
Sebahattin Karaca
FOÇA‘NIN SEVİLEN SAÄžLIKÇISI, MUHARREM YEŞİLKAYA
Ömrünün çoÄŸunu saÄŸlık hizmetlerine adayarak Foça’da yaÅŸamaya devam eden Muharrem YeÅŸilkaya’nın, bu uÄŸurda hemen hemen girmediÄŸi ev, ayak basmadığı sokak, mahalle kalmamıştır. Gece gündüz demeden köylere bile hizmet verirken cansiperane çalışması ile dikkat çekmiÅŸtir. Kimi yerde “saÄŸlıkçı”, kimi yerde “sünnetçi”, uzun yıllar da “Belediye SaÄŸlık İşleri Åžefi” olarak görev yapmıştır. Görev yaptığı yıllarda Türk Hava Kurumu ve Kızılay için gönüllü çalışanların başında yer almıştır. Emekli olduktan sonra bir yandan kendini adadığı saÄŸlık iÅŸlerini devam ettirirken, diÄŸer yandan “Kızılay İlçe TeÅŸkilatı BaÅŸkanı” sıfatı ile yılmadan yorulmadan gönüllü olarak çalışmaktadır.
Bu baÄŸlamda Foça halkının gönlünü kazanan ve çok sevilen müstesna insan Muharrem YeÅŸilkaya ile bir söyleÅŸinin zamanının geldiÄŸini düşünüyordum. Bu çerçevede kendisine yaptığım teklifi kabul ettiÄŸi için çok memnun oldum. 1973 yılından beri tanıdığım Muharrem YeÅŸilkaya, yalnız iyi bir saÄŸlıkçı, iyi bir insan deÄŸil, aynı zamanda yarım asra yakın Foça’da yaÅŸanan çok ÅŸeye tanıklık etmiÅŸ birisidir. Bu sebeple de kendisiyle yapacağım söyleÅŸi kapsamında Foça’nın son 45 – 50 yılına onun gözünden, onun tecrübelerinden bakacağız. Bu manada lafı daha fazla uzatmadan kendisine ilk soruyu sormak istiyorum.

-Muharrem bey nerede, ne zaman, hangi koşullarda doğdunuz? Bize kendinizden, sizi yetiştiren ailenizden ve çocukluk döneminizden bahseder misİniz?
-Kars Ardahan Hanak İlçesi - Damal Nahiyesi Nunus Köyü’nde 1938 yılında dedem merhum annesini düzlükte bulunan mezarlığa yaÄŸmurdan ötürü öğlen namazından, ikindi vaktine kadar gömememiÅŸ. Nihayet hocanın “gömelim artık” demesi üzerine, dedemin annesini içinde diz boyu su olan mezara gömmüşler. Eve gelince dedem, babaanneme “hanım biz köyden gidelim, bu köyde insana kuru mezar bulmak bile mümkün deÄŸil, annemi suyun içine gömdüler. Bu bana çok ağır geldi” der. Bu sözünün üzerinden kısa bir süre geçince atına biner. İçinde tanıdığı birisinin yaÅŸadığı, AÄŸrı ili EleÅŸkirt ilçesi Yüce Kapı beldesine gelir. HemÅŸerisinin yardımı ile ailesini buraya taşımaya karar verir. Köye geri döndükten sonra sekiz yüz koyun ve iki yüze yakın büyükbaÅŸ hayvanın yanı sıra, neyi var neyi yok hepsini satan dedem, eÅŸini ve çocuklarını alarak Yüce Kapı’ya yerleÅŸir. Burada çok ÅŸey düşündüğü gibi gitmeyince, EleÅŸkirt’in merkezinde üç taraflı yol olan ve içinde üç tane ev bulunan bir parseli satın alır. Buraya dedem ve oÄŸulları yerleÅŸir, Bununla beraber evi satan kiÅŸinin on sekiz tarlası ile birlikte iki adet çayırını da alarak, hayvancılığın yanı sıra ekmeye biçmeye yönelirler. 1941 yılında o vakit hala bekar olan babamı, baldızının kızıyla evlendirir. Bu evlilikten ben dahil, toplam dört çocuk olur .Dedemler o kadar çok çalışırlardı ki, toprak mahsulleri ofisine dört kamyon, buÄŸday ve iki kamyon mısır verirlermiÅŸ. 1957 yılında EleÅŸkirt’te ÅŸeker fabrikası açılınca, bizler pancar ekimine baÅŸladık. Bakım, gübreleme, yetiÅŸtirme iyi yapıldığından ÅŸeker oranları yüksek pancar üretiyorduk. Bu sebepten üç yıl üst üste, ailemiz adına amcam Ahmet YeÅŸilkaya ödül aldı. Bu arada babaannem siroz hastalığına yakalanmıştı. Babaannemin tedavisi için ne gerekiyorsa yapılıyordu, hiçbir ÅŸey esirgenmiyordu. Öyle ki, kısa bir sürede amcam hayvanları birer birer satarak babaannemin tedavisi için harcadı. Ben yedi yaşıma geldiÄŸimde ortada mal kalmamıştı, neredeyse hepsi satılmıştı. Bu arada küçük amcam dedemi yanına aldı. Büyük amcam ailesi ile birlikte İzmir Küçük ÇiÄŸli’ye yerleÅŸti. Amcamın çocukları burada çok baÅŸarılı iÅŸler çıkardılar ve hala yapmaya devam etmektedirler.
Nezir’in hastalığı
Ailenin varlıktan yokluÄŸa düşmesinden babam, annem ve çocukları olan bizler de nasibimizi aldık. Nasibimizi öyle aldık ki, 7 yaşımdan itibaren çalışmaya baÅŸladım. Yayla köylerinde çobanlık yapıyordum, koyunlarımızı güdüyordum.23 Nisan’dan sonra hiç okula gitmedim daha doÄŸrusu gidemedim, çalışmak zorunda kaldım.12 yaşıma kadar çobanlık yaptım. Ortaokula baÅŸlamıştım. Takım elbise gerekiyordu, arı kovanları satılınca sana kıyafet alırız dediler, arılar satıldı, ama bana kıyafet alınmadı. Babam ne çare, kendi bayramlık elbisesini terziye götürerek kestirdi biçtirdi ters düz ettirdi. Bana takım elbise yaptırttı. O zaman ortaokullarda takım elbise giyilirdi. Kravat ve ÅŸapka takılırdı. Åžapkalar armalı olurdu. Babamın elbisesinden bir takım elbisem olmuÅŸtu ama bu sefer ÅŸapka yoktu. Ortaokulu bitirmiÅŸ bir öğrenciden yedi bucuk liraya ÅŸapkasını aldım. Aynı ÅŸapkayı 3 sene kullandıktan sonra bende yedi bucuk liraya baÅŸkasına sattım. Babam varlık içinden yokluÄŸa düştüğü için çok üzülüyordu, kahroluyordu, ama elinden baÅŸka bir ÅŸey de gelmiyordu . Evimizde 8 - 10 tavuk vardı. İki günde bir yumurtaları toplar, askeri lojmanların önünde çiftini 55 kuruÅŸa satardı. Kendine tütün alırdı geri kalanını da bana “kalem, defter al” diye verirdi.
Bir gün küçük kardeÅŸim Nezir çok hastalandı. Benimle oynamayı çok severdi, ben nereye gitsem o arkamdan gelirdi, beraber yatar, beraber kalkardık. Hastalığı günden güne ağırlaÅŸtı. Doktora gitmesi gerekiyordu. Muayene ve ilaçlar için 5’er lira lazımdı. Konu komÅŸu herkesten 10 lira istendi. Maalesef kimse vermedi. Durumu öğrenen ve tapuda katiplik yapan Mehmet Efendi (emekli olduktan sonra Foça Koca Mehmetler köyüne yerleÅŸti) anneme 10 lira vermiÅŸ. Annem beni çağırdı telaÅŸla “koÅŸ oÄŸlum koÅŸ, doktora haber ver, hemen gelsin” dedi. Hava soÄŸuktu kar kış kıyametti, koÅŸa koÅŸa doktorun bahçe kapısını çalmaya baÅŸladım. Kapıya vurdum, vurdum, sesimi bir türlü duyuramıyordum. SoÄŸuktan donmak üzereydim. Karşıdaki kahveye gittim sobanın başına oturdum. YaÅŸlı bir amca bana ne yaptığımı sorunca ben ona durumu anlatırken, eliyle arkamı iÅŸaret etti. “KoÅŸ - koÅŸ bak doktor arabasına bindi, gidiyor” dedi. Arabayı görünce hızla kahveden dışarıya çıktım. Yaklaşık arabanın arkasından 2 km koÅŸtum. SoÄŸuktan elim, yüzüm kıpkırmızı olmuÅŸtu. Yorgunluktan dizlerimin üstüne abandım, öylece kaldım. Sesimi bir türlü duyuramıyordum. Araba hızla uzaklaÅŸtı, gözden kayboldu. AÄŸlaya aÄŸlaya, süklüm püklüm, kahır içinde eve döndüm. Durumu anneme anlattım. Annem çok üzüldü. Nezir’in yanaklarını okÅŸadım. Nezir diye seslendim. Nezir gözlerini hafiften açtı. Sanki için için yanıyordu. Elimi tuttu. Gözlerinden iki damla yaÅŸ geldi. Ardından gözlerini sonsuza kadar kapattı. Ruhunu teslim etti. KardeÅŸimin ölümüne bir aÄŸladım, çaresizliÄŸe bir aÄŸladım.
Döndüm, döndüm tekrar aÄŸladım. En sevdiÄŸim kardeÅŸimin ölümünü, içimde öyle bir yer etti ki, bundan böyle tek arzum vardı. Doktor olmak, devlete ait hastanelerde çalışmak, maaÅŸla yetinmek, zengin - fakir ayrımı yapmadan, herkese ama herkese ücretsiz saÄŸlık hizmeti vermek istiyordum. EleÅŸkirt Ortaokulu’nu 1965/1966 öğretim yılında birincilikle bitirdim. Kahrolası fukaralık düz liseye gitmeme engel oldu. Düz lise demek AÄŸrı’da okumak demekti. AÄŸrı’da okumak demek babam için maddi külfet demekti. O bakımdan liseyi ve ardından tıbbiyeyi okumak için imkan el vermiyordu. Dolayısıyla gideceÄŸim okul mutlaka yatılı olmalıydı. Çok sayıda yatılı okulun sınavına girdim, hepsini de kazandım, Nezir’in öldüğü gün kendime verdiÄŸim sözü tutmak için Van SaÄŸlık Koleji’ne yatılı olarak kaydımı yaptırdım. Burada dört sene okudum ve okulu birincilikle bitirdim. Birincilikle bitirdiÄŸim için de, Türkiye’nin neresine istersem, tayinimi oraya yaptırma ÅŸansım vardı. Babam uzaklara gitmemi istemedi, “yakınlarda ol, birlikte dayanışma içerisinde olalım” dedi. Babamı kıramadım, AÄŸrı’ya tayinimi istedim ve AÄŸrı’nın Tutak - Akyele köyüne tayinim yapıldı. Köyde görev yaparken İl SaÄŸlık Müdürlüğü’nde İl SaÄŸlık teknisyeni kursuna gittim ve SaÄŸlık EÄŸitim Teknisyeni oldum. Bu dönem içerisinde evlenip yuva kurdum, bir oÄŸlum oldu. Ardından bir oÄŸlum, bir kızım daha olunca benim çekirdek ailem beÅŸ kiÅŸi oldu. (Ancak eÅŸimi daha sonra, Foça’da görev yaptığım sırada bir trafik kazasında kaybettim.) Birkaç sene AÄŸrı’da görev yaptıktan sonra askerlik için, önce Samsun’a, ardından Kayseri’ye gittim, askerliÄŸimi saÄŸlıkçı olarak tamamladım. Memleketime döndüm. Bir gün babamla konuÅŸurken kendisine “baba artık buralardan gidelim”, dedim, ”Neden oÄŸlum?” diye sordu. “Baba görmüyor musun? DoÄŸu’da hayat giderek zorlaşıyor. Biz buralardan göçer, batıya doÄŸru gidersek ailemiz için, güzel bir ÅŸeyler yapmış oluruz” dedim. Terör olayları yeni baÅŸlamıştı. Bu günler o zamandan belliydi. Babamı ikna ettim, MuÄŸla, Manisa, İzmir buraları dolaÅŸtıktan sonra ben, Foça olsun diye karar verdim. Babama da Foça olmasının sebeplerini anlattım.
-Foça’yı neden tercih ettiniz?
-İki önemli sebebi vardı.
1. sebep: Dedem IÄŸdır sınır kapısında Rus tehdidine karşı hazır bulunan alayda askermiÅŸ. BolÅŸevikler birbirlerine girince, anlaÅŸmazlık olmuÅŸ ve hudutta tehdidin kalmadığını düşünen Atatürk, alaya mektup yazmış ve demiÅŸ ki, “BulunduÄŸunuz yerde göreviniz bitmiÅŸtir. Åžimdi ise Ege kıyılarında Yunanlı milisler her tarafı yakıp yıkmakta ve tehlike arz etmektedirler. Åžimdi İzmir’e geliniz. Bundan böyle yeni göreviniz Yunanlı milislerle baÅŸ etmektir” diye talimat vermiÅŸ. Bunun üzerine Alay trenle akÅŸam vakti Menemen’e geldiÄŸinde, içinde dedemin de bulunduÄŸu bölük Menemen’de inmiÅŸ, gece boyu yürüyerek Foça’ya gelmiÅŸler. Foça’da milislerle etkin bir mücadeleye girmiÅŸler. Aynı günün akÅŸamı Yunanlı milisler ÅŸimdiki Anfi Cafe’nin bulunduÄŸu yerdeki Hükümet Konağı’na sığınmışlar. Dedemin bölüğü dışarıdan, Yunan milisleri içerden gün boyu çatışma devam etmiÅŸ. Karanlık olunca, silahlar susmuÅŸ. Ancak köşeye sıkıştıklarını anlayan Yunanlı milisler, gece yarısından sonra kapıları açarak koÅŸar adım denize atlamışlar. Bunu gören bölük, rastgele denize ateÅŸ etmiÅŸ. Hava aydınlandığında denizden delik deÅŸik çok sayıda ÅŸapka bulunmasına karşın ne yaralı, ne ölü, nede saÄŸ hiçbir milis bulamamışlar. Åžimdiki fenerin orada bekleyen Yunan botları onları toplamış ve götürmüşler. Dedem ve arkadaÅŸları, böyle böyle milislerle mücadele ederek Çanakkale’ye kadar varmışlar. Dedem bu yaÅŸadıklarını sıkça anlatırdı. Oradan bir aÅŸinalığım vardı.
2. sebep: 1949 yılında EleÅŸkirt Ortaokulu’nu amiyane tabirle, diÅŸiyle tırnağıyla inÅŸa eden hatta pencerelerin camı olmadığı için öğrencilerinin defterlerinin üzerine kar gelmesin diye evindeki perdeleri getirerek cama asan okul müdürümüz Tahir AltuÄŸ’un 1963 yılında tayini Foça’ya çıkmış. Bunu duyduÄŸumda çok üzülmüştüm. Çünkü okul kütüphanesinden ben sorumluydum. Çok sayıda kitabın yanı sıra 200 adet Arapça kitap vardı. Okul müdürümüz çok iyi bildiÄŸi Arapçası ile okur tercüme eder ve bana yazdırırdı. Yani aramızda sevgi ve saygı vardı. Bu sebeple diyebilirim ki, tayin haberine en çok ben üzüldüm. 29 Ekim kutlamalarının ardından okulun bahçesinde yaklaşık 300 öğrenciyi topladı. İlk defa orada “Sevgili öğrencilerim yıllardır size her ÅŸeyi öğretmeye ve yol gösterici olmaya çalıştım. Hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum, hepinize baÅŸarılar diliyorum ama ÅŸimdi sıra baÅŸka öğrencilere bildiklerimi aktarmaya geldi. O bakımdan İzmir’in Foça İlçesine tayinim çıktı ve oraya gidip bundan böyle Foça Ortaokulu’nda görev yapacağım. Benim hakkım sizlere helal olsun, sizler de hakkınızı bana helal edin” dedi. Hepimiz ÅŸoktaydık. Aramızdan bir öğrenci hocam Foça neresi dedi? Halbuki söylemiÅŸti. Müdürümüz Tahir AltuÄŸ, “Foça İzmir’in bir ilçesi, deniz kenarında ÅŸirin bir yer; tertemiz denizi var, koyları var, yamalı bohça gibi birbirinden güzel adaları var, hatta denizdeki mercan balıkları sanki akvaryumdaymış gibi oynaşıyorlar” deyince aramızdan baÅŸka bir öğrenci, “Hocam akvaryum da neymiÅŸ?” diye sordu. Müdürümüz akvaryumu bize güzelce anlattı ve bizler de bu vesile ile Foça’ya çok sempati duymuÅŸtuk, vedalaÅŸtık ve herkes evine dağıldı. Aradan birkaç saat geçti akÅŸam olmuÅŸtu. Annem beni tarlaya gönderdi dönüşte bakkala uÄŸrayıp babama sigara alacaktım. Tarlaya giderken okuldan hademenin yüksek sesle bağırarak dışarıya doÄŸru koÅŸturduÄŸunu gördüm. Bir anlam veremedim biraz bekledim. Hademe ile birkaç jandarma koÅŸar adım okula gittiler. AkÅŸam tarladan döndüğümde öğrendim ki evli ve iki çocuklu olan müdürün tayinine kayınpederi ÅŸiddetle karşı çıkmış. “Foça’ya gidemezsin, gidersen yalnız gidersin ben kızımı göndermem” diye devam etmiÅŸ. Müdür “Baba, benim tayinim çıktı, gitmezsem beni memurluktan ve öğretmenlikten atarlar” demiÅŸ. Kararını deÄŸiÅŸtirmeyen kayınbabası “O zaman sana kız mız, çoluk çocuk yok, defol git” demiÅŸ. Bunun üzerine müdürümüz eÅŸiyle konuÅŸmuÅŸ ve ona demiÅŸ ki “Ben Foça’ya gidiyorum belki uzun yıllar gelemem, çocuklarımıza iyi bak, onları muhakkak okut, onlara sahip çık” ve ardından okula gitmiÅŸ. Kayınbabasının sözlerini gururuna yediremeyen Okul müdürümüz Tahir AltuÄŸ, bir karton kutunun üzerine “Ölümümden kimse sorumlu deÄŸildir” yazarak intihar etmiÅŸ.
Bu iki sebepten dolayı ben, batı olacaksa Foça olsun diye, bir arzu içindeydim. Memlekete dönünce, doÄŸrudan Foça’yı isteme ÅŸansım olmadığından İzmir’e tayinimi yaptırdım. Niyetim İzmir’den Foça’ya geçmekti. Kısa sürede İzmir’e tayinim gerçekleÅŸti. İzmir’e geldim. İzmir İl SaÄŸlık Müdürlüğü’ne gittim. 1. Müdür yardımcısına Foça’da çalışmak istediÄŸimi söyledim. Müdür yardımcısı beni Foça’nın dışında farklı ilçelere göndermek istiyordu. Yüzüme yekten “sen ne istediÄŸini bilmiyorsun Muharrem bey Foça, bakan torpillilerinin gittiÄŸi yer, ben seni oraya verirsem başıma iÅŸ açarım” dedi. Bunun üzerine 2. müdür yardımcısı olan İbrahim bey; “Müdürüm, müdürüm, ver adamı Foça’ya, AÄŸrı’dan gelmiÅŸ çocuklarını Foça’da okutmak istiyor, bir bildiÄŸi vardır elbet, neden engel oluyorsun? BaÅŸlarım senin bakanına makanına” dedi. Arkadaşını kıramayan 1. Müdür yardımcısı beni geçici olarak Foça’ya verdi. En fazla 4 ay kalabileceÄŸimi söylemesine raÄŸmen, bir daha ne aradılar ne de sordular. Ben de ses çıkarmadım. Dört ayım doldu filan demedim. Sonuç olarak uzun seneler burada kaldım, çalışmaya ve yaÅŸamaya devam ettim. Bugünlere kadar geldim şükür.
-Meslek hayatınızdan ve Foça’da yaÅŸadıklarınızdan biraz bahseder misiniz?
-KardeÅŸim Nezir’in öldüğü gün kendime vermiÅŸ olduÄŸum sözü, daha önce çalıştığım yerlerde de olduÄŸu gibi, Foça’da da sürdürdüm. Zengin fakir ayrımı yapmaksızın, küçük büyük demeksizin, yakın uzak gözetmeksizin, gece gündüz cansiperane biçimde mesai saatleri içinde veya dışında herkesin yardımına koÅŸtum. Para için hiç iÅŸ yapmadım. Kim ne kadar verdiyse onunla yetindim. Fukaralardan almamaya çalıştım. Vermeyenlerden para istemedim. İçimden helal olsun dedim. Cenab-ı Allah onun karşılığını bana her zaman baÅŸka yerden verdi. Herkesin iÄŸnesine, sünnetine koÅŸtum, tırnak çekmesinden tutunda acil durumlara kadar çaÄŸrıldığım zaman, gecenin yarısı bile olsa, giyinip kuÅŸanıp insanların derdine çare olmaya çalıştım. Yılda ödeme gücü olmayan en az 15- 20 çocuÄŸu sünnet ederdim. Bunu bazen muayenehanede, bazen de çocuÄŸun kendi evinde yapardım. Ücret almıyorum veya az ücret alıyorum diye meslektaÅŸlarımın eleÅŸtirilerine maruz kaldım. Ben bu sözlere aldırış etmedim. Para pulun peÅŸinde olmadım. Bu manada babamın sahip olduÄŸu son bir iki parça tarlayı ve evi satarak Foça’da ÅŸimdiki oturduÄŸumuz evin arsasını satın aldım. Bir kat ev yaptım. Onun üstüne bir kat daha çıkabilmek için Barış sitesindeki arsamı sattım, üzerine bankadan kredi alarak bir kat daha çıkabildim. 1973 yılından beri Foça’dayım. Altlı üstlü iki dairemiz var, Birisinde kız kardeÅŸim oturuyor, diÄŸerinde de ben. Onun dışında ne bir varlık için, ne de iÅŸimi yaparken para için özel bir çaba sarf etmedim.
-Foça’da çalışırken zorlandığınız veya sizi üzen olaylar yaÅŸadınız mı?
-Evet yaÅŸadım. Anap Hükümeti’nin 1. dönemiydi. Tayinim Foça’dan Tokat’a çıkmıştı. Çocuklarım okuyordu, üç çocukla ve alıştığım Foça’dan baÅŸka yerlere gitmek kolay olmayacaktı. Dönemin Kaymakamı, Mehmet Ç.’den 15 gün izin istedim. Niyetim Ankara’ya gidip bu iÅŸi halletmekti. Bana 3 - 4 günden fazla izin vermiyordu. O da, bu meseleyi halletmek için yeterli bir zaman deÄŸildi. Durumdan haberi olan, ayakkabıcı Rüştü Merul, benden habersiz, zamanın Belediye BaÅŸkanı Serdar M’e gitmiÅŸ. “Muharrem çok faydalı bir insan, herkesin yardımına koÅŸuyor çok sevilen bir kiÅŸi ama tayini çıktı, gidecek, ne yap yap, ya onun tayinini durdur, ya da Belediye’ye al” demiÅŸ. Ertesi gün Serdar M. beni makamına çağırdı. “Belediyede bir SaÄŸlık Birimi kuracağım ve seni de kadrolu olarak Belediye’ye almak istiyorum. Gelmek istersen hemen çalışmalara baÅŸlayacağım” dedi. Ben de bunu sevinçle karşıladım. Beni, belediyede ihtiyacım var diyerek kadrolu olarak belediyeye aldı. Böylece Foça Belediyesi SaÄŸlık Birimi’nde çalışmaya baÅŸladım.1989 yılına gelindiÄŸinde, baÅŸka partilerden bazı ileri gelenler kendi adaylarını desteklememi istediler. Kendilerine “Serdar beye vefa borcum var, bunu asla yapamayacağım. Vefa bir insanda olması gereken en önemli özelliktir” dedim. Buna raÄŸmen biraz daha ısrar etmeleri üzerine, ben de bu defa kendilerine “Bunu benden lütfen istemeyin. Beni vefasız olmaya zorlamayın ” dedim Onlar da saÄŸ olsunlar anlayışla karşıladılar. Bu konuda bir daha teklif gelmedi. Ama seçimi Serdar M. kaybetti. Nihat D. kazandı. Kendisiyle de baÅŸkan olduÄŸu sürece çok uyumlu çalıştık. Onun da baÅŸkanlığı döneminde insan, parti, fakir, zengin ayrımı yapmaksızın herkese seve seve yardımcı oldum. Toplam dört belediye baÅŸkanı ile altı dönemden fazla, belediyeye ve ilçemiz halkına hizmet verdikten sonra emekli oldum. Åžimdi ise gençliÄŸimden beri sevdiÄŸim ve faaliyetleri içinde bulunduÄŸum Kızılay Foça İlçe BaÅŸkanlığı’nı yapıyorum.
Bunun yanı sıra dışarıdan talep edilmesi halinde insanların saÄŸlığı için yardıma koÅŸuyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
BaÅŸta da belirttiÄŸim gibi, Foça’da Muharrem bey gibi insanlar çoÄŸaldıkça, hemÅŸerilik bilinci arttıkça, karşılık beklemeden insanlar birbirleriyle dayanışma ve yardımlaÅŸma içinde oldukça, Foça’da hayat eminim daha güzel olur. .

EleÅŸkirt Ortaokulu

Van Sağlık Koleji

Van Sağlık Koleji

Van Sağlık Koleji Müdürü ile

Samsun Acemi BirliÄŸi

Foça'da ilk gün görevi

Kızılay Foça ilçe yönetiminde ilk yıl

Belediye Sağlık İşleri
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
www.sebahattinkaraca.com

Ömrünün çoÄŸunu saÄŸlık hizmetlerine adayarak Foça’da yaÅŸamaya devam eden Muharrem YeÅŸilkaya’nın, bu uÄŸurda hemen hemen girmediÄŸi ev, ayak basmadığı sokak, mahalle kalmamıştır. Gece gündüz demeden köylere bile hizmet verirken cansiperane çalışması ile dikkat çekmiÅŸtir. Kimi yerde “saÄŸlıkçı”, kimi yerde “sünnetçi”, uzun yıllar da “Belediye SaÄŸlık İşleri Åžefi” olarak görev yapmıştır. Görev yaptığı yıllarda Türk Hava Kurumu ve Kızılay için gönüllü çalışanların başında yer almıştır. Emekli olduktan sonra bir yandan kendini adadığı saÄŸlık iÅŸlerini devam ettirirken, diÄŸer yandan “Kızılay İlçe TeÅŸkilatı BaÅŸkanı” sıfatı ile yılmadan yorulmadan gönüllü olarak çalışmaktadır.
Bu baÄŸlamda Foça halkının gönlünü kazanan ve çok sevilen müstesna insan Muharrem YeÅŸilkaya ile bir söyleÅŸinin zamanının geldiÄŸini düşünüyordum. Bu çerçevede kendisine yaptığım teklifi kabul ettiÄŸi için çok memnun oldum. 1973 yılından beri tanıdığım Muharrem YeÅŸilkaya, yalnız iyi bir saÄŸlıkçı, iyi bir insan deÄŸil, aynı zamanda yarım asra yakın Foça’da yaÅŸanan çok ÅŸeye tanıklık etmiÅŸ birisidir. Bu sebeple de kendisiyle yapacağım söyleÅŸi kapsamında Foça’nın son 45 – 50 yılına onun gözünden, onun tecrübelerinden bakacağız. Bu manada lafı daha fazla uzatmadan kendisine ilk soruyu sormak istiyorum.

-Muharrem bey nerede, ne zaman, hangi koşullarda doğdunuz? Bize kendinizden, sizi yetiştiren ailenizden ve çocukluk döneminizden bahseder misİniz?
-Kars Ardahan Hanak İlçesi - Damal Nahiyesi Nunus Köyü’nde 1938 yılında dedem merhum annesini düzlükte bulunan mezarlığa yaÄŸmurdan ötürü öğlen namazından, ikindi vaktine kadar gömememiÅŸ. Nihayet hocanın “gömelim artık” demesi üzerine, dedemin annesini içinde diz boyu su olan mezara gömmüşler. Eve gelince dedem, babaanneme “hanım biz köyden gidelim, bu köyde insana kuru mezar bulmak bile mümkün deÄŸil, annemi suyun içine gömdüler. Bu bana çok ağır geldi” der. Bu sözünün üzerinden kısa bir süre geçince atına biner. İçinde tanıdığı birisinin yaÅŸadığı, AÄŸrı ili EleÅŸkirt ilçesi Yüce Kapı beldesine gelir. HemÅŸerisinin yardımı ile ailesini buraya taşımaya karar verir. Köye geri döndükten sonra sekiz yüz koyun ve iki yüze yakın büyükbaÅŸ hayvanın yanı sıra, neyi var neyi yok hepsini satan dedem, eÅŸini ve çocuklarını alarak Yüce Kapı’ya yerleÅŸir. Burada çok ÅŸey düşündüğü gibi gitmeyince, EleÅŸkirt’in merkezinde üç taraflı yol olan ve içinde üç tane ev bulunan bir parseli satın alır. Buraya dedem ve oÄŸulları yerleÅŸir, Bununla beraber evi satan kiÅŸinin on sekiz tarlası ile birlikte iki adet çayırını da alarak, hayvancılığın yanı sıra ekmeye biçmeye yönelirler. 1941 yılında o vakit hala bekar olan babamı, baldızının kızıyla evlendirir. Bu evlilikten ben dahil, toplam dört çocuk olur .Dedemler o kadar çok çalışırlardı ki, toprak mahsulleri ofisine dört kamyon, buÄŸday ve iki kamyon mısır verirlermiÅŸ. 1957 yılında EleÅŸkirt’te ÅŸeker fabrikası açılınca, bizler pancar ekimine baÅŸladık. Bakım, gübreleme, yetiÅŸtirme iyi yapıldığından ÅŸeker oranları yüksek pancar üretiyorduk. Bu sebepten üç yıl üst üste, ailemiz adına amcam Ahmet YeÅŸilkaya ödül aldı. Bu arada babaannem siroz hastalığına yakalanmıştı. Babaannemin tedavisi için ne gerekiyorsa yapılıyordu, hiçbir ÅŸey esirgenmiyordu. Öyle ki, kısa bir sürede amcam hayvanları birer birer satarak babaannemin tedavisi için harcadı. Ben yedi yaşıma geldiÄŸimde ortada mal kalmamıştı, neredeyse hepsi satılmıştı. Bu arada küçük amcam dedemi yanına aldı. Büyük amcam ailesi ile birlikte İzmir Küçük ÇiÄŸli’ye yerleÅŸti. Amcamın çocukları burada çok baÅŸarılı iÅŸler çıkardılar ve hala yapmaya devam etmektedirler.
Nezir’in hastalığı
Ailenin varlıktan yokluÄŸa düşmesinden babam, annem ve çocukları olan bizler de nasibimizi aldık. Nasibimizi öyle aldık ki, 7 yaşımdan itibaren çalışmaya baÅŸladım. Yayla köylerinde çobanlık yapıyordum, koyunlarımızı güdüyordum.23 Nisan’dan sonra hiç okula gitmedim daha doÄŸrusu gidemedim, çalışmak zorunda kaldım.12 yaşıma kadar çobanlık yaptım. Ortaokula baÅŸlamıştım. Takım elbise gerekiyordu, arı kovanları satılınca sana kıyafet alırız dediler, arılar satıldı, ama bana kıyafet alınmadı. Babam ne çare, kendi bayramlık elbisesini terziye götürerek kestirdi biçtirdi ters düz ettirdi. Bana takım elbise yaptırttı. O zaman ortaokullarda takım elbise giyilirdi. Kravat ve ÅŸapka takılırdı. Åžapkalar armalı olurdu. Babamın elbisesinden bir takım elbisem olmuÅŸtu ama bu sefer ÅŸapka yoktu. Ortaokulu bitirmiÅŸ bir öğrenciden yedi bucuk liraya ÅŸapkasını aldım. Aynı ÅŸapkayı 3 sene kullandıktan sonra bende yedi bucuk liraya baÅŸkasına sattım. Babam varlık içinden yokluÄŸa düştüğü için çok üzülüyordu, kahroluyordu, ama elinden baÅŸka bir ÅŸey de gelmiyordu . Evimizde 8 - 10 tavuk vardı. İki günde bir yumurtaları toplar, askeri lojmanların önünde çiftini 55 kuruÅŸa satardı. Kendine tütün alırdı geri kalanını da bana “kalem, defter al” diye verirdi.
Bir gün küçük kardeÅŸim Nezir çok hastalandı. Benimle oynamayı çok severdi, ben nereye gitsem o arkamdan gelirdi, beraber yatar, beraber kalkardık. Hastalığı günden güne ağırlaÅŸtı. Doktora gitmesi gerekiyordu. Muayene ve ilaçlar için 5’er lira lazımdı. Konu komÅŸu herkesten 10 lira istendi. Maalesef kimse vermedi. Durumu öğrenen ve tapuda katiplik yapan Mehmet Efendi (emekli olduktan sonra Foça Koca Mehmetler köyüne yerleÅŸti) anneme 10 lira vermiÅŸ. Annem beni çağırdı telaÅŸla “koÅŸ oÄŸlum koÅŸ, doktora haber ver, hemen gelsin” dedi. Hava soÄŸuktu kar kış kıyametti, koÅŸa koÅŸa doktorun bahçe kapısını çalmaya baÅŸladım. Kapıya vurdum, vurdum, sesimi bir türlü duyuramıyordum. SoÄŸuktan donmak üzereydim. Karşıdaki kahveye gittim sobanın başına oturdum. YaÅŸlı bir amca bana ne yaptığımı sorunca ben ona durumu anlatırken, eliyle arkamı iÅŸaret etti. “KoÅŸ - koÅŸ bak doktor arabasına bindi, gidiyor” dedi. Arabayı görünce hızla kahveden dışarıya çıktım. Yaklaşık arabanın arkasından 2 km koÅŸtum. SoÄŸuktan elim, yüzüm kıpkırmızı olmuÅŸtu. Yorgunluktan dizlerimin üstüne abandım, öylece kaldım. Sesimi bir türlü duyuramıyordum. Araba hızla uzaklaÅŸtı, gözden kayboldu. AÄŸlaya aÄŸlaya, süklüm püklüm, kahır içinde eve döndüm. Durumu anneme anlattım. Annem çok üzüldü. Nezir’in yanaklarını okÅŸadım. Nezir diye seslendim. Nezir gözlerini hafiften açtı. Sanki için için yanıyordu. Elimi tuttu. Gözlerinden iki damla yaÅŸ geldi. Ardından gözlerini sonsuza kadar kapattı. Ruhunu teslim etti. KardeÅŸimin ölümüne bir aÄŸladım, çaresizliÄŸe bir aÄŸladım.
Döndüm, döndüm tekrar aÄŸladım. En sevdiÄŸim kardeÅŸimin ölümünü, içimde öyle bir yer etti ki, bundan böyle tek arzum vardı. Doktor olmak, devlete ait hastanelerde çalışmak, maaÅŸla yetinmek, zengin - fakir ayrımı yapmadan, herkese ama herkese ücretsiz saÄŸlık hizmeti vermek istiyordum. EleÅŸkirt Ortaokulu’nu 1965/1966 öğretim yılında birincilikle bitirdim. Kahrolası fukaralık düz liseye gitmeme engel oldu. Düz lise demek AÄŸrı’da okumak demekti. AÄŸrı’da okumak demek babam için maddi külfet demekti. O bakımdan liseyi ve ardından tıbbiyeyi okumak için imkan el vermiyordu. Dolayısıyla gideceÄŸim okul mutlaka yatılı olmalıydı. Çok sayıda yatılı okulun sınavına girdim, hepsini de kazandım, Nezir’in öldüğü gün kendime verdiÄŸim sözü tutmak için Van SaÄŸlık Koleji’ne yatılı olarak kaydımı yaptırdım. Burada dört sene okudum ve okulu birincilikle bitirdim. Birincilikle bitirdiÄŸim için de, Türkiye’nin neresine istersem, tayinimi oraya yaptırma ÅŸansım vardı. Babam uzaklara gitmemi istemedi, “yakınlarda ol, birlikte dayanışma içerisinde olalım” dedi. Babamı kıramadım, AÄŸrı’ya tayinimi istedim ve AÄŸrı’nın Tutak - Akyele köyüne tayinim yapıldı. Köyde görev yaparken İl SaÄŸlık Müdürlüğü’nde İl SaÄŸlık teknisyeni kursuna gittim ve SaÄŸlık EÄŸitim Teknisyeni oldum. Bu dönem içerisinde evlenip yuva kurdum, bir oÄŸlum oldu. Ardından bir oÄŸlum, bir kızım daha olunca benim çekirdek ailem beÅŸ kiÅŸi oldu. (Ancak eÅŸimi daha sonra, Foça’da görev yaptığım sırada bir trafik kazasında kaybettim.) Birkaç sene AÄŸrı’da görev yaptıktan sonra askerlik için, önce Samsun’a, ardından Kayseri’ye gittim, askerliÄŸimi saÄŸlıkçı olarak tamamladım. Memleketime döndüm. Bir gün babamla konuÅŸurken kendisine “baba artık buralardan gidelim”, dedim, ”Neden oÄŸlum?” diye sordu. “Baba görmüyor musun? DoÄŸu’da hayat giderek zorlaşıyor. Biz buralardan göçer, batıya doÄŸru gidersek ailemiz için, güzel bir ÅŸeyler yapmış oluruz” dedim. Terör olayları yeni baÅŸlamıştı. Bu günler o zamandan belliydi. Babamı ikna ettim, MuÄŸla, Manisa, İzmir buraları dolaÅŸtıktan sonra ben, Foça olsun diye karar verdim. Babama da Foça olmasının sebeplerini anlattım.
-Foça’yı neden tercih ettiniz?
-İki önemli sebebi vardı.
1. sebep: Dedem IÄŸdır sınır kapısında Rus tehdidine karşı hazır bulunan alayda askermiÅŸ. BolÅŸevikler birbirlerine girince, anlaÅŸmazlık olmuÅŸ ve hudutta tehdidin kalmadığını düşünen Atatürk, alaya mektup yazmış ve demiÅŸ ki, “BulunduÄŸunuz yerde göreviniz bitmiÅŸtir. Åžimdi ise Ege kıyılarında Yunanlı milisler her tarafı yakıp yıkmakta ve tehlike arz etmektedirler. Åžimdi İzmir’e geliniz. Bundan böyle yeni göreviniz Yunanlı milislerle baÅŸ etmektir” diye talimat vermiÅŸ. Bunun üzerine Alay trenle akÅŸam vakti Menemen’e geldiÄŸinde, içinde dedemin de bulunduÄŸu bölük Menemen’de inmiÅŸ, gece boyu yürüyerek Foça’ya gelmiÅŸler. Foça’da milislerle etkin bir mücadeleye girmiÅŸler. Aynı günün akÅŸamı Yunanlı milisler ÅŸimdiki Anfi Cafe’nin bulunduÄŸu yerdeki Hükümet Konağı’na sığınmışlar. Dedemin bölüğü dışarıdan, Yunan milisleri içerden gün boyu çatışma devam etmiÅŸ. Karanlık olunca, silahlar susmuÅŸ. Ancak köşeye sıkıştıklarını anlayan Yunanlı milisler, gece yarısından sonra kapıları açarak koÅŸar adım denize atlamışlar. Bunu gören bölük, rastgele denize ateÅŸ etmiÅŸ. Hava aydınlandığında denizden delik deÅŸik çok sayıda ÅŸapka bulunmasına karşın ne yaralı, ne ölü, nede saÄŸ hiçbir milis bulamamışlar. Åžimdiki fenerin orada bekleyen Yunan botları onları toplamış ve götürmüşler. Dedem ve arkadaÅŸları, böyle böyle milislerle mücadele ederek Çanakkale’ye kadar varmışlar. Dedem bu yaÅŸadıklarını sıkça anlatırdı. Oradan bir aÅŸinalığım vardı.
2. sebep: 1949 yılında EleÅŸkirt Ortaokulu’nu amiyane tabirle, diÅŸiyle tırnağıyla inÅŸa eden hatta pencerelerin camı olmadığı için öğrencilerinin defterlerinin üzerine kar gelmesin diye evindeki perdeleri getirerek cama asan okul müdürümüz Tahir AltuÄŸ’un 1963 yılında tayini Foça’ya çıkmış. Bunu duyduÄŸumda çok üzülmüştüm. Çünkü okul kütüphanesinden ben sorumluydum. Çok sayıda kitabın yanı sıra 200 adet Arapça kitap vardı. Okul müdürümüz çok iyi bildiÄŸi Arapçası ile okur tercüme eder ve bana yazdırırdı. Yani aramızda sevgi ve saygı vardı. Bu sebeple diyebilirim ki, tayin haberine en çok ben üzüldüm. 29 Ekim kutlamalarının ardından okulun bahçesinde yaklaşık 300 öğrenciyi topladı. İlk defa orada “Sevgili öğrencilerim yıllardır size her ÅŸeyi öğretmeye ve yol gösterici olmaya çalıştım. Hepinizi ayrı ayrı çok seviyorum, hepinize baÅŸarılar diliyorum ama ÅŸimdi sıra baÅŸka öğrencilere bildiklerimi aktarmaya geldi. O bakımdan İzmir’in Foça İlçesine tayinim çıktı ve oraya gidip bundan böyle Foça Ortaokulu’nda görev yapacağım. Benim hakkım sizlere helal olsun, sizler de hakkınızı bana helal edin” dedi. Hepimiz ÅŸoktaydık. Aramızdan bir öğrenci hocam Foça neresi dedi? Halbuki söylemiÅŸti. Müdürümüz Tahir AltuÄŸ, “Foça İzmir’in bir ilçesi, deniz kenarında ÅŸirin bir yer; tertemiz denizi var, koyları var, yamalı bohça gibi birbirinden güzel adaları var, hatta denizdeki mercan balıkları sanki akvaryumdaymış gibi oynaşıyorlar” deyince aramızdan baÅŸka bir öğrenci, “Hocam akvaryum da neymiÅŸ?” diye sordu. Müdürümüz akvaryumu bize güzelce anlattı ve bizler de bu vesile ile Foça’ya çok sempati duymuÅŸtuk, vedalaÅŸtık ve herkes evine dağıldı. Aradan birkaç saat geçti akÅŸam olmuÅŸtu. Annem beni tarlaya gönderdi dönüşte bakkala uÄŸrayıp babama sigara alacaktım. Tarlaya giderken okuldan hademenin yüksek sesle bağırarak dışarıya doÄŸru koÅŸturduÄŸunu gördüm. Bir anlam veremedim biraz bekledim. Hademe ile birkaç jandarma koÅŸar adım okula gittiler. AkÅŸam tarladan döndüğümde öğrendim ki evli ve iki çocuklu olan müdürün tayinine kayınpederi ÅŸiddetle karşı çıkmış. “Foça’ya gidemezsin, gidersen yalnız gidersin ben kızımı göndermem” diye devam etmiÅŸ. Müdür “Baba, benim tayinim çıktı, gitmezsem beni memurluktan ve öğretmenlikten atarlar” demiÅŸ. Kararını deÄŸiÅŸtirmeyen kayınbabası “O zaman sana kız mız, çoluk çocuk yok, defol git” demiÅŸ. Bunun üzerine müdürümüz eÅŸiyle konuÅŸmuÅŸ ve ona demiÅŸ ki “Ben Foça’ya gidiyorum belki uzun yıllar gelemem, çocuklarımıza iyi bak, onları muhakkak okut, onlara sahip çık” ve ardından okula gitmiÅŸ. Kayınbabasının sözlerini gururuna yediremeyen Okul müdürümüz Tahir AltuÄŸ, bir karton kutunun üzerine “Ölümümden kimse sorumlu deÄŸildir” yazarak intihar etmiÅŸ.
Bu iki sebepten dolayı ben, batı olacaksa Foça olsun diye, bir arzu içindeydim. Memlekete dönünce, doÄŸrudan Foça’yı isteme ÅŸansım olmadığından İzmir’e tayinimi yaptırdım. Niyetim İzmir’den Foça’ya geçmekti. Kısa sürede İzmir’e tayinim gerçekleÅŸti. İzmir’e geldim. İzmir İl SaÄŸlık Müdürlüğü’ne gittim. 1. Müdür yardımcısına Foça’da çalışmak istediÄŸimi söyledim. Müdür yardımcısı beni Foça’nın dışında farklı ilçelere göndermek istiyordu. Yüzüme yekten “sen ne istediÄŸini bilmiyorsun Muharrem bey Foça, bakan torpillilerinin gittiÄŸi yer, ben seni oraya verirsem başıma iÅŸ açarım” dedi. Bunun üzerine 2. müdür yardımcısı olan İbrahim bey; “Müdürüm, müdürüm, ver adamı Foça’ya, AÄŸrı’dan gelmiÅŸ çocuklarını Foça’da okutmak istiyor, bir bildiÄŸi vardır elbet, neden engel oluyorsun? BaÅŸlarım senin bakanına makanına” dedi. Arkadaşını kıramayan 1. Müdür yardımcısı beni geçici olarak Foça’ya verdi. En fazla 4 ay kalabileceÄŸimi söylemesine raÄŸmen, bir daha ne aradılar ne de sordular. Ben de ses çıkarmadım. Dört ayım doldu filan demedim. Sonuç olarak uzun seneler burada kaldım, çalışmaya ve yaÅŸamaya devam ettim. Bugünlere kadar geldim şükür.
-Meslek hayatınızdan ve Foça’da yaÅŸadıklarınızdan biraz bahseder misiniz?
-KardeÅŸim Nezir’in öldüğü gün kendime vermiÅŸ olduÄŸum sözü, daha önce çalıştığım yerlerde de olduÄŸu gibi, Foça’da da sürdürdüm. Zengin fakir ayrımı yapmaksızın, küçük büyük demeksizin, yakın uzak gözetmeksizin, gece gündüz cansiperane biçimde mesai saatleri içinde veya dışında herkesin yardımına koÅŸtum. Para için hiç iÅŸ yapmadım. Kim ne kadar verdiyse onunla yetindim. Fukaralardan almamaya çalıştım. Vermeyenlerden para istemedim. İçimden helal olsun dedim. Cenab-ı Allah onun karşılığını bana her zaman baÅŸka yerden verdi. Herkesin iÄŸnesine, sünnetine koÅŸtum, tırnak çekmesinden tutunda acil durumlara kadar çaÄŸrıldığım zaman, gecenin yarısı bile olsa, giyinip kuÅŸanıp insanların derdine çare olmaya çalıştım. Yılda ödeme gücü olmayan en az 15- 20 çocuÄŸu sünnet ederdim. Bunu bazen muayenehanede, bazen de çocuÄŸun kendi evinde yapardım. Ücret almıyorum veya az ücret alıyorum diye meslektaÅŸlarımın eleÅŸtirilerine maruz kaldım. Ben bu sözlere aldırış etmedim. Para pulun peÅŸinde olmadım. Bu manada babamın sahip olduÄŸu son bir iki parça tarlayı ve evi satarak Foça’da ÅŸimdiki oturduÄŸumuz evin arsasını satın aldım. Bir kat ev yaptım. Onun üstüne bir kat daha çıkabilmek için Barış sitesindeki arsamı sattım, üzerine bankadan kredi alarak bir kat daha çıkabildim. 1973 yılından beri Foça’dayım. Altlı üstlü iki dairemiz var, Birisinde kız kardeÅŸim oturuyor, diÄŸerinde de ben. Onun dışında ne bir varlık için, ne de iÅŸimi yaparken para için özel bir çaba sarf etmedim.
-Foça’da çalışırken zorlandığınız veya sizi üzen olaylar yaÅŸadınız mı?
-Evet yaÅŸadım. Anap Hükümeti’nin 1. dönemiydi. Tayinim Foça’dan Tokat’a çıkmıştı. Çocuklarım okuyordu, üç çocukla ve alıştığım Foça’dan baÅŸka yerlere gitmek kolay olmayacaktı. Dönemin Kaymakamı, Mehmet Ç.’den 15 gün izin istedim. Niyetim Ankara’ya gidip bu iÅŸi halletmekti. Bana 3 - 4 günden fazla izin vermiyordu. O da, bu meseleyi halletmek için yeterli bir zaman deÄŸildi. Durumdan haberi olan, ayakkabıcı Rüştü Merul, benden habersiz, zamanın Belediye BaÅŸkanı Serdar M’e gitmiÅŸ. “Muharrem çok faydalı bir insan, herkesin yardımına koÅŸuyor çok sevilen bir kiÅŸi ama tayini çıktı, gidecek, ne yap yap, ya onun tayinini durdur, ya da Belediye’ye al” demiÅŸ. Ertesi gün Serdar M. beni makamına çağırdı. “Belediyede bir SaÄŸlık Birimi kuracağım ve seni de kadrolu olarak Belediye’ye almak istiyorum. Gelmek istersen hemen çalışmalara baÅŸlayacağım” dedi. Ben de bunu sevinçle karşıladım. Beni, belediyede ihtiyacım var diyerek kadrolu olarak belediyeye aldı. Böylece Foça Belediyesi SaÄŸlık Birimi’nde çalışmaya baÅŸladım.1989 yılına gelindiÄŸinde, baÅŸka partilerden bazı ileri gelenler kendi adaylarını desteklememi istediler. Kendilerine “Serdar beye vefa borcum var, bunu asla yapamayacağım. Vefa bir insanda olması gereken en önemli özelliktir” dedim. Buna raÄŸmen biraz daha ısrar etmeleri üzerine, ben de bu defa kendilerine “Bunu benden lütfen istemeyin. Beni vefasız olmaya zorlamayın ” dedim Onlar da saÄŸ olsunlar anlayışla karşıladılar. Bu konuda bir daha teklif gelmedi. Ama seçimi Serdar M. kaybetti. Nihat D. kazandı. Kendisiyle de baÅŸkan olduÄŸu sürece çok uyumlu çalıştık. Onun da baÅŸkanlığı döneminde insan, parti, fakir, zengin ayrımı yapmaksızın herkese seve seve yardımcı oldum. Toplam dört belediye baÅŸkanı ile altı dönemden fazla, belediyeye ve ilçemiz halkına hizmet verdikten sonra emekli oldum. Åžimdi ise gençliÄŸimden beri sevdiÄŸim ve faaliyetleri içinde bulunduÄŸum Kızılay Foça İlçe BaÅŸkanlığı’nı yapıyorum.
Bunun yanı sıra dışarıdan talep edilmesi halinde insanların saÄŸlığı için yardıma koÅŸuyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
BaÅŸta da belirttiÄŸim gibi, Foça’da Muharrem bey gibi insanlar çoÄŸaldıkça, hemÅŸerilik bilinci arttıkça, karşılık beklemeden insanlar birbirleriyle dayanışma ve yardımlaÅŸma içinde oldukça, Foça’da hayat eminim daha güzel olur. .

EleÅŸkirt Ortaokulu

Van Sağlık Koleji

Van Sağlık Koleji

Van Sağlık Koleji Müdürü ile

Samsun Acemi BirliÄŸi

Foça'da ilk gün görevi

Kızılay Foça ilçe yönetiminde ilk yıl

Belediye Sağlık İşleri
Sebahattin Karaca
sebahattinkaraca35@hotmail.com
"Sebahattin Karaca" bütün yazıları için tıklayın...