göre?” “AÅŸk olgusu elbette. Sevgili Bronte, o dönemde bir kadın yazarın tek başına - aÅŸkı roman yazma konusu olarak ele alma cesareti kadar yürekliliÄŸi de her tür övgüyü hak ediyor. Çağının çarpık toplumsal iÅŸleyiÅŸini vermen kadar kadınlara ve kadınlığa biçilen ideal rolü de aÅŸağılıyorsun Eyre, aracılığıyla. Kız, zengin sevgilisiyle niÅŸanlıyken mirasını kendisine bırakmak isteyen amcasına mektup yazarak mirası almak istiyor; çünkü evlendiÄŸinde kocasından para istemeyi onur kırıcı buluyor. Duygu ve düşünceleri gibi ekonomik olarak da ruhsal özgürlüğünü tam bir özgürlüğe dönüştürmek istiyor. Elmas/ pırlanta ve gösteriÅŸe sırtını dönerek toplumun kadına mal ettiÄŸi kadınlık beklentilerinin her kadının çıplak gerçeÄŸi olmadığını kanıtlıyor.
“Yapıtın diÄŸer özellikleri nedir sana göre?” “Yapıtın beni etkileyen en belirgin özelliÄŸi soyluluÄŸa getirdiÄŸin farklı bakış açısı. Soylu Rochester/Ingram ve Mrs. Reed ailelerini ele almak istiyorum. Rochester’ın babası servet uÄŸruna deli bir kadınla evlendirdiÄŸi oÄŸlunun evliliÄŸini aile ÅŸerefini korumak için gizli tutuyor. Öte yanda Blanche’ın annesi babasının servetinden kız olduÄŸu için yaralanamayan kızını Edward’a yamamaya çalışıyor. Mrs. Reed’in iki kızı ve oÄŸlunun hem anneleriyle hem de birbirleriyle olan iliÅŸkilerinde paranın belirleyici olması da yürek burkuyor. Buna karşı hayatı yoksulluk içinde geçmiÅŸ taÅŸralı bir öğretmenin amcasından kalan mirasa deÄŸil de üç kuzeni olduÄŸuna sevinmesi ve hiçbir mecburiyeti olmadığı halde mirası kuzenleriyle paylaÅŸması soyluluÄŸu para ve sıfatların deÄŸil; soylu duygu ve düşüncelerin belirleyeceÄŸini kanıtlıyor. “Sevgili Bedriye, Eyre’nin birey olma ayrıcalığına ulaÅŸtığını düşünüyor musun?” “Düşünmüyorum. Birey olma bilincini takdir ediyorum. İnsanı önce kendisine sonra topluma tanıtan ve tamamlayan önceliklerin beni büyülüyor. Senin sayende hayatının her kesitine tanıklık ediyorum onun. Böyle bir tanıklık yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸuyla sınanmış bir insanın kiÅŸiliÄŸi hakkında yorum yapma hakkına veriyor bana. Yoksulluktan zenginliÄŸe, ailesizlikten aileye, sevgisizlikten aşığının sevgisiyle doyuma ulaÅŸmışlığıyla sınanmış bir ruhun birey bilincini sorgulayabilir miyim? Kahramanın hiç sevilmediÄŸi ve takdir edilmediÄŸi halde özgüveni zinde olan biri. Sorunlarına çözüm aradığı gibi kendini geliÅŸtirmek için dünyayı gezip görmek de istiyor. Ben birey olma konusunda senden bana ÅŸu soruyu sormanı bekliyordum: “St. John Rivers ile Eyre’nin birey olma bilinci arasındaki farktan da öte farkındalık nedir? Burada soluk almak istiyorum senin dehan karşısında.19. yüzyıl misyoner İngiltere’sinin birey olma anlayışı Tanrı’sı için doÄŸan/ Tanrısı için yaÅŸayan ve Tanrı için ölen insan olmaya tekabül ediyor. St. John Rivers’te bu lütfe eriÅŸmek için âşık olduÄŸu ve kendisine de âşık olan kadının aÅŸkına sırtını dönüyor. Misyonerlik idealine ulaÅŸmak için kardeÅŸi gibi sevdiÄŸi kuzeniyle evlenmek istiyor. Eyre, katı bir Hıristiyan olmasına karşı misyoner karısı olmayı âşık olduÄŸu kör adamın karısı olmaya tercih ediyor. Bu anlamıyla kendisi olmayan bir insanın Tanrı’sının da olamayacağını birey olduÄŸu için farkına varıyor. Eyre, Tanrı’nın öğretisini kendi öğretisiyle eÅŸitlediÄŸi için yargılıyor yapıtı tutucular. AÅŸk kadar din olgusu da gerçekçi bir bakış açısıyla sorgulanıyor. BeÅŸeri duyguların ilahi duygular kadar insan ruhu için gerekli olduÄŸunun altı çiziliyor. Tanrı’ya giden yolun aÅŸktan geçtiÄŸi gerçeÄŸi vurgulanarak insanın inandıkları ile yaÅŸadıkları arasındaki farklılığın kalp atışlarını duyuyor okuyucu. İç diyalog aracılığıyla insan ruhunu hallaç pamuÄŸuna çevirebilme yetkinliÄŸinin beni sarstığını belirtmek istiyorum.” “Yapıttaki ruhsal çözümlemelerin hangilerinin seni sarstığını bilmek istediÄŸim kadar yapıtı gününüzde geçerli kılan özelliklerini de bilmek istiyorum Bedriye.” “Canım, bir erkeÄŸin, sevgilisi ile konuÅŸurken yüzündeki mimiklerinden duygularını, davranışlarından ise o anki ruh durumunu analiz etmesi, ekonomi ile sınıf farkının ayırdığı iki kalbi; kafaları ve sinirleriyle kurduÄŸu iliÅŸkinin birleÅŸtirmesi ve de erkeÄŸin falcı kılığına girip sevgilisinin fiziÄŸine yansıyan kiÅŸiliÄŸini tüm çıplaklığıyla sergilemesi beni sarsıyor. Yapıtı bir insanın duygu geliÅŸimine, inançlarını sahipleniÅŸine erdemi ve ahlakı aÅŸktan da öte; tüm deÄŸerlerin üstünde tutuyor olmasının ölümsüzleÅŸtirdiÄŸini düşünüyorum. Hayata/ hayatına anlam katma ayrıcalığının cinsiyetinin olmadığı ile insan beyninin okumanın/ öğretmenin dışında da yeni heyecanlara ihtiyacı olduÄŸu anımsatılarak kadınların da dünyaya sadece evini temizlemekle çocuk doÄŸurmak için gelmediÄŸi gerçeÄŸinin vurgulanması da yapıta deÄŸer katıyor.” “Bedriyecik; bu akÅŸam susmanı istemiyorum. Zengin Bay Rochester’la yoksul/içine kapanık Eyre’nin iliÅŸkilerini nasıl deÄŸerlendiriyorsun?”
“İhanet ile hayal kırıklığının her türünü yaÅŸayan ve yaÅŸa(ya) madıklarına duyumsadığı özlemin bilge yaptığı bir erkeÄŸin ruhu üzerinde konuÅŸtuÄŸumun farkındayım. Prensimiz bilindiÄŸi gibi ailesi tarafından hayal kırıklığına uÄŸramış, yanlış bir evlilik yaparak hayatını mahvetmiÅŸ, servetine de ilahi adalet tecelli ettiÄŸi için sahip olmuÅŸ biri. Kirli vicdanı ile günahla kararmış ruhundan dolayı mutsuz olan erkek, yaÅŸadıklarını niçin yaÅŸadığını bilecek bir birikime de sahip. Gerçekçi olduÄŸu kadar da kendisini yakışıklı yapan ÅŸeyin sahip olduÄŸu serveti olduÄŸunu bilecek deÄŸin kendisiyle barışık biri. ErkeÄŸi uÄŸradığı haksızlıklarla yaÅŸadığı mutsuzluklar sert ve insanlara katlanamayan birisi yapıyor onu. Erkek kaybettiklerini Eyre aracılığıyla yeniden kazanacağını bildiÄŸi için, sevgilisini ölümsüz kılan deÄŸerleri kendi içinde tutku haline getiriyor. İçinin dengeleri deÄŸiÅŸen -Rochester, sevgilisini asil duygu ve hisleriyle seviyor. Deli olduÄŸu için deÄŸil; niteliksiz olan eÅŸi/eÅŸinin niteliklerine sahip metresleriyle yattığından dolayı ruhunun alçalttığını Eyre sayesinde öğreniyor. “Peki, ikilinin iliÅŸkilerinde erkeÄŸin mi yoksa kadının mı ruhu baskın? “Mütevazı dehan kadınla erkeÄŸin ruhunu eÅŸitleyerek ruhlardaki cinsiyet ayrımcılığını da dışlıyor yapıtında. Ne tek başına kadını azize ne de tek başına erkeÄŸi aziz yapıyor. Hangi çaÄŸda olursa olsun namusuna gururuna ve ilkelerine sahip çıkan kadınların yanında yer alan erkeklerin yaÅŸadığı gerçeÄŸini anımsatarak erkeÄŸe mal edilen negatif ayrımcılık yükünden de erkekleri kurtardığın gibi erkek ruhunu salt ÅŸehvet arayan bayağılıktan da kurtarıyorsun güzelliÄŸi fizikte deÄŸil de ruhta arayan Bay Rochester aracılığıyla. Hem evlenmeden önce sevgilinin kucağına oturarak hem de sevgilinle ruhlarınızın sevginizi eÅŸitlediÄŸi gerçek bir iliÅŸkiyi yaÅŸayarak radikal bir çıkış yapıyorsun o dönemde.” “AÅŸkla ilk kez sevgilisi aracılığıyla tanışan Eyre’nin ayrılığı nasıl göğüslediÄŸini düşünüyorsun? “Kahramanca göğüslediÄŸini düşünüyorum ayrılığı da ayrılık acısını da. Onun yanındayken onu sevdiÄŸin için ondan ayrılırken de sevgilisini özlediÄŸin için mutlu oluyor. Bu derinliÄŸi terk ettiÄŸi sevgilisine sık sık dua ederek gökselleÅŸtiriyor kız. Onun yanındayken hem yalnızlığın özgürlüğünü yaşıyor hem de sosyal yaÅŸamın içindeki çoÄŸalmayı. Her iki cinsiyet de ayrılığı davranışlarla ayrı ayrı yüceltiyor yapıtta. Bir erkeÄŸin kadınına gelin olduÄŸunda hediye ettiÄŸi inciyi sevgilisinden ayrıldığı için boynunda taşıması benim gibi birçok okuyucu da sarstığını düşünüyorum.” “Bedriyecik, yapıtımı hangi nedenlerden dolayı feminist bulmadığını da merak ediyorum.” “Evet, birçok açıdan feminist roman olma özelliÄŸi taşımasına karşın kadını erkekle eÅŸitlediÄŸin için yapıtını gerçekçi buluyorum, feminist deÄŸil. Aynı haklara sahip kadınla erkeÄŸin el ele vererek sistemin çarpıklıklarını düzeltecekleri gerçeÄŸine vurgu yaparak toplumu yönetenleri prensip hatası ile yargı hatası yapmak arasındaki farkı anlamaya davet ediyorsun.” “Benim küçüklüğümde nasıl büyüdüğünü bilmek istiyor musun?” “Hem bilmek istiyorum hem de korkuyorum.” “Sevgili Charlotte, duygularının boÅŸ karelerini doldurduÄŸun küçülmüşlüğümde ruhunun alfabesini tamamlayacaksın. Küçüklüğüm iyi ve kötü günlerinde elini bırakmayacak. Hatırımın yanımda olmadığı ezikliÄŸini yaÅŸamayacağın gibi deÄŸerlerinden dolayı da incinmeyeceksin. Küçülmüşlüğümde; doÄŸanın evinde yaÅŸayacak kuÅŸ ve çocuk sesleriyle uyanacaksın; hak etmediÄŸimden daha fazla bana deÄŸer verdiÄŸini düşünüp üzülmeyeceksin; gençliÄŸin, saÄŸlığın, güzelliÄŸin ve ÅŸansın da bir ömrü olduÄŸu gerçeÄŸine tanıklık yapmayı sürdüreceksin; duygularımın derinliÄŸi karşısında ürpermek yazgın olacak senin…” “Sevgili Bedriye seni kendi gerçeÄŸimde küçültmek için teÅŸiden eÄŸirip iÄŸnenin deliÄŸinden geçiriyorum. Küçülmüşlüğümde; sevildiÄŸini bilmeye ihtiyaç duymayacaksın; sevdiÄŸini itiraf edecek cesareti olmayanların sevdiÄŸi tarafından da sevilmeye hakkı olmadığını dünyaya haykıran kiÅŸi sen olacaksın; sevgisizliÄŸin insansızlık; insansızlığın da dinsizlik olduÄŸunu; insan acizliÄŸini farkına vardığı anda gücünü de fark ettiÄŸini; her acının kiÅŸiliÄŸini biçimlendirdiÄŸini; içindeki her savaşın seni kendinle barıştırdığını; sessizliÄŸin duygularınla konuÅŸtuÄŸunu; özgürlüğe özenerek özgürlüğünü; mutluluÄŸa özenerek mutluluÄŸunu; huzura özenerek huzurunu kaybetmeyeceksin… En önemlisi de küçülmüşlüğümüzün birlikteliÄŸinde yeryüzü sevginin aÅŸkın dostluÄŸun ve barışın yüzü olacak… Sohbetimize ara veriyorum. Deniz ben ve sen; el ele verip gökyüzünde bizi ısrarla çağıran yıldızların dansına katılalım.”
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
İhanetlerin dilini deÅŸifre ettiÄŸim günden bugüne deÄŸin kimseyle konuÅŸmuyor ve “seni seviyorum” diyenlerden korkuyorum. Alçaklığın sınırını zorlayan sözcüklerin silahıyla adam öldürmek yasalara göre de suç deÄŸil. Sokaklarda, iÅŸyerlerinde, evlerde… insanlar duygu katilleriyle birlikte yaşıyor. Her gece deniz, beni, onun duygu katili olmadığım için sahile davet ediyor ve insanların ihanetlerini sahile kusup kusup aÄŸlıyor karşımda. YaÅŸam uyumadığı için gerçekler de uyumuyor. AÅŸk gibi dostluk da iki kiÅŸiliktir. Unutamam sahte dostlarımın birer birer beni sattığı günlerimde denizin benden esirgemediÄŸi dostluÄŸu. O benim güzellik meleÄŸim ve ben meleÄŸimle birlikte yeryüzünde paylaşılabilecek tüm güzel duyguları paylaşıyorum. Bu duygularla geldiÄŸim sahilde denizin bir bayanla sohbet ettiÄŸini görüyorum. Denizinde bana ihanet ettiÄŸini düşünüyorum. Ona mı yoksa yazgıma mı küsmem gerektiÄŸini bilmiyorum ama dizlerimin üstüne çöküyorum; gözlerimi gökyüzüne dikerek yanaklarımı okÅŸayan ılık gözyaÅŸlarına aldırmadan yıldız avına çıktığımı biliyorum. Kendimle evleniyorum. Nikâh ÅŸahidim olan yıldızlar bardaktan boÅŸalırcasına yağıyor üstüme. Tepeden tırnaÄŸa mesut olmanın tarif edilemez duygular yumağı olduÄŸunu anlıyorum. Tıpkı olgunlaÅŸtığımı denize sitem etmememden anladığım gibi. Evime gitmek üzere ayaÄŸa kalkıyorum ve arkama bakmadan yürüyorum. Deniz arkamdan sesleniyor: -Nereye dostum? Bu akÅŸamki sürprizin ihanete dönüşmesinden dolayı üzgünüm. Dostum; biz, yalnızlığımızı çoÄŸalttıkça, kendi varlığını bir bütün halinde hissedenlerdeniz. Seninle sohbet etmek için sahildeki dünyamıza katılan dostunla kucaklaÅŸ ki sohbetimiz ÅŸen olsun. -Deniz! Deniz! Deniz… Sözde dostlarımın hayatım üzerinde oynadıkları kumar senin de beni sattığını düşündürecek kadar midemi bulandırdığı için beni bağışla. -Küsecek kadar bana deÄŸer verdiÄŸin için çok mutluyum. Yosundan yapılmış minderlerin bu kadar rahat olduÄŸunu bilmiyordum. Sen dostumuzun yanındaki mindere otur. Bu akÅŸam sözü sabahtan beri senin yolunu bekleyen dostumuza bırakıyorum. -Sevgili Bedriye, önce tanışalım. Ben Charlotte Bronte.” - Charlotte Bronte! -BedriyeciÄŸim, ÅŸaÅŸkınlığını anlıyorum. Bir anda karşına çıkmamalıydım. Beni tanıyabileceÄŸini düşünüyordum. Ne yaÅŸarken ne de öldükten sonra ruhuma senin gibi dokunan olmadı. Seninle ruhlarımızın buluÅŸmasına yıldızlarla denizin eÅŸlik edeceÄŸini düşünüyordum, ediyorlar da. İnsanlar yıldızlara yıldızlar da bize ulaÅŸmak istiyor. Fark ettin mi “sen” kendinle evlenirken, yıldızlar oldu nikâh ÅŸahidin. Yıldızlar parlaklığını güzel insanların kalbindeki ışıktan alıyor. Parlaklığıyla göz kamaÅŸtıran yıldızlar senin/ benim gibi anlaşılamayanların duygularıdır, hayalleridir ve de beklentileridir dünyadan… En önemlisi de ruhtan anlayanlarla ruha can katanlar buluÅŸmamıza ÅŸahitlik ediyor ve bizi varlıklarıyla onore ediyorlar. Bu da bizim boÅŸuna yaÅŸamadığımızı, boÅŸuna nefes almadığımızı ve boÅŸuna onca acılarla yoksulluÄŸa katlanmadığımızı kanıtlıyor. -Sevgili Charlotte, söz konusu, duygularla ruh olduÄŸunda sınırların tanımı sınırsızlıktır. Duygular da tıpkı güneÅŸ/ yıldız ve deniz gibi evrene dâhildir. Evren dediÄŸiniz yer yuvarlağı insanla anlamlıdır. Senin yaÅŸadıklarınla mı yoksa yaÅŸ(ya)madıklarınla mı kendini bir bütün olarak hissedip etmediÄŸini merak ediyorum. YaÅŸadıklarının tanığı olmak istiyorum.” “Bedriye, sözünü kestiÄŸim için bağışla beni. KonuÅŸmanın akabinde bana soracağını tahmin ettiÄŸim soruyu ben sana sormak istiyorum: YaÅŸadıklarıma yaptığın yolculuÄŸu bizimle paylaşır mısın? “YaÅŸadıklarına yaptığım yolculuÄŸunun ilk durağı çocukluÄŸun oluyor. 21 Nisan 1816’da İrlanda kökenli papaz Patrik ve Maria Branwell Bronte’nin çocuÄŸu olarak dünyaya geliyorsun. Baban zengin bir kütüphanesi olan sanatsever biri. Bu güzel adamın yazgısı yürek burkan acılar yumağıdır. Dünyada hiçbir baba yaÅŸarken eÅŸi ile altı çocuÄŸunu [beÅŸ kız bir erkek] veremden kaybetmemiÅŸ ve hiçbir babanın ailesi mezarlık olmamıştır. BeÅŸ çocuÄŸunu yitirdikten sonra kör olan babana saÄŸ kalan tek çocuÄŸu olarak sen bakıyorsun uzun bir süre. Seni saÄŸ bırakarak Tanrı’nın kendisinin teselli ettiÄŸini düşünen baban çocukları içinde en çok sevdiÄŸi seni de yardımcısı papaz Nicolls’la yaptığın evliliÄŸinin dokuzuncu ayında kaybediyor. Tanrı’nın birbirinizin ruhlarını tamamlayan eÅŸinle seni yanına alarak ayırmayacağını düşünüyorsun ama Tanrı sevdiÄŸi kulunu eÅŸinle paylaÅŸmıyor. Ailesi mezarlık olan çileli baban da bir süre sonra mezarlıktaki ailesiyle buluÅŸuyor. Aile yazgınız Fransız yönetmen André Techine’in yüreÄŸini de parçalıyor ve Bronte KardeÅŸler’in dramlarının filmini yapıyor. Bronte KardeÅŸler’in salt yapıtları deÄŸil, yaÅŸamları da filme konu oluyor. YaÅŸanmışlığının kapısını açmakla kendi acılarımın kapısını açacağımı ve senin gerçeÄŸine ulaÅŸmakla kendi gerçeÄŸime ulaÅŸacağımı biliyorum. Sen de benim gerçeÄŸimden kendi gerçeÄŸine ulaÅŸtığın için buradasın. Güzel ruhları cennette aramanın yoksunluÄŸunu yaÅŸamadığım ve yüreÄŸine sevgiyle dokunduÄŸum için mutluyum. Ölüleri yeniden doÄŸuran anne vefadır. Åžimdi daha iyi anlıyorum yaÅŸanmışlıklarla dolu ruhları neden acıların ve kayıpların yıkamadığını. Zulüm ve sevgisizliÄŸin sevgiye yenileceÄŸini biliyorum. Sevgisizlik yaÅŸayanları öldürüyor sevgi ise ölüleri diriltiyor. Bu yüzden insanlar yaÅŸadıklarının ya her ÅŸeyi ya da hiçbir ÅŸeyidir. Seninle yaÅŸadıklarımızın her ÅŸeyi olduÄŸumuz için ruhlarımız birbirini tamamlıyor. Baban annelerinin yokluÄŸuyla çocuklarının yüreklerinde bıraktığı boÅŸluÄŸu katı bir Hıristiyanlık sevgisi ve tutkusuyla dolduruyor. Teyzen size annelik etmek üzere Haworth’a geliyor. Öğrencilik hayatına ablaların Elizabeth ve Maria ile birlikte Lowood gibi kötü koÅŸulları olan yatılı bir okulda baÅŸlıyorsun ve biri on bir diÄŸeri de on iki yaşında olan iki ablanı da aynı okulda veremden kaybediyorsun. Varlıklı ailelerin kızları olmadığınız için iyi bir evlilik yapma ÅŸansınızı da yitiriyorsunuz. Tek umarınız okumak olduÄŸundan koÅŸulları daha da iyi olan bir okula gidiyorsun Emily’le birlikte. Bronte KardeÅŸler sözcüklerin Tanrısal büyüsü ve cömertliÄŸiyle çocuk yaÅŸta tanışıyorlar. Haworth’ta mezarlığa bitiÅŸik taÅŸ bir yapıda yaÅŸayan altı kardeÅŸin dramlarının birbirleriyle yarışmış olması içimi acıtıyor. O mezarlığa bitiÅŸik taÅŸ yapıda yaÅŸayan yoksul rahibin bilge kızları[Anne/ Emily ve Charlotte] salt İngiliz deÄŸil, dünya yazınında da adlarını altın harfl e yazdırıyor. Yazgınızın acımasızlığına yakışır bir asaletle yirmi birinci yüzyılda da yazınsal üretileriniz hak ettiÄŸi yeri alıyor, alacak da. KardeÅŸlerin dostların oluyor. Otuz bir yaşında kaybettiÄŸin erkek kardeÅŸinin davranışları ailen için bir yıkım oluyor. İçki bağımlısı olduÄŸu için iÅŸinden kovuluyor. İçki ve afyon bulmak için sürekli borçlanıyor. Kız kardeÅŸleri onun borçlarını ödemek için bir yandan didiniyor diÄŸer yandan da erkek kardeÅŸinin içki krizine girdiÄŸinde kendisini intihar etmemesi için odasının önünde uyumadan sabaha kadar nöbet tutuyor. Erkek kardeÅŸinin ölümünden altı ay sonra dünyada en çok sevdiÄŸin yegâne insan olan kız kardeÅŸin Emily’yi kaybediyorsun. Yapıtlarını okuduÄŸumda insan ve yaÅŸama dair derinliÄŸinin bir anda oluÅŸmadığını algılıyordum ama bu kadar acı kayıplarının hayatında birbirleriyle yarıştığını bilmiyordum. Acılarının ve kayıplarının ölümsüz yapıtı SENSİN! “Bedriyecik, aÄŸlamanı istemiyorum. Hayatıma dair bildiklerini bizimle paylaÅŸmanı istiyorum senden. Bu akÅŸam kayıplarımın yüreÄŸindeki karşılığında boÄŸulmak istiyorum. GüneÅŸin akÅŸamları içine doÄŸduÄŸu dostum, devam et kaldığın yerden sohbetine.” “Dostum; ben, güneÅŸin Tanrı’nın evi olduÄŸunu düşünüyorum buzları erittiÄŸi, üşüyenleri ısıttığı ve karanlığı aydınlattığı için. Senin gibi yoksul onurlu/ namuslu ve eÄŸitimli kadınların yapacağı tek meslek öğretmenlikti o dönemde. Sen de yapıtında olduÄŸu gibi bitirdiÄŸin okulda ve evlerde öğretmenlik yapıyorsun. Bir süre sonra evlerde öğretmenlik yapmak onuruna dokunduÄŸu için yapmaktan vazgeçiyor Emily ile birlikte Brüksel’e gidiyor özel bir okulda Fransızca öğreniyorsun. Teyzen ölüyor. Kız kardeÅŸinle birlikte babana bakmak için geri dönüyorsun memleketine. Fransızca öğrendiÄŸin Brüksel’deki özel okula İngilizce öğretmeni olarak geri dönüyorsun aylar sonra. Orada kaldığın bir yılda Almanca ve Fransızca öğreniyorsun. AÅŸk, tutku, kıskançlık ve de ayrılık hayatına Brüksel’de öğretmen olduÄŸun özel okulun sahibi olan evli müdürle giriyor. Evli bir erkeÄŸin öteki kadını olmak hem benimsediÄŸin dini duygularınla hem de onurunla baÄŸdaÅŸmıyordu. Acılar içinde boyut deÄŸiÅŸtire deÄŸiÅŸtire seni duygularla aÅŸkın bilgesi yapıyor. Dünya acımasızlığıyla karşında, sözcükler dostluÄŸuyla yanında oluyor senin. Âşık olduÄŸun erkeÄŸin kiÅŸiliÄŸine duyumsadığın sevgiyi ölümsüzleÅŸtirmek için yazar oluyorsun ve sekiz yılda dört roman yazıyorsun. Villette ile baÅŸlıyorsun yapıtlarında âşık olduÄŸun evli erkeÄŸi ölümsüzleÅŸtirmeye. Kendini çirkin bulmana karşın seninle evlenmek isteyenlerin evlenme teklifl erini reddederek evde kalmayı kendinde kalmaya tercih ediyorsun. Acıların ve yalnızlığından kurtulma pahasına olsa bile ruhunu ruhuyla tamamlamayan bir erkekle evlenmeyi onur kırıcı buluyorsun. Bir yıl sonra duygularının gurbet diyarı Brüksel’den ayrılarak baba evine geri dönüyorsun. Baba evinde öğrenmek ve öğretmenin dışında yazgını yenmeyi de tutku ediniyorsun kendine. Hayalinin olan “Bronte KardeÅŸler Özel Okulu’nu açmayı parasızlık yüzünden gerçekleÅŸtiremeyince bu kez de kardeÅŸlerinle birlikte yazdığınız roman ve ÅŸiirleri yayımlanmaya karar veriyorsun. Tutucu Victoria Çağı’nda eleÅŸtirmenlerin kadın yazarlara karşı olan acımasızlığıyla üç kız kardeÅŸinle birlikte yayımlanan ÅŸiir ve roman kitaplarınızla [“Villette” ile “Profesör”] tanışıyorsunuz. Erkeklerin dünyasında hak ettiÄŸin yeri almak için Jane Eyre’yi Currer Bell erkek adıyla yayımlıyorsun. Kız kardeÅŸin Emily’nin eseri de Ellis Bell erkek adıyla yayımlanıyor. Cinsiyetinden öte eserinle tanınma ÅŸansını yakaladığın için yapıtının tutulmasına ve ünlü olmana raÄŸmen gerçek adını açıklamıyorsun uzun bir süre. Currer/ Ellis Bell’lerin erkek deÄŸil kadın ve kardeÅŸ oldukları anlaşıldığı için üzülüyorsun. Ünlü olduktan sonra GittiÄŸin Londra’da Th ackeray ve Elizabeth Gaskell ile tanışıyorsun. “Sevgili Bedriye, okuduÄŸunu bildiÄŸim Emily’nin Wuthering Heights [Rüzgârlı Tepeler] romanı hakkında ne düşündüğü bilmek istiyorum.” “Sevgili dost, kız kardeÅŸinin tek romanıyla dönemin görüngüsü olduÄŸunu düşünüyorum. Jane Eyre’yi haksızca eleÅŸtiren tutucular gibi sen de ön yargıyla yaklaşıyorsun tek başına Victoria Çağı’nın tüm tabularını iki anlatıcı kullanarak kaleme aldığı Rüzgârlı Tepeler’le yıkan kadın yazara. Bazı edebiyat ve tarih eleÅŸtirmenleri hangi çaÄŸda yaÅŸarlarsa yaÅŸasınlar çağının sınırlarını aÅŸan yapıtlara haksızlık etmeyi seviyorlar. Emily’nin sıra dışı yapıtına haksızlık etmekle övünenleri haklı çıkarırcasına sen de eseri bir baÅŸyapıt olarak algılamadığın gibi, yapıtın ikinci baskısının yapılmasına da ÅŸaşıyorsun. Ömrünü kilise mezarlığına bitiÅŸik bir taÅŸ binada geçiren bir bayanın yazdığı romanla geleneksel İngiliz roman anlayışını yerle bir etmesine ve erkek ruhunun derinliklerinde kulaç atarken kimseden korkmamasına senin de alışık olmadığını anlıyorum. Ahlak törelerinin altın çağını yaÅŸadığı İngiltere’de, kadına ve kadınlığa biçilen rolle alay ediyor Catherine ile Heathcliff ’e yaÅŸattığı çılgın aÅŸkla. Heathcliff ’le sınıf sorununa Catherine ile de Victoria burjuvasına duyulan özleme deÄŸiniyor yazar. Catherine, babasının on yaşında sokakta bulup evlerine getirdiÄŸi çocukluk aÅŸkı Heathcliff ’in aÅŸkını Victoria burjuvasının bir üyesi olmak için evlendiÄŸi Edgar Linton’a tercih ediyor. Senin karakterlerinin aksine Emily’nin baÅŸkarakterleri aksiyon filmine konu olacak kadar ani deÄŸiÅŸimler sergileyen serüvenci ruhlara sahip. Catherine ağır baÅŸlı İngiliz kadınlarının aksine eÅŸine tokat atan, toplum normlarını deÄŸil kendi doÄŸrularını referans alıyor. İnsan ruhuyla doÄŸa ruhunu incelemeyi yaÅŸama nedeni sayan yazar Tanrısever olmaktan çok doÄŸasever biri. AÅŸk ve intikam hırsının bir insana neler yaptıracağını anlatan ve kendinden baÅŸka hiçbir görüşü referans almayan Emily’nin İngiliz romanında birçok ilklere de öncülük ettiÄŸini düşünüyorum. Yazar dehasını romanında sıra dışı geliÅŸen olayları, uç duyguları, uç tutkuları uç hırsları ve uç kıskançlıkları Nelly gibi ağır baÅŸlı İngiliz hanımefendisi aracılığıyla anlatıyor ki, okuyucu kendi gerçeÄŸinde uçuk kaçık algılanmasın hem yapıttaki olay örgüsünü hem de yazarın düş düşünü. “Bedriye, yazık ki, insan en çok sevdiÄŸi insanın duygu ve düşünce dünyasının derinliÄŸini algılayamıyor. “Canım, insanlara adlarıyla, duygulara da anlamlarıyla hitap ediyoruz. Her duygu kendi içinde birçok anlama bölünüyor ama bölündüğü her anlam asaletini bir baÅŸka duyguya kaptırmadan kendi yarasını sarıyor özünde. “Sevgili yazarım, kahramanın Eyre’nin yaÅŸadıkları ile yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸunu nasıl yorumluyorsun?” “Gülünce gözlerinin içi gülen Bedriye, sorunla topu bana atıyorsun. Jane’nin zengin dedesi fakir babasıyla evlendiÄŸi için mirasından mahrum bırakıyor annesini. Çocuk yaÅŸta anne ve babasını kaybeden Eyre’nin bakımını hâkim olan dayısı kötü karısına raÄŸmen üstleniyor. Dayısı ölüyor. YaÅŸadığı lüks evde sığıntı olan kız kendisine yapılan haksızlık ve aÅŸağılıklara on yaşına gelince dayanma gücünü yitiriyor. Yengesi kızdan kurtulmak için verem salgının hortladığı bir dönemde hayırseverlerin katkılarıyla kurulan Lowood Okulu’na yaz tatillerini de geçirmek üzere gönderiyor kızı. Amacı sade giyinmek, sade davranmak ve ihtiyacı basite indirgeyerek yılmak bilmeyen çalışkan bir irade yaratmak olan okulda insanlık dışı koÅŸullar yüzünden veremden ölen öğrencilerin sayısı her geçen gün artıyor. Senin de bildiÄŸin gibi kiÅŸiliÄŸe dalında açan bir gülü koparır gibi deÄŸil ancak bedel ödeyerek sahip oluyor insan. Yengesi okulunun yöneticisi olan acımasız Broclehurst’ye kızın içinde barındırdığı ÅŸeytan yüzünden kötü ahlaklı ve yalancı olduÄŸunu söylüyor. Büyümenin de yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸun da ne yaşının ne de zamanının olmadığını “Yalancı olsaydım seni sevdiÄŸimi söylerdim” diyen Eyre kanıtlıyor. Merhametle asaletin Tanrı’nın yeryüzünü cennete çevirmesi için görevlendirdiÄŸi çok az insana bahÅŸettiÄŸi bir lütuf olduÄŸunu düşünüyorum. On yaşındaki bir kızın yengesine ayrılmadan önce söylediklerini gerçek dışı bulanlara hak veriyorum ama ben acı ve dışlanmışlığın doyuma ulaÅŸtığı yüreklerde nasıl bir cesaretin hüküm sürdüğünü biliyorum. Okulda tanıştığı Helen aynı zamanda bilge de. Eyre de dostu Helen sayesinde haklılığını insanlara kabul ettirmenin de bilgelik gerektirdiÄŸini; insanı, kendi acılarının deÄŸil; kendisinin yüzünden baÅŸkalarının çektiÄŸi acıların alçalttığını öğreniyor. Ben de yapıtımın sende neleri çaÄŸrıştırdığını öğrenmek istiyorum BedriyeciÄŸim. “Canım, yapıtında hem kahramanın hem de okuyucu olay örgüsünün merkezinde. Okuyucuyla kahramanını eÅŸitleyerek okuyucuyu sanat eleÅŸtirmeni yaptığını düşünüyorum. Yapıtınla insanı yaÅŸadıklarının yüreklendirdiÄŸini bana kanıtladığın için teÅŸekkür ediyorum sana. Sanatçı ruhun kendin gibi hayatlara ayna tutmak için dünyaya geldiÄŸine seni inandırmakta haklı. Eyre, kendisinin yargılayanları ne yargılıyor ne de suçluyor zamanla. Acılar karşısındaki asil duruÅŸuyla yürek dolduruyor. Hayatı yönlendiren ve yöneten dengelere benziyor insanın acılarıyla kurduÄŸu iliÅŸki de. Gururlu/ onurlu ve naif ruhlu insanlar sığıntı olarak lüks evlerde yaÅŸamaktansa Lowood gibi okullarda yaÅŸamayı tercih ediyor Jane gibi. Acılar insan direncini keskinleÅŸtirdiÄŸi sürece insan bilincini geliÅŸtireceÄŸi gerçeÄŸini kavradığından en ağır acıları duygusallaÅŸtırmayıp melodrama kaçmadan olduÄŸu gibi anlatıyorsun; bu yüzden de, hakiki acılar uÄŸruna ödenen hakiki bedellerin hiçbiri pazarlanmıyor yapıtında. Kahramanımız sevgilisiyle süslü giysiler içerisinde Victoria Çağı’nın balo salonlarında çalan romantik müzik eÅŸliÄŸinde dans ederek deÄŸil bir taÅŸra kasabasının dar patika yolunda atından düşerken tanışıyor. Beyaz atlı prensimiz Victoria Çağı’nın kibar erkeklerinden olmadığı için kendisine yardım eden genç kıza da kaba davranıyor. Jane, âşık olduÄŸu erkeÄŸi ilkin diri diri yanmaktan kurtarıyor sonra da ayrıldığı sevgilisine kör olduÄŸu ve bir elini kaybettiÄŸi için hayata küstüğü bir anda geri dönüp onunla evlenerek erkeÄŸini hayata döndüren yaÅŸam iksiri oluyor. Kadının erkeÄŸi yanmaktan kurtardığı gece sevgililerin birbirilerine duygusal olarak yaklaÅŸmaları iliÅŸkilerinin cinsellikten öte ruh ortaklığı üzerinde kurduklarını belgeliyor. Bu yüzden adamın gururu sevdiÄŸi kadına can borcu olmasından dolayı rahatsız olmuyor. O ana tanıklık eden okuyucu yarım bir ruhun bir anda nasıl tam bir ruha dönüştüğüne de tanık oluyor. Kızımız, bekâr olduÄŸunu bildiÄŸi patronuna âşık olduÄŸu ve patronunun da kendisine âşık olduÄŸunu düşündüğü için kendisini aptal gibi hissediyor; çünkü patronu bekâr da olsa bu aÅŸk umutsuz bir aÅŸktır; her ÅŸeyden önce konumları eÅŸit deÄŸildir aÅŸkları eÅŸit olsa bile. Yapıtı gerçekçi kılan baÅŸat öğelerden birisi de erkeÄŸin sevdiÄŸi kadının kendisini sevip sevmediÄŸinden emin olmak için insan aklını hayrete düşüren zekice düşünülmüş tuzaklar kurması. Malikâne sahibinin kurduÄŸu tuzaklar sayesinde kıskanç ve deneyimli bir erkeÄŸin aÅŸkın genetiÄŸiyle nasıl oynadığını görüyoruz. AÅŸkta duygular kadar deneyimin ille de entrikanın ne denli önemli olduÄŸu gerçeÄŸini de kanıksıyoruz. Beyaz atlı prensimizin entrikası konumu ve serveti kendisine yakışan güzeller güzeli bekâr Blanche Ingram’ın malikâneye gelmesiyle baÅŸlıyor. Ingram’ın varlığıyla deÄŸiÅŸen olay örgüsü yapıta hem heyecan hem de gerilim katıyor. Hırçın erkeÄŸin doÄŸası ile hırçın aÅŸkın doÄŸası arasındaki benzerlik insanı ÅŸaşırtacak deÄŸin gerçekçidir. Adam; Lowood’da kalmayıp ilan vererek evlatlık edindiÄŸi Adel’i eÄŸitmek için Thornfield malikânesine geldiÄŸine piÅŸman ediyor kızı; çünkü efendisi Blanche’la evlendiÄŸinde baÅŸka öğrencileri eÄŸitmek için İrlanda’ya gitmesi gerektiÄŸini söylüyor kıza. Gururlu namuslu ve ketum olan genç kız deneyimli sevgilisinin kendisine kurduÄŸu duygusal tuzaÄŸa daha fazla dayanamadığı için aÅŸkını adama itiraf etmesi okuru ÅŸaşırttığı gibi kahramanımızı da ÅŸaşırtıyor. Kızın aÅŸkını kendisine itiraf etmesiyle birlikte onu terk edeceÄŸini anlayan Rochester’ın da zaferi karşısında hem gözleri kamaşıyor hem de evli olmasına karşın katı bir din/ ahlak ve edep duygusuyla yetiÅŸen sevgilisine- evlilik dışında sahip olamayacağını bildiÄŸi için evlenme teklif ediyor. Zengin erkeÄŸin acıları ile kızınkiyle aynı ayar olması ÅŸaşırtmıyor okuru. Kilisede evli olduÄŸu ortaya çıktığı için gerçekleÅŸmeyen nikâhın akabinde adam, sevgilisini kendi metresi yapmadan baÅŸka bir ülkedeki villasında birlikte yaÅŸamayı öneriyor kıza. Kız, sevgilisinin birlikte yaÅŸama teklifini aklını ve vicdanını huzura kavuÅŸturmak için kabul etmediÄŸi gibi sevgilisini de terk ediyor. Bir kadının nasıl yaÅŸaması gerektiÄŸine toplumun deÄŸil; sadece kendisinin karar vermesi gerektiÄŸini hem bir kadına itiraf ettirerek İngiliz ahlak tabularını altına üstüne getiriyorsun hem de toplumun benimsediÄŸi törelere uymanın da ahlakla iliÅŸkisinin olmadığı gerçeÄŸini aydın bir öğretmene söyleterek cesaretinin sınırsızlığını kanıtlıyorsun. “Sevgili Bedriye yapıtı Jane’nin biyografisi olmaktan öte gerçekçi buluyor musun?” “Canım, kahramanımız sevgilisini terk ettiÄŸi andan itibaren yapıtın gerçekçilikle bağını kopardığını düşünüyorum. Jane’nin kendi doÄŸrularını [toplumsal doÄŸruları kast etmiyorum] sahiplenerek metres olmamak için sevdiÄŸi erkeÄŸi terk etmesini doÄŸru buluyorum ama onun malikâneden ayrıldıktan sonraki hayatında geliÅŸen tesadüfl eri gerçekçi bulmuyorum. Duygular ve düşünceler oldukça gerçekçi kiÅŸilerinin hepsi de doÄŸal oldukları kadar canlı olduÄŸu yapıtında Jane’nin malikâneden ayrıldıktan sonra gereksiz ayrıntılara girerek yapıtı uzattığını düşünüyorum.”
“GeliÅŸen olay örgüsü içinde hangi rastlantıları gerçekçi bulmuyorsun?” “Canım, Jane, cebindeki yirmi ÅŸilinle önüne çıkan ilk posta arabasına biniyor. Th ornfield’den ne kasaba ne de köy olduÄŸu belli olmayan etrafı daÄŸlarla çevrili bir yer olan Whitcross’a gidiyor. Günlerce nereye gittiÄŸini bilmeden dolaşıp durduktan sonra varlıklarından haberdar olmadığı kuzenlerinin kapısını çalıyor yaÄŸmurlu bir havada açlıktan ölmek üzereyken. Bir yılda üç kuzene bir de büyük bir servete de kavuÅŸuyor. Parayı kuzenleriyle paylaÅŸan Eyre, Papaz kuzeni St. John Rivers’ın Hıristiyanlığı dünyaya birlikte yaymak için ettiÄŸi evlilik teklifini kabul edeceÄŸin anda sevgilisinin onu çağırdığını duyuyor ve sevgilisinin çaÄŸrısına kulak verip otuz altı saat süren bir yolculuk sonucunda Th ornfield’e varıyor ve sevgilisiyle arasına giren kadının çıkardığı felakette öldüğünü, sevgilisinin de bir eli ile görme duyusunu yitirdiÄŸini öğreniyor. SevdiÄŸi adamla evleniyor on yıl içinde eÅŸinin bir gözü açılıyor mutlulukları da bir çocukla taçlanıyor. Yapıtın bir bölümünü ne kadar gerçekçi buluyorsam ikinci bölümünü de o kadar hayalci buluyorum. “BedriyeciÄŸim, konuyu deÄŸiÅŸtirip soruyorum sana: Yapıtı diÄŸer yapıtlardan ayıran en belirgin özelliÄŸi nedir sana göre?” “AÅŸk olgusu elbette. Sevgili Bronte, o dönemde bir kadın yazarın tek başına - aÅŸkı roman yazma konusu olarak ele alma cesareti kadar yürekliliÄŸi de her tür övgüyü hak ediyor. Çağının çarpık toplumsal iÅŸleyiÅŸini vermen kadar kadınlara ve kadınlığa biçilen ideal rolü de aÅŸağılıyorsun Eyre, aracılığıyla. Kız, zengin sevgilisiyle niÅŸanlıyken mirasını kendisine bırakmak isteyen amcasına mektup yazarak mirası almak istiyor; çünkü evlendiÄŸinde kocasından para istemeyi onur kırıcı buluyor. Duygu ve düşünceleri gibi ekonomik olarak da ruhsal özgürlüğünü tam bir özgürlüğe dönüştürmek istiyor. Elmas/ pırlanta ve gösteriÅŸe sırtını dönerek toplumun kadına mal ettiÄŸi kadınlık beklentilerinin her kadının çıplak gerçeÄŸi olmadığını kanıtlıyor.
“Yapıtın diÄŸer özellikleri nedir sana göre?” “Yapıtın beni etkileyen en belirgin özelliÄŸi soyluluÄŸa getirdiÄŸin farklı bakış açısı. Soylu Rochester/Ingram ve Mrs. Reed ailelerini ele almak istiyorum. Rochester’ın babası servet uÄŸruna deli bir kadınla evlendirdiÄŸi oÄŸlunun evliliÄŸini aile ÅŸerefini korumak için gizli tutuyor. Öte yanda Blanche’ın annesi babasının servetinden kız olduÄŸu için yaralanamayan kızını Edward’a yamamaya çalışıyor. Mrs. Reed’in iki kızı ve oÄŸlunun hem anneleriyle hem de birbirleriyle olan iliÅŸkilerinde paranın belirleyici olması da yürek burkuyor. Buna karşı hayatı yoksulluk içinde geçmiÅŸ taÅŸralı bir öğretmenin amcasından kalan mirasa deÄŸil de üç kuzeni olduÄŸuna sevinmesi ve hiçbir mecburiyeti olmadığı halde mirası kuzenleriyle paylaÅŸması soyluluÄŸu para ve sıfatların deÄŸil; soylu duygu ve düşüncelerin belirleyeceÄŸini kanıtlıyor. “Sevgili Bedriye, Eyre’nin birey olma ayrıcalığına ulaÅŸtığını düşünüyor musun?” “Düşünmüyorum. Birey olma bilincini takdir ediyorum. İnsanı önce kendisine sonra topluma tanıtan ve tamamlayan önceliklerin beni büyülüyor. Senin sayende hayatının her kesitine tanıklık ediyorum onun. Böyle bir tanıklık yaÅŸadıklarının karşısındaki duruÅŸuyla sınanmış bir insanın kiÅŸiliÄŸi hakkında yorum yapma hakkına veriyor bana. Yoksulluktan zenginliÄŸe, ailesizlikten aileye, sevgisizlikten aşığının sevgisiyle doyuma ulaÅŸmışlığıyla sınanmış bir ruhun birey bilincini sorgulayabilir miyim? Kahramanın hiç sevilmediÄŸi ve takdir edilmediÄŸi halde özgüveni zinde olan biri. Sorunlarına çözüm aradığı gibi kendini geliÅŸtirmek için dünyayı gezip görmek de istiyor. Ben birey olma konusunda senden bana ÅŸu soruyu sormanı bekliyordum: “St. John Rivers ile Eyre’nin birey olma bilinci arasındaki farktan da öte farkındalık nedir? Burada soluk almak istiyorum senin dehan karşısında.19. yüzyıl misyoner İngiltere’sinin birey olma anlayışı Tanrı’sı için doÄŸan/ Tanrısı için yaÅŸayan ve Tanrı için ölen insan olmaya tekabül ediyor. St. John Rivers’te bu lütfe eriÅŸmek için âşık olduÄŸu ve kendisine de âşık olan kadının aÅŸkına sırtını dönüyor. Misyonerlik idealine ulaÅŸmak için kardeÅŸi gibi sevdiÄŸi kuzeniyle evlenmek istiyor. Eyre, katı bir Hıristiyan olmasına karşı misyoner karısı olmayı âşık olduÄŸu kör adamın karısı olmaya tercih ediyor. Bu anlamıyla kendisi olmayan bir insanın Tanrı’sının da olamayacağını birey olduÄŸu için farkına varıyor. Eyre, Tanrı’nın öğretisini kendi öğretisiyle eÅŸitlediÄŸi için yargılıyor yapıtı tutucular. AÅŸk kadar din olgusu da gerçekçi bir bakış açısıyla sorgulanıyor. BeÅŸeri duyguların ilahi duygular kadar insan ruhu için gerekli olduÄŸunun altı çiziliyor. Tanrı’ya giden yolun aÅŸktan geçtiÄŸi gerçeÄŸi vurgulanarak insanın inandıkları ile yaÅŸadıkları arasındaki farklılığın kalp atışlarını duyuyor okuyucu. İç diyalog aracılığıyla insan ruhunu hallaç pamuÄŸuna çevirebilme yetkinliÄŸinin beni sarstığını belirtmek istiyorum.” “Yapıttaki ruhsal çözümlemelerin hangilerinin seni sarstığını bilmek istediÄŸim kadar yapıtı gününüzde geçerli kılan özelliklerini de bilmek istiyorum Bedriye.” “Canım, bir erkeÄŸin, sevgilisi ile konuÅŸurken yüzündeki mimiklerinden duygularını, davranışlarından ise o anki ruh durumunu analiz etmesi, ekonomi ile sınıf farkının ayırdığı iki kalbi; kafaları ve sinirleriyle kurduÄŸu iliÅŸkinin birleÅŸtirmesi ve de erkeÄŸin falcı kılığına girip sevgilisinin fiziÄŸine yansıyan kiÅŸiliÄŸini tüm çıplaklığıyla sergilemesi beni sarsıyor. Yapıtı bir insanın duygu geliÅŸimine, inançlarını sahipleniÅŸine erdemi ve ahlakı aÅŸktan da öte; tüm deÄŸerlerin üstünde tutuyor olmasının ölümsüzleÅŸtirdiÄŸini düşünüyorum. Hayata/ hayatına anlam katma ayrıcalığının cinsiyetinin olmadığı ile insan beyninin okumanın/ öğretmenin dışında da yeni heyecanlara ihtiyacı olduÄŸu anımsatılarak kadınların da dünyaya sadece evini temizlemekle çocuk doÄŸurmak için gelmediÄŸi gerçeÄŸinin vurgulanması da yapıta deÄŸer katıyor.” “Bedriyecik; bu akÅŸam susmanı istemiyorum. Zengin Bay Rochester’la yoksul/içine kapanık Eyre’nin iliÅŸkilerini nasıl deÄŸerlendiriyorsun?”
“İhanet ile hayal kırıklığının her türünü yaÅŸayan ve yaÅŸa(ya) madıklarına duyumsadığı özlemin bilge yaptığı bir erkeÄŸin ruhu üzerinde konuÅŸtuÄŸumun farkındayım. Prensimiz bilindiÄŸi gibi ailesi tarafından hayal kırıklığına uÄŸramış, yanlış bir evlilik yaparak hayatını mahvetmiÅŸ, servetine de ilahi adalet tecelli ettiÄŸi için sahip olmuÅŸ biri. Kirli vicdanı ile günahla kararmış ruhundan dolayı mutsuz olan erkek, yaÅŸadıklarını niçin yaÅŸadığını bilecek bir birikime de sahip. Gerçekçi olduÄŸu kadar da kendisini yakışıklı yapan ÅŸeyin sahip olduÄŸu serveti olduÄŸunu bilecek deÄŸin kendisiyle barışık biri. ErkeÄŸi uÄŸradığı haksızlıklarla yaÅŸadığı mutsuzluklar sert ve insanlara katlanamayan birisi yapıyor onu. Erkek kaybettiklerini Eyre aracılığıyla yeniden kazanacağını bildiÄŸi için, sevgilisini ölümsüz kılan deÄŸerleri kendi içinde tutku haline getiriyor. İçinin dengeleri deÄŸiÅŸen -Rochester, sevgilisini asil duygu ve hisleriyle seviyor. Deli olduÄŸu için deÄŸil; niteliksiz olan eÅŸi/eÅŸinin niteliklerine sahip metresleriyle yattığından dolayı ruhunun alçalttığını Eyre sayesinde öğreniyor. “Peki, ikilinin iliÅŸkilerinde erkeÄŸin mi yoksa kadının mı ruhu baskın? “Mütevazı dehan kadınla erkeÄŸin ruhunu eÅŸitleyerek ruhlardaki cinsiyet ayrımcılığını da dışlıyor yapıtında. Ne tek başına kadını azize ne de tek başına erkeÄŸi aziz yapıyor. Hangi çaÄŸda olursa olsun namusuna gururuna ve ilkelerine sahip çıkan kadınların yanında yer alan erkeklerin yaÅŸadığı gerçeÄŸini anımsatarak erkeÄŸe mal edilen negatif ayrımcılık yükünden de erkekleri kurtardığın gibi erkek ruhunu salt ÅŸehvet arayan bayağılıktan da kurtarıyorsun güzelliÄŸi fizikte deÄŸil de ruhta arayan Bay Rochester aracılığıyla. Hem evlenmeden önce sevgilinin kucağına oturarak hem de sevgilinle ruhlarınızın sevginizi eÅŸitlediÄŸi gerçek bir iliÅŸkiyi yaÅŸayarak radikal bir çıkış yapıyorsun o dönemde.” “AÅŸkla ilk kez sevgilisi aracılığıyla tanışan Eyre’nin ayrılığı nasıl göğüslediÄŸini düşünüyorsun? “Kahramanca göğüslediÄŸini düşünüyorum ayrılığı da ayrılık acısını da. Onun yanındayken onu sevdiÄŸin için ondan ayrılırken de sevgilisini özlediÄŸin için mutlu oluyor. Bu derinliÄŸi terk ettiÄŸi sevgilisine sık sık dua ederek gökselleÅŸtiriyor kız. Onun yanındayken hem yalnızlığın özgürlüğünü yaşıyor hem de sosyal yaÅŸamın içindeki çoÄŸalmayı. Her iki cinsiyet de ayrılığı davranışlarla ayrı ayrı yüceltiyor yapıtta. Bir erkeÄŸin kadınına gelin olduÄŸunda hediye ettiÄŸi inciyi sevgilisinden ayrıldığı için boynunda taşıması benim gibi birçok okuyucu da sarstığını düşünüyorum.” “Bedriyecik, yapıtımı hangi nedenlerden dolayı feminist bulmadığını da merak ediyorum.” “Evet, birçok açıdan feminist roman olma özelliÄŸi taşımasına karşın kadını erkekle eÅŸitlediÄŸin için yapıtını gerçekçi buluyorum, feminist deÄŸil. Aynı haklara sahip kadınla erkeÄŸin el ele vererek sistemin çarpıklıklarını düzeltecekleri gerçeÄŸine vurgu yaparak toplumu yönetenleri prensip hatası ile yargı hatası yapmak arasındaki farkı anlamaya davet ediyorsun.” “Benim küçüklüğümde nasıl büyüdüğünü bilmek istiyor musun?” “Hem bilmek istiyorum hem de korkuyorum.” “Sevgili Charlotte, duygularının boÅŸ karelerini doldurduÄŸun küçülmüşlüğümde ruhunun alfabesini tamamlayacaksın. Küçüklüğüm iyi ve kötü günlerinde elini bırakmayacak. Hatırımın yanımda olmadığı ezikliÄŸini yaÅŸamayacağın gibi deÄŸerlerinden dolayı da incinmeyeceksin. Küçülmüşlüğümde; doÄŸanın evinde yaÅŸayacak kuÅŸ ve çocuk sesleriyle uyanacaksın; hak etmediÄŸimden daha fazla bana deÄŸer verdiÄŸini düşünüp üzülmeyeceksin; gençliÄŸin, saÄŸlığın, güzelliÄŸin ve ÅŸansın da bir ömrü olduÄŸu gerçeÄŸine tanıklık yapmayı sürdüreceksin; duygularımın derinliÄŸi karşısında ürpermek yazgın olacak senin…” “Sevgili Bedriye seni kendi gerçeÄŸimde küçültmek için teÅŸiden eÄŸirip iÄŸnenin deliÄŸinden geçiriyorum. Küçülmüşlüğümde; sevildiÄŸini bilmeye ihtiyaç duymayacaksın; sevdiÄŸini itiraf edecek cesareti olmayanların sevdiÄŸi tarafından da sevilmeye hakkı olmadığını dünyaya haykıran kiÅŸi sen olacaksın; sevgisizliÄŸin insansızlık; insansızlığın da dinsizlik olduÄŸunu; insan acizliÄŸini farkına vardığı anda gücünü de fark ettiÄŸini; her acının kiÅŸiliÄŸini biçimlendirdiÄŸini; içindeki her savaşın seni kendinle barıştırdığını; sessizliÄŸin duygularınla konuÅŸtuÄŸunu; özgürlüğe özenerek özgürlüğünü; mutluluÄŸa özenerek mutluluÄŸunu; huzura özenerek huzurunu kaybetmeyeceksin… En önemlisi de küçülmüşlüğümüzün birlikteliÄŸinde yeryüzü sevginin aÅŸkın dostluÄŸun ve barışın yüzü olacak… Sohbetimize ara veriyorum. Deniz ben ve sen; el ele verip gökyüzünde bizi ısrarla çağıran yıldızların dansına katılalım.”
Bedriye KORKANKORKMAZ
"Bedriye KORKANKORKMAZ" bütün yazıları için tıklayın...
